• baş ağrılı olmayı beraberinde getirir çoğu kez.

    (bkz: meyve veren ağaç taşlanır)
  • başarıyı hissetmedikten sonra hiç bir anlamı yoktur.görecelidir.
  • hayat içerisinde bir zaman mutluluğun önşartları arasında olduğu yanılsamasına kapılınan kavram.
  • belli kıstasları bence olmadığı gibi kişinin kendini nasıl gördüğüyle alakalı bir durum. bir anlamda hedeflerle varılan noktayı kıyaslamak.

    önemli olan başlangıç noktasıyla şu andaki kişinin geldiği yeri kıyaslamaktır.

    başarı,her zaman büyük zaferlerin arkasında yatmaz. büyüme oranı her zaman göz önünde bulunmalı.
  • "hayatın amacı. başarılı olmanın bir kalıbı bile var:

    çok içki içmiyorsunuz, haftada üç gün düzenli olarak sporunuzu yapıyorsunuz, iyi para kazanıyorsunuz, iş arkadaşlarınızın ve patronunuzun hakkınızda iyi şeyler düşünmesini sağlıyorsunuz, sağlıklı besleniyorsunuz, orta-üst sınıf bir arabanız var ve o arabayı dikkatli kullanıyorsunuz, günde sekiz saat uyuyorsunuz, güne zinde başlıyorsunuz, paranoyalarınız yok, eski arkadaşlarınızla düzenli olarak görüşüyorsunuz, pazar günlerini piknik yaparak geçiriyorsunuz, çocukça hareketleriniz yok, toplum içinde ağlamıyorsunuz çünkü güçlüsünüz, bağışıklık sisteminiz kuvvetli, sağlıklı ve üretkensiniz, ekşi sözlükteki karma puanınız gün geçtikçe artıyor. dolayısıyla başarılısınız. (bkz: fitter happier)

    toplum sizi öyle gördüğü için başarılı ve mutlusunuz.

    peki gerçekten öyle misiniz?"
  • kimseye muhtaç olmadan yaşayıp, "yarın işsiz kalsam ne yaparım" kaygısı olmadan başını yastığa koyabilmektir bu devirde.
  • duygularımdan kurtulabilsem elde edebileceğim şey. bir hayal.
  • minicik bir karıncanın koccaman bir ayçekirdeğini kaldırıp yuvasına ulaştırabilmesiyle, bir insanın aya ayak basabilmesi arasında geniş bir yelpazeye sahip son derece göreceli kavram...
  • alain de botton, çağımızda başarının ne anlama geldiği ve insan üzerindeki etkilerinden bahsettiği konuşmasına şöyle başlar;

    "... pazar günü güneş batmaktayken, kendimle ilgili umutlarım ile hayatımın gerçekleri arasındaki fark öyle acı bir şekilde artar ki, en sonunda başımı yastığa bastırmış ağlarken bulurum kendimi"

    konuşmasına bu şekilde başlamış olması bile hayata nasıl baktığının bir göstergesi oluyor pek tabi.

    endişenin, başarısızlık korkusunun ve tatminsizliğin bireysel bir sorun olmadığının altını çizmeye çalışıyor aslında.

    eskiden fakir ya da başarısız insanlar "şansız" olarak adlandırılırdı. şimdi ise bu insanlara "ezik/loser" deniyor.

    eski insanlar, başarı ya da başarısızlığın sorumlusunun evren olduğu düşünüyorlardı. başarının, evrende varolan düzenin bir sonucu olduğu, çok da kontrol edilemeyecek bir şey olduğunu kabullenmişlerdi.

    şimdi ise, tüm kontrolün insanın kendi elinde olduğu inancı hakim (nietzsche: god is dead). bu nedenle başarı da başarısızlık da insanın kendi suçu olarak görülüyor.

    görüldüğü gibi gayet zalim bir yaklaşım. aslında, o kadar çok parametre var ki, kontrolün yalnızda bizde olması mümkün bir şey değil.

    şöyle bitiriyor;
    "her şeyde başarılı olamazsınız. bunu kabul etmekle başlamak lazım. basitçe, neyi kaybedeceğinizi seçmeniz gerekir"
hesabın var mı? giriş yap