• big fish'te benim dikkatimi çeken, yazarın babasının ölümünü dört kez başka biçimlerde anlatması. bu, din mitolojisindeki baba katlini andırıyor. çocuğun büyüyebilmek, olgunlaşabilmek içim babasını öldürmesi bir yandan da kuraldır. kitabın bu tarafı iki farklı yoruma el veriyor: a) babanın ölümüne (hala) bu kadar gereksinim duyması anlatıcının babayı öldüremediğine delalet, b) ölüm anlatımlarından birinde baba sulara karışıyor, balık oluyordu. er geç ölecek de olsa, o anlatıma göre, yazar babasını suya salarak kendisi öldürdü, anlatıcı katil, kitapsa bir itiraf belgesi.

    "kendi mezarına bir koşu kopardığında önünde duracak başka erkek yok." ian mcewan - lessons

    (bkz: baba ölümü anne ölümü)
    (bkz: babanın ölmesi)
    (bkz: babayı öldürmek), baba katli
    (bkz: her erkeğin ölümü babasının ölümüyle başlar)
  • insan, oturduğu evin duvarlarından biri yokoluvermiş gibi bir noksanlık, bir çıplaklık duyuyor, bir gün evveline kadar kolumuz, bacağımız gibi pek tabii surette mevcut olan bir şeyin birdenbire hiç olmasına inanmak... diye tasvir edilmiş sabahattin ali'nin içimizdeki şeytan adlı kitabında.
  • mezarının olduğu şehrindeyim baba. hissediyor musun? her şey çok soğuk, aramızdaki baba kız ilişkisi gibi. geçen sene başında olamadım, affet. aslında ne çok istiyorum. kendimi , seni , yaşanmamış , yaşanamamış herşeyi kabul edip affedip suya bırakabilmeyi. gün aydinlandiginda yanında olmayı bekliyorum. sana çok kızgın bir anımda, sen ölüm döşeğinde olacaksın , ben sana bende açtığın yaraları anlatacağım ve sen bana cevap bile vermeyeceksin demiştim. öyle de oldu baba. sen göçüp gittin tenine ben dokundum. doktora vefat ettigin anda nasıl olduğunu sorabildim sadece. 26.08.2020 -18:40 da dünyada hiçbir şey kalmadı sanki. herşeyi aldın götürdün baba, çocukluğumu biraksaydin keşke. beni de aldın götürdün. ne kararlarım karar, ne ben benim. güvenlik duvarlarım çöktü. beni saran bir duvarmis bu. her ne kadar sana kızgın olsam da .ben senden ibaretmisim baba. ne hayatıma devam edebiliyorum, ne geri gidiyorum ne ileri. hayattan koptuğun o anda kaldım. uzun zamandır içimde hir his beni beklediğine dair. geldim baba. bu kez zirhlarimi , maskemi bir kenara bıraktım geldim. mezarının başında kaç yasindaki halimle olacağım bilmiyorum. bana en çok ayaklarımı yere sağlam basmayı öğrettin. keşke ayaklarının üzerine çökmeyi de öğretseydin. ölümün bunu öğretecek belli ki. ne diyeyim baba özledim kendimi göremediğim göz bebeklerini...
  • insanın babasını kaybetmesi ne tuhaf şey! cenazesine yetişmek için yola çıktığımda ne ağlayabildim ne de düşünebildim. sanki beynimin içinde büyük bir boşluk vardı da oradan ayaz vuruyordu ruhuma ama üşümüyordum ama titremiyordum. yaşam öykümün kaburgası kırılmıştı, iskeletini taşıyamıyordum. 23 kasım’da kaybettim babamı. öyle işte, hastanede yatışının on dördüncü gününde gitti. on birinci gününde gördüm onu. ölümüne üç gün kalan bir insana göre gayet yaşıyordu. su istedi, beni eve götürün dedi. ona onu sevdiğimi söyledim. yaklaşık on dakika kaldım yanında. bana sorsan bir ömürdü orada kıpırtısız ona bakışım, hâlâ o hastane odasında ona bakıyorum. cenazesi yıkandıktan sonra gördüm bir de… kaskatı kesilmiş ve bembeyaz olmuş yüzüne baktım, hâlâ o gasilhane taşında ona bakıyorum. çörek otu dökmüşler üstüne. karanfil ve gülsuyu kokuyordu. mermerden farksız yanağını öptüm son bir defa. ablamlar ağıtlar yakarken put gibi durdum. beynim donmuştu, hiçbir şey düşünemedim. kalbim hiç bilmediğim bir boşluk hissiyle doluydu. üzülmedim, heyecanlanmadım, hüzünlenmedim, çıt çıkarmadan vedalaştım babamla. gözümden bir damla yaş gelmedi. pus oldum, pus olmak pek de iyi bir şey değilmiş. cenaze evinde hiç durmadan yemek yedim. börekler, sulu köfteler, ekşili bamyalar, karnıyarıklar, nohutlu pilavlar. yedikçe acıktım, acıktıkça yedim. doymadım bir türlü, içimdeki boşluğu dolduramadım. dünya kazandı, ben kepçe değil kaybedendim. duygularımı kaybettim. kulaklarımın duymaya alışkın olduğu baba sesi yok artık, küfürler yok, siyaset tartışmaları yok, kızgınlık, kırgınlık ya da biriken, taşmayı bekleyen bir öfke yok. yok oğlu yok işte. yoksul kalmakmış babayı kaybetmek, duygu yoksulu olmakmış… siyah da beyaz da değil, griymiş ölüm.
    bu tökezleyen ben miyim?
  • o gitti hicbirsey eskisi gibi olmadı hayat bitti .
hesabın var mı? giriş yap