• istvan szabo'nun annette bening ve jeremy irons'i bulusturdugu 2004 yapimi film.
  • çoktan korsana düşmüş olan bu film, filmekimi 2005de gösterilecektir. iksv sitesinde yer alan film açıklaması;

    --- spoiler ---
    yönetmen: istván szabó
    oyuncular: annette bening, jeremy irons, bruce greenwood

    macaristan-kanada-abd-ingiltere, 2004
    35 mm. / renkli / 105’
    ingilizce; türkçe altyazılı

    2 pazar 19.00
    5 çarşamba 11.00
    2004 abd boston film eleştirmenleri ödülleri: en iyi kadın oyuncu (annette bening)
    2005 abd altın küre: en iyi kadın oyuncu (annette bening)
    2005 abd ulusal eleştiri kurulu: en iyi kadın oyuncu (annette bening)
    2005 bangkok en iyi kadın oyuncu (annette bening)

    yıl 1938. julia lambert, eğlence dünyasında sözü geçen ve aralarındaki ilişki artık platonikten öteye gitmeyen kocası michael gosselyn’in desteğiyle, londra’nın en iyi tiyatro oyuncularından biri olarak kabul edilmektedir. zirvede olmasına rağmen, julia artık “belli bir yaşa gelmek üzere”dir ve solan gençliğiyle güzelliğinin kariyerini etkilemesinden korkar. herkese tepeden bakan, havalı, şımarık, muhteşem julia sıkılmıştır; orta yaş krizinin de getirdiği bunaltıyla çoktan ölmüş olan akıl hocasının ona hayat ve tiyatro hakkında hâlâ tavsiyelerde bulunduğunu hayal eder. genç ve fakir bir amerikalıyla beraber olmaya başlar, ama bu fırsatçı adamın tek derdi julia’nın çevresinden faydalanarak toplumsal basamakları tırmanmaktır. olaylar geliştikçe, bize all about eve / perde açılıyor’daki bette davis’i anımsatan kırılgan, nörotik ve kızgın julia, hayal edilenden bile daha iyi bir oyuncu olduğunu herkese gösterir. sonuçta, nasıl olsa hep kendini oynamaktadır.

    taraf tutmak ve piyanist gibi ödüllü filmlerin oscar’lı senaryo yazarı ronald harwood’un w. somerset maugham’ın “theater” adlı kısa romanından uyarladığı julia olmak, 1930’ların londra’sında dedikodu ve ihanetle dolu parıltılı tiyatro dünyasını gözler önüne sererken günlük yaşamımızda oynadığımız rolleri de keskin bir gözlemcilik ve çarpıcı dekorlarla ortaya koyan bir dönem filmi. “theater” oyunu ilk kez 1962’de adorable julia / muhteşem julia adıyla beyazperdeye uyarlanmış ve başrollerini lili palmer ile charles boyer paylaşmıştı.

    “bu öykü, hayal edilen maskelerle gerçek hayattaki aynalar arasında geçiyor. maskeler, eninde sonunda çıkarmak için, aynalar da kendimizle yüzleşmemiz için oradalar. savaş meydanı ise oyuncunun yüzüdür.” –istván szabó
    --- spoiler ---
  • bugün filmekimi sayesinde izleme fırsatı bulduğum yönetimi neredeyse mükemmel olan, hiçbir teknik aksaklığı olmayan başarılı film...
    (bkz: being john malkovich)
  • annette bening'in muhteşem oyunculuğu ile oskarı hakettiği,hayatın en güzel tiyatro sahnesi olduğunu en güzel şekilde anlatan film.
  • istvan szabo'nun ismi ve annette bening'in oyunculuğunun methi önceden duyulduğu için filmekimi 2005 kapsamında izlemeye gidildi. işin içine çok girmeyen ama durduğu yerden hiç sarkmayan yönetim ve arada iyi diyaloglarla devam ederken annette bening'in boşa methedilmediği anlaşıldı. hala oscar ödüllerini önemli bulanlar varsa bundan sonraki entrylerde illa göreceğiniz yorumu yapalım da eksik kalmayalım: "annette bening'e oscar vermezse bu akademi'nin boynu altında kalsın!!"*

    özellikle bazı sahnelerde "makyaj mı kötü, julia lambert'in artık eskisi kadar genç olmadığı mı vurgulanıyor, yoksa eldeki malzeme mi bu kadar; annette bening'in suratı ne hale gelmiş? bu arada kaç yaşında ya bu kadın?" diye düşünürken filmden yavaş yavaş sıkılındı. "niye geldim filme triplerine girsem mi. acaba zsabo suyunu çıkartıp "annette'i bulmuşum hazır, en az iki saat yapayım da millet sanat görsün!!" demiş midir? üff dönem filmi de pek sarmaz beni -ki sıkıntı verecek dönem filmi havası falan da yoktu filmin, şımarıklık yani benimkisi- hezeyanlarına girmek üzereyken yavaştan hızlanan tempoyla ve çok iyi bir tiyatro sahnesi finaliyle rahatlandı. hatta bütün sinemaya çekilmiş bütün tiyatro sahnelerini biliyormuş gibi "sinema tarihinin gelmiş geçmiş en iyi üç tiyatro sahnesinden biriydi bu final sekansı" desem, siz de beni bir şey sansanız olur. ama ben demeyeyim siz de sanmayın. yine de gerçekten çok iyiydi final sahnesi; bekleyin yani sonuna kadar.

    julia yine tiyatroyla hayatı tersyüz etmiş, yine hayata galebe çalmıştı. muzaffer kumandan edasıyla tek başına restorana gidip birasını yudumlarken salon da kendinden geçmiş, sinemayı tiyatroya çevirmiş julia'yı alkışlıyordu. anlaşılan julia kazandığı için biz de kazanmış sayılmıştık. tiyatroyu hayat mı yapmak lazımdı şimdi, yoksa hayatı tiyatro gibi mi oynamalıydı? ya da tiyatroyu hayat gibi yaşamalı? bu tiyatro-hayat analojisinden kafam karışmıştı.
  • oyuncu olmak, kadin oyuncu olmak, oyunculugun getirdigi bencillik, büyük ego gerekliligi iyi oyuncu olma iliskisi düzleminde oyun icinde oyun; oyuncu icinde oyunculuk kavramlarinin cok incelikle ele alindigi bir istvan zsabo filmi. annette bening ve jeremy irons her zamanki preformanslarini yinelemisler. her sey bir yana oyunculukla ilgilenen herkesin görmesi gereken bir film kanimca. oyunculuklarin iyiligi degil tek sebep elbet; insanin nasil bir halta bulastigini anlamak icin sanirim iyi bir yol sunuyor bu film. hayatta oynadiklarimizin toplamini düsündügümüzde hepimiz basarili birer oyuncuyuz sanki, ancak bu sahneye tasindiginda kendi sahteligimizi fark etmeye, dolayisiyla sahnedeki performansimizi artirirken kendimizden eksilmeye basliyoruz belki de.

    kücük seylerin hesabinda yakalanarak bir sonsuzun ucuna, biraz cilvelenerek ve ego siskinlerinin öykünmeleriyle iyi oyunculuga neseli bir selam aslinda. öyle bir oyunculuk ki bu; en yakininiz size aslinda sizi tanimadigini, bu sizden kac tane oldugunu sorabiliyor ve bu günlük bir konusmanin arasinda kaybolabiliyor. belki belli belirsiz hosa giden dünyanin en aci sözleri.

    yasamanin icinde oynanilan kadar olmasa da, cok daha az da olsa oynadiginin farkinda olmak belki de oyunculuk...en sahici yalan.
  • izleyende, buz gibi bira içme isteğine tavan yaptıran film. bir bira bu kadar iştahla mı içilir yahu...
  • intikamın dayanılmaz hafifliğini yaşatan filmdir.

    bir de ben kendi çapımda julia lambert ile gustav von aschenbach* arasında bazı benzerlikler kurdum. şöyle ki:
    ikisi de orta yaş bunalımına girmiş ve kendilerinden yaşça çok küçük erkekler**den hoşlanmaktadırlar. ilgi çekmek için julia spora başlar, gustav saçını ve bıyığını boyatır.
    özellikle su kenarında oldukları sahnelerdeki halleri aynıdır. gustav ın yuvarlak şapkalı ve güneş gözlüklü, suratı bembeyaz pudra içinde ve terden boyalarının aktığı sahne ile, julia nın kır evinde şemsiye altında, aynı şapkayla gözlükleri ve bembeyaz suratı...
    ikisi de o sahnelerde, sevdikleri erkekleri başkalarından kıskanır ve yaşlandıklarının daha bir farkına varırlar.
  • oynadıklarını yaşayan, aynı zamanda yaşadıklarını da oynayan bir profesyonelin hikayesi.
  • izlediğim en iyi intikam öyküsü. intikamda hep böyle pis bi taraf vardır ya hani. izlediğin bir filmin kahramanı bile olsa zevkine çok da ortak olamazsın çünkü zalim bir yanı vardır. julianınkinde hiç öyle bi yan yoktu. gerçi elitistliğim tutmuş ve düşmanının suratının at gibi olması merhamet duygularımı silip süpürmüş de olabilir.

    düşünüyorum da belki de julia ile yeterince empıtayz edememişimdir kendimi. tamam güzelsin, iyi de rol yapıyorsun ama yaşadığın da hayat mı be.
hesabın var mı? giriş yap