• besiktas sahnisin sokak'ta bulunan meslek birligi ile temsil edilmistir. (bkz: belgesel sinemacilar birligi)
  • belgesel sinemacilar birligi'nin cikardigi yeni bir dergi.
  • dokümanter sinema da denir. sinemanın doğasında var olan, kimliğinde saklı duran bir kavramdır. çünkü sinema zaten olayları ve hareketleri saptar, gelecek kuşaklar için bir belge niteliğindedir. bu işin bulucusu lumiere, ilk heyecanla etrafta ne varsa çeker kayıt altına alır ve yalın haliyle gösterimler düzenlermiş. ardından ortaya çıkan "meliès"'in tiyatro kökenli olması nedeniyle olsa gerek, dekor ve kostüm ve mizansen eklentilerini meseleye dahil etmiştir. işte bir dünya kurma ile olanı saptama arasındaki yarış o zamanlardan başlar. dokümanter ekolün ilk temsilcileri 1910 yılında potting'in çektiği "scott kuzey kutbunda" ve lowell thomas'ın "allbeny filistinde" isimli filmlerdir. amerikalı ünlü belgeselci fleherty'nin eskimolarla ilgili çalışmalarını da unutmamak gerekir. savaşlar belgesel sinema için önemli bir kaynak oluşturdu, oluşturur. 1950'lerde belgesel sinema, tv programlarına kayarak doğa ve hayvan belgeselleri meselesine yükleniyor. yer-altı, bulut-üstü gibi konularla zenginleşip bünyesine derleme yani compilation kavramını katıyor. dramatik filmlere de yer yer sızan dokümanter sinema; rosselini, forman, de palma, saura, wenders ve jean loac gibi çağdaş yönetmenleri de kendine bağlamayı, hayran bırakmayı becermiştir.
    1981 yılında berlin film festivali'nde büyük ödülü alan saura'nın "çabuk çabuk" isimli filmi, yönetmenin yıllar süren simgesel ve kapalı anlatımının ardından biraz da yalınlığı ve açıklığı nedeniyle olsa gerek dokümanter sinemanın ilk yaygaralı"zafer"i sayılır. ta ki günümüze gelip de michael moore, "altın palmiye" alana kadar.
  • dünya sinema tarihinin ilk filmi trenin gara girişi ve türk sinema tarihinin ilk filmi ayastefanostaki rus abidesinin yikilisi doğaları gereği birer belgesel sinema ürünüdür.
  • (bkz: microcosmos)
  • duvardaki sinek..çorbadaki sinek gibi ilginç akimlari vardir..vertov a bir kez daha aşik olmama sebep fleherty ve lumier kardeslerin baslatmasiyla grierson ve ingiliz okulu dünya savaşlariyla kendini yetistiren hitlerle propaganda araci olan ve şu aralar herkesin ben belgesel izliyorum yiaaa demesine rağmen aslan kaplan belgeselinden öte gidemeyişleri ve asil belgeselden sıkılıyor oluşlari.. ekomünopolis..anadolunun kayip şarkilari ve yazip paylasmaya kiyamayacağim dahasi..
  • belgesel film, yaşamın gerçekliğini kayıt altına almayı ve belli konular üzerinde yapılan araştırmaların sonuçlarını estetik kaygılar güderek izleyiciye aktarmayı amaç edinmiş sinema yöntemi olarak karşımıza çıkmaktadır. sinemanın ilk ürünleri olan siyah-beyaz kısa filmler/videolar da kısmen belgesel olarak nitelendirilebilirler. ancak belgeselciliğe dair kapsamlı ve sistematik çalışmalara dayanan ilk belgesel filmler sovyet devrim sineması olarak anılan dönemde dziga vertov tarafından hazırlanmıştır. alıcının, gerçek yaşamı olduğu gibi kaydetmesi ve seyircinin görsel algısına kurguyla müdahale edilmemesi gerektiğini savunan "kinoglaz" anlayış, gerçekliği bozmayacak biçimde sade bir kurguyla görüntüleri perdeye aktarmayı amaç edinmiştir. vertov’un bu anlayışı temel belgeselcilik yasalarını belirlemekle beraber drama sinemasının altyapısının oluşumunda da etkili olmuştur. "kinoglaz" anlayışı daha iyi vurgulamak ve pratikte göstermek için dziga vertov tarafından 1929 yılında "film kameralı adam" isimli, sovyet halkının bir gününü anlatan belgesel film çekilmiştir.

    belgesel sinemacısı belgeleri (fotoğraf, video, yazın vb.) yeni bir formla ortak belleğe kazandıran kişidir. konusuna yönelik kapsamlı araştırmalar sonucu edindiği belge ve kayıtları bilim ve gerçekliğin süzgecinden geçiren belgeselci, belgesel sinemanın en önemli yapı taşıdır. çünkü belgesel sinemacılığın temeli gerçekliğe ve objektifliğe dayanmakta, izleyici ile belgeselci arasında bir tür yazısız 'dürüstlük sözleşmesi' bulunmaktadır. bir belgeselin bilimsel çalışma yöntemine bağlı kalması o belgeselin niteliğini gösterir.

    belgesel sinema türünün yapımında iki temel formül kullanılmaktadır. birincisi; doğal çekim teknikleri + doğal anlatımla oluşturulan gerçekliğe ve doğallığa en yakın belgeselken ikincisi; yapay çekim teknikleri + sinema dili kullanılarak oluşturulan yapay belgesellerdir. bu formüllerin gelişmesi, değişmesi; belgesel filmin hammaddelerinin niteliği ve film yönetmeninin konuyu ele alış biçimi birlikte düşünüldüğünde belgesel sinema türünde çeşitliliğin ortaya çıktığı görülür.

    belgesel filmler, işledikleri konu ve yapım yöntemlerine göre propaganda, bilimsel, derleme, araştırma ve mocumentary gibi birçok çeşide ayrılmaktadırlar. belgesellerin tümü, konularını doğrudan doğruya doğadan alıp nesnel bir tutumla yansıtmakla yükümlülerken çeşitlere ayrıldıklarında bu genel özelliğin yanı sıra değişik özellikleri de barındırırlar. en eski ve en köklü sinema türü diyebileceğimiz belgesel türü, dönemsel bir etkinin unsuru olarak değil de uygarlık tarihiyle birlikte işleyen bir aygıt olarak düşünüldüğünde etkisini ve sürdürülebilirliğini yitirmesi neredeyse olanaksız görünmektedir.
  • iki üstte güzel bir giriş yapılmış. belki şöyle genişletilebilir:

    belgeselin tarihi, dikkatli süzüldüğünde görülecektir ki, nesnel gerçekliğe duyulan inançtan öznel olanın galebe çaldığı bir düşünceye evrilişin de tarihidir aslında. biz biliyoruz ki modernizmin kriz zamanlarında öznel gerçek çok daha ağır basmaya başlar (1. paylaşım savaşının ardından alman ve fransız sinemalarındaki eğip bükücü akımlar gibi). fakat akışı bozan 1917 devrimi olmuştu ve vertov'un 'göz'ü olsun john grierson'un 30'lardaki 'belge okulu' olsun dümeni biraz daha nesnele kıran çıkıntılardı (otuzlar, yükselen sol dalgaların da tesiriyle, nesnel belgeciliğe meylin yoğun olduğu bir dekad). fakat kalan bu son umut çıkıntılarını da silip süpüren son savaş, geri dönülmez bir kırılmanın da işaretiydi belgesel tarihi adına. insan doğasından tutun da büyük ideolojilere değin, sinemacının objektif olana duyduğu inanç sorgulanmaya başlanır. o halde yeni bir sentez gereklidir. cinema verite'nin objektif ila subjektif arasında kurduğu nikah akti, tam bir yumuşak geçişin işaretidir. jean rouch'un izinden giderek comizi d’amore belgeselini çeken pasolini'nin, finalde hiçbir sorusuna tatmin edici cevap alamadığını ima ettirişi yahut. uzun uzun yazılacak bir konu. şimdilik fragman niyetine dursun.
  • paul rotha'nın "belgesel sinema" kitabından:

    belgeseller zamanın keskin bir eleştirisini yapmak zorundadırlar. sadece bugünü değil, geçmişin ürünlerinin değerlendirmesini yapmak da belgeselin işidir.

    toplum zenginleştikçe kültürel etkinlikler (sanat) zengin sınıfların tekeli altına girer. sanatçılar, toplumun azınlık ancak buna rağmen egemen sınıfının temsilcileri konumundadırlar.

    belgeselin en önemli özelliği toplumsal çözümlemeler barındırmasıdır.

    filmlerin ani duyum yaratma gücü, onların asıl işlevinin bu olduğunu düşünmemize sebep oluyor ve bu yanlış.

    belgeseller var olan sorunları ve gerçeklikleri yansıtmalıdır. bunu yaparken geçmişten düşmanlık duymamalı ve gelecek hakkında kehanetten kaçınmalıdır.

    belgesellerde hayali bireyler ve durumlarla kurgusal olaylar ön plana çıkabilmektedir. belli bir amacı vurgulayan kurgusal öykülerden kaçınılır. izleyicinin dikkatinin bu yönde yoğunlaşması genel olarak istenilen bir durum değildir. bireysel olaylar ve duyumlar her şeyden daha önemlidir.

    belgeselin konusu olabildiğince açık ve kısa sunulmalıdır.

    belgesel içerisindeki her nokta çabucak kavranabilecek niteliğe sahip olmalıdır.

    “doğa, sanatçı için bir sözlüktür.” -delacroix

    hareket, sinemada izleyici üzerinde en fazla duyum yaratan unsurdur.

    duyumdan yoksun film = entelektüel film

    belgesel için güzellik ciddi tehlikeler arz eder.

    çev. ibrahim şener
    izdüşüm yayınları, 2000
hesabın var mı? giriş yap