• iki asrı aşkın bir süre boyunca doğu roma imparatorları tarafından roma'daki papa'nın atanması sebebiyle bu isimle anılan dönem.

    monofizitizme ve aryusçu got soylularına sempati duyan papa silverius'un, italya'nın flavius belisarus tarafından yeniden fethedilmesinin ardından tamamen ostrogot kontrolünden çıkıp doğu roma imparatorluğu hakimiyetine girmesini takiben imparator i. justinianus tarafından görevden azledilmesiyle başlamış olan bu süreçte konstantinopolis'te hüküm sürmekte olan imparatorların kendilerini yakın gördüğü tüm dinî inanış ve mezheplerden din adamlarını papalık makamına atamış olduğunu söyleyebiliriz.

    öte yandan, her ne kadar atama bizzat konstantinopolis'te mukim imparator eliyle yapılıyor olsa da bu dönem özelinde roma kilisesi ve roma piskoposunun konstantinopolis kilisesi ve patrikiyle arasındaki ilişkiye de değinmek gerekiyor. papalık makamının aslında roma cumhuriyeti'nden beri devam etmekte olan pontifex maximus makamının bir nevi hıristiyanlaşmış versiyonu olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

    (bkz: pontifex maximus/@ncpzbsn)

    dolayısıyla, papalık dediğimizde o dönemler için konuşacak olursak, bin seneye yakınsayan bir gelenekten bahsettiğimizi ve roma medeniyetinin pagan geçmişinden kalan ve hıristiyanlık sonrası şekil değiştirmiş olsa dahi saygınlığını koruyabilmeyi başarmış pek ender makamlardan birisi olduğunun altını kalın bir şekilde çizmek gereken bir makamdan bahsettiğimizi unutmamak gerekiyor. bu saikle bakıldığında, pentarşi olarak bilinen hıristiyanlığın beş büyük merkezinde kurulu kiliseler olarak adlandırılan roma, konstantinopolis, kudüs, antakya ve iskenderiye kiliseleri içerisinde roma kilisesi her daim eşitlerin birincisi olagelmiştir. bizans papalığı döneminde de kağıt üzerinde bu durum değişmemiştir. ne var ki orta çağ batı avrupası içerisinde sıklıkla göreceğimiz papa tarafından taç giydirilen katolik kralların bir benzerinin de bu dönemde konstantinopolis'te yaşanmaya başladığını söylemek gerekiyor. lâkin, doğu roma imparatorlarına resmî olarak taç giydirenlerin roma kilisesi piskoposu değil, konstantinopolis piskoposu olduğunu ifade etmek ehemmiyet arz etmektedir.

    bu arada, bilhassa bu dönemde pentarşik yapının beş piskoposuna da başpiskopos unvanı verilebileceği gibi bilhassa 11'inci asırdaki katolik-ortodoks ayrışmasından sonra kilise tarihçilerinin sıklıkla tercih ettiği bir söylem daha vardır ki o da yalnızca roma kilisesi piskoposunun başpiskopos olarak anılmasıdır. buna fikir bazında ne tarihî ne de dinî olarak katılmak mümkün olsa da 1054 senesindeki ayrışma sonrasında hem batı hem doğu kiliselerinin uzunca bir süre giderek fanatikleştiği ve birbirlerinden hiç mi hiç haz etmeyen bir konuma evrimleştiklerini de buraya eklemek elzemdir. kudretli doğu roma imparatoru aleksios komnenos'un kızı anna komnena'nın kaleme aldığı alexiad'dan da okuyabileceğimiz üzere, haçlı seferleri süresince doğu roma imparatorluğu'nun katolik haçlıları her daim "işlerine yarayacak kullanışlı barbarlar" olarak görmesi de siyaseten bu çatlamayı süratlendirmiş olup 4. haçlı seferi sonrasında konstantinopolis'in bizzat katolik haçlılar tarafından hunharca yağmalanması da iki tarafın birbirine beslediği duyguların büyük bir öfke ve nefrete dönüşmesine yol açmıştır.

    burada sorulması gerekmekte olan sual, tüm bu yaşananlarda bizans papalığı döneminin bir rolünün olup olmadığıdır.

    italya'nın m.s. 490'lardan itibaren aşağı yukarı elli sene boyunca kontrolünü elinde tutmuş olan ostrogotlar döneminde aryusçu bir hıristiyanlık çizgisinde olan ostrogot soylularına yakın bir görüntü vermek için ekseriyetle iznik itikadını reddeden papaların roma'da görev aldığını ifade edebiliriz. doğu roma imparatorluğu'nun belisarius ile italya'yı yeniden kontrol altına almasını takiben iznik itikadına kuvvetli bir bağlılığı olan ve miafizitizm, monofizitizm, nasturilik ve aryusçuluk gibi kristolojik yorumları tamamen sapkınlık olarak değerlendiren imparator i. justinianus'un papa silverius'u görevinden azledip yerine vigilius'u papa olarak atamasıyla başlayan bu dönem, konstantinopolis'in onayıyla makama yükselmiş son papa olan zakarias'ın m.s. 752 senesinde hayatını kaybetmesi ve ardından papa olan stefanos'un konstantinopolis'in onayını almadan ve o dönem doğu roma imparatorluğu'nu kasıp kavuran ikonoklazm* akımını aforoz gerekçesi sayması nedeniyle sona ermiştir.

    aşağı yukarı iki buçuk asra yakın süren bu dönemde, papalar bazen doğrudan konstantinopolis'teki imparator tarafından atanırken bazen de seçimlerde* kazanan adayın doğrudan konstantinopolis'ten icazet almasıyla belirlenmiştir.

    bu sürece sadece bir papa'nın konstantinopolis'ten yola çıkıp roma'ya gelmesi ve sonrasında bu sürecin tekrarlanması şeklinde bakmak da yanlış olacaktır; zirâ, roma'nın latince konuşan kadim nüfusunun yanı sıra doğudan gelen ve ana dili yunanca olan on binlerce insan bu iki asırlık dönemde roma'ya yerleşmiş ve bir dönem şehrin nüfusunun neredeyse yüzde 30'unu yunanca konuşan bizanten bir nüfus oluşturmuştur. bilhassa "ripa tiberica" olarak adlandırılan tiber nehri'nin batı yakasında bulunan bölge, m.s. yedinci ve sekizinci asırlarda şehrin kültürel ve ticarî merkezi halini de almıştır ki bundan şehirde asırlardır yaşamakta olan latince konuşan nüfusun pek de mutlu olmadığını ifade etmek yanlış olmayacaktır. bu dönemlerde roma şehrinin augustus ya da constantinus gibi görkemli imparatorların muzaffer hükümdarlıklarındaki halinden uzak olduğunu ve eskisi gibi 500 ilâ 600 bin arasındaki nüfusuyla antik dönemin en göz alıcı metropolü değil, aşağı yukarı 75 bin kişilik nüfusuyla italya'nın bile en büyük beşinci ya da altıncı şehri olduğunu ifade etmek gerekiyor. öte yandan, gerek roma medeniyetinin beşiği oluşu gerek de dinî ehemmiyeti nedeniyle roma'nın yine de kağıt üzerinde hıristiyanlığın merkezi olmayı sürdürdüğünü de ifade edebiliriz.

    son olarak, bizans papalığı döneminin aslında 570'lerde italya'nın büyük ölçüde lombard akınlarına kaybedilmesiyle ve m.s. 680'lere gelindiğinde bizans italyası olarak anabileceğimiz hakimiyet alanının kuzeyde ravenna ve çevresiyle güneyde de sicilya adası, calabria ve apulia bölgesindeki birkaç kente gerilemiş olmasıyla aslında siyaseten neredeyse başladığı gibi bitmiş olduğunu söylemek de yanlış olmayacaktır. bunun belki de en büyük ispatı olan iki hadiseyi kısaca özetlemek gerekirse; m.s. 660'ların başlarında italya'ya gelen ve roma'da dönemin papası vitalianus'u da ziyaret eden imparator konstans pogonatos, italya'nın genel anlamda ne kadar fakirleştiğine ve artan lombard nüfus nedeniyle "barbarlaştığına" birinci elden şahit olmuş ve bu durumu tersine çevirmek için imparatorluğun o dönem en büyük üçüncü şehri olan sicilya'daki kadim kent siraküza'yı kendisine başkent yapma kararı almıştır. kendisinin ciddi bir italya seferine hazırlanırken suikaste uğradığına dair pek çok tarihçinin iddiaları bulunmaktadır. ikinci olarak da bilhassa m.s. sekizinci asırda imparator iii. leon ile baş gösteren ikonoklazm akımının şiddetlendiği dönemde, bizzat konstantinopolis tarafından onaylanarak roma'da görevlerini ifa etmeye başlayan papalar ii. grigorius, iii. grigorius ve zakarias defalarca ikonoklazm karşısında bir duruş sergilemişler ve hatta sarayı açıkça sapkınlık ile suçlamışlarsa da bu tehditler deyim yerindeyse imparatorlar iii. leon ve konstantinos kopronimos'un bir kulağından girip öbür kulağından çıkmakla yetinmiştir. hatta bu papalardan ikisi bir süre imparatorun emirleri doğrultusunda sürgün edilmişlerse de kısa süre sonra makamlarına iade edilmişlerdir.

    bizans papalığı döneminin, italya'da mukim latince konuşan ve daha sonra bölgeye yerleşen lombard kökenli nüfus üzerinde kültürel ve dinî anlamda pek de olumlu bir etkisi olduğunu söylemek kolay değildir. hatta imparatorluk bünyesindeki ilk latin-grek kültür ayrışmasının bu dönemde yaşanmaya başladığını ve m.s. 1068 senesine dek italya ana karasında doğu roma idaresinde kalacak olan şehirler olsa da italya'da yerleşik bu yeni medeniyetlerin roma medeniyetinin bu son ve en güncel hali olan bizanten organizasyondan kopuşu da bu dönemde gerçekleşmiştir.

    son tahlilde; m.s. 860'larda kendisine papalık'tan gelen elçileri barbarların dili olan latince'yi konuştukları için azarlayan doğu roma imparatoru iii. mihail'e, 1054 senesinde roma ve konstantinopolis kiliselerinin birbirlerini aforoz etmesiyle ortaya çıkacak olan katolik-ortodoks ayrışmasına, 1182 senesinde konstantinopolis'in latin mahallelerinde yaşanan ve 30 bin kişinin hayatını kaybettiği tahmin edilen katolik pogromuna, 17 temmuz 1203 konstantinopolis yangını da dahil o dönem dünyanın başkenti olarak anılan konstantinopolis'in hunharca yağmalanmasına sebebiyet veren 4. haçlı seferine ve istanbul'un fethi öncesinde doğu roma imparatorluğu'nun son mesazon'u olan lukas notaras'ın kaleme aldığı meşhur "latin serpuşu yerine türk sarığı görmeyi yeğlerim" ifadesine kadar giden yolun açılmasında bizans papalığı olarak anılan bu dönem çok önemli bir rol oynamıştır demekte bir beis görmemekteyim.
hesabın var mı? giriş yap