• yönetmen ve senaristliğini çetin inanç'ın yaptığı, başrollerini cüneyt arkın, bahar öztan, erol taş ve baki tamer'in paylaştığı 1984 yapımı polisiye - macera türü bir yeşilçam filmi.

    fragmanı izlemek için çetin inanç & cüneyt arkın film koleksiyoncuları sayfasını tıklayınız.

    http://www.myspace.com/cetininanc

    (bkz: ciko/#10556298)
  • fırlama, hormonlu bir liseliyi akla getirmektedir bu söz. babaların korkulu rüyası, yerinde duramayan dallama gibi bir delikanlı. kavga çıkarır, kızları rahat bırakmaz, uyuşturucu kullanır, her şeye atlar.
  • sözlük karması ismi olma potansiyeli var.
  • (bkz: jose mauro de vasconcelos)'un (bkz: şeker portakalı)'nın 3. ve son kitabı.
    2. bölümü (bkz: güneşi uyandıralım)

    zaten (bkz: şeker portakalı)'nı çok geç okudum, bunun için yeterince üzüldüm. bir de okuyunca (bkz: zeze)'ye çılgınlar gibi (abartmıyorum) ağladım. (zeze dediğimde bile gözlerim dolar hala, yazarken bile...)

    şimdi bugün satın aldığım bu kitabı okuyamıyorum. içinde (bkz: zeze)'m var çünkü. ya ağlattılarsa onu. gerçi (bkz: deli fişek)'te büyümüş bir zeze'yle karşılaşıyoruz ama yine de o benim, işssiz babasına yardım etmek için ayakkabı boyayıp kazandığı parayla babasına sigara satın alan zeze'm benim.
  • cüneyt arkın'ın başrolünde olduğu film.

    --- spoiler ---

    sabah saatlerinde elimde çayımla denk geldim bırakamıyorum.

    - kötü patron, kendisinden para çalan bir grup adamı yakalattı. ellerini bağlayıp üzerlerine el bombası atarak öldürdüler adamları.

    - patron nedense sevgilisini öldürtmeye karar verdi. ağladı, sızladı, ölüm emrini verdi ve normale dönüp gülmeye başladı.

    - elleriyle garip (ninja benzeri) hareketler yapan bir kiralık katil, bir kadına "dikkat et bunlar en pahalı eller" dedikten sonra bikinili kadına ellerini kremletti. şu nivea'nın küçük yuvarlak mavi kutulardaki kremiyle.

    - cüneyt arkın bir eve girerken kapıyı yumrukladı, kapıyı delip geçen yumruğun isabet ettiği adam geri geri gidip duvardan sekti.

    - cüneyt'e 2 metre mesafeden birkaç el ateş edildi isabet yok. sinirli cüneyt'e kurşun işlemiyor.

    - sandalyede karizmatik bir şekilde oturmuş adamların içeri girmesini bekleyen cüneyt arkın geldiklerini görünce sandalyeden yavaşça kalktı dememi bekliyorsanız yanılıyorsunuz. sandalyeyi geri iterek oturur vaziyette kaydı ve adamları kendi ile duvar arasına sıkıştırarak etkisiz hale getirdi.

    - kovalama sahnesinde arabalarını bırakan cüneyt ve ölümden kurtardığı patronun sevgilisi, arkasından koşarak bir kamyonetin üzerine atladı (sahne haliyle hızlandırılmıştı o koşma görüntüsünü anlatamıyorum).

    - daha sonra kamyonetten bir otobüse atladılar. o an görevimiz tehlike neymiş yaşasın deli fişek diye haykırmaktan kendimi alamadım zaten. bitmedi daha sonra trenden falan da atladılar.
    --- spoiler ---

    çayı yeniledim hala izliyorum. güzel film.
  • son günlerde tatlı intikam dizisiyle dillere pelesenk olmuş güliz ayla şarkısı. giriş bölümü kenan doğulu'nun kandırdım parçasına çok benzemektedir.

    "bu kadar kolay mı aşkımı almak elimden
    bırakır mıyım sandın
    pes etmem kılıcımı kuşandım
    savaşırım"

    vs.

    "peşinden az koşmadım ki,
    ele güne rezil oldum
    az çeneler sarfetmedim ki
    hakedeni görür allah"

    sözleri değiştir, bildiğin aynı işte. ama şarkı güzel, eğlenceli, ağza dolanıyor.

    "aklımı mikeyim naranaranarana" diye de söylenebiliyor nakaratı.
  • ozan doğulu & aydın kurtoğlu’nun, dgl etiketiyle yayınlanan “130 bpm kreşendo” albümünde bulunan bir parça.

    söz: hakkı yalçın
    müzik: murat ceyhun çelikten
    düzenleme: ozan doğulu

    murad küçük imzalı klibi buradan izlemek mümkün.
  • jose mauro de vasconcelos’un ‘şeker portakalı’ ile başlayıp ‘güneşi uyandıralım’ ile devam eden serisinin son kitabıdır ‘delifişek’

    bir nevi otobiyografi tadında yazılmış bu kitapta zeze artık delikanlıdır, heyecanlıdır, aşıktır, işsizdir, dünyaya isyankardır ve isyankar olduğu kadar da hüzünlüdür.

    zeze’nin denize olan aşkında, isyanında, korkularında, heyecanlarında siz de kaybolursunuz ve kitabın açılışında yazan cümleyi kitabı bitirip tekrar okuduğunuzda ağlarsınız. evet; birazcık sevecenlik delikanlılık çağında onu kurtarabilirdi. birazcık sevecenlik hepimizi kurtarabilirdi.

    belki gerçek bir öykü olduğundandır, bilinmez, bu kitabı son 10 yılda tekrardan okuyamadım. 10 yaşlarımda iken vasconcelos ile tanışmıştım ve o dönemki çocukluğumla anlatılan öyküye, o acının ve yoksulluğun gerçekliğine, okuduklarıma aşina olamamıştım. 18’imde tekrardan seriyi okudum ve o zamandan beri bir daha elimi süremedim.

    zeze’nin hüzünlerinde kaybolmak ve ona dokunamamak okuyucuyu gerçekten üzüyor.

    zeze; haklısın. coğrafya, serserilere özgür bir derstir.
  • şeker portakalı serisinin güneşi uyandıralım 'dan sonraki 3. kitabıdır.

    zeze'nin duygusal ve sevgisiz yaşamının gençlik evresini anlatıyor. jose 'ye göre kendini en çok anlattığı kitabıdır. sevilmesini geçtim sevmesine bile izin verilmemiştir. tercihlerine bile izin verilmemiştir. ve sonunda alıp başını gidiyor zeze...

    ve bu gidişiyle baba sevgisini tadıyor zeze. bu sevgiye karşılık veriyor... iç dünyası dışında tatmış olduğu bu sevgi sayesinde ilk defa ailesinden birinin hastane de başını bekliyor.

    diğer kitaplarda yazılan bir çocukluğun sonucunda oluşan gençliğin isyankar halidir deli fişek...

    jose mauro de vasconcelos aslında ilk iki kitapta çocuklara karşı yapılan davranış hatalarını üçüncü kitapta ise bu yanlış davranışların sonuçlarını ortaya çıkarıyor.

    9/10
  • deli fişek bende biraz çalakalem yazılmış bir eser izlenimi bıraktı.

    zeze'nin düşünceleri gibi darmadağınık ve karışık bir hikaye okuyoruz. sanki yazar zeze'den çok kendini anlatmak istemiş gibi aslında.

    zeze için de ilginç ilerliyor hikaye, o çok aradığı baba sevgisine ulaşsa bile uzun ömürlü olmuyor.

    bir önceki kitapta kendisini kabullenemeyen o katı aile gitmiş, yerine gelen baba okulu bırakmasına rağmen zeze'ye kızamıyor hatta bütün yaptıklarının aile yapılarına ters olmasına rağmen destek bile görüyor babasından zeze ve annesiyle olan kısacık diyaloglardan da öyle veya böyle aile tarafından benimsendiğini görüyoruz zeze'nin.

    her ailede yaşanabilen kardeş zıtlaşmaları, kardeş kavgalarından öte bir negatiflik yoktu hayatında. çocukluğundan beri hayalini kurduğunu aileye kavuşmuştu da.

    güneş'i uyandıralım hikayesinde zeze hep bir gün son günüm olacak aileyle telaşı içerisinde yaşıyordu. okul bitecekti ve asıl ailesinin yanına dönecekti. veda zamanı yaklaştıkça bu ailesine de iyice ısınmaya başlamıştı ve bitti hikaye.

    deli fişekte ise bunun aksine evin ferdi olarak gördük zeze'yi. bir yerde nasılsa kendisini gönderemeyeceklerini bildiğinden ve bu yüzden de kendisinin uzaklara gitmek ihtiyacı hissettiğinden bahsediyor.

    çalakalem hissetirme sebebi biraz da buradan, kitap 70 küsür sayfa olunca yaşanıp bitiyor her şey ansızın.

    hep hayalini kurduğu ailenin parçası olmuşken uzaklara gidiyor bir anda zeze. bir anda denmese bile fazla hızlı gerçekleşiyor her şey.

    üstelik, bir önceki kitapta bu eve geri dönüş hayali olmadığı için tekrar görüşebileceklerine ihmal dahi vermediği bir çocukluk aşkı da vardı zeze'nin. bu kitapta bahsi geçmiyor tabi, zeze dönmüş olmasına rağmen hanımefendi yok ortalıklarda ve tabi yerine başkaları geçiyor.

    bütün bunlara rağmense zeze sevmeme bile izin yok minvalli bir tribe girip çekip gidiyor.

    yazarın kendi hikayesini aktardığını biliyorum. çocuklukta yaşananların sonuçları temalı bir hikaye aktarmaya çalıştığını da biliyorum ama şahsi görüşüm olarak yazar kendi hikayesini okuyucuya aktarabilmek için zeze'yi biraz harcamış..

    bir gün boyunca sokakta ayakkabı boyayıp kazandığı bütün parayla kalbini kırdığı babasına hediye alması gibi, burada da yeni babası için en büyük hayallerinden feragat ediyor zeze göz yaşı bile dökmeden cesurca.

    yani zeze aslında hala o altın kalpli çocuk ama hikayede yerine oturmayan şeyler çok maalesef.

    edit: imla
hesabın var mı? giriş yap