• bir hınçla kağıda kaleme sarılmış, 1 aylık gezi pratiği ile 30 yıllık t.c baskısını, asimilasyonunu hemencecik "şıp diye anlamış, empati kurmuş!"; ancak sayfasına yapılan yorumları hiçbir küfür ve ötekileştirme içermediği halde sansürleyen kişinin blog adresi.
  • ara güler e yazılan şu güzel yazının sahibi.
  • "hasiktir ben mi yazdım lan bunu" dedirten bir blog yazarı.
  • insanın doğasındaki çokeşliliğe dair yazısı için;

    iş fıtrata kaldıysa asıl kadınlara dört erkek gerekiyor :)

    --- spoiler ---

    "bir şey insanın doğasında varsa doğru ya da gerekli olduğu anlamına gelmiyor. insanın toplumsal yaşamı zaten kendi doğasını aşmak üzerine kurulmuş. insan doğası ile kavga etmeden ama onu aşarak daha mutlu bir yaşamı tasarlayabilme gücüne sahip. misal, zorbalık da insanın doğasında var ama bugün zorbalığın kınandığı toplumlar daha güvenli ve daha mutlular."

    --- spoiler ---

    ben milyon kere demişimdir ilkellik bu, diye. insan isterse aşabilir, diye.
    oki. milyon kere değilse de birkaç kez. :)
  • 7 ocak 2015 paris charlie hebdo katliamı sonrasında avrupa ikiyüzlülüğü ve islamcı terör başlığıyla yazdığı isabetli yazısından bazı kısımları alıntılamaya ve kendimce yorumlamaya mecbur hissettim. kuvvetli ve net ifadeler içeren bu yazının tamamını okumanızı tavsiye ederim.

    "2009 yılında gazetelerde bir haber çıktı, “isveç’in ilk başörtülü polisi göreve başladı” diye. afrika kökenli bir kadın polis olmuş, basbayağı türbanlı falan. gözünü sevdiğimin isveçlisi politik olarak doğrucu ya, sanki bayram varmış gibi seviniyor, tvlerde gazetelerde falan röportajlar. pek liberal bir grup arkadaşımla otururken dedim ki “iyi hoş diyorsunuz da bu kılık dini bir simge, bu kılık sayesinde polisin hangi dinden olduğu belli ediyor, bu ondan hizmet alan insanlar açısından bir istismara ya da tersinden korkuya dönüşebilir”. buz gibi bakışlar ve uzun bir sessizlik yoluyla anti-demokratik, çoğulculuktan anlamayan bir türk olarak damgalanmam bir kaç dakika sürdü. allahtan isveçliler laikçi, darbeci, cehape zihniyeti, ceberrut cumhuriyetçi gibi terimleri bilmediklerinden onlar eksik kaldı."

    bu harika örnek, kendine tapınan avrupa demokratının, islamcılar için ne bereketli bir kuluçkalama ortamı oluşturduğunu göstermesi açısından pek değerli. islamafobik olmamakla kendini yüce gören, üstten bakan avrupa'da genel kabul görmüş bu anlayış o kadar ezbere bir yaklaşım ve bilinçsizlik içindedir ki bunu örtmek için sağlam kokulu bir sosa ihtiyaç duyuluyor. o da dünden hazır: islamofobi kelimesinin altında yatan “aman antidemokratik görünmeyelim, atamızdan biz böyle gördük” kaygısı. deli gaffar bey bu anlayışı pek güzel tarif etmiş burada:

    “bundan onbeş yıl önce de avrupa’da ayrımcılık vardı, ama “islamofobi” kavramı henüz icad olmamıştı. sanırım bu lafı ilk yeni islamcı siyasetçiler ve onları “demokrasi adına” destekleyen avrupalı liberal dostları uydurdu. bu adlandırma çok önemli, çünkü yabancı düşmanlığı anlamına gelen ve batı ülkelerinde hiç onaylanmayan “zenofobi” kavramıyla paralellik kuruyor. böylelikle sadece müslümanları değil islamın kendisini ve daha önemlisi bizzat islamcılığı bir mağdur, korunması gereken bir unsur olarak sunabiliyor. yaşadığı topluma uyum sağlamak için çırpınan müslümanı itip kakan, hiç bir özel yardımda bulunmayan avrupa devletleri, cami derneklerine, cemaatlere, ne idüğü belirsiz imamlara, türkiye gibi devletlerin islamcı projelerine her türlü desteği veriyor, paspas oluyor. bunu da islamofobiye karşı olmak adına yapıyorlar.”

    işte bu örnek vaka, almak isteyene nice ibretlik dersler içeriyor. bu vakada geçen southpark sessizliği sonrası saldırılan kişi olmak ne acı verici olmalı. yaklaşmakta olan büyük islamcılık felaketini çevresindekilere haber vermeye çalışan, farkında olmaları uğruna nice kara sıfatları üstüne almaktan çekinmeyen biri olmak elbette islamcılık ideolojisinin tepemize binmesine "hoşgörülü olmak lazım" çerçevesinden bakan derinliksiz, yüzeysel ve konforuna düşkün biri olmaktan bin defa iyidir.

    avrupa’da islamcılara kanmayan kesim için de laflar hazırlamış gaffar bey: aynen katılıyorum gülümseyerek:

    “pek beğendiğimiz avrupa’nın düşünce düzeyi ve ufku bu kadar işte, bu numarayı yemeyen bir tek ırkçı partiler var, onlar da bildiklerinden değil yabancılara yönelik nefretten gözü kararmış beyinsizler olduklarından. gel gör ki avrupa’da prim yapan da hala bu beyinsizler.”

    gerçekten de islamcılık gibi bir virüse karşı ırkçılığın yegane destek bulan politik akım olması avrupa’daki ortalama insanın da politik bilgelikten uzak olduğunu gösteriyor. deli gaffar bey de bunu, yani gülümseyemediğim kısmı da belirtmiş:

    “avrupa enteli çok kültürlülük, çok renklilik falan diye sayıklarken bir yandan ırkçılar öbür yandan islamcılar yükseldikçe yükseldi, o kundaktan önce ışid çıktı, ardından, işte görüyorsunuz onun muhtelif yavruları.”

    "islamcılığı ırkçılıkla iyileştiremezsiniz, ancak ateşe benzinle gitmiş olursunuz avrupalı şaşkın kardeşlerim" diye bağırmak istiyorum bu noktada. islamcılığın kökenlerini, neler yapmak için hangi yollara başvuracağını, hareketlerinin hangi evresinde nasıl bir sinsi yöntem izleyeceklerini falan hep inceleyin. ama allah aşkına şu "çok demokratiğim o yüzden islamcılara da bu toplamda yer açılacaktır" saflığında ısrar etmeyin, bu kadar saflık bana malum bilal’i hatırlatıyor. islamcılık bir arada yaşanabilecek bir hayat sunmuyor size, gaffar bunu da güzel ifade etmiş:

    “gerçek islamı biz ortadoğulular zaten uzun süredir tanıyoruz, onlar da şimdi şimdi öğreniyorlar işte.”

    islamcılara bu işgüzar hoşgörüyle yaklaşan ortalama avrupa demokratı, aynı hoşgörüyü islamcılığa karşı savaşmış ya da savaşan müslüman kimliklilere gösteremedi, bu da onların ayıbı. düşünce özgürlüğü yerine değerlere saygı safsatasından dem vuran bu sözümona çok renklici avrupalılar, stephane charbonnier ‘ın katillerine destek olduklarının artık farkına varmalılar. bu aymazlıklarının ucu türkiye'de bize de dokunuyor zaten. yıllardır türkiye’yi ve ortadoğu’yu vuran bu islamcı canavarların yetiştiği yer almanya, avusturya, fransa değil mi? çok kültürlü ve çok renkli olmak islamcıların en nefret ettiği düzendir desem bir yararı olur mu, bir ışık yanar mı acaba akıllarda? halbuki, çok kültürlü ve çok renkli olmayı içselleştiren bu vakanın geçtiği isveç sofrasında o beğenmedikleri laikçi değil mi? işte bunlar hep cevaplarına zor ulaşılan basit sorular.

    “avrupalılar yıllardır bir yandan demokrasi, çok kültürlülük palavraları atıp diğer yandan islamcı pisliklere arka çıktılar, insanlık düşmanlarını özenle besleyip büyüttüler. sonra da ortadoğu’ya, bizim ülkelerimize saldılar. suriye’de kürtlerin ve türkmenlerin aylardır savaştığı yamyamların çoğunun cebinde ab pasaportları var.”

    türkiye’de islamcılığın güçlü siyasi partisi akp’nin batı tarafından, yani gene bu avrupalı uber demokrat tavırlı keklikler (avlanması kolay manasında) tarafından desteklendiğini de dile getirmiş gaffar bey. gene 10 numara isabetle:

    “türkiye’de tam 12 yıldır islamcı bir iktidar var. ülke adım adım karanlığa itiliyor. hepimiz yaşamlarımızdan, çocuklarımızın geleceğinden endişeliyiz. peki bu iktidarın en büyük destekçisi abd ve ab değil mi? evet, ta en başından beri türkiye’de akp’yi her şekilde koruyup kolladılar. biz derdimizi anlatmaya çalışırken bize kulak tıkadılar. burada burslarla, fonlarla, bağışlarla besledikleri ipotek kafalı liberalleri, çakma akademisyenleri dinlediler. sonra da bize dönüp “laikçiler, darbeciler, milliyetçilikten kurtulamamış solcular” diye aşağıladılar. işte o çok beğendikleri, alkış kıyamet destekledikleri “demoratik” akp düzeni hepimize yetecek kadar çok kindar müslüman yetiştiriyor. nijerya’ya uçaklar dolusu silah gönderirken “yav bunlarla hristiyan öldürülecekse tamam da müslüman öldürülecekse vebal alıyoruz” diyebilecek denli alçaklaşmış bu adamları büyüten de destekleyen de en önce batılı devletlerdir(**). aman ne gam, nasıl olsa bu gerizekalı müslümanlar birbirlerini boğazlayacaklar. en çok bir kaç yüz bin aleviyi öldürürler, belki bir o kadar da kürt, büyük şehirlerde üç beş eylem biraz da beyaz türk, hepsi bu, bize dokunacak değil ya! al işte bakın nasıl dokuyor size.”

    elbet bu dokunmalar beni asıl yaralayan şeydir. çünkü sivas’ta yananlarla dün fransa’da ölenler aynı güzel insanlardı. onları yakan aynı kalleş ve sinsi islamcılar, onları izleyenler ve yaptıklarını meşru gösterenler de aynı ortayolcular ve kötü niyetlilerdi. avrupa’daki ahmak hoşgörüsüne sahip demokratlar ise türkiye’de halen sayıları çok az olan yetmez ama evetçi kullanışlı aptallar olarak görülebilirdi, eğer bizdeki yetmez ama evetçilerin egolarından veya kariyerlerinden değil de saflıklarından akp’ye desek verdiklerine inanırsanız.

    edit: bu arada zizek beyefendinin de benzer görüşleri mevcutmuş. (bkz: slavoj zizek/#48358137) ne hoş.

    yıllar sonra gelen edit: kurbağa link düzeltmesi
  • avrupa ikiyüzlülüğü ve islamcı terör baslikli yazisiyla tanidigim blogger. diger birkac yazisina daha goz attim, begendim. blog adresini attim hafizaya, okurum digerlerini de, nasilsa beyin bedava.
  • ece temelkuran yazısı itibariyle, blog sayfasını düzenli olarak okumaya başladım.

    haziran hareketini ve gelecekle ilgili içindeki umudu kıskanıyorum. ben böyle iyimser bakamıyorum ülkeye.

    çok da ayakları yere basan yazıları var, hayalperest gibi durmuyor bir yandan. coşkulu, heyecanlı, iyimser ama gerçekçi.

    ben içimde böyle hissetmesem de, umarım onun hayal ettiği gibi olur.
  • bu adamı "yanlış fikirli ve fakat dürüst" diye bilirdim, artık fikrimi değiştiriyorum. şu yazısından sonra:

    "imzacıların içinde irade beyanında bulunmaktan yüzü eskimiş olanlar da var takıma yeni katılanlar da. olağandır, seçimden önce kimi insanlar irade beyanında bulunabilirler. kimseye neden falanca partiyi destekliyorsun diye soramayız. burada olağan olmayan şey, çağrıcıların bir kısmının aynı zamanda birleşik haziran hareketi’nin yürütme kurullarında yer almaları, yöneticileri olmaları. dikkat edin, bir parçası ya da bileşeni olmaları değil, yönetsel sorumluluğu ve temsil ehilyeti olan kişiler olmaları. daha da ilginci bazı isimler sadece bhh’de değil, ödp’de de yönetici olarak yer alıyor !"
    http://deligaffar.com/…gi-darbeleri-atlatabilir-mi/

    pampa, sağı solu eleştirmeye pek bir heveslisin ama o destek metni içinde senin partinin yani htkp'nin yöneticileri olduğunu neden gizliyorsun?

    mesela neden açıkça hdp'ye oy isteyen izmir'deki yöneticinden, bu konuda daha düne kadar "destek vermeliyiz" diye yazan mk üyelerinden (baş harfi can soyer) dem vuramadın? nitekim, bu mk içindeki hdp destekçileri, parti kararından sonra sustu ve fakat, onlarla yediği içtiği ayrı gitmeyen bazi isimler harıl harıl sosyal medyada hdp propagandası yapıyor!

    yapmıyor mu?
  • kankamdır.

    önce basit bir tanımla başlayalım : “güçlülerin terörüne savaş denir, güçsüzlerin savaşınaysa terör”. evet, bu terör ya da terörist nitelemeleri hayli izafi şeylerdir. misal, bakın dünün “terörist başı” abdullah öcalan, bugün devletin en üst düzeyinde müzakere ortağıdır, kimse onun teröristliğinden falan söz edememektedir. çünkü güçlüdür. türkçesi, devlet bükemediği bileği öpmüştür. hal böyle olunca devletin istemediği işlere kalkışan her insana terörist demeden önce bir düşünmek gerekir.

    şimdi ne olacak?

    bu bahsi geçiyorum, gerçekten de aklımızın kesmediği bir alan, bu eylem neden yapıldı, insanlar neden öldü, sonuçları ne olacak, işin içinde istihbaratçılar var mı, tüm bu sorulara verilen yanıtlar şimdilik çözümden çok kafa karışıklığı üretiyor. onun için bunun yerine “şimdi ne olacak” sorusuna odaklanmaktan yanayım.

    olayların mantığından ve amacından bağımsız olarak islamcı diktatörlüğün bunu bir fırsata çevirmeye kalktığı açık. tüm iktidar medyası ağız birliği etmişçesine “geziciler savcıyı öldürdü” diyor. misal, ben geziciyim, bırak insan öldürmeyi tavuğun bile canına kıyamam, silahı tutmayı bir yana koyun, görmeye bile dayanamam. ama islamcı faşistlere kalırsa savcıyı öldürenlerden biri de benim. bir ben mi? hayır aynı zamanda siz de bu cinayetin ortağısınız, hepimiz, yani tüm gezi gençliği, en baştaki beyefendinin de iddia ettiği gibi kana susamış caniler ve vandallarız ! evet, o kadar vandalız ki türkiye tarihinin en büyük isyanı sırasında değil bir insana bir vitrin camına bile zarar vermedik!

    iki olay dikatörlüğün en büyük kabusunu oluşturmuştur : biri gezi isyanı diğeri 17 aralık hırsızlık operasyonu. akp rejimi ikincinin rövanşını cematten almıştır. ancak birincinin rövanşına yeni başlamaktadır. çağlayan adliyesi olayı bu rövanşın başlama vuruşudur.

    asıl terör şimdi yaşanıyor

    yaklaşık iki yıldır ağızlarında aynı sakızı çiğneyip duruyorlar. gezi’yi itibarsızlaştırmak için fırsat kolluyorlar. işte şimdi bunun için atağa kalktılar. bakın tüm devlet ricali çok özel biçimde bu işe sarıldı. öyle gayretkeşler ki cenaze evinde miting düzenlendiğine bile şahit olduk! zamanlama önemlidir : iç güvenlik yasası kabul edilir edilmez, seçimlere çok kısa bir zaman kala, başkanlık hesapları bu denli kızışmışken, içeride dışarıda destekleri hızla erirken….

    dikkat edin, asıl terör şimdi yaşanıyor. insanlar korkmuş, tedirgin olmuş ya da en basitinden mideleri bulanmış durumda.

    rejimin istediği de bu değil mi? türkiye’de hızla gelişip serpilen bir toplumsal muhalefet var, seçimden oydan şundan bundan bağımsız olarak her geçen gün daha çok sayıda insan islamcı diktatörlükten kurtulmak gerektiğini düşünüyor. çağlayan’daki savcının odasını canlı sinek bile kalmayacak şekilde bombalayıp taramanın ve hemen ardından “başarılı operasyonu kutluyorum” demenin tek bir sonucu var : tüm bu insanların kafalarının karışması, korkması, kararsızlaşması, sinmesi. işte bu kitlelerin terörize edilmesidir ve sıklıkla olduğu gibi yine devlet eliyle yürütüldüğü açıkça görülmektedir.

    ne yapacağız?

    sakın kafanız karışmasın, sakın umutsuzluğa kapılmayın. dünyanın tüm diktatörlükleri böyle çirkin dümenlerle, komplolarla, algı operasyonlarıyla ayakta durur. zihnimiz bulanmadığı sürece amaçlarına ulaşamazlar.

    ne yapacağımızı diyeyim : sadeleştirerek bakacağız, siyaset ve komplo labirentlerinde aklımızı yitirmeyeceğiz. bugün bu ülkede ne yaşanırsa yaşansın 15 yaşında ekmek almaya giden bir çocuğun devlet güçleri tarafından öldürülmüş olması gerçeğini değiştirmiyor. ali ismail, ethem, abdocan, mehmet ve medeni’nin katledilmiş olması gerçeğini değiştirmiyor. yaralanan gözünü kaybeden yüzlerce insan orada duruyor. ölmüş bir çocuğun annesini yuhalatanlar aklımızda. devletin katilleri koruması ayan beyan meydanda. sadece hukuk sisteminin değil neredeyse tüm ülkenin akp rejiminin elinde esir olduğu bir gerçek. dinci faşizm ve onun uygulamaları dur durak bilmiyor. evet, ne olursa olsun hırsızlar hala hırsız, katiller hala katil. çok açık, çok yalın…

    kurt puslu havayı sever. istihbarat dümenleriyle algı operasyonlarıyla aklımızı bulandırmaya kalkanlara izin vermeyeceğiz. işimize bakacağız. yani örgütleneceğiz, yani bu çirkin rejime karşı direneceğiz, yani memleketimize demokrasi, insan hakları ve adalet gelene kadar yolumuza devam edeceğiz. unutmayın, bizler tarihin en meşru, en namuslu ve en barışçıl isyanını, gezi direnişini, yaratmış insanlarız. yüreğimiz de dilimiz de hala barıştan ve adaletten yanadır, meşruiyetimize ve haklılığımıza kimse gölge düşüremez. korkmayın, yılmayın, başınız dik alnınız açık olsun, inanıyorum ki biz kazanacağız !
hesabın var mı? giriş yap