• bir tür idam şeklidir.

    ortaçağ ve erken modern çağ gerçekleştirildiği dönemlerdendir. ayrıca birçok bölgede ve zamanda bu idam türü kullanılmış; avrupa, asya, orta doğu ve aztek'lere kadar uzanıyor.

    idamın yöntemiyse birçok farklı şekilde yapılır ama en bilineni; suçlu kol ve bacaklarından atlara iplerle bağlanırdı. ardından atlar dört bir yana koşturularak uzuvlarının kopması sağlanırdı. buna bir örnek olarak 1757 yılında robert françois damiens'tır ve işin en kötü tarafı damiens önce saatlerce işkenceye maruz kalmıştır. idam sahnesine getirildiğinde zaten insanlıktan çıkmış bir durumdadır. sahnede önce kızgın alevlerle yaralar açılır, daha sonra üstüne erimiş kurşun ve kaynar yağ serpilmiş. daha sonra atlar tarafından dört bir yana doğru uzuvlarının koparılması istenmiş fakat maalesef bu da gerçekleşmiyor ve acısı inanılmaz boyutlara ulaşıyor. en sonunda tendonları ve sinirleri kesilerek idamın son aşaması da gerçekleştiriliyor. tabii bu idam şehir meydanında gerçekleşiyor, dolayısıyla halk tarafından da izleniyor. hatta bundan zevk aldıkları ve tezahürat yaptıkları da bilinir. sadece damiens'ın idamı sırasında yaşanan sıkıntılar ve uzun sürmesinin sonucunda acı dolu çığlıklar bir açından halkı isyana getirmiştir. birçok kişi artık bakamaz hâle gelir ve kusanlardan, ağlayanlara kadar hiç beklenmedik olaylar yaşanır. normalde bu tür idamlar zevkle karşılanırmış.

    ek olarak 1684 yılında vatan hainliğiyle suçlanan sir thomas armstrong bu idam yöntemini yaşayanlardan biridir.

    ufak bir not da düşelim, konuyla ilgili olarak innocent mangasını okuyabilirsiniz. dönemi ve bu bahsettiğim idam türü dahil olmak üzere birçok konuya devrimsel bir şekilde yaklaşıyor. manga okumadıysanız ve sevmiyorsanız bile en azından bir şans verebilirsiniz. damiens'ın hikâyesini de göreceksiniz.
  • (bkz: parçalanma) (bkz: emil michel cioran)

    •birine kitap göndermek evinin kapısını zorlamak gibidir, haneye tecavüzdür. insanın sahip olduğu en kutsal şey olan yalnızlığını çiğnemek, onu sizin düşüncelerinizi düşünsün diye kendinden uzaklaşmaya zorlamaktır.

    •bir anlığına da olsa, ölümünü dilemediğim hiç kimse olmamıştır.

    •en çok da hayvanlara kinleniyoruz; dilsizliklerini ellerinden almak, onları sözel hale döndürmek, sözün alçaklığına maruz bırakmak için neler vermezdik! üzerine düşünülmeyen varoluşun, öylesine varoluşun cazibesi bizlere yasak olduğundan, buna mazhar olup zevkini çıkaranlara tahammül edemiyoruz.

    •tanrı’nın “ben” tekelini elinde tutmayıp, bizlere kendi adımıza konuşma izni tanımış olması yazık olmuş. bizi şu “ben” belasından kurtarmış olsa her şey ne kadar basit olurdu.

    •tükenmişliğinin doruğunda, tarihin yükünden kurtulan insan, benzersiz olmaktan da feragat ettiğinde, hiçbir şeyin dolduramayacağı bomboş bir bilinçten başka bir şey kalmayacaktır elinde: hüsrana uğramış bir mağara devri insanı, her şeyden vazgeçmiş bir mağara adamı.

    •yaşlılık, kısacası, yaşamış olmanın cezasından başka bir şey değildir.
  • “ne kadar yükseğe çıkarsa çıksın, kişi tabiatının, kökendeki düşkünlüğünün mahkûmu olarak kalır. büyük maksatlar taşıyan ya da sadece yetenekli olan insanlar, herhangi bir korkunç cinayeti tasarlıyormuş izlenimi veren harikulade ve gudubet canavarlardır; aslında, eserlerini hazırlamaktadırlar... buna sinsice çalışırlar, şerirler gibi: kendileriyle aynı yolu izleyen herkesi devirmek zorunda değil midirler? üretime, ancak varlıkları ya da varlık’ı, hasımları ya da hasım’ı ezmek için geçilir. her düzeyde, zihinler savaşa girişir, iddia içinde gönüllerini hoş eder ve gırtlaklarına kadar buna gömülürler: bizzat azizler de birbirini kıskanır ve dışlarlar; ayrıca tanrılar da... tüm olimposlar’ın salgın hastalığı olan o sürekli kapışmalar bunun kanıtıdır. her kim bizimle aynı alana ya da aynı meseleye yanaşırsa, özgünlüğümüze, ayrıcalıklarımıza, varoluşumuzun bütünlüğüne bir saldırıda bulunur; hayallerimizi ve şanslarımızı elimizden alır. onu devirme, yerle bir etme ya da en azından horlama zorunluluğu, bir misyon, hatta alınyazısı biçimine bürünür adeta. sadece imtina eden, kendini hiçbir biçimde göstermeyen kişi hoşumuza gider; ama onun da hiçbir şekilde model mertebesine varmaması gerekmektedir: kabul gören bilge haseti tahrik eder ve meşru kılar. bir miskin bile, miskinliğiyle dikkati çekerse, bunda parlarsa, hiç sevilmeme riskiyle karşı karşıya olur: kendi üzerine fazla dikkat çekmektedir... ideal olan, iyi ayarlanmış bir silinmedir. bunu hiç kimse başaramaz.”
  • ''insan ne kadar haksızlığa uğrarsa o kadar kendini beğenmişliğe hatta açıkça kibre sürüklenme ihtimali de o kadar artar.'' (syf: 97)
hesabın var mı? giriş yap