• germa = dag
    koçi = adamı
    germakoçi = dag adami

    laz halk inancında orman içlerinde yaşayan, uzun boylu, vücudu kıllarla kaplı maymun ile insan arası bir orman yaratığının adıdır. bu efsanevi yaratık pek çok masal ve efsanenin temel kahramanı olup, bazı varyantlarda bir cadının kocasıdır ve yamyamdır. yamyam olmayan hatta safça davranışlarından dolayı kolaylıkla kandırılabilen trabzon folklorundaki karakoncolos (yaban adamı) ile benzerlikler götermesine karşın kendine özgü farklılıkları da vardır.
  • lazcada germa dağ, koçi ise adam demektir. yani dağ adamı anlamına gelir. korkunç, tüylü, maymun insan arası bir orman yaratığı olarak betimlenmiştir. gürcücesi oçokoçi'dir. bir başka mitolojik yaratık olan karakoncolosla benzerlik gösterir.
  • laz halk inancında orman içlerinde yaşayan, uzun boylu, vücudu kıllarla kaplı maymun ile insan arası bir orman yaratığının adıdır. megrelya'da oçhokoçi adıyla bilinen efsanevi yaratık pek çok masal ve efsanenin temel kahramanı olup, bazı varyantlarda bir cadı karısının kocasıdır ve yamyamdır. yamyam olmayan hatta safça davranışlarından dolayı kolaylıkla kandırılabilen trabzon folklorundaki karakoncolos (yaban adamı) ile benzerlikler götermesine karşın kendine özgü farklılıkları da vardır. bazı halk bilimciler benzerleri tüm kültürlerde bulunan amerikan yerlilerince sasquash, nepal'de yeti olarak isimlendirilen yarı insan dev yaratıkların öykülerinin homo sapiens'in hafızasına kazınmış mö 100,000 -35.000 yılları arasında yaşamış neanderthal insanların mirası olduğunu ileri sürmüşlerdir.

    germa:dağ
    koçi: adam

    kendisi şöyle bir şey;
    http://img.webme.com/…/g/gizliilimler/germakoci.jpg
  • (bkz: koca ayak)

    (bkz: yeti)

    (bkz: oçi koçi)
  • " çika " olarak da anılır . korku duyduğu anlar dışında zararsız , çekingen karakterli bir canlıdır . genel güvenlik kaygıları dışında , farklılıklar da onu korkutabilir .
    misal ; elinde dört adet parmak vardır . beş parmaklılardan biriyle karşılaşması durumunda fazlalık olarak algılayacağı parmağın aklını karıştırması hatta maazallah aklını alması muhtemeldir. bu yüzden parmaklardan birinin saklanması gerekmektedir .
    misal ;vücudu kıllarla kaplı olmasına karşın uzun saç görünce korktuğu söylenir.
    bu sebeple onlarla karşılaşan kadınların saçlarını gizlemesi gerekmektedir.
    (bu arada , hayır onlar müslüman değiller )
  • nickime ilham kaynağı olan çocukluğumun hikayelerini dinlemekle geçtiği koca ayaklı dev.
  • "1940’lı yılların sonlarına doğru karadeniz bölgesinin dağlık bölgelerinde konuşulan iki ana mesele vardı. bunlardan biri o döneme kadar yaşanmamış sertlikte geçen kış mevsimi ve o kar kıyamet içinde kaybolan dört askerdi. yağışların bahar ve hatta yaz aylarına kadar sürüp balcıları üst üste beş yıl mağdur edişi ve kaybolan askeri timin bunca zamandır ne ölü ne de sağ bulunamayışına bakılırsa bölge insanının hala o vakitleri büyük bir gayretle anması pek de şaşırılacak şey değildi. böylesi gizemli bir kayboluş, ağızdan ağıza yayılırken herkes mizacı ve hayal gücünün sınırları ölçüsünde küçük rötüşlar yapar, hadiseyi efsaneye çevirebilirdi. ancak karadeniz insanı açısından bakarsak, anlattıkları peri hikayelerinin akla yatkın bir gerçekliği vardır. onların değindiği dağ cinleri katıksız bir kötülük arayışı ve saçılışı içinde değildir. hatta garip gelebilir ancak bir kış cini olan karakoncolos nasıl demeli, galiba biraz safça bir erkek karakter olarak karşımıza çıkar ancak amaçsızca kötülük yapmak gibi bir niyeti yoktur. saçları karman çorman olan bu kış cini karşısına çıkan kimseye bilmeceler sorar ve doğru cevap alamayınca kızıp pek kullanmadığı tarağıyla onu dondurur. zorlarsak sevimli bir yaratık gibi tahayyül etmek dahi mümkündür... fakat o yıllarda kışın da aşırı etkili yaşanmasından olsa gerek bu kış cininden başka bir yaratık hortlar. o devrin ihtiyarlarının bile dedelerinden ninelerinden duyup hayal meyal hatırladıkları bu mahluk; yamyam germakoçi’dir. onun da karakoncolos gibi aşırı zeki olduğu söylenemez ama tam bir yaban hayvanı gibi davranıp insanları gözüne kestirdiği ve tenhada yakalayıp çiğ çiğ yediği söylenir. çok çok uzun zamanlardır görünmeyen, köylere inse bile insanlara dadanmayan germakoçi’yi yeniden insanların ağzına sakız edense dört askerin iz bırakmadan kaybolması vakasıdır.

    1998 yılında gerçekleşen kafkasör yaylası boğa güreşlerinde bir adam boğasının 90 yaşında olduğuna hem yemin hem billah ediyor ancak onu çevreleyen kalabalık inanmak şöyle dursun, makara çevirmekten ve kahkaha atmaktan adeta nefes alamıyordu. ancak adam artık yalnızca ihtiyarların bildiği bir hikaye olsa da cumhuriyet devrinde kayıplara karışan inzibatların bu boğa yüzünden sırra kadem bastığını ortaya atıverdi. dedelerin gürültü çıkaranları bostonlarıyla dürttüğü, amcaların dayıların hayal meyal hatırladıkları bu kocakarı hikayesini yeniden dinlemek için dikkat kesildiği, mevzuyu ilk kez duyacak gençlerinse koca koca adamların birden ciddiyete bürünmesine hayret ederek sustuğu an adamın anlattıkları artvin’de yeniden germakoçi efsanesini hortlatacağa benziyordu. kalabalığın sus pus olup, gözlerini üzerine diktiğini gören adam lafa girmek için acele etmedi, önce hayvanın boynunu kaşıdı sonra da boğanın boğazındaki yaraları gösterip sakin sakin anlatmaya başladı. bittiğinde ahaliyi külçe gibi oturduğu yere çakan hikayeye göre, boğa 90 yaşından bile fazla olabilirdi. çünkü büyük kış devri artvin’i vurduğunda yamyam germakoçi tam iki yıl boyunca bu hayvanın boğazına attığı kesikleri emerek hayatta kalmıştı. ve tabiat, tabiatüstü bir yaratığı beslediği için bu hayvanı uzun yaşamla ödüllendirmişti. ancak hikayenin devamı çok daha ilginçti.

    kendisi de yetmişlerinde olan adam boğanın amcasından kaldığını ve amcasının da 1943 yılında esrarengiz biçimde ortadan kaybolan 4 askerle birlikte cabrasan dağı’na gidip bir daha geri dönmediğinden bahsetti. diğer köylüler gibi kışın alçaklara inmek yerine yaz kış yaylada kalan amca, o efsane soğukların en yoğun yaşandığı aylarda hemen evinin altındaki ahırdan gelen iniltileri kolaçan etmek için aşağı indiğinde en kuvvetli boğasının gırtlağına sanki anasının tatlı koynunua yapışıp emen bir çocuk gibi sarılan germakoçi’yi görmüş. hayvanın boğazındaki izleri daha evvel fark eden ama diğer boğaların boynuz darbelerinden açıldığını sanan amcanın korkudan dizlerinin bağı çözülse de karşısındaki yaratığın saldırgan olmak bir yana kendisinden daha çok korktuğunu görünce kafasına küreği geçirip bayıltmış. germakoçi’yi inceleyen amca, en az iki metre boyu olan bu yaratığın kambur olmasa boyunun daha bile uzun olacağını fark etmiş. sırtı, kolları ve bacakları en az kurt kadar kıllı olan germakoçi’nin bu kadar korkak olmasına rağmen neden “yamyam” adıyla anıldığını anlamaya çalışan adam yaratığın dişlerini görünce peşin hüküm vermemesi gerektiğini anlamış. çünkü bir ayının dişlerinden bile büyük dişleri adeta üst üste binmiş bir dizi testere gibiymiş. yaratığın geniş omuzları ve göğüs kafesi çökmüş gibi görünmesine rağmen bu sıkletteki bir canlının gücünü yabana atmayan amca germakoçi’yi sıkı sıkı bağladıktan sonra zincire vurmuş ve tek ayağını yaylaevini ayakta tutan payandya kilitleyip jandarmaya haber vermek üzere yola koyulmuş.

    o karda kıyamette bir onbaşı ve üç erle geri döndüklerinde evin arka tarafındaki karakovanlara bir ayının dadandığını gören amca işlerin daha da garipleştiğini fark ettiği için kendine ziyafet çeken hayvana ilişmeden usulca ahıra sızdığında bet sesli bir kadının germakoçi’ye söylene söylene çözmeye çalıştığını görmüş ve aynen şunları duymuş, “obur germakoçi, doymaz germakoçi. bilmez misin insanlar çok yiyen atalarını sevmez. bilmez misin soyunu kuruttuklarını? ne diye gelirsin çevirip kirlettikleri yamaçlara.” zaten kısa boylu olan kadın çarpık ve kambur olduğu için iki büklüm vaziyette debelenirken germakoçi sanki cevap veriyormuş gibi homurdansa da kadın dışında kimse onu anlamıyormuş. onlar epey uğraştıktan sonra tam halatları çözüp kurtulacakları sırada amca askerle birlikte ahıra baskın yapmış ama erlerden ikisi germakoçiyi görünce korkudan bayılmış. bir diğeriyse cüceye benzeyen kadının kuyruğunu gösterip kekeleyerek cazu karı diyebilmiş. evet, tıpkı eski toprakların anlattığı gibi, germakoçi yani dağ adamı, karısı olan cazu karı ve bu kadının bineği olan ayısı da dahil olmak üzere tam takır karşılarındaymış…

    bayılan askerler kendilerine gelip karşılarındaki manzarayı tekrar ve tekrar görerek yeniden bayılırken verilen bu aşırı tepki cazu karı ve germakoçi’ye bir güven vermiş olmalıydı. bir suçlu gibi ellerini kaldırmış cadı, karşısındaki adamların aslında kendilerinden epey korktuğunu anladığı için kulak tırmalayan bir sesle ve özgüvenle lafa girmiş; “kıymetli efendiler bizimle gelin size kocam germakoçi’nin bulduğu altın kapılı mağarayı gösterelim ya da bizi burada öldürüp kanımızı akıtın ki, zemin ta arzın merkezine kadar yarılıp hepimizi eritene kadar yaksın.” açıkçası bunu bir tehdit olarak algılamak bir kenara, cadının ne demek istediğini bile anlamamış olan adamlar altın kelimesini duyunca bir hoş olmuş ve lanetli kadının o korkunç sesiyle bu tılsımlı sözcüğü telaffuz ettiği anda sanki bir bülbülü dinliyor gibi hissetmişler. nasıl olduysa ellerinde ne var ne yok bırakan adamlar, önde ayısına binen cazu karı, arkasında germakoçi olmak üzere takibe başlamışlar ve hiç birşey sorgulamadan tam iki gün boyunca cabrasan dağı zirvesine kadar o karda yürümüşler. korkup korkup bayılan askerler cazu karı’ya karşı kabalık ettiklerini düşünüp mahcubiyet hissettiklerinden yaptıkları eşşekliğin cezası olarak kafalarına kafalarına vuruyor ve hatta bu işi yaparken biraz ileri gittiklerinden olsa gerek başlarından hiç de az olmamak kaydıyla kan akıyormuş… o andan itibaren kekeme kalıp bu zavallı kadına “cazu” dediği için utancından ne yapacağını şaşıran onbaşıysa kasaturasını çıkarıp dilini doğramaya başlamış. diğerleri gibi en azından bir tepki vermeksizin cesur duran diğer askerse bu cesaretin kaynağı olan yüreğini bir mapusane parmaklıkları gibi örten kaburgalarını yarıp açığa çıkararak, adeta “al işte, karşısında mangalda kül bırakmamaya çalıştığın hanımefendinin cömertliğini etin kemiğin arkasından değil çıplak gözlerinle gör” der gibiymiş… germakoçi’yi kürekle vurup bayıltan amca efendiyse pişmanlıkların en büyüğünü yaşamış ve bu kabalıklarına rağmen kendisine kilolarca altın vereceğini söyleyen, yeryüzünün adeta en güzel prensesi gibi gördüğü cazu karı’dan sessiz sessiz özürler diliyor ve davranışlarının diyeti olarak kestiği karnından çıkardığı iç organlarını parça parça yiyormuş. bu kafile buz tutmuş kar üzerinde cabrasan dağı’na çıkarken arkalarında adeta kızıl bir nehir akıyormuş.

    zirveye vardıklarında kapıldıkları büyü ve efsun yüzünden kendilerine bilinçsizce uyguladıkları vahşet adamların biraz sonra teker teker ölümüne sebep olsa bile yüzleri gülüyormuş… çünkü cazu karı zirvenin öteki yanındaki altın kapıyı gösterip şöyle söylemiş, “bakın biz yalan demeyiz, o kapıyı zülkarneyn döktürdü ve sizi kapıya getirdik. ama som altından bu kapıyı eritip çalmamanız yani ardından yecüc ve mecüc’ün çıkıp dünyaya kötülük yaymaması için ölmelisiniz şimdi.” bunun üzerine dünyanın en mutlu yüzlerine sahip cesetlerini bırakıp gitmişler bu dünyadan… ve cesetleri hiç ama hiç bulunamamış çünkü germakoçi, diş ve kemiklere kadar hiçbir parçayı israf etmez ve öğütebilirmiş…"
  • trabzon'da karakoncolos olarak bilinen düşsel yaratığın laz varyantı olup hakkında kapsamlı bir makale şuradan okunabilir.
  • uğur erbaş'ın 2022 kasımında çıkan ikinci grafik romanı.
  • karakoncolos'un karadenizli versiyonudur. laz halk inancında orman içlerinde yaşayan, uzun boylu, vücudu kıllarla kaplı maymun ile insan arası bir orman yaratığının adıdır. gürcüce'de oçokoçi diye bilinir. kalın kafalı germakoçi, insanlara saldırganlıkla değil merakla yaklaşır, insanlarla iletişime geçmeyi severdi. germakoçiden kurtulmanın yolu ise dalla ateş yakmaktır. yanmış dalı merakla eline alan germakoçinin kürkü yanardı. kürkü yanan germakoçi kükreyerek karadenize kadar koşar, ve sonrasında karadeniz'e atlardı. halk bilimcilire göre benzerleri tüm kültürlerde bulunan amerikan yerlilerince sasquash, nepal'de yeti olarak isimlendirilen yarı insan dev yaratıkların öykülerinin homo sapiens'in hafızasına kazınmış mö 100.000 -35.000 yılları arasında yaşamış neanderthal insanların mirası olduğunu ileri sürmüşlerdir. belki gılgamış hikayesi de bununla bağlantılıdır, kim bilir? kültürler arasındaki bağlantıları kurmak her zaman çok keyiflidir.
hesabın var mı? giriş yap