*

  • yaşamak için sahip olunan en önemli amacın,değerin elden gitmesi.. sevilen,tapılan kişinin çok uzaklara gitmesi ya da pipiyi kıyma makinesi kaptırmak pek güzel örneklerdir bu psikoloji çerçevesinde..
  • notlarınızın açıklandığında bir notunuz yüzünden yüksek lisansa başvuramayacağınızı görmeniz.

    yani bilinçli ve istekli olarak seçip okuduğunuz, iyi bir ortalamanızın olduğu bölümünüzden mezun olduğunuzda yüksek lisans yapamadığınız için hayalinizdeki mesleğinizi yapamayacağınızı görmeniz.

    ölmek istiyorsunuz o an.
  • halı sahada kafaya isabet eden şut semptomudur.

    yavaş lan yavaş, abanmayın lan.
  • kadın geldi, oğlunun 4 gündür öğretmeni olan kişiyle görüşmeye.

    merhaba dedi, bir kağıt yollamışsınız eve.

    bu hafta nöbetçiydim gelemedim dedi, bugün kağıdınız üzerine izin aldım da geldim.

    merhaba, dedi öğretmen. önemli değil.

    ne yapmalıyız oğlunuzla. 4 gündür beni sınıfta tarumar etti, dedi.

    bugün az kalsın kulaklarını çekecektim, hiç durmuyor.

    hocam dedi, anne.

    ne deseniz haklısınız.

    biliyorum bu çocuk evde de böyle.

    ama, biz 5 yıldır gitmediğimiz psikiyatri profesörü bırakmadık dedi.

    mahkemelerde geçti bugüne kadar ömrümüz.

    her şeyimizi. oğlumuzun geleceğini kurabilmek için harcadık dedi.

    daha hala adliye koridorlarında koşturabilmek için

    çektiğimiz krediyi ödüyoruz, bitiremedik, dedi.

    adliyede ne işiniz vardı, dedi öğretmen.

    bu konu hakkında konuşmak istemiyoruz, dedi anne.

    babası tek böbrekliydi, ikinci böbreğini de aldılar.

    bunun mahkemeyle ne alakası var, dedi öğretmen.

    o değil dedi, anne.

    babası da çalışmıyor şimdi.

    çok mu merak ettiniz dedi, adliye koridorlarını?

    evet dedi, öğrencimi tanımalıyım.

    o zaman dedi, anne. gözleri kızardı.

    bilin dedi. gözleri o an iyice kızıl kesildi.

    1'e gidiyordu oğlum. boğazı düğümlendi.

    zaten dedi, yutkundu. sustu; aslında konuşamadı.

    gücünü topladı. zaten dedi, sadece 1. sınıfın yarısına kadar okula gönderdik.

    gözlerinde yaşlar birikti, 1. sınıfta dedi,

    elini gözyaşlarını silmek üzere yüzüne götürdü.

    1. sınıfta başımıza geldi.

    eliyle gözündeki yaşları sildi.

    ağzını açamadan konuşmaya çalıştı, çenesi çok gerilmişti, içine çökmüş çene kasları beliriyordu...

    dudakları titredi,

    karşı taraf dedi.

    hıçkırmaya başladı.

    22 yıl, dedi. 22 yıl 8 ay dedi. hapis cezası aldı, hıçkırırken.

    sakin olun dedi, öğretmen.

    ne hapsi?

    anne döndü duvara, sümükler içinde kalmış burnundan, agzındaki salyaların görünmesini önemsemeden

    cinsel istismar dedi, dünya insanlığının utancını taşırken...

    sonra öğretmen yutkundu,

    boğazındaki düğümü açmaya çalışmadı,

    sustu,

    sustu,

    ellerine baktı,

    yere baktı,

    kadına bakamadan, tamam dedi.

    gitti.

    not: hayal ürünü, hayatın kararması üzerine bir hikayedir.
  • migren'in vücuda indiği her an hayatın kararmasıdır.
  • mide yanmasının başladığı her an hayatın kararmasıdır.
  • hem kürt hem de alevi olan anne babadan doğmak.

    sadece kürt olsa bir nebze tolere edlebilirdi. (bkz: din kardeşliği)

    bu entry ağır ironi içermektedir.
  • 26 yaşındaydım, evlendikten birkaç hafta sonra otobüsle memlekete gitmeye, yetişmeye çalışıyordum. telefondaki kuzenim durumun iyice ağırlaştığını söyledi mola yerinde. bense otobüsün internettinden bağlandığım ipodla yeni tip ameliyatlar araştırıp anlamadığım makaleleri çözmeye hatta arkadaşımın cerrah babasına yollamak için sağa sola kaydetmeye başlamıştım. terminalden beni almaya geldiklerinde ağır ağır yürüdüklerinde içim cız etti, kaybettik dediklerinde tanımadığım arabaların lastiklerine kaldırım taşlarına vururken buldum kendimi. ne zamanında rica ettiği gibi tıp okumuştum, ne arada bir gelen ani şeker yükselmelerine, tansiyon düşmelerine velhasıl vücudunun sinyallerine kulak kabartmıştım. belki iyi bir doktor bulunmasında faydam vardı ancak nekahet döneminde ben balayında o pek sevmediği kardeşinin yanındaydı. 69 yaşındaydı ananemi kaybettiğimde, anamdı o benim canımdı ciğerimdi, aylarca köşelerde usul usul ağlamaktan fazlası gelmedi elimden.

    bir başka zaman arkadaşımın patronlarıyla kurduğu yeni işe bir köşeden ben de dahil oldum, sermaye yüksek görünüyor önümüzde hiçbir engel yok gibiydi. apartman apartman gezip kentsel dönüşüm için sabah akşam sunum hazırlıyordum. yeni baba olmuştum ve her şeyim her odağım hemen hızlıca büyümek üzerineydi. 8-9 ayın sonunda birkaç proje tamamlanmış işler hızlanmışken patronlar kendi aralarında anlaşamadılar. günah keçisi olarak beni gördüklerini fark ettiğimde dünyam kararmadı ama enseyi biraz kararttım. bunda bir hayır var diyemeyecek kadar içim yerle bir olmuştu. şehir değiştirip neredeyse kariyerimi sıfırladım. belki 7-8 sene geri gittim diyebilirim.

    tüm bunları kendi hayatımdaki en kötü ne oldu ki diye düşündüğümde yazdım. yoksa ailemden hapse giren de oldu, uyuşturucu yüzünden sağda solda bayılan da. çok küçükken evimize icra bile geldi ama doğrudan bana etki edenler belki bunlardı ya da bende derin yaralar, hayatıma büyük izler bırakanlar.

    şimdi malum karşılaştırmaya gelmek durumundayım. sabahın 5i bile olmamışken bi anda tozun dumanın içinde buluyorsunuz kendinizi buz gibi bir kış gününde. çevrenizde insanlar ağlıyor, beni kurtarın diye bağırıyor ama kımıldayacak gücünüz bile yok. az çok canını kurtaranların geride kalanlara hiçbir faydası dokunmuyor. insanların çevrelerinde hiçbir şey kalmıyor, konuştuğunuz komşunuz akşam eve dönerken ekmek aldığınız bakkalınız ya da geçen sene 10 taksitle aldığınız kışlık montunuz bile enkaz altında. kaldı ki gidecek bir yeriniz de yok çünkü zaten zar zor ödediğiniz konut kredinize karşılık belki deprem sigortasından para almayı bekleseniz de nereye gideceğiniz dahi bilmeden bir gün sonrası hakkında bile bir fikriniz olmadan soğukta çorba sırasındasınız.

    hali hazırda milyonlarca insanımız bu durumda, benimse sadece zamanında birazcık canım sıkılmış diyorum.
hesabın var mı? giriş yap