*

  • iklim tarihi. ingilizce çevirisi “times of feast, times of famine: a history of the climate since 1000” (şölen zamanları, kıtlık zamanları: iklimin 1000 senesinden itibaren tarihi). sanıyorum şimdiye değin yazılmış en ilginç tarih kitaplarından birisidir. aşağıda, kitapla ilgili, naçizane, değerlendirmelerimi bulacaksınız..

    insanlar gerçeğin kusursuz bilgisine sahip olabildikleri zaman, hiçbir kavram ve olgu karşısında görece tutum takınmayacaklardır; her kavram ve olgu herkeste bir ve aynı şekilde tanımlı olacaktır ve işte o zaman, farkında olduğunun farkında olan insan, bilgiden yoksun olmasının nihai sonucu ‘anlamı yoğunlaştırma kaygısı’ndan azade olacaktır. ionia doğa felsefesinin bilimsel geleneğini “delphoi’daki pythia’nın kehanetlerinden üstün tutan” democritus, epicurus, lucretius’un arayışı bu yöndedir. “iklim tarihi” öncelikle bu bilimkuramsal ve bilgikuramsal konumuyla incelenmelidir. le roy ladurie, bloch’tan, febvre’den, braudel’den devraldığı bu bilimsel geleneği, kimi zaman öncellerine ters düşme pahasına (le roy ladurie, marc bloch’un, “tarihin savunusu..” adlı kitabında, tarihçiyi ‘insan yiyen canavar’ olarak eğretileyip tarihçinin ancak insana değgin bilgiyi aramasını salık vermesine yanıt olarak “bu tanımı gerçek bilimsel ruh için fazla dar ve yetersiz buluyorum.” demiştir) yetkin olmaya daha da yaklaştırmış, “iklim tarihi”ni, anlamını yoğunlaştırmadan, edinebildiği verileri salt bilimsel bilgi niteliğiyle bize sunmuştur. le roy ladurie’nin ısrarla üzerinde durduğu, bu kitabın anlattığının ne bir “iklimsel bağıntılarıyla iktisat tarihi”, ne bir “iklimsel tarih” olduğu ama, yalnızca gerçek anlamında ve başlı başına, iklimin bizatihi kendisinin tarihi; bir “iklim tarihi” olduğudur. bu tanıma daha sonra döneceğiz fakat, le roy ladurie’nin, “insani tarih”e izdüşürülemese (bu insanmerkezcil yaklaşımdır) bile, iklimbilimsel belgelerin neden itibar görmeleri gerektiğine ilişkin açıklamasına kulak verelim önce: “bunların araştırılması, çözümlenmesi tarihçinin ‘işidir’ ve yalnız ‘tarihçinin’ işidir. aksi halde bu belgeler ya ifşa edilemeden kalırlar ya da çok zaman olduğu gibi kaybolurlar.” sanıyoruz, bu duyarlılık le roy ladurie’nin bilim adamı kimliğiyle, bütüncül tarih bilgisinin arayışında olmanın sorumluluğunu taşıyan bir ‘belgesel tarihçi’* olduğunu çok iyi ifade ediyor. bu kısmı sonlandırmadan önce diyebiliriz ki, le roy ladurie, yararlılık sorunsalını aşabilmiş ve geçmişin bilgisinin ediminde ve gerçekliğinin sınanmasında salt bilimsel yöntemleri izlemiştir. son tümcesinde de ifade ettiği gibi, kitabın yöntemdüzlemde, üzerinde yükseldiği iki temel ayağı vardır: alanlararası* oluşu, karşılaştırmalı* oluşu. şimdi bu iki yöntem üzerinde biraz duralım.

    not: buraya kadarki kısım biraz şununla ilgiliydi:
    (bkz: yararlılık sorunsalı)
  • alanlararası çalışma.

    le roy ladurie’nin kitap boyunca her fırsatta dile getirdiği üzere, tarihçi; “zamandizinsel ve belgesel niteliklere sahip herhangi her bir olguyu yadırgamadan, hor görmeden sahiplenen” dir. belgelerin ihtiva ettiği, ‘insan’a ilişkin olmayabilir; herhangi başka bir alanın konusu olabilir. özellikle, “iklim tarihi” gibi nesnesi salt fiziksel elemanlardan ibaret bir konu üzerinde çalışıyorsa, uğraşı, tarihçiyi, kendi yöntemlerini kullandırmaya mecbur kılacaktır: “..elindeki tarihsel belgeleri, havabilimin özgül etmenleriyle; sıcaklık, yağış miktarı, mümkünse rüzgar ve hava basıncı, güneş ışığı ve bulut’un bilgisinin niceliksel dökümü ile sentezleyebilirse, iklimin ‘kurgusal’ tarihi, artık, bilimsel, iş görebilir, gerçek ‘iklim tarihi’ olur”. işte bu yüzden le roy ladurie, uzmanlık alanına girmemelerine rağmen, bilimsel şekilde hareket etmek adına, çeşitli alanları öğrenmek, onlardan faydalanmak durumunda kalmıştır. bu alanların neler olduğunu ve le roy ladurie’nin, onlardan nasıl faydalandığını alt başlıklarla görelim.

    a) ağaçbilim, ağaçzamandizin ve ağaçiklimbilim (dendroloji, dendrokronoloji ve dendroklimatoloji):

    en kısa tanımıyla verecek olursak ağaçbilim; dirimbilimin ağaçlarla ve çalılarla uğraşan dalını ifade eder. herhangi bir ağacın gövdesini enine doğru keserseniz, merkeze doğru yoğunlaşan halkalar silsilesi ile karşılaşırsınız. her bir halka ağacın bir senelik büyümesini ifade eder ki, bu halkaların sayılması ile ağacın yaşının tespiti mümkün olur (ağaçzamandizin). bu halkaların ifade ettiği başka bir gerçek daha vardır ki, bu da başka bir uzmanlığın, ağaçiklimbilim’in konusudur: ağacın her sene oluşturduğu halkanın geniş ya da dar olması, o senenin iklimsel koşullarının ağacın gelişimindeki uygunluğunu yansıtır. ağacın cinsine, yer yüzündeki mekanına ve o mekandaki konumuna bakılarak ağacın yetişmesi için gerekli şartlar saptanır. halkaların genişliklerinden oluşturulan ‘gelişim eğrileri’ aynı zamanda, o bölgenin ‘iklimbilimsel düzensiz değişimleri’ni* de yansıtmış olur. böylece ağaçiklimbilimin sonuçları bize, iklimin yüzlerce yıllık hatta, binlerce yıllık tarihini okumaya olanak veren türdeş, düzenli, devamlı ve niceliksel bilgiyi sunar.

    b) belirimbilim (fenoloji):

    en kısa tanımı ile verecek olursak belirimbilim; havabilimin, bitkilerin ve hayvanların çeşitli iklimsel değişikliklere verdikleri tepkileri inceleyen dalını ifade eder. pek çok bitkinin mahsulü, bitkinin tomurcuklanma ve çiçek açma yahut meyve verme zaman aralığında, hava ne kadar sıcak ve güneşli ise, o denli erken ve çabuk olgunlaşır ve tersi. geçimbilimsel (iktisadi) değeri sayesinde, avrupa kıtasında düzenli olarak kayda geçirilmiş üzüm hasadı tarihlerinin belirimbilimsel eğrilerinin okunması da, üzümün olgunlaşma zamanı ile ilgili bilgi alınması, dolayısıyla hem hasat senesinin yaklaşık sıcaklık tespiti hem de bölgenin uzun erimli iklimsel eğilimi ile ilgili bilgi alınması anlamına gelmektedir. [fenoloji ve fenomenoloji, her ikisi de aynı kökten (gr. phaino, i appear görünmek, belirmek’ten) gelmiş iki sözcüktür. “fenomen” intürkçe’ye; “görüngü” ve ”fenomenoloji”nin; “görüngübilim” olarak çevrildiğini ve “fenoloji” ye; “görünbilim” diyemeyeceğimizi göz önünde bulundurarak ve sözcüğün ifade ettiği anlama da uygun olarak “belirimbilim”; ‘canlı uzviyetlerin iklimle bağlılaşım içerisinde hal,durum,konumlarında beliren değişimlerini inceleyen bilim’ demeyi öenriyoruz. (“fenoloji”ye; “belirgibilim” de diyemezdik çünkü belirgi diyebilmemiz için belirenin, uzviyetin dışında, somut yahut soyut anlamında başka bir varlık olması gerekirdi).]

    c) buzulbilim (glasyoloji):

    en kısa tanımı ile verecek olursak buzulbilim; yerbilimin, buzulların oluşum nedenlerini, tiplerini, beslenme ve kütle kayıplarını ve etkilerini inceleyen dalıdır. le roy ladurie, hava koşullarıyla dolaysız bağlılaşım* içerisinde bulunan buzullarla ilgili çeşitli metinleri, resimleri, hâkları* ve buzultaşları incelemiş, özellikle küçük buz çağı ve akabinde gelen küresel ısınma ile ilgili pek çok bilgiyi buzulbilimden de faydalanarak edinmiştir.

    d) taşıltozbilim (palinoloji):
    en kısa tanımı ile verecek olursak taşıltozbilim ; yer yüzünden kalkmış bitki topluluklarının bileşimini, özellikle turbalı topraklarda kalmış çiçektozu taşıllarını (fosil) saptamakla inceleyen bilim dalıdır. her bitki türünün kendisine özgü iklimsel koşullarda yetiştiği göz önünde bulundurulacak olursa, çeşitli bitki türlerinin birarada yaşamışlıkları, tarihöncesi çağlara ilişkin iklim bilgisini tamamlamada önemli verilerden biri olarak kabul edilmelidir. [taşıltozbilim çalışmaları, daha sonra çeşitli yönlerde gelişmiş, incelemelerine kömür ya da taşılyağ (petrol; gr.petra, taş, ve oleum, yağ’dan) yerbilimine hizmet eden katmanbilim taşıltozbilimi’ni dahi dahil etmiştir. sözcüğün anlamsal (semantik) evrimini de göz önünde bulundurarak böyle bir çeviriyi öneriyoruz. (palinoloji yun. palynein, un saçmak, ve logos, bilim’den türetilmiş bir sözcüktür). bu arada le roy ladurie’nin ise “iklim tarihi” nde taşıltozbilim’in yalnız ilk bilimsel çalışmalarından faydalandığını da belirtelim.]

    e) eskilbilim (arkeoloji) ve radyokarbon tarihlendirmesi:

    bir tarihçinin, konusu her ne olursa olsun, eskilbilimde faydalanması gerektiğini düşündüğümüz için, bu alan üzerinde fazla durmayacağız. söyleyeceğimiz, şimdilik yalnızca şudur ki; le roy ladurie de bunun bilincinde olarak, özellikle, edindiği bilgileri sınama safhasında eskilbilimden ve radyokarbon tarihlendirmesinden faydalanmıştır.

    f) yerbetim (coğrafya), çevrebilim, iklimbilim ve havabilim:

    “iklim tarihi”, apaçıktır ki, ancak kendi terimcesiyle konuşulabilinecek bir konudur. aslında, coğrafya, çevrebilim, iklimbilim, havabilim bir alt başlıkla incelenmeye dahi gerek duymaksızın, kaçınılmaz şekilde, le roy ladurie’nin çalışmalarında yerlerini almışlardır.
  • karşılaştırmalı çalışma.

    alanlararası çalışma, ancak, karşılaştırmalı çalışmayla koşut yürütülürse bir anlam kazanır çünkü, karşılaştırma olmaksızın özgül olan ayrımlanamaz; bilgi, ‘salt olan’a indirgenemez ve bilimsel niteliğinden yoksun kalır. karşılaştırmalı çalışma iki türlü olabilir: koşut olanların karşılaştırılması, ayrık olanların karşılaştırılması.
    diyebiliriz ki, le roy ladurie, “iklim tarihi”nde, karşılaştırmanın her iki türünden de, her fırsatta faydalanmıştır. daha sonra tekrar dönmek üzere, şimdilik, birer örnek vermekle yetinelim: tarih çağlarının iklimsel düzensiz değişimleri ile tarihöncesi çağların iklimsel düzensiz değişimleri arasında (ayrık olanların karşılaştırılması); ağaçiklimbilimsel, belirimbilimsel, buzulbilimsel, eskilbilimsel bulgular ile edinebildiği tarihi belgelerin anlattıkları arasında (koşut olanların karşılaştırılması).
  • le roy ladurie’yi her şeyden evvel, annales okul mensubu bir tarihçi olarak konumlandırmak gerekir. peter burke’ün de üzerinde durduğu gibi, baş kaygısı toplumsal öbeklerin maddesel çevresiyle ilişkisidir; yahut şöyle söyleyelim: yerbilimsel tarihten çok, çevrebilimsel tarih ile ilgilenir. bir 16. yüz yıl değirmencisinin evrenini anlatan carlo ginzburg’un “peynir ve kurtlar” ı ile birlikte, ilk “küçük ölçekli tarih”* çalışmalarından biri olan “montaillou”yu kaleme almıştır. küçük ölçekli çalışmalar yapan pek çok bilimci (özellikle alan çalışmaları yapan insanbilimciler) çoğu kez belirli bir bölgede uzmanlaşıp uğraşı nesnelerini, başka yerlerde koşut örnekleri olan öğelerin benzersiz bileşimi yerine, biricik, eşsiz sayma eğilimine düşerler. lakin, çevrebilimsel tarih anlayışı, le roy ladurie’yi bu yanlıştan alıkoyar: “topluluğun çevresiyle ilişkisini vurgulayan bu yapıtlar hem köyü ada telakki etmek; hem de küçük ve büyük düzeydeki çözümlemelerin arasındaki bağıntıyı ıskalamaktan esirgenmişlerdir.” küçük ölçekli tarih yazımının birincisinin tam tersi diğer bir tehlikesi de indirgemeci yaklaşımı gerektirmesidir. özgül düşünceleri yüzünden engizisyon tarafından yargılanan bir değirmenci zamanının zihniyetini nasıl temsil edebilir? alman filozof ve tarihçi wilhelm dithey’in terimcesi ile konuşacak olursak ginzburg, engizisyon’un duruşmada konuşulanları kelimesi kelimesine kaydetmesi vesilesi ile (engizisyon sırasında, menaccio’ya, nüfusbilimsel bilgilerinden, düşüncesini temellendirdiği kaynaklara değin pek çok soru sorulmuştur) on altıncı yüz yılın içinde yaşayabilmiş ve değirmencinin toplumunu (burke’ün de işaret ettiği gibi “diyelim bir 17. yüz yıl köylüsü, o toplumun içinden baktığı için toplumunu, bizim hiç yapamayacağımız kadar iyi anlar. lakin, tarihçinin elinde, geriye bakma ve yerküresel (global) düşünme olanağı gibi daha yetkin düşünsel aygıtları vardır”), elindeki düşünsel aygıtlarla, belki de değirmenciden daha iyi anlayabilmiştir. yine de bu, on altıncı yüz yıl toplumlarının zihniyetini anlamaya yetmez, bu bilgiye ancak bütünsel yaklaşım ve karşılaştırmalı yöntemle ulaşılabilir. “peynir ve kurtlar” bu bağlamda, sahip olunması gereken sayısız veriden ancak kısıtlı kadarını sunabilen bir tek yazı olarak kalacaktır mamafih, bloch’un da söylediği gibi: “iyi bir çiftçi hasat toplamayı sevdiği kadar, ekin ekmeyi de sever.”
    le roy ladurie’nin ikinci kaygısı, yeni-malthus’çu, çevrebilimsel anlayışla baktığı nüfusbilimsel tarihtir çünkü, sanayi öncesi toplumlarda en önemli toplumsal değişme etmeni nüfustur. le roy ladurie’nin çalışmalarını yoğunlaştırdığı dönemler olan on birinci ve on sekizinci yüz yıllar ve özellikle on dördüncü ve on yedinci yüz yıllar arasında nüfusun çok büyük yüzdelerle azalmasına vesile olan iki temel olgu vardı: salgın hastalıklar ve kıta avrupa’sı savaşları. bu yüzden salgın hastalıklar, çalışmalarında geniş ölçüde yer tutar. mesela, “kara veba” neden ortaya çıkmış ve nasıl bu denli yayılabilmişti? le roy ladurie, bu sorulara yanıt vermesi gereken tarihsel ve tıbbi bilimin bilgisinin şimdilik eksik olduğunu görmüş ve karşılaştırmalı yöntemi izleyerek ilk yanıtın iklimbilimde aranması gerektiğini salık vemiştir: veba, bir kış görüngüsüdür. ikinci yanıt ise toplumsal tarihte aranmalıdır. bir insanın soğuğu nasıl algıladığı her zaman sıcakölçerde okunan değildir; hastalığın etkinliği ısıtma ve giyim yeterliliği gibi toplumsal konularla da ilintilidir. salgın hastalıklar ayrıca yoksulluk, kirlilik, yetersiz beslenme, rastgele cinsi münasebet gibi çok çeşitli etmenlerle de ilişkilidir. burada da karşılaştırmalı yöntem, bilgilerimizin kusursuzluğa yakınsamasını sağlayacaktır.
    aslında le roy ladurie’yi “iklim tarihi”ni araştırmaya götüren asli sebep kendisinin de söylediği gibi, sanayi öncesi toplumların temel geçim kaynağı olan tarım ile iklimin neredeyse tam bir bağlılaşım içerisinde olmalarıdır: “aslında bana iklimin tarihinini salık veren, bu mantıksal ve hatta kaçınılmaz geçişe vesile olan, tarımın tarihidir.” bundan sonra da çalışmasının sınırlarını ve içeriğini kısaca şöyle tanımlıyor: “konum ve bu kitabın konusu, insani ve çevrebilimsel veçheleri ile iklim değil ve fakat, iklimin bir tarih çalışmasının öznesi olarak bizatihi kendisinin tarihidir. okuyucunun burada bulacağı, bir belgesel tarihçinin bakış açısından, yakın zaman avrupa ve amerika iklim tarihbetiminin takdim ettiği sorunlara yöntembilimsel bir giriştir.” iklimsel tarih, iklimsel bağıntılarıyla iktisat tarihi vb. de mutlaka yazılmalıdır, ve zaten iklim tarihinin yazılması, zikredilenlerin yazılabilmesinin “ön koşuludur”. le roy ladurie’nin de söylediği gibi: “iklim tarihinin güdük kalmasının en önemli sebebi, iklimi kendi içerisindeki değişimlerle çalışmaktan önce/çalışmak yerine, insanmerkezcil bir yaklaşımla, beşeri tarihin iklimsel yorumunu almaya çalışan geleneksel yöntemlerdir.”
    “iklim tarihi”, müellifinin ısrarlı vurgulamalarına rağmen bir “iktisat tarihi” olarak da okunabilir yalnız, bir şartla: le roy ladurie’nin, alanlarası ve karşılaştırmalı çalışmanın gereklerini yerine getirdiği, gerektiği vakit, iklim tarihinin herhangi bir bilgisini yanlış anlamamak için iktisadi ve toplumsal tarihden de faydalandığı göz ardı edilmediği müddetçe. bir örnekle anlatmak gerekirse; pek çok bitkinin mahsulünün, bitkinin tomurcuklanma ve çiçek açma yahut meyve verme zaman aralığında, hava ne kadar sıcak ve güneşli ise, o denli erken ve çabuk olgunlaştığını ve hasat tarihinin, belirimbilimsel iklim bilgisini içerdiğini daha önce söylemiştik. bir belirimbilimci yahut tarihçi, iktisadi ve toplumsal tarihi göz ardı ederek, hasat tarihlerinin kayıtlı olduğu belgeleri yalnızca belirimbilimin işaret ettiği bilgilerle okuyacak olursa yanlış yapabilir. mesela “19. yüz yılda, burgundy’de, bazı varsıl, yüksek-nitelikli şarap üreticileri zarara uğrama tehlikesini göze alıp üzümün daha fazla olgunlaşmasını bekleyerek hasad tarihini geciktirmeyi tercih ederken; daha ucuz şarapların bazı üreticileri, şarabın vasfıyla fazla ilgilenmeyip üzümleri mümkün olduğunca erken toplamayı tercih etmişlerdir.” belirimbilimsel belgeler, bize erken hasadın yüksek sıcaklık ve güneşli havayla bağlılaşım içinde olduğunu söylerken, iktisadi ve toplumsal tarih, bunun her zaman böyle olmadığını göstermişlerdir. hasılı, le roy ladurie, iktisat tarihinden kitap boyunca, ancak, iktisadi ilişkilerin iklim tarihi için söyleyecek sözü varsa yahut, huntington, le danois gibi çalışmacılara cevaben, ilk bakışta, iklimin asli etmen ve hatta tek etken olduğu suretiyle anlaşılabilecek durumlarda; bu durumların iktisat tarihi ile açıklanmasının daha akılcı olduğunu göstermek üzere istifade etmiştir. kendisi için, elindeki belirimbilimsel belgelerdeki hasat miktarından ziyade; hasat günlerinin önemli olduğunu söylemesi de bunun dolaylı anlatımlarından biridir.
    defalarca kere zikrettik çünkü, le roy ladurie de defalarca kez vurgulamıştır; son bir defa daha yineleyelim ki; kendisi bir “belgesel tarihçidir”. “iklim tarihi”ni yazarken en çok belgelerden; ağaçzamandizinsel belgelerden, üzüm hasadının yerel özerk yönetimler yahut kilise tarafından geçirilmiş ve muhafaza edilmiş kayıtlarından (özellikle bir tarihçinin hayatı boyunca karşılaşabileceği bir iki hazineden birisi olarak ve avrupa ikliminin bilimsel tarihi için gerçek öncellerinden birisi olarak vasıflandırdığı, hyacinthe chobaut’un belgeliğinden), buzullarla ilgili gezi notlarından, karşılaştırmalı resim, fotoğraf, harita ve hâklardan, tarihsel buzulbilimin belgesel devrinin dökümlerinden, kitabın önsözünün de yazarı olan gordon manley’in ingiltere için dizgeleştirdiği “ingilterenin sıcaklık eskilbilimi” nin yahut garnier’in fransa için, von rudloff’un almanya için çıkardığı ortalama sıcaklık eğrilerinin ulaştığı sonuçların belirimbilimsel ve buzulbilimsel eğrilerle karşılaştırılmasından ve daha onlarca başka belgelerin karşılaştırılmasından faydalanmıştır.
  • sonuç

    burada, “iklim tarihi”nin teferruatlı, külliyetli bulgularını özetleyecek değiliz. bizim ilgilendiğimiz, le roy ladurie’nin bilimsel duruşu, asıl ilgi alanı olan on dört ile on sekizinci yüz yıl arası kıta avrupası’nın iktisadi, toplumsal, çevrebilimsel tarihine bir başka boyut daha eklemlediği; kimi zaman direngen, kimi zaman lütufkar davranan iklimin, küçük ölçekte yer alan bilimsel bilgisinin ancak büyük ölçekte anlamını bulabilecek konumunu saptamaya çalışarak, tarihini yazarken bize anlattıklarıdır. kuşkusuz, kusursuz bir iklim tarihi çizecek yetkinlikte düşünsel aygıtlara sahip değildir bu kitap ve fakat, ilk yazılışından bu yana otuz altı yıl geçmesine rağmen, sunduğu bilimsel düşünüş yöntemiyle; iklimin ilk bütünsel, karşılaştırmalı, alanlararası tarihini yazma girişimiyle ve annales okul’un erimine doğayı da katmasıyla; hala daha iklim tarihi için başvuru kaynakları arasındaki konumunu ve niteliğini muhafaza edebilmiş bir kitaptır.
  • eklemek istediğim son bir şey var: kitabın ingilizce çevirisinin alt başlığı (times of feast, times of famine) yanıltıcıdır zira le roy ladurie, insanbilimsel bir mesele olan şölen zamanlarıyla değil, bilakis, yalnızca, toplumbilimsel ve iktisadi bir mesele olan kıtlık zamanlarıyla ilgilenmiştir.
hesabın var mı? giriş yap