• if kapsamında geçen hafta izleme şansı bulduğum; bi yönetmen için işlenmesi zor ve risk taşıyan bi konu genel olarak ele alınmış ki rahatsız edecek derecede çıplaklık barındıran sahnelerin, istenenin aktarılmasına engel olduğuna inandığım ve kendimce başarısız bulduğum film. temelde cinsiyetleri bi kenara bırakırsak iki kişinin birbirinden vazgeçememsi durumu filme hakim. ancak film o kadar çok yatağa bağlanmış ki kişinin bu temeldeki vazgeçememe durumunu hissetmesi bi şekilde engellenmiş gibi; o denli rahatsız edici. kişilerin bu vazgeçememe, aşk durumunun dışında ilişkiyi şekillendiren kendi iç dünyalarındaki farklı yönlerle ki bu birinin kokain bağımlılığı diğerinin eids ihtimali ve ikisinin de birbirini aldatma durumu daha fazla irdelenip izleyiciye bu etkilerle aralarındaki ilişki çıkmazı aktarılmış olsaydı sanırım izleyen herkes kendinden bir şey bulabilirdi bu filmde. fakat yönetmen yataktan çıkartamamış filmi ki genel olarak her ne kadar homofobik! olmasam da filmin algılanmasının önüne geçmiş bu 'yatak' durumu . hetero bi çift arasında dahi bu kadar açıkça aktarılan film ki daha estetik olmasına rağmen kişiyi rahatsız edebilir, benim gibi. sanırım yönetmen bu durumu pek düşünmemiş ki film genel izleyici algısından çok sanki belli bi zümre için yapılmış gibi. pek tabi böyle düşünülerek de film! yapılabilir ama film olmaz...
  • pembe hayat kuir fest film gösterimleri arasında yer alan film. iki sevgili, erik ve paul'ün ilişkilerini ve her ikisinin de bağımlılıklarını konu alıyor film. filmi izlerken konunun her an hiv ile yaşama muhabbetine evrileceğini hissediyorsunuz, neyse ki olmuyor. ama filmde genel olarak hiç bir şey olmuyor. son sahnede çiftimiz ayrılıyorlar ve film bitiyor. bittiği yerde bu filmin ikincisi de gelir diyor insan içinden.
  • orta karar bir eşcinsel temalı film denebilir bu çalışma için. film iki sevgilinin 1998'den 2006 yılına kadar ilişkilerinin seyrine projeksiyon tutuyor. tek gecelik olarak başlayan ve bir bağımlılığa dönüşen bir ilişki filmin ana konusu. ayrılmayı beceremeyen uyuşturucu bağımlısı paul ile erik'in aşkları ve tutkuları üzerine bir çalışma.

    keep the lights on bana göre iyi bir film olabilecekken yönetmenin gereksiz tekrarları ve kurgudaki zaafiyet sebebiyle ortalamayı anca tutturabilmiş bir çalışma. yönetmen paul ve erik'in birbirlerine karşı olan hislerini özellikle cinsellik özelinden anlatmaya çalışmasının handikabını çok yaşamış filmde. bir ilişkinin elbette boyutları vardır kimi ilişkiler kendini cinsellikle tanımlar kimi başka dinamiklerle ve bir film hikayesini oluştururken elbette bu ayrıntıların hepsine veya sadece birine değinebilir; ama filmin de değineceği noktaların içini iyi doldurması gerekir.

    keep the lighs on hikayesini cinsellik vurgulu tanımlamış ama özelikle erik karakteri etrafında şekillenen bu cinselliğin içi doldurulamamış. erik'in arayışlarının ama diğer yandan da paul'e tutku derecesinde bağlılığının birleşiminde ortaya çıkan hikaye eksikliği filmin de bir zaafiyeti. diğer yandan yönetmenin gereksiz tekrarları her karenin bir diğerinin neredeyse aynısı olması kimi zaman gereksiz uzatılmış sahneler bazen neden bu kadar kısa geçilmiş denen kilit sahneler aradaki boşluklar, gereksiz karakterler ... filmin diğer çok büyük handikapları.

    bu noktada paul karakterini canlandıran zachary booth için bir kaç kelam etmesem olmaz. gerçekten onun başarılı oyunculuğu olmasa bu film ortalamayı bile tutturamazdı bence. çok iyi bir performans sergilemiş. kendisini kutluyorum ve takibe alıyorum. bunun yanında birçok filmini seyrettiğim ve başarılı bulduğum thure lindhardt ise bir o kadar başarısızdı. ingilizce oynadığından mı bilemiyorum belki dile adapte olamamış olabilir; ama çok zorlama ve yapay bir oyunculuk sergilemişti. bana göre filmde sırıtan bir diğer ayrıntı da ne yazık ki bu oyuncuydu.

    son olarak filmin müziklerine bayıldım. mühteşemlerdi...
  • iş dünyasında "enabler" olan kişilerin kullandığı bir zavazingo
  • 2012'de teddy awards kapsamında 'en iyi film' seçilen yapıttar.
hesabın var mı? giriş yap