• aeh bilmiyorum yani, geçen gün kedilerle konuşuyordum bir başıma, çantama şarap koymayı da unutmadım tabi, gözlerimin gökkuşağını yakalayabilmesi için rengarenk konseptlerden yıldızlar yaptım kafama koyarım belki diye. hani diyorum yıldızlara dokunmamak amacı ile kafamı eğiyorum, içimde bir kurt benliğimi yiyip bitiriyor, ne olacak benim manevi, dünyevi durumum. göz göre göre öznellik ve nesnellik arasında bocalıyorum, kendimi adadım kendime de görenler kör oldu. bir sabah bakarsın kendimi güz meltemlerine adarım, hani uçursunlar beni diye uzaklara, gidelim buralardan artık çok yoruldum. bıkkınlık geriye kalan tek his, saatlerce koşmak istiyorum şimdide, gölgelerimden pembe panjurlu evler yaptım, maskelerimi kavanozda saklıyorum vs vs. tarzı repliklere maruz kalırsanız, şöyle dersiniz; "insanoğlunun en büyük problemi, kendini haddinden fazla önemsemesidir, anlamlandırmasıdır."
  • hey hey , tahmin ediyordum. peki şimdi bunun sınırı nedir hoca? yani bunun puanlaması var mı? misal puanlamaktan geri kalmayalım bu göstergeli göstergeler toplumunda, misal 0 ile 5 arası kendini hafif önemseyen olsun, -5 ile 0 kendini siklemeyen olsun, 5 ile 10 kendini önemseyen olsun*, 10+ ise kendini acaip önemseyen olsun.

    olmasın kardeşim, olmasın. olmasın böyle şeyler.
    (bkz: olmasın)
  • (bkz: kendini bilmek).!
  • başka birisinin kendisini aşırı önemsediğini iddia edecek kadar kendini önemsemek de söz konusudur...

    birinin, başka birini, kendini aşırı önemsemekle suçladığını düşünüp, onu kendini aşırı önemsemekle itham ettiğim andan itibaren ben de kendimi önemsemiş olur muyum?

    evet.. hehe ama en başından beri savunduğum durum; "kişinin kendini önemsemesi hakkı" olduğu için, otomatik olarak sadece bu durumu eleştiren kişi, ithamın "aşırı" kısmıyla muhatap kalır...

    esas meselenin çark ettiği kısım, bence, "ben kendimle ne kadar ilgiliysem, başkaları da o kadar ilgilenmeli, ve bu esnada ben başkalarıyla hiç ilgilenmemeliyim," gibi bir duruşa sahip olmak olabilir...

    işin aslı herkes, kendi kendinedir...

    hep..
  • insanlar kendini çok önemsiyor.
    bak mesela ben burada filan yazıyorum, sanki birisi ''hımm yazıların çok güzel gel bunu sanal aleme yaz da tüm dünya ulusları faidelensin'' demiş gibi.
    niye bu kadar önemsiyoruz ki? yani biz kimiz lan? biz kimiz olm? mahsun kırmızıgül veyahut ne bileyim sergen yalçın filan olsak neyse de. bunlar da aklıma ilk gelen isimler hale bak. uzaylılar beni kaçırıp ''dünyanın önemli insanlarını bize say'' dese telaşla aklıma bunlar gelecekmiş demek ki. neyse.

    konu neydi? hah, şimdi bu insanlar kendini bu kadar önemsemese bence dünya daha yaşanılası bi yer olur. bak mesela sen bi yerde , böyle nezih filan bi kafe mesela, oturuyosun arkadaşlarınla. böyle muhabbet güzel, nüktedan bi yapıda herkes, arada bi masadan ''hah hah hao değil mi mirim hah ha'' gibi kahkahalar filan yükseliyor. böyle herşey iyi güzelken arkana işten çıkmış 30-35 yaş arası 6-7 ''iş insanı'' gelip oturuyor kadınlı erkekli. böyle siyah takımlar filan. sonra bi kaç dakika sonra seni rahatsız eden bi ses duyuyosun, gittikçe artan ve sürekli bişeyler isteyen bir ses. şimarik çocuk sesi !!!!!

    bu çocuklar genelde okul öncesi veya en fazla 3. sınıf seviyesinde kalifiye moronlardır. hobileri arasında annesi ve babasından ısrarla ve bağıra çağıra bi şeyler istemek, her istediğini elde etmek, amaçsızca koşturup durmak ve annesine küfredilmesini sağlamak vardır. genelde hafif kilolu kumral olurlar ve üzerlerinde , artık dönemin popüler çizgifilmi ne ise onunla ilgili kıyafetler filan vardır.

    bu arkanıza oturan moron benim çok yakından tanıdığım bi tip. bu moron kreşten veya okuldan sonra anne veya babasının işyerine gelmiş olan çocuk modelidir. ben de okuldan sonra filan baya bi gitmiştim annemin babamın yanına. fakat ne ben şımarık bi çocuktum ne de morondum. az biraz denyoydum ama kesinlikle moron değildim. bana moron diyenle de sabaha kadar tartışırım ve gittiğim yer de pembe dosyalı ''devlet dairesi''ydi. nereye şımarıyosun allaşkına (memur çocuğu sendromu)

    ama bu çocuk öyle değildi. o kendini fazla önemseyenlerin çocuğuydu. o yüzden doyasıya moronluk yapabiliyordu. çünkü bu gibi ailelerde çocuk evin en önemli varlığıdır. ama sevgiden dolayı filan değil, dünyadaki değerinden dolayı. dünyanın diğer çocuklarından daha üstündür, daha mükemmeldir filan. çünkü neden? çünkü anne babası da dünyanın geri kalan insanlarından daha süperseldir daha muhteşemdir, en iyi şeyleri hakeder. bu sebeple çocuğunu da böyle görür. işte gördünüz mü kendini çok önemsemenin nesilden nesile aktarımı nasıl gerçekleşiyor. anne ve baba kendini fazla önemsediği için çocuklarına da o bilinci aşılarlar. sen en özel çocuksun derler, diğerlerinden daha zekisin daha güzelsin daha süper bi geleceğin olacak filan. oysa ki o kişi büyüyüp dünyanın en sıradan insanı olduğunda fazla beklentiden kendi kendine infilak edecek. onu bilmiyorlar işte. varsa yoksa farklılık, özellik. sanki sevişe sevişe dünyanın tüm mükemmel insanlarından oluşan bi toplama albüm gibi bişey yaptınız. earth song by various artists oldu sanki çocuk. bırak allaşkına.

    arkanızda oturan çocuk sürekli bağırıp salak salak sesler çıkararak sizin muhabbetinizin içine sıçar. ana baba ve arkadaş grubu ise ''hah hah hah ne haylaz canım, haylaz çocuk zeki olurmuş, fersan oğlum otur hadi yemeğini ye, bağırma bakim hah hehaha haehö, fersaaaann gel oğluşum buraya, bağıra bağıra koşma, yada koş bana ne ya ben sadece içimi rahatlatmak ve insanların beklentilerini karşılamak için sana otur filan diyorum, yoksa umrumda değil insanları rahatsız mı etmişsin, moronluk mu yapmışsın hah hah hah'' filan der, öyle ortamın içine sıçarlar kalkana kadar.

    fersan ise hep koşar. hep kendini özel hisseder. insanlara da bunu yansıtıp öyleymiş gibi davrandığı için, insanlarda da bi yanılgı yaratır. çünkü öyle sunar sana kendini,tiyatrocu gibi düşün, sen tiyatro oyuncusuna ''burda kral lear'ı oynuyosun ama önceden de keşanlı aliydin sen, bilmiyo muyuz sanki'' diyebilir misin, onun gibi işte durum. ama hep kendini fazla önemseyen ama sıradan bir insan olduğunu farketmeyip insanların canını sıkan bi tip olur.

    ben de çocukken kendimi leopar sanıyodum sayın okur. ama bu kadar götüm kalkmamıştı benim bile. kamufle olduğumu ve avıma(babamın gazete okurken salladığı bacağı) yaklaşırken hiç kimse tarafından görülmediğime, öldürmeye programlandığımı filan sanardım.

    en azından hiç bi zaman en özel hissetmedim lan, en farklı veya.

    diyeceğim odur ki; çocuklarımızı farklı, özel bi insan olamasalar da sıradan fakat düzgün bir insan olabileceklerini anlatarak büyütelim.

    kendilerini leopar sananlar olursa, elleşmeyin lan, eğlensin sabi...

    çünkü leoparlar ormanların yalnız prensidir...
  • çok saçmaladığın zamanlardan sonra aman milletin işi gücü yok bunu mu hatırlayacak çoktan unutulmuştur gibi rahatlatıcı düşüncelerden fayda görmemektir.
  • kendi, aşırı, ve önem kelimeleri sen burada olduğun sürece anlamlıdır, sen olmazsan tüm bu anlamlar da uçar gider, anlam neymiş hatırlamazsın bile. evrende tozsun falan ama o evreni gören tek gözsün aynı zamanda, kim görecek senin için? kendini aşırı önemseyen insan haklı insandır tanımlamak gerekirse eğer. ki yeri geldiğinde tüm o "etrafı daha çok önemseyenlerin" ilk kurtaracağı şeyin "kendi" kıçları olduğunu düşündüğünde çok çok haklıdır hem de..
  • megalomal insanın haleti ruhiyesidir.

    çalıştığım yerde var bir tane böylesi. sanıyor ki onsuz işyeri batacak. haspam yaa..
  • sinirlendiğim, gıcık olduğum tüm davranışların kaynağı bu sanırım. hepsi, kendini aşırı önemseyen insana çıkıyor.

    trafikte, şeridi tıkanınca önümüze kıranlar, emniyet şeridinden gidenler, sıraya girmek nedir bilmeyenler, bunların hepsi kendini aşırı önemseyen insanlar. "ne yani, ben bu salak insanlarla aynı şekilde mi davranacağım" iç sesiyle yaşıyorlar. evrendeki hemen hemen her şeyin kendileri için dizayn edildiğini, kendileri için var olduğunu düşünüyorlar. inanılmaz, ikna olması çok güç bir refleks bu.

    bir film/dizi/video izler, beğenmez. bana kaybettiğim x dakikayı geri verin deme cüretini kendinde bulur. gocunmaz. çünkü tüm filmler/diziler/videolar kendisi için yapılmıştır ve o beğenmemiştir.

    bir araba markası mevzubahis olur. nefessiz bir şekilde o araba markasını eleştirir. oysa o arabaya sahip olmamıştır. hasbelkader bir defa kullanmıştır. olsun, volkwagen son 10 yılda 80 milyar euro ar-ge harcamasını, o bu arabayı beğensin diye yapmıştır nihayetinde fakat o beğenmemiştir.

    bir tatlı, mesela güllaç. bu tatlıyı beğenenlere ağza alınmayacak hakaretler etmekten hicap duymaz. çünkü güllaçı da, kastamonulu ali usta, 1489'da, o beğenenlere 531 yıl sonra küfür etsin diye bulmuştur.

    bir sporcu, olimpiyatlarda standart üstü bir başarı sergilemiştir. kâfi gelmez, beğenmez. çünkü m.ö. 8. yy'da gerçekleştirilen ilk olimpiyatlardan beri tüm sporcular, onun beğenisine haiz olmak için çabalar.

    örnekler sonsuza uzayabilir. gürültü yapan komşu, çıkışa gel diyen pilot, kamuya açık alanda bağırarak konuşan insan..... başkasını hiç, kendisini aşırı önemser.

    diğer yandan, tüm sanatsal yapılar, devrimler, icatlar, keşifler, kendini aşırı önemseyen insanlar tarafından ortaya konmadı mı.

    ne zaman kendimi azıcık önemli hissetsem aklıma bu görsel gelir ve sarsılarak kendime çeki düzen veririm.

    http://blog.recitdevoyage.fr/…_the_universe_map.jpg
hesabın var mı? giriş yap