• klâsisizm, 17. yüzyılda ortaya çıkan, yunan ve latin geleneğine bağlı bir edebiyat akımıdır. akıl ve sağduyuya önemlidir, konun işlenişinden çok işleniş biçimindeki mukemmelik önemsenir. duygu ve hayal değil mantık ve ölçü üzerine kuruludur, ayrıca ahlaki bir yol gösterme misyonu da vardır.
  • edebiyattaki katı kurallar (şiirlerin sadece 12lik hece ölçüsü ile yazılması ve yer zaman olay üçgeni gibi) yazarları ve şairleri canlarından bezdirip romantizmin doğmasına neden olmuşdur.şiirlerin bir dizede tüm anlatılmak istenenler bitmeli*düşüncesiyle yazılması makbul görülürdü*
  • 17. yuzyilda yunan latin edebiaytlari gelenegine bagli olarak avrupa'da ozellikle fransa'da meydana gelen ve gelisen edebiyat akimi.

    avrupa'da ronesans hareketi ile baslayan yeni devrede butun sanatlarda oldugu gibi edebiyatta da eski yunan latin gelenegine gidilir ve bu eserler konu ve yapi bakimindan taklit edilerek yeni eserler yazilmaya calisilir. fransa'da oldukca benimsenen bu tarz eser yazma, milli dile verilen degerle daha da gelisir. bu yolla meydana gelen yeni edebi faaliyet, 17. yuzyilda ulkenin siyasi birlgine kavusmasindan sonra oldukca kuvvetlenir. fransiz akademisi'nin kurulmasi (1634) filozof decartes'in akilci felsefesi bu akimi destekler ve gelistirir.
  • klasisizm'inkurulusu bir beyanname ile ilan edilmemistir amabaileu` bu akimin prensiplerini eserlerinde tespit etmistir. baileu'nun tespitleri de dahil olmak uzere klasizm'in baslica ozelliklerini soyle siralaya biliriz:

    1- multak surette ronesans'in yarattigi bir akimdir.
    2- eski yunan latin edebiyatlari ve bilhassa sphokles, euripides, aisopes, plautus, horatius gibi yazarlar ornek alinmis, onlar gibi yazmaya calisilmistir, bu edebiyatin estetigini eski yunan latin edebiayti saheserleri teskil eder.
    3- klasisizm'de tabiat, akil ve sagduyu esastir.
    4- klasisizm'de sanaticin gorevi tabiati taklit etmektir. ancak klasizmde sanatilarin kesfettigi renkli, canli, hareketli, esrarli, tabiat yoktur. dis alem estetik gozle gorulmez. onlara gore tabiati taklit etmek insanin degimseyen, asli ogelerini anlatmaktir. insan ihtiraslari, kaprisleri, zaaflari ile degil, butun bu hususlara hakim olan akil ve iradesi ile esere girer. insan icin ahlak ve fazilet esastir.
    5- klasisizm'de dekor, kostum, tarihi ve mahalli renk ihmal edilmistir.
    6- klasisizm'de konu onemli degil, onemli olan konunun islenmesidir. (bkz: konulu porno) *
    7- sanatci eserinde sahsi kanaatlerini daima gizler, okuyucu ya da seyircinin dikkatini sadece eser kahramanlari uzerinde toplamaya calisir.
    8- muhayyeleden ziyade calismaya ve olculu olmaya onem verilir.
    9- hayaller ve hissilik akil yolu ile denetlenir. ve disiplin altina alinir.
    10- klasisizm'de siir ve bilhassa trajedi onem kazanmis, roman ihmal edilmistir. bu akimda, konuya fazla onem verilmediginden trajedilerde de bir kahramanin bir aksiyonu gosterilmistir. konuda bu sinirli akis, neticede klasik tiyatrodaki uc birlik kaidesini ortaya cikarmistir. 1. konuda birlik: eserde tek bir olay anlatilacaktir. 2. zamanda birlik: bu olay yirmi dort saat icinde baslayip bitecektir. 3. mekanda birlik. olay ve zaman tek bir mekan icinde cereyan edecektir.
    11- trajediler, fazilet ve ahlak temeli uzerine kurulduklarindan felaketli olaylar (cinayet, entrika vb.) sahne arkasinda cereyan eder, bunlar sahnede sadece hikaye edilir. bundan dolayi trajedilerde diyaloglar onemldir.
    12- trajedilerin kahramanlari cogunluka eski devirlere ait krallar, kraliceler ve seyh kisilerdir, cemiyetin her tabakasindan insan ele alinmaz.
    13- klasik eserlerde milli dile onem verilmistir. ancak bu dil konusma dili degil, islenmis kultur dilidir.
    14- ifadede her turlu sanattan kacinilmis eserler susten uzak, sade, acik ve anlasilir bir dille verilmistir.
    15- klasisizm'de konuya degil, konunun islenisine onem verildiginden ayni konu degisik sanatkarlar tarafindan ele alinmistir.

    klasisizm'in onde gelen sanatkarlari arasinda racine, boilean, coneille, moliere, la fontaine, minde la fayette, bossuet'i sayabiliriz.
  • (bkz: neo klasisizm)
  • genel olarak duyguların aklın rehberliği altında tutulmasının sonucu olan bir yetkin­liğe ve uyum,düzen,orantı ve ölçülülük için duyulan yoğun bir arzuya dayanan bir mizacı yansıtan tavır.
  • gerçegin yalnizca akil yoluyla bulunacagi savunulur.. sanat ideal insani ele almalidir, sanat eseri ahlaka uygun olmalidir.. monteigne, descartes, racine, la fontaine, moliere, comeille bu akimin önemli temsilcilerindendir.. türk edebiyatinda $inasi klasizme yakinligiyla bilinir.. ahmet vefik pa$a da moliere'den çeviriler yapmistir..
  • klasisizmin ortaya çıkışı ve yayılışı:

    klasisizmin filiz verdiği rönesans, avrupa’da antik kültürün canlandırılmasıydı. rönesans düşüncesi ortaçağ’ın insanı ahlaksız ve öteki dünyanın karşısında bu dünyayı sefil bulan düşünce dizgesine karşı bir başkaldırıydı. buna bağlı olarak hümanist yazarlar insanın özü ve bu dünyadaki yerinin ne olduğunun ortaya çıkarılmasına dair araştırmalar yapmaya başladılar. bu çalışmaların kaynağı ileride sıkça karşımıza çıkacak olan ve romantik akımın önemli bir dayanağı olan akıl ve deneydi.

    rönesans, pozitif bilim, sanat ve siyasette olduğu kadar toplum hayatında da önemli değişimlerin yaşandığı bir çağdı. ortaçağ’da sınıf ayrılıklarının abartı boyutlara gelmiş olması toplumun farklı kesimlerinin insanları arasında büyük kopmalara neden olmuştu. fakat burada bizim için önemli olan bu sınıfların kültürel etkinlikler eşit haklara sahip olabilme eğilimleri ve karşılıklı kültür alışverişinde bulunabilmeleriydi. rönesans ile birlikte ortaya çıkan ulusal dil kavramı yöneten ve yönetilen sınıfı ortak bir paydada buluşturdu. bu sayede, devletin siyasal bütünlüğü için de tek bir dilin ne denli önem taşıdığı ortaya çıkmış oldu.

    ortaçağ avrupa’sına egemen olan kilise merkezli hiyerarşik hıristiyan dünya görüşünün yerini idealist dünya görüşü aldı. bu bireyci dünya görüşü insan gerçeğini olduğu gibi; başlı başına bağımsız bir gerçek olarak ele alıyordu. insan olmanın iki özelliği olan birey olma ve evrensellik arasında eksiksiz bir uyum olduğu fikrini savunuyordu.

    rönesans düşüncesinde, biliminde ve sanatında bireşime ulaştırılmış olan dört temel özellik vardı. bunlar denge, simetri, uyum ve disiplin idi. rönesans döneminde düşünce ve bilimin daha özgür hale gelmesiyle çalışmalarını ortaya çıkaran copernicus, kepler ve galile gibi bilgilerin evrenin matematiksel bir oranlaması olduğunu söylemeleri, rönesans aydınlarını denge, simetri uyum ve disiplin kavramları ile kaynaştıran itici kuvvet oldu.

    klasik yazarların dünyaya bakış açılarında otorite saygısı ve gelenekçiliğin ışığında değişimlere kapalı olmak önemli bir yer işgal etmektedir. bu durumda klasisizmin insana bakışlı oldukça katı ve acımasız hale geliyor. ayrıntılara önem vermeden oldukça yüzeysel işlenen kişiler, klasik yazarlara göre her daim daha kötüsüne doğru yol alır. daha önce belirttiğimiz gelenekçi özellikleri ile de aristokrat sınıfı geleneğin bir parçası olarak değerlendirirler ve bu tavır içinde realist dünya sorunlarından el etek çekmiş hale gelirler.

    klasik oyunlarda özellikler: klasik anlayışla oluşturulmuş oyunlarda düzenlilik, duruluk, belirginlik ve idealleştirme nitelikleri göze çarpar. bu üç özelliğin de aslında sezdirdiği gibi birbirini tamamlayan niteliklere sahip olan klasik oyun kişileri, çok fazla derinleştirilmemiş olmalarına rağmen, inandırıcıdırlar. tek boyutlu işlenen karakterler genel özellikli; belli bir duygunun ya da dünya görüşünün vs. temsilcisi olarak belirir. bu bağlamda oyun kişilerinin karışıklıktan uzak oldukça belirgin uzanımlarının olduğunu çıkarmak hiç de zor değildir.

    klasik akımın bir diğer özelliği de abartılı idealleştirmedir. insanı kendi fizyolojisinden ve doğal gerçekliğinden kopuk bir şekilde inceleyen klasik akım insanı yemeyen, içmeyen ve sıçmayan doğaüstü bir oluşum olarak göstermektedir. aristokrat kesimden seçilen karakterler normal hayatta asla karşımıza çıkamayacak olan insanlardır. bu yönde ortaya çıkan bir diğer özellik de klasik oyun kişisinin ağırbaşlılığıdır. denge ve düzen hayranı klasikçilerin ideal insan anlayışı harmanlaması içinde oluşan bu özellik kişilerin hal tavırlarında ve konuşma özelliklerinde belirtilir.

    jean racine: çağının getirdiği klasik ölçülere harfi harfine uyarak manzum bir şekilde kaleme aldığı oyunlarında racine, güzel bir dil kullanmaya özen göstermiştir. oyunlarındaki konuşma örgüsü tıpa tıp klasik üslup özellikleri taşıyordu. ağırbaşlılık ve dengelilik hakimdi; dengeli, düzenli ve idealleştirilmiş bir konuşma stili göze çarpıyordu. corneille’nin tersine daha karmaşık bulduğu için kadınların üzerinde daha çok durmuştur. racine’nin bütün oyunları aristokratlar arasında geçer ve otoriteye saygı düşüncesini getirerek, klasiklere özgü ahlak kavramını vurgular.

    corneille: klasisizmin doruğundaki eserlerden biri olarak tanımlanabilen “ le cid” in yazarı olan corneille oyunlarını tamamiyle aristokrat çevrede geçirmiş ve oyun kişilerini anıtsal niteliklerle bezemiştir. bunun yanında konuşma örgüsünü de yüceltilmiş şiir dili ile verdiği için de oyunları klasik akımın seçkin örneklerindendir. her ne kadar racine yanında klasik akımın kabul edemeyeceği bir coşku bulunsa da eserlerinde.

    klasik akımın etkisindeki tiyatroda oyunculuk anlayışı:
    klasisizm akımında yaşama karşın olan yaklaşımın sanata karşı olan yaklaşımla çok örtüştüğünü belirtmiştik. düzene karşı saygı ve sevgi besleyen ve kendilerini otoritenin yüce gücüne ve adaletine adayan klasiklerin nasıl bir oyuncu ve oyunculuk kavramı üzerinde durduğu aslında açıktır. üstün karakterli kişilerle düzenin simgelenmesi muhtemelen oyunun omurgası içinde yazarın dünya görüşünü ifade ettiği atlama tahtası olmuştur. otoritenin yüceltilmesi de, kişinin her daim koruduğu mantık örgüsünü oyunculuğuna da yansıtmasıyla ortaya çıkabilir. bu da oyuncuya shakespearevari vurgu ve tonlamalar, kendinden eminliği karşıya hissettiren yüksek ve karizmatik ses kullanımı hatta ve hatta bakışların ve yönelimlerin o anda kişinin yalnızca kendiyle dopdolu oluşu hissini kazandıran bir yapıyı zorunlu kılıyor. klasik bakışın insanı konu alırken izlediği yol, ayrıntıları atlayan ve yüzeysel olarak insanı tanımlayan bir yoldur; hatırlayalım. bu bağlamda, bağlı bulundukları aristotelesçi dramatik anlayışın kalıpları içerisinde, otoriteyi ve ululuğu simgeleyen karakterlerin, kendi büyük acıları içinde –ki klasik anlayışın insana yaklaşımı da oldukça karamsardır- yoğrulup giden ve bu anlamda ilüzyon içerisinde kaybolan bir oyunculuğun söz konusu olduğunu söyleyebiliriz. bu anlamda ben klasik oyunun oyuncusunu vücut formu ve anlam açısından süslü elbiselerin içinde elleriyle gözlerini kapamış bir şekilde dünyayı ve kendini anlamakta yetersiz olan, içinde bulunduğu arazideki kaplanların tehlikesini olduğu kadar onu oradan koşarak kurtaracak olan attan da bihaber dikilen bir insanın oyunculuğuna benzetiyorum. ana motiflerden birisi de değişim karşıtı olmak. statükocu bir anlayışa sahip olan klasik akım, oyuncuları da hem oyun omurgası içinde, hem de kişilik anlamında meydana gelebilecek olası değişimlerden uzak tutan bir oyunculuğu zorunlu kılıyor. göreceğimiz, -her ne kadar bu oyunun konusu ile daha çok ilgili de olsa- oyun boyunca sabitliğini koruyan ve olası değişimleri, es geçen bir oyunculuk olacaktır.

    işbu entry başta özdemir nutku olmak üzere çeşitli kaynaklardan yararlanarak hazırladığım bir araştırma yazısından alıntıdır.
  • emin özdemir'in adını kuralcı gerçekçilik diye türkçe'ye çevirdiği edebi akım.
hesabın var mı? giriş yap