*

  • (bkz: mahsun)
  • "sevdiğim insanlara,
    kızabilirdim,
    eğer sevmek bana,
    mahzun durmayı öğretmeseydi."
    * orhan veli amadeus, (pamuk şekersiz büyüyeni).
  • (bkz: melül mahzun)
  • kaşın sol kuyruğu titrer böyle bir durumda.

    (bkz: ihtilaçname)
  • "başarısız olunca da ancak razı olmak kalıyor geriye. ne var ki, başka türlü yapamıyorum. sağa gideceksem ilkin sola gidiyor, sonra mahzun bir halde (o zaman buna dahil olanların tümünde bu mahzunluk kendiliğinden belirmiş oluyor ve en iğrenç olanı da bu) sağa yöneliyorum." franz kafka - briefe an felice
  • üzgün.
  • hüzünlü.
  • sözlük anlamı “üzgün, üzüntülü” anlamına gelen ve bir çocuğa asla yakışmayan kelimedir.

    insan oğlu bazen kendi üzüldüklerine bin pişman olacağı kalplerle karşılaşır. önce empati yapar o kişiye üzülür, sonra içten içe o kadar da kötü durumda olmadığına sevinen aşağılık tarafı gün yüzüne çıkar. böyle sürüp gider.

    yaşadığım kötü şeylerden nefes almak için yazın memlekete ailemin yanına kaçtım.
    orada yaşayan bir ailenin iki çocuğu beni o kadar etkiledi ki.

    evin yanında yeğenlerimle oynayan on iki- on üç yaşlarında bir çocukla tanıştım. arkadaş olmuşlar. üstü başı yamalı, her kelimesini seçerek konuşan, hep kibar, sessiz, mahzun bakışlı, bizim jenerasyonun bileceği türden bir çocuk.

    fakirliği insanın yüzüne çarpan cinsten bir görüntüsü var. sohbet etmeye başladık öğretmen olduğumu öğrenince daha da ezilip büzüldü. dersleri harika imiş, matematik seviyormuş.

    masayı yemek için hazırladıktan sonra sofraya davet ettim. o kadar çekiniyor ki iki büklüm reddediyor. gel dedim yeğenimle arka odada yiyin siz. öyle geldi.
    ama esas olay az sonra onu çağırmak için gelen kardeşi.

    yedi- sekiz yaşlarında yanakları elma gibi bir oğlan. nasıl bıcırık. abisini almaya gelmiş. onu da çağırdım sofraya asla gelmiyor. dedim ki abilerin arka odada yiyorlar lütfen gel.

    ısrarlarıma dayanamayarak utana sıkıla geldi o da. neyse yemeği yerken içeriden bir hıçkırık sesi duyuldu. yemek fazla gelmiş, bize mahcup olmamak için de zorlamış kendini ve yiyememiş. başlamış ağlamaya. yanına gittim, sarıldım, öptüm.
    o mahzun bakışlarıyla bir süre sonra sakinleşti.
    kaça gidiyorsun vs. “ben öğretmenim biliyor musun sana kitap yollamamı ister misin?” dedim.
    başını salladı.

    annemlerle konuştum, üç kardeşlermiş. ikisi okuyor biri daha küçük, geçen gün yemek yapmak için yağ bile bulamadı annesi gidip ben yaptım alışverişini dedi annem. babası iş tutturamayınca göçmüşler. durumları epey kötü.

    ülkemin vaziyetine bak. içim parçalandı.
    şimdi okulda yardım topluyorum bakalım. üç beş arkadaş mont, bot, kitap vs organize ediyorum. ama bu kadarı ile ne yapabilirim ki?

    yokluk insanı mahzunlaştırır. hele ki bir çocuksa.
    bu düzene kurban giden, adını bile bilmediğimiz her çocuk için çok çok çok üzgünüm.
  • üzgün, hüzünlü.
hesabın var mı? giriş yap