• bu yıl istanbul film festivali’nde de gösterilmiş, yönetmeni tsai ming-liang olan 2001 yapımı bir uzakdoğu sineması örneği... film taiwan’da başlayıp paris semalarına dek uzanıp gidiyor. filmin kahramanı saatçi çocuğun sıradan yaşamın getirdiği bir bezginlikle simgesellikler içinde kendine bir enteresanlık yaratmasına izleyici de tanık ediliyor bir şekilde... paris’e gitmezden önce saatçi çocuğumuzun kendi saatine kafayı takan genç ve güzel çekik kızımız amacına ulaşıp kendi fransa macerasına yelken açarken geride kalan çocuğumuz için artık saatler fransa’yı göstermektedir... ağır aksak ilerleyen bir film olsa da ve fazlasıyla kişisel takılınmış gibi görünse de evrensel bazı duygulanımlara parmak basılmış filmde... yönetmenin truffaut hayranlığı da bazı bölümlerde izleyiciye sunulmuş, mesela çocuğun izlediği siyah beyaz film truffaut’nun 400 darbe’si ayrıca kızın fransa’daki bir gölbaşı parkta sıra arkadaşı da truffaut’nun vazgeçilmez aktörlerinden jean pierre léaud...
  • aynı anda hem trajik hem de komik olabilen tsai ming-liang büyüsü. yüzeyde her şey sakin ve kimi zaman absürd ama altında üzen, belki huzursuz eden bir atmosfer. daha çok hüzünlüsünden. yalnızlık, kapana kısılmışlık, bağlantı kurma isteği- ve çekincesi, yas, ufuktaki olası mutluluk ve hepsine eşlik eden, renklerin harika ışıklandırmayla her daim süren dansı. 2000'lerin klasiklerinden.
  • tsai ming liang 'ın iç acıtıcı ,zamanda ayrı düşme filmi.
  • uzak doğu sinemasındaki -son dönemlerde daha bir artan- durağan filmlerden biri.. kim ki duk ve akira kurosawa filmlerindeki sessizlik bu filmde de kendini göstermekte.. fakat "sessiz film"ler genelde kendini izlettirir mutlaka, sıkmaz .monologları dialogları insan kendisi oluşturur,bir tuale bakar bulursunuz kendinizi. resimde yansıtılmış bir an ,bir çok zamana bölünür,sesler duyarsınız,durağan olan herşey bir hareket bir akıcılık kazanır.. özellikle kim ki duk filmlerinden bu hazzı fazlasıyla almış biri olarak,bu filmde o akıcılığı bulamadım..bu riskli tarz sonuç olarak bayik geldi bana.. yönetmen, francois truffaut ve michelangelo antonioni'den çok etkilenmiş belli,yine de kendi tarzını oturtmuş özellikle takeshi kitano'nun filmlerinde kullandığı hareketsiz kamera tekniği en üst seviyede kullanmış fakat buna rağmen etkilenemedim filmden.. bir dolls , bin jip , yume , bom yeoreum gaeul gyeoul geurigo bom beklediğimden olsa gerek.. yine de film bittiğinde ,kafada olaylar yeniden yaşandığında çok da güzel ayrıntılar hemen de beliriveriyor..özellikle filmde sorgulanan şey çok belli.. aşk.. yani yontulmuş modifiye edilmiş haliyle saplantılar ve tabi ki yalnızlıklar.. enkaz haline gelmiş insanların monoton hayatlarında git gide çıldırırcasına aşk(!)a tutunmaları film ilerledikçe rahatsız edici bir hal alıyor. karakterler,korunmasız ve mahrem yaşamları ile izleyiciye sunuluyor böylece hüzün ve umudun ardında duran umutsuzluk kendini belli ediyor.. filmin sonunda sessiz çığlıkları duymamak işten bile değil..
  • çekilen yalnızlık nereye kaçarsan kaç, aynı. onunla başa çık(ama)ma yöntemlerimiz de. bu filmden etkilendiği bariz bir başka film için:

    (bkz: meleğin düşüşü)
  • (bkz: tsai ming liang)nın sevdiğim iki filminden biri.bir diğeri neon god.evet durağan ve sıkıcı, yalnızlıkta böyle bir şey değil mi?
  • 2001 yapımı tayvan filmi. yalnızlık temasını o kadar durağan anlatır ki gerçekten yaşatır. ayrıca filmdeki özel ayrıntı beni mutlu etmiştir.

    --- spoiler ---

    filmdeki erkek kahramanımız sokakta saat satan birisi. bir gün paris'e gidecek olan bir kadın ondan saat almaya gelir. kadına delice aşık olur. tayvan'da gördüğü her saati paris zamanına göre ayarlamaya başlar.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap