• güvencesiz çalışma ve güvencesiz istihdam meselesi etrafinda iki önemli tartışma kümesi var. biri güvencesiz çalışmaya karşı mücadeleyi çevre hareketi, kadın hareketi vb. ile benzer şekilde ve 1980'lerin algısıyla "yeni toplumsal hareketler"den biri ya da o tip bir hareketin dölyatağı olarak gören ya da böyle bir algıya yol açan analizlerden oluşuyor. bu çerçevede güvencesiz çalışma ve istihdama karşı mücadele, göçmenlere, etnik, bölgesel ya da cinsel temeliyle ayirdedilen işçi kitlelerine dayanan ve bunların haklarını kazanma süreciyle çerçevesi çizilen bir programatik çerçeve. ilo'nun vs. yürütütğü kampanyalar da bu çerçevede. bu analiz çerçevesinin sorunu arizi, geçici ve önlenebilir gelişme olarak gördüğünü söylemeye gerek yok.

    ikinci tartışma kümesi ise öncelikle güvencesiz istihdamın türkiye ve benzeri birçok ülkede artik iş ve çalışma rejiminin omurgasini oluşturduğu, güvencesiz çalışanların da artık işçi sınıfının temel istihdam biçimi haline geldiği saptamasından hareket ediyor. yani bu çerçevede güvencesiz istihdam ve güvencesiz çalışma, sadece iş rejiminin yeni bir biçimi olarak değil, ana biçimi haline geliyor. işçi sınıfının yapısındaki değişmeleri, emek sürecini olduğu kadar, bilinç ve örgütlenme biçimlerini de yenileyen bu yeni koşullar neo-liberal ekonomiler açısından da önemli sonuçlar doğuran bir emek piyasaları kompozisyonu yaratıyor. yaşanan neo liberal ekonomi politikalarının krizi karşısında 1950 ve 60'lardaki gibi keynesyen, bütçe açığı vermeye dayalı talep yaratıcı ekonomik programlarına geri dönülememesi de buna dayanıyor. devlet artık talep yaratamıyor, iş ve emek piyasaları buna olanak vermiyor, gazete köşelerinde saçmalayan iktisatçı görünümlü gerzeklerin söylediklerinin aksine, yeni bir birikim rejimi doğmuyor, aksine istihdam yaratmayan ekonomik büyüme modelleri türkiye'de olduğu gibi tüm dünyada neo liberalizmin krizi nedeniyle yaygınlaşıyor vs. istihdam yaratmayan bir ekonomik büyüme modeli olamayacağıni öngörmek için, kalkınma iktisadı ders kitaplarını yeniden karıştırmaya gerek olmadığını söylemeye ise gerek yok.

    türkiye çerçevesinde ise güvencesiz işçiler özellikle anap döneminde ilk adımları atılan ve özellikle 2000'li yillarda akp iktidarı döneminde kriz cenderesinde yeniden kurgulanan ekonomi politikaları sonucunda artık çoğunluğu oluşturuyorlar. 18 milyonluk ücretli çalışan nüfusu içinde yaklaşık 2 milyonluk memur ve 1 milyonu biraz aşan gerçek sendikalı işçi kitlesini dışta birakirsaniz yaklaşık yüzde 70'lik bir kitlenin güvencesiz, kayitsiz, enformel sektörlerde ve sendikasız çalışma koşullariyla yüzyüze olduğunu biliyoruz. buna yaklaşık yüzde 20 civarındaki gerçek işsizlik rakamlarını ve nisbeten güvenceli koşullrda çalışan memur ve sendikalı işçi kitlesinin de de 4b-4c gibi uygulamalarla hızla güvencesizleştirme çukuruna yuvarlandığını eklerseniz türkiye'deki çalışma koşullarındaki cehennemi daha yakından görmek mümkündür.

    bugün güvencesiz çalışan işçi kitlelerinin günümüzde işçi sınıfının ana omurgasini oluşturduğunu ve güvencesiz istihdamın yaygınlaşmasının kapitalizmin gelişmiş merkezlerinde 17-19 yüzyil arasında yaşanan köylülerin kapitalizm tarafından "işçileştirilmesi" sürecine benzer bir dalganın ürünü olduğunu eklemk mümkün. aradaki temel fark, günümüzün modern işçi kitlelerinin 20-30 yıl gibi çok kısa bir süreç içerisinde güvencesizleştirilmesi. bunun özelleştirme, sendikasızlaştırma, sosyal hakların tasfiyesi, esnek istihdam, emek sürecinin nispi artıdeğerin yükseltilmesi merkezli çözümlerle yeniden düzenlenmesi gibi yöntemlerle kisa sürede başarılması ise bilinen vaka.

    şurada konu hakkındaki az sayidaki çalışmanın nisbeten güncel olanlarından bir demet görülebilir: http://cjres.oxfordjournals.org/content/2/3.toc
hesabın var mı? giriş yap