5 entry daha
  • an itibariyle 58 milyar dolar civarında olduğu söylenen el şeyi.
  • bildiğin orospu: nerede kazanç/risk oranı yüksekse, oraya gider. gün itibariyle 64 milyar dolar seviyesinde olduğu en yetkili ağızlardan söyleniyor: http://img153.imagevenue.com/…image=30015_zaman.jpg

    şimdilerde aba altından sopa gösterme unsuru olarak kullanılıyor: "64 milyar dolar sıcak paramız var, herkes lafına dikkat etsin."

    neymiş? içeride siyasi gerginlik olmasınmış ki, sıcak para kaçmasınmış. aman türkiye'nin avrupa birliği perspektifine halel gelmesinmiş ki, sıcak para kaçmasınmış, ekonomik istikrar bozulmasınmış. sürekli olarak pompalanan fikir bu: "aman haa, elini kolunu oynatma, sıcak para kaçar, istikrar bozulur, kriz çıkar, fena olur."

    kimsenin ciddi olarak sorguladığı yok ama, bu kadar sıcak paranın ülkeye neden girdiğini.

    neden olduğunun cevabı, tarifinde yatıyor sıcak paranın: nerede aldığı riske göre yüksek kazanç görürse, oraya gider sıcak para. yani, türkiye'ye, aldığı riske oranla diğer pazarlarda kazanabildiğinden fazlasını kazanabildiği için geliyor. yaninin yanisi, yıllardır, ödünç olarak duran paraya dünyada kimsenin vermediği kazancı sağlıyoruz. daha yüksek kazancı ya da ortamın ısındığını, kazanç/risk oranının aleyhine bozulduğunu gördüğü anda da gider bu sıcak para.

    böyle bir durumda onu tutabilecek yegane şey, topluca çıkmaya kalktığı anda, dövizin ani fırlamasıyla uğrayacağı zarardır. iyice anlaşılsın diye, açalım: döviz geldi, türk parasına çevirildi, yurtiçindeki yatırım enstrumanlarına yattı. geri gidebilmesi için, tekrar geldiği döviz cinsine dönmesi lazım. türk lirası'ndan dövize büyük bir dönüşüm olduğu anda da, ani talep artışından dolayı döviz yükselecek. talep ne kadar yüksekse, döviz de o kadar yükselecek, toplu bir hareket olursa, patlayacak. 10 milyar dolar kadar olduğu söylenen bir sıcak para hareketinde neler olabileceği için: (bkz: 12 mayıs 2006 döviz kuru dalgalanması)

    peki, nasıl oldu da an itibarıyla ülkenin elini kolunu hem iç, hem de dış politikada bağlayan bu kadar sıcak paranın girmesine göz yumuldu?

    1) merkez bankası'nın "temel amacım fiyat istikrarını sağlamak ve sürdürmektir, gerisine karışmam"*olarak özetlenebilecek para politikasını desteklediği için. yüksek faizde sıcak para geldikçe, döviz, yükselmesi gerektiği kadar yükselmek bir yana, tersine, düştü ve enflasyonun da düşük çıkmasına yardımcı oldu. merkez bankası, elindeki sıcak paranın girişini yavaşlatacak, dövizin düşüşünü kontrol edecek hiç bir enstrumanı kullanmadı, "dalgalı kur" dalgasının ardına sığınıp, yere göğe konulamayan, gelmiş geçmiş en başarılı merkez bankası başkanı süreyya serdengeçti'yi yarattı.

    şansına, onun zamanında hareket olmadı ve kendisi enflasyonu düşüren merkez bankası başkanı olarak tarihe geçti, giderken de pimi çekilmiş el bombasını zavallı durmuş yılmaz'ın avucuna bırakıverdi. varan bir: 12 mayıs 2006 döviz kuru dalgalanması

    bu entry'nin yazıldığı tarih 26 mayıs 2006'dır. ileride okuyacaklar, arşivden o günün ekonomi sayfalarına baksınlar, bugünlerde "yıl sonu enflasyon hedefi şaşacak" yorumları çıkıyor. ne olmuş oldu şimdi? tek hedefin fiyat istikrarıydı, o da gitti şaşkınsın.

    2) hükümetin işine geldi. enflasyon düşük çıktıkça, şişinecek argümanları oldu ellerinde:

    - "herkes uğraştı beceremedi, enflasyon canavarını biz yendik."

    - "büyüme patladı. öyle bir büyüdük ki, az kalsın çin'i bile solluyorduk." [#9087225] (bir allahın kulu çıkıp da sormadı, yağmur gibi fabrika kurulmakta olan çin'le bir çivi çakılmayan türkiye'yi nasıl mukayese ediyorsun? bu nasıl büyüme ki, hem büyüyorsun, hem de işsizlik artıyor? en insaflısı "büyüme reel ekonomiye yansımadı" gibilerden suya sabuna dokunmayan yorum yaptı.)

    - ytl bazındaki gsmh'yi düşük döviz kuruna böldüler, gsmh dolar bazında yüksek çıktı, kişi başına milli gelir yüksek çıktı, "asgari ücreti bilmemkaç dolar yaptık, kişi başına milli geliri de 10.000 dolar'a çıkaracağız" diye beyanatlar verdiler. (çıksın dolar 2 ytl'ye görürüm senin gmsh'ni, kişibaşı milli gelirini, asgari ücretinin kaç dolar ettiğini.) edit: (bkz: #8006803), (bkz: http://www.milliyet.com.tr/…6/06/15/yazar/uras.html)

    - hükümetin fena halde işine geliyor. "aman ha, sıcak para kaçar" diye iç ve dış politikadaki uygulamalarına tepkiyi bastırıyor. kendisi kastırdıkça kastırıyor, karşı çıkanlar ölçülü tepki göstermeye mecbur kalıyor, çünkü biliyorlar ki, bir sallantı olursa, istikrarı bozmakla suçlanacaklar.

    şimdi bir miktar sıcak para çıkışı oldu, açıklama hazır: "efendim, genel konjonktür... dış piyasalar... bak brezilya'ya oradan da para çıktı..." [edit: daha komiği için: (bkz: güney afrika ekonomisinin turkiye'ye etkileri/#9713819)]

    ha şunu bileydin: dış konjonktür. adam olan, niyeti olan, dış konjonktürden etkilenmeyecek ya da minimum etkilenecek yapıyı kurar, gelmekte olan sıcak paranın fazlasını caydıracak tedbirleri alır, kemal derviş'in o günün şartlarında imf'den gelen borcun üstünü tamamlamaya yolunu açtığı sıcak para girişini, artık gerek kalmadığı noktada frenlerdi.

    şimdi milletçe bir saatli bombanın üzerinde oturuyoruz. nedir bunun çıkışı?

    a) sıcak paranın fazlasının kontrollü bir şekilde, yumuşak bir eğri çizerek çıkmasını sağlamak,
    b) dövizi öyle bir patlatmak ki, giren para, meydana gelecek kur zararını göze alamayıp, bir müddet daha oyalanmak zorunda kalsın, içeride hapsolsun.

    ikisi de yapılabilir. (a)'yı bu hükümet yapmaz, (b)'yi yapacak adamın alnını karışlarlar, çünkü zaten sallantıda olan, uçurumun kenarında dolaşan birçok şirket batar.

    peki ne olacak? hiç. böyle oturacağız bu bombanın üzerinde ve dua edeceğiz, böyle ara ara konjonktürel durumlar olsun da, sıcak para bölük, pörçük kaçsın, büyük bir sallantıya meydan vermesin diye.
  • "tarih tekerrürden ibarettir" sözünü hatırlatırcasına, tekrar bastığımız tonga. celal şengör'ün çok güzel ifade ettiği gibi, tabiat dangalağa yaşam hakkı vermiyor. bir hatayı tekrarlayıp farklı sonuç beklemek, ancak bir dangalağın işi olabilir. suiniyet yoksa...

    "...
    ahmet'in babası turgut özal, ülkeye dönüp başbakan olunca, ahmet'in abd'deki arkadaşları da; "türkiye'nin bilginize, görgünüze, kariyerinize ihtiyacı var..." diyerek memelekete çağrıldılar. devlet bankalarının başına, özelleştirmenin başına, hazine'nin başına, toprak mahsulleri ofisi'nin başına oturtuldular.

    prensler ikiye ayrılıyordu.

    projeci prensler... normal prensler...

    normal prensler, normaldi...

    projeci prensler yaman prenslerdi.

    çok ilginç...

    bunların başına geçtiği devlet bankaları (bir-ikisi hariç) hep soyguna uğradı.

    rüşdü saracoğlu da...

    ahmet'in arkadaşıydı...

    o, bir projeci prensti...

    ismet inönü'nün başbakanlarından şükrü saracoğlu'nun torunu rüşdü, michigan üniversitesi'nde parlak bir öğrenci olmuş, matematik bölümünü bitirmişti, sonra da imf'ye girmişti. bugüne kadar imf'ye girip çalışan 400 kadar türk uzman olmuştu, rüşdü de onlardan biriydi.

    özal, onu ankara'ya çağırdı...

    ilkin merkez bankası araştırma grubu başkanı oldu. sonra 1987'de özel bir kararnameyle merkez bankası başkan yardımcısı sayısı, sırf prens rüşdü'ye yer açmak için, 3'ten 4'e çıkarıldı. yavuz canevi hazine'ye kaydırıldı. rüşdü saracoğlu merkez bankası başkanı işte böyle oldu.

    ve projesini başlattı...

    adı ekonomi literatüründe "sıcak para cenneti türkiye projesi" diye geçer. önerisiyle 32 sayılı karar çıktı. kambiyo kontrolleri kalktı. türkiye'den dışarıya, dışarıdan türkiye'ye serbest para hareketleri başladı.

    merkez bankası her işi bıraktı.

    döviz kurunu düşük...

    tl faizini yüksek tuttu...

    ***

    yerli ve yabancı para...

    yüksek kazancı görmüştü.

    türkiye'ye döviz aktı...

    dövizler merkez bankası'na geldikçe merkez bankası döviz karşılığı türk lirası bastı; halka da "bakın görün transformasyonu... artık karşılıksız para basmıyoruz, döviz karşılığı para basıyoruz... merkez bankası'nın borçlanması yerine hazine'nin piyasalardan piyasa faiz fiyatıyla borçlanması dönemini başlatıyoruz..." denildi.

    dövizler türk lirasına dönüştü...

    yüksek faizle bankalara yattı...

    bankalar da üstüne komisyonlarını koyup bu parayı yüksek faizle devlete borç (hazine kağıdına) diye sattılar.

    korkunç sömürü başlamıştı.

    türkiye dünyanın en pahalı faizleriyle borçlanan ülkesi olmuştu. dünyada paranın maliyeti dolar bazında yüzde 5 ile 8 arasında değişirken, türkiye'de yüzde 20... yüzde 30... yüzde 40'a kadar çıkıyordu. bu yüksek kazancı gören dış para türkiye'ye geliyor, ballı-kaymaklı faizi alıp geri dönüyordu.

    bankalar büyük kâr ediyordu.

    banka sahibi olma iştahı buradan peydahlanmıştı. sanayiciler de asıl işlerini bırakıp, faizden kazanmayı öne geçirmişlerdi. eskiden bir sanayicinin faizden gelir elde etmesi "tefecilik" diye hakaret kabul edilirken, son 10 yılda iso'nun "500 büyük firma anketi"nde kârların yüzde 90'ının faizden elde edildiği belgeleniyordu.

    sanayici paradan para kazanıyor.

    devlet dış paraya yüksek faiz ödeyerek açıklarını kapatıyor. türkiye, ihracatını, turizmini artırmadan döviz birikimi yüksek ülke durumunu koruyor, bu arada ithalat da patlıyordu.

    türkiye uyuşmuştu...

    sahte cennet olmuştu...

    ***

    uyuşuk sahte cennet, dolar bazında yüzde 20... yüzde 30... yüzde 40 faizler ödeyerek soyuluyordu. politikacılar mali ve ekonomik reformları yapamadığı için her yıl 5 ile 10 milyar dolar fazla faiz ödeyerek türk halkının sırtından abd zenginlerine, fransız zenginlerine, ingiliz, alman, norveç, isveç zenginlerine ve içerde türk zenginlerine kaynak aktarılıyordu. 10 yıl içinde türkiye yaklaşık 100 milyar dolardan daha fazla bir kaynak ödeyerek borçlandı. enflasyonu da indiremedi, gelen parayı da içeride yatırımlara dönüştüremedi."

    necati doğru - 20 ekim 2000
31 entry daha
hesabın var mı? giriş yap