• karşı konulamaz bir merak sonucu, "acaba ellerimi bıraksam ne olur?" şeklinde bir ufacık düşünceyi akıllarından geçiren çocukların* akabinde izledikleri, keyifli ama bir o kadar tehlikeli olması olasılığı taşıyan uçuk kaçık eylem. bu eylem (eğer beton bir zeminde uygulandıysa) beraberinde bazı çocukların* bacaklarının boydan boya tentürdiyotlanmasıyla sonuçlanabilir.
  • yuvada en yuksege gelince asagiya atlayan veletler vardir her zaman, siz de onlara bakar ben de dersiniz, butun cesareti toplayip atarsiniz kendinizi asagiya sonra kic ustu yere oturur bi de kafaniza salincak yersiniz, kanli kanli hastaneye gidip, 5 tane dikisle geri cikarsiniz, salincaktan ucma macerasi da boylelikle sona erer.
  • çocukluğun sıcak kasvetinden bir ağustos öğle saatinde, parka giderken aklımda olan şey. park bomboştu. en uzun zincirli salıncak da boş... atladım alete, vuruyorum kolanları. uçuyorum. kendime rüzgar olmuşum, serinliyorum. aklım kim bilir nerede yine. salıncak ters dönecekmiş gibi oluyor, ben seviniyorum. işte uçmak bu... kontrol bende! salıncağı zincirliyorum kendi istediğim perdeye. sallan yavrum sallan... inmek bilmiyorum, uçmayı biliyorum.

    bomboş parkın sınırlarından içeriye deli kemal seyrediyor o sıra. her zamanki ipi ki kemal'in yılanıdır o, elinde sallanmakta. denilen odur ki; kemal küçükken ornada ağaca çıkmış. sonra bir yılan görmüş. ve yılan kuyruğunu kemal'e gösterince, kemal ağaçtan uçmuş... evet, işte o kemal, alnında boncuk boncuk ter, yine tüm gayretiyle yılanının titrete titrete salıncakların yanına geliyor. insanların gözüne bakmaz o. bana da bakmıyor. gözleri sallayıp durduğu yılana takılı, başı eğik, yalpalaya yalpalaya benim salıncağıma yanaşıyor. neden olduğunu bilmdiğim bir huzurluksuz kaplıyor havayı, kolon atıp yükseliyor fakat inerken yavaşlatıyorum salıncağımı.

    kemal fermuarını açıyor ve bambaşka bir yılanı salıyor dışarı! korku dağları yılanın ne olduğundan habersiz bir çocuğun içine nasıl tüneller açıyor, o bilinmez... ama artık salıncaktan uçmak, parktan kaçmak zamanı!

    böylesine bir içgüdüyle atlıyorum salıncaktan, kuma uçmaya. defalarca yaptığım gibi. akrobat edasıyla kuma bas, yüksel ve alkışları kabul et! ellerimi zincirlerden bırakıp uçuyorum salıncaktan ama kum havuzuna kafa üstü çakılıyorum. alnımın ortası yanıyor, kan akıyor, kemal bana doğru geliyor.

    uçtu uçtu bir çocuk bir salıncaktan, bir delinin kucağına, deli çocuğu aldı evine götürdü, evde temizlik vardı, çocuğun alnına batan çivi çekilip o panikle yer bezi ile silindi, çocuğun o anda aklı silindi, hastaneye götürdüler çocuğu, dikiş atılmasın diye kaçıyordu çocuk yatakların altına, bir yandan da doktor eniştesini sayılıyordu, doktor enişteye benzeyen temizlikçi gelene kadar kaybetti kalan son canını alnından akan kanla hastane koridorlarına, ama deli kemal'i hiç unutmadı. delilik ile akılın ayı şeyler olduğu hediyesini alnında sakladı.
    (bkz: akıllı deliler)
  • küçükken bana ne kadar salak olduğumu hatırlatan olay. zira ben bunu bilerek evet evet bildiğin bilerek yapıyor ve yaptırıyordum. bir şekilde bu eylemin beni kuşa çevireceğini, yeterince uzağa düşersem de uçurabileceğini düşünüyordum. bu hayallerimin hiçbirinin gerçekleşmemesi ve benim kafama dikişler atılmasına rağmen düşerken hissettiğim o tuhaf duygu hale hoşuma gider, midem de bir şeyler havalanır ve yüzlerce kelebek aynı anda kanat çırpar.
  • bazen de atlama ani konusunda tereddut edilmesi yuzunden gerceklesir. tam hadi bu turda aatlayayim artik dersiniz, tepe noktaya gelince fikir degistirip hadi bir daha ki sefere dersiniz ama bir onceki karariniz vucutta eyleme gectiginden salincak gotunuzun altindan kayar ve siz iyi itimalle sirt ustu en boktan ihtimalle tam boyun ustu yere cakilirsiniz. boynunuz kirilmadigi icin sanslisinizdir ama iki kaburga arasindaki eklem ve kemikler ile boyun ve sirtiniz 1 ay agrir, erkeklige yediremeyip anne babaya da soylemezsiniz tabi, oyle bu agriyla gider gelirsiniz okula. boktan bi durum yani. uctum ordan biliyorum.
hesabın var mı? giriş yap