• 1976 yapimi derek jarman filmi. film latince cekilmistir. film homoerotik ogelerle dolu olmaktan ote filmin tumu homoerotiktir. incildeki aziz sebastiane'a gondermelerin oldugu film, x olarak derecelendirilmistir.
  • filmi bugün 28. uluslararası istanbul film festivali kapsamında kadıköy rexx sinemasında seyrettim.

    evet film aşırı denebilecek kadar rahatsız edici "homoerotik" öğelerle doluydu. evet bir erkek cinsel organını görmediğimiz sahnelerin sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. ve evet bu filmi izleyen herkes, bu tip herhangi bir filmi seyretmek konusunda son derece rahat tavırlar içerisinde takınan bir tip olarak ben de dahil, mutlaka ama mutlaka kendini ekranın ne tarafına bakacağını bilemez halde çaresiz hissedebilirdi. ve son kez evet, yanımdaki amcadan bi an için olsun ben de utanmadım desem yalan olur. bunları geçiyorum.

    ama sözüm sizedir ey 50 yaş ve üstü modern kadıköy teyzesi kılıklı festival izleyicisi. bu filmlerin günler öncesinden ne olduğu belli değil mi? içeriği, konusu, türü, bilmemnesi sayfa sayfa her yerde ilan edilmiyor mu? hadi bunları geçtim, gişe sırasında beklerken oradaki kitapçıkları karıştırıp film tanıtımının yanına konan fotoğrafı da mı görmedin? ki o fotoğraf da birebir şudur: http://www.bfi.org.uk/…ntsexh/images/sebastiane.jpg

    yahu film başlar başlamaz patır patır koşturmak, insanları yara yara kaçmak, "ayyyyy"lamak, "offff"lamak da nedir? "tövbe tövbeeeee"lemek de nedir? film boyunca merdivenden koşarak inen insanların ayak seslerini duymak ve istemdışı olarak kafayı çevirip o tarafa bakmaktan, her dışarı çıkan için açılan çıkış kapısından içeri süzülen ışığa yönelmekten fenalık geçirdim. he dersin ki neyini seyredeceksin böyle filmin, sahne kaçırmakla anlaşılmayacak nesi var zaten, o ayrı konu. ben her ne olursa olsun adam gibi film seyretmek istiyorum, hiç olmazsa festival süresince.

    "korkmayın ekrandan fırlayıp sizi skmicekler" yorumuyla beni benden alan yüce insana da saygılarımı sunmak isterim bir de.
  • (bkz: somebody called me sebastian)
    destekli serbest çağrışım.
  • dün akşamki yeni rüya gösteriminde bir an için kendimi eski rüyada film izleyeme gelmişim gibi hissetmeme neden olan (yapabileceğim bir şey yok sözlük, filmde giyinmiş vücut yoktu), bütün oyuncularının güzel erkeklerden oluştuğu, latince olmasıyla alt yazı okutmak zorunda bırakan ve "ee, tamam ne güzel de sevişiyorlar, ne güzel de adamlar da biz buraya neden geldik yahu" dedirten bu seneki festivalde izlediğim son filmim. güzel bir cumartesi gecesi izlenmemesi gerekir..
  • aynı zamanda erkeklerin birbirlerine duydukları farklı sevgi biçimleri üzerine bir filmdir.

    anthony-adrian: bugün ki anladığımız anlamda eşcinsel ilişkiyi yaşayan çift. birbirlerini fiziksel ve romantik olarak beğenen ve birbirlerine destek sunan çift.

    sebastian-justin: şimdilerin bromance'ı gibi bir şeyi. sebastian’ın justin'in yanında taşaklarını yayarak güneşlenmesi ve justin’in sebastian için deniz kabuğu toplaması. arada cinsel bir gerilimin olmadığı, sadece ilgi, alaka ve şefkatin olduğu bir sevgi.

    sebastian ve sevgilisi:

    şimdik efenim dananın kuyruğunun koptuğu yer burası. sebastian’ın okuduğu tüm paganik sembollerle bezeli şiirlerde seslendiği kişi sevgilisi. ancak bu sevgilisinin iki yüzü var. bunlardan birincisi tartışmasız şekilde isa. ikincisi ise cismani bir beden.

    ben bu kişiyi, filmi ilk izlediğimde, filmin başında öldürülen gençlerden biri sanıyordum. zaten o yüzden her şey daha basitti ve rahat rahat patlamış mısırımı yiyerek filmi izledim.

    ancak rahatsız edici olan kısım, sevgilinin severus olması. bundan sonra sado-mazo başlıyor.
    ayrıca platonik yunan dünyasına hoş geldiniz.

    aşkın dünyevi ve uhrevi olarak ikiye ayrıldığı; dünyevi aşkın kadınlarla yaşandığı, ilahi aşkın ise iki erkek arasında olabileceği ancak bu ilahi aşkın dünyevi tutkular ile kirletilmemesi gerektiğini savunan bir dünya.

    sebastian’ın severus’a dediği gibi:

    -sarhoş şehvetinin, tanrının sevgisinin yerine geçebileceğini mi sanıyorsun?

    sebastian’ın hislerini ikiye bölmesi beraberinde severus’un da iki yüzünün olmasını sağlıyor. bunlardan birincisi sebastian’a işkence eden, tutkularının esiri zalim severus, diğeri ise yaralarını saran şefkatli severus.

    ondan sonra işte, kılıç-kan/penis-sperm yer değiştirmeleri, bol bol düalizm, bol bol üst üste binen kavramlar ve semboller.

    doğrusunu söylemek gerekirse, inanç ve arzu arasında bölünmüş adamların dünyası, benim girmek istemediğim karanlık koridorlar ihtiva ediyor. ben daha ziyade “hare krişna! grup seks yapalım, topluca arınalım!” kafasındayım.

    aziz sebastian:

    aziz sebastian, ms 288 yılında öldürülen ilk dönem azizler arasında yer alıyor. hristiylanlığını gizli olarak yaşıyor. ardından hristiyan olduğu ortaya çıkıyor ve damgalanıyor. sonra da roma imparatoru diocletian emri ile öldürülüyor.

    ilk önce, bir ağaç kütüğüne bağlanıyor ve okla vuruluyor. öldü diye terk edilen sebastian, romalı irene tarafından kurtarılıyor ve tedavi ediliyor. sebastian, daha sonra ise diocletian’ın askerleri tarafından hipodrom’da dövülerek öldürülüyor ve cesedi roma kanalizasyonuna atılıyor.

    gey ikon olarak aziz sebastian:
    aziz sebastian, tarihi olarak gey ikon olarak değerlendiriyor. bence bunun bir kaç sebebi var:

    1) yukarıdaki metinde hristiyan kelimelerini silin ve yerine eşcinsel yazın.

    2) bir tarafta bondage yapılan bekar bir adam, diğer tarafta ise karısı ve çocukları ile birlikte sicilya boğasının içerisinde kömüre çevrilen aziz eustance. elinizi vicdanınaz koyun, yani hangisi ile empati kurmak/fantezi oluşturmak daha kolay.

    sebastian

    aziz eustance bu kadar resmedilebilinmiş

    3) e bir de çıplağh!

    çıplaklık

    antik yunan da çıplaklık, utanılacak bir konu olarak görülmüyor. tanrıların yarattığı en güzel şey insan ve insan bedenini kutsuyorlar. hatta elbiseler bile vücudu örtmekten ziyade, aslında bedeni ortaya koymak için var.

    platon’a kadar. platonik yunan’da bu kez beden ruhun mezarı olarak görülüyor. ve ruh ancak bedenden sıyrıldıktan sonra gerçek çıplaklığa ve özgürlüğe kavuşacağı inanılıyor.

    buna karşı ilk yahudi toplumu içerisinde çıplaklık kesinlikle aşağılık bir şey ve üstüne üstlük erkek bedeni tehdit edici olarak algılanılıyor ( çek şu sikini gözümün önünden kafası) bu yüzden erkekler, hamamda birbirlerini gördüklerinde selam vermiyorlar. hatta erkeklerin babaları, kayın biraderleri, öğretmenleri ile hamam gitmeleri çok uygunsuz.

    greko-romen dünya, yunan geleneklerini kendine göre yorumlayarak devam ettiriyor.

    hristiyanlığın yayılmaya başlaması ile beraber yahudi gelenek ile greko-romen dünya birbirine giriyor. bir yandan bedeni mezar olarak gören platon dünyası, örtünmeyi savunan yahudilik gelenek ile uzlaşmaya başlıyor; pagan gelenekler kınanıyor; çıplaklık, adem ile havva’nın cenneten kovulmasına neden olan ilk günahı hatırlattığı için karşı çıkılıyor. ama bunun karşısında eski yahudi din adamlarının tapınaklara girerken, üstlerindeki robaları çıkartarak tanrının huzuruna yalın halleriyle çıkma geleneği var ( bir nevi ihrama girmek gibi) bu çorbaya çıplaklığı metaforik olarak özgürlük gören çıplak vaftizciler de katılıyor.

    dönemin mottosu çıplak isa’nın peşinden giden çıplaklar

    `görmek şehvet değildir ve görülmek şehveti davet etmez`

    ortaçağ ise bu çorbanın derlenip toparlandığı dönem oluyor ve çıplaklık dört kategoriye ayrılıyor.

    nuditus naturalis: doğal hal.
    nuditus temporalis: yoksun olma hali. fakirlikten veya feragat etmekten kaynaklanan.
    nuditus virtualis: masumiyet
    nuditus criminalis: şehvet.

    platonik yunanistan’dan başlayıp, ortaçağın sonuna kadar kademe kademe dünyevi olanın hakir görülmesi, insanı merkez alan rönesans’la birlikte tersine dönüyor. masumiyetin temsiliyle başlayan çıplaklık, günümüze uzanan süreç içerisinde, kademeli olarak bedenin sekülerleşmesiyle dünyevi bir hal alıyor.

    aziz sebastian’dan bahsediyorduk değil mi?

    rönesans ressamlarından andrea mantegna, san sebastiyan’ı roma sütunlarına bağlı olarak resmediyor.

    mantegna

    aslında gördüğümüz nuditus virtualis. ancak dönemin ruhuna çok uygun bir resim oluyor. böyle roma sütunları ile felan antik dünyayı yeniden keşfetmek isteyenlerin gözlerini okşuyor, öte yandan kompozisyon insan bedeninin insan kıvrımlarını detaylı olarak çalışılmayı mümkün kılıyor. bunun üzerine rönesans döneminde saint sebastian resimlerinde bir patlama meydana geliyor.

    o tarihten sonra bu kompozisyon insanların belleklerinden silinmeyecek bir imge haline geliyor.

    barok dönemde, bu imgeyi yıkmak için romalı irene'yi sahalara sürüyorlar.

    azize irene

    ancak bu imgeyi yıkmaya ırene'nin de gücü yetmiyor.

    hepimiz sebastianız
  • aziz sebastian imgesi üzerine kurgulanmış 1976 yapımı film.

    homoerotik anlatıda özellikle de adrian ve anthony'nin kıyıdaki sahneleri, erkek vücudunun ve bu vücudun hemcins birlikteliğinin estetizmini oldukça başarılı yansıtmış. adeta ilahsal bir çağrışım var. zaman zaman yapılan antik yunan göndermeleri de buna bir işaret. yönetmen bize adonis'i ve yalnızca iki erkek arasında yaşanabilecek kutsal aşkı sunuyor.

    ayrıca filmin dilinin latince olması da göz ardı edilemeyecek bir detay. bazı sahnelerde latince ifadeleri anlamış olmam hafiften mutlu etti. özellikle severus'un sebastian'a ilan-ı aşk ettiği sahnede latince'nin bir kök dil oluşu kendini hatırlatıyordu.
hesabın var mı? giriş yap