• kirsehir yoresinden bir turku, ilkay akkaya salkim sogut serisinin ilk kasetinde soylemisti.ayrica yagmur oncesi de duman almis yaylayi kasetinde cok guzel yorumlamisti. sozleri:

    seher vakti çaldım yarin kapısını (aman aman aman)
    baktım yarin kapıları sürmeli (aman aman aman)
    boş bulmadım otağının yapısın (aman aman aman)
    çıkageldi bir gözleri sürmeli

    aslanım eller eller
    kokuyor güller güller
    ne bilsin eller eller
    perişan haller ey

    açtırdım kapıyı girdim içeri (aman aman aman)
    aklımı başımdan aldı o peri (aman aman aman)
    dedim sende buldum halis gevheri (aman aman aman)
    dedi yoh yoh bir mehenge sürmeli

    aslanım eller eller
    kokuyor güller güller
    ne bilsin eller eller
    perişan haller ey

    hep gönüller muradıdır aşığın (aman aman aman)
    nöbeti bekleyen alır keşiğin (aman aman aman)
    beklemeli o sultanının eşiğin (aman aman aman)
    günde yüzbin kere yüzler sürmeli

    aslanım eller eller
    kokuyor güller güller
    ne bilsin eller eller
    perişan haller ey

    agahî karıştırır kanı yaş ile (aman aman aman)
    dost bulunmaz hayal ile düş ile (aman aman aman)
    yetilmez menzile bu gidiş ile (aman aman aman)
    hemen aşk atına binip sürmeli

    aslanım eller eller
    kokuyor güller güller
    ne bilsin eller eller
    perişan haller ey
  • trt repertuarına 132 kayıt numarasıyla aslanım eller olarak geçmiş ,sözleri emlekli agahi 'ye ait bir neşet ertaş türküsü.
  • 2 4 lük kırşehir türküsü. trt repertuarında da aynı isimle geçer.

    trt repertuar no: 0132
    yöre: kırşehir (bkz: kırşehir türküleri)
    kaynak kişi: neşet ertaş
    derleyen / notalayan: nida tüfekçi
  • barış manço abimizin de bu konuda bir çalışması vardır... seher vakti bir güzele vurulup kapısını çalmıştır... akabinde güzelimiz kuşluk vakti koynuna almıştır...

    hem bir güzele seher vakti vurulup.. hem de aynı günün kuşluk vaktinde koynuna girebilmesi barış abiye has bi güzellik olsa gerek...

    günümüzde koyunlara girmek o kadar bile sürmüyor tabi... çünkü birinin koynuna girmek için "vurulma" gibi küçük ve önemsiz(!) detaylara kimse ihtiyaç duymuyor artık...
  • cengiz özkan tarafından katre isimli programda anlatıldığına göre eserin aslı 20 kıtadan oluşmakta ve agahi bu 20 kıtada 20 farklı "sürmeli" tanımı yapmaktaymış. ayrıca sanılanın aksine agahi bu dörtlükleri bayan bir sevdiceğe değil günümüzde kanka, can dostum vs. şeklinde nitelendirilen bir arkadaşına yazmıştır.
  • neşet ertaş'ın ağzına yakışan muhteşem bir türkü olarak bilinir. öyledirde, dinlenir. oysa tarikatlerdeki seyr-ü süluk erkanını anlatan tasavvufi bir metindir bu türkü. biraz bizim dikkatsizliğimiz, biraz okuyanların türkünün bir bölümünü değiştirmesi sebebiyle türkünün bu özelliği pek fark edilmez.

    '' halbuki şairin “ yâr ” dediği, tek ve gerçek sevgili olan allah’tır. seher vakti sevgilinin kapısını çalmış, sabah namazına durmuş, ama “ kapıların sürgülü” olduğunu, yani açılmadığını görmüştür. “feth-i bâb”, yani “kapı açmak”, sülûkta makamları aşmak yahut bazı ruh müşküllerini halletmek anlamı yanında, miraç’taki bir hadiseyle bağlantılı olarak daha ziyade “namaz”dır. nitekim namaz müminin miracıdır ve her rekâtta “feth” (açmak) kökünden “fâtiha” okunur. kapının sürgülü olması, açılmaması, namazdan feyz alınamadığına, huşû’a ulaşılamadığına işarettir. kalbin değil, cesedin namazı olduğu için huzur-ı ilâhiye varılamamıştır.

    işte kul bu elem ve çaresizlik içindeyken “bir gözleri sürmeli çıkagelir”. şiirin devamında, onun yardımıyla “kapıyı açtırıp içeri giren” sâlikin bundan sonraki macerası anlatılır. biz meselenin o tarafını bırakıp, kapıyı açtıran “gözleri sürmeli”nin kim olduğuna bakalım.

    gözleri sürmeli”lerden kasıt cenab-ı hakk’ın veli kullarıdır, mürşid-i kâmillerdir. kâmil mürşitler böyle vasfedilerek onların bazı hususiyetlerine dikkat çekilmek istenir. birincisi, göze sürme çekmek efendimiz s.a.v.’in sünnetidir. sünnetlere titizlikle ittiba, mürşid-i kâmil’in en önemli vasfıdır. “gözleri sürmeli” denmekle onların sünnete uygun yaşama titizliklerinin belirginliği vurgulanmış olur. ikincisi, sürme, gözün görüş kuvvetini artıran bir maddedir. kâmil mürşitler de basiret sahibidir; diğer insanların göremediği sırları, hakikatleri, güzellikleri, incelikleri, uzaklıkları görebilirler.

    sürme, bir çeşit toz, ince bir topraktır. göze sürüldüğü için türkçe’de “sürme” dediğimiz bu madde, “kuhl” yahut “tûtyâ” isimleriyle de bilinir. sürmenin aslında toz veya toprak olmasından hareketle eskiler çok zarif hayaller geliştirmişlerdir. mesela sürmenin “hâk-i pây”, yani sevgilinin ayağının tozu yahut sevgilinin ayağını bastığı toprak olduğu ve bu yüzden aşığın onu yüzüne gözüne sürdüğü düşünülür. “hâk-i pây” aynı zamanda toprağa bırakılmış ayak izi demektir. bunun gözde olması, aşığın sürekli o izleri takip ettiği anlamına gelir. başka bir deyişle “gözleri sürmeli” olan birisi, ya sevgilinin ayağının tozunu toprağını gözüne sürerek aşkının şiddetini, ya da hep onun izlerini gözeterek sevgilinin peşinde yol aldığını böylece göstermektedir.

    sevgili allah tealâ olunca, “hâk-i pây”, bize bahşedilen ve mutlak sevgili’ye ulaşma yolunda istikametimizi bulmamıza yarayan işaret ve alâmetlerdir ki bu kur’an-ı kerim’dir. nitekim “ayet”in kelime anlamı “iz, işaret, belirti” demektir. bütün bunları toparlayacak olursak, mürşid-i kâmil, cenab-ı hakkın ayetlerini adeta gözüne sürme yaparak onlarla gören, her şeye bu çerçeveden nazar kılan, her işinde sadece ayetleri gözeten bir insandır. yahut hem vuslata giden yolda en doğru istikamet üzere sürekli yürüdüğü, hem de arkasından gelenler için emin bir kılavuz olduğu için gözleri sürmelidir mürşid-i kâmilin.

    emânîmahlaslı bir şairimiz, sürme ile mürşid-i kâmil münasebetine getirdiği farklı fakat yine son derece ince ve zarif yorumunda şöyle diyor:

    erbâb-ı nazar hâk-i rehin sildi süpürdü
    ey bâd-ı sabâyâr eşiğine yelerek gel.

    yani, “nazar sahibi veli kullar sevgiliye giden yoldaki bütün tozu toprağı sildi süpürdü; bu yüzden ey saba rüzgârı, yârin eşiğine hiç zahmetsiz, koşarak gidebilirsin”. bu beyitte açıkça zikredilmese de “hâk” (toprak) ve “nazar” kelimeleri “sürme” anlamını verir. allah’a giden yoldaki tozları gözüne sürme yaptığı için basiret ve nazarla nimetlendirilen mürşid-i kâmil, asl’ına yönelenlerin yolunu böylece açmış, işlerini kolaylaştırmıştır.

    bugün “yâr”in eşiğine giden yolda yelerek mesafe alanlar bu yürüyüşlerini “gözleri sürmeli”lere borçlu.

    çok şükür ki, cenab-ı hak otağının yapısını gözleri sürmelilerden hâli bırakmıyor.

    seher vakti çaldım yârin kapısın
    baktım yârin kapıları sürmeli
    boş bulmadım otağının yapısın
    çıkageldi bir gözleri sürmeli

    açtırdım kapıyı girdim içeri
    aklımı başımdan aldı o peri
    dedim sende buldum hâlis gevheri
    dedi yok yok, bir mehenge sürmeli

    şu kevn ü mekânı tuttu ışığın
    nöbeti bekleyen alır keşiğin
    beklemeli o sultanın eşiğin
    günde yüz bin kerre yüzler sürmeli

    agâhî karıştır kanı yaş ile
    dost bulunmaz hayal ile düş ile
    yetilmez menzile bu gidiş ile
    hemen aşk atına binip sürmeli ''

    kaynak: semerkand dergisi
  • moderen zamanlarda "seher vakti bastım yarin evini" versiyonu piyasaya sürülmüştür. alanı da almayanı da döven yok. çok medeniyiz. şükran.
  • dünyanın en tatlı fade in'ine sahip müzik eseri.

    http://picosong.com/w8xx
hesabın var mı? giriş yap