• hayatta her şeyin geçici olduğunu fark etmekle başlar. şimdi bir düşünelim bakalım, bu yaşımıza kadar kaç insanı sevdik. sevgili, dost, arkadaş, sırdaş olduk. ve bugün kaçının adını hatırlıyoruz? sayı bir elin parmaklarını geçiyor mu? ve günden güne sıfıra yaklaşmak ne kadar imkansız acaba? hiç "sevdiğim" dediğiniz insanlara içinizdeki kötülüğü, pisliği, irini gösterdiğiniz oldu mu mesela? bunu yapabilecek kadar şeffaf insanların, anlaşılmaya çalışıldıklarını düşünmüyorum. eminim etrafındaki sevdiği insanların yarısı korkar, yarısı da iğrenti ile bakar böyle bir durumda. sevgi pıtırcığı iken iyi ve hoşsun, insan olmanın en doğal getirisi olan tutarsız ve dengesizken kötüsün. birdenbire yok olur o sevilen insanlar.

    bir süre sonra sen de alışırsın zaten yalnız olmaya, kimseyi sevmemeye. "unutmak" ve "ölüm" gibi iki acımasız kavramın olduğu bu dünyada sevmek de anlamını kaybeder böylece. düşünürsün, mevlanın şems'e duyduğu muhabbet gibi hisler yoktur artık ya da romeo ve juliet gibi birlikte ölmeye karar verecek kadar cesur aşıklar yalnızca büyük sanatçıların büyük eserlerinde vardır. kimse gidenin arkasından sonsuza dek ağıtlar yakmıyordur. artık oğullarını kaybeden anneler üzerinden çok geçmeden televizyon programlarında içi bile acımadan kaynanayı oynayabiliyorlar; binlerce insanı dar ağacına hiç acımadan gönderen bir adamı zamane ressamı kimliğiyle görmeyi kendilerine yakıştırabiliyorlar. ne de kolay unutuyorlar sevdiklerini iddia ettikleri insanları. yas tutmak diye bir şey vardı, ne oldu kuzum ona?

    bir insan bu kadar kolay unutabiliyorsa bir diğerini, sevgi de aşk da, dostluk da yalandır anlamsızdır. insan eli ile dünyada üretilmiş her kavram gibi, insan eli ile dünyada kirletilmeye, tüketilmeye ve yok edilmeye mahkumdur.
  • idare etmenin, yetinmenin, kendin için iyi olanı gözetip ona göre kendini kollamanın önem kazanmasından biraz önceki durumdur.
hesabın var mı? giriş yap