• paul gilbert'in 2008 ocak'ta çıkacak olan solo albümünün adı. bu kadar uzun bi albüm ismini japonca yazmak ve söylemek zor olduğundan, japonya'da hoko, (ingilizce roar) adı altında satışa çıkacaktır...
  • track list'i şu şekil olan, averaj* bi paul gilbert albümü:

    1. silence followed by a deafening roar
    2. eudaimonia overture
    3. the rhino
    4. norwegian cowbell
    5. i cannot tell a lie
    6. bronx 1971
    7. suite modale
    8. the gargoyle
    9. i still have that other girl
    10. bultaco saturno
    11. paul vs. godzilla

    öylesine edit: kendisinin "averaj"ı baya bi yüksektir tabi albümle aynı adı taşıyan parça olsun, the gargoyle olsun, eudaimonia overture olsun; çok güzel shred'ler, melodiler içeren şarkıları bol bol mevcuttur bu albümünde de...
  • paul gilbert'ın ikinci enstrümental albümü. her ne kadar -ilki olan- get out of my yard kadar duvarlara tırmandırmasa da(ilk olmasından ya da parça sayısından kaynaklanabilir) paul gilbert gibi bir virtüözün teknik olarak tüm müzik karakterini yanısıtabilen eserlere sahip.

    silence followed by a deafening roar: adından anlaşılacağı üzere, üç yerde elektrogitara arşe yardımıyla gerdedan kükremesi efekti verilip devamında tam gaz coşulan, buram buram rock n roll kokan açılış parçası. mevzubahis albüm için en iyi sıralaması yapılsa ortanın biraz üstü gibi...

    eudaimonia overture: eserlerinde klasik müzik etkisini daimi hissetiğimiz paul gilbert'ın bir diğer parçası.[(bkz: scarified)] gözle dahi takip edilemeyen tapping ler ve pek tabii shred ler yine keyifli bunda da... neyin ne olduğunu anlama çabası bile kendi başına eğlenceli...

    the rhino: yine albüm içindeki bir değerlendirmede vasat kabul edilebilecek bir parça. lakin bunda da gitar tonu epey bi' iyidir. klavye mi gitar mı olduğunu anlamak bile zorlayabilir. aralarda duyulan gergedan böğürtülerinin de bas mı, elektro mu, klavye mi yoksa gerçek bir gergedan mı olduğu konusunda bir fikrim yok.

    norwegian cowbell: oldukça basit akorların üstüne döşenmiş ve bir o kadar güzel olan nadide parça. hız da vardır duygu da, gaz da vesselam... string skipping solosunda farklı dünyalara gitmek mümkün, ek olarak...

    i cannot tell a lie: gitar çalma konusunda hızın zor, yavaşın kolay olduğuna dair teoriyi yerle bir edebilecek, inanılmaz bir gitar tonuna sahip 'slow' parça. kerimesi emi gilbert'a da selam ediyorum buradan; klavyede döktürmüş.

    bronx 1971: rock ve dolayısıyla blues tabanlı müziklerde pek de sık rastlamadığımız si bemol'de çalınan, geneli için vasat denilebilecekse de, bol flanger'lı, doğaçlamalarla dolu, esas olayı temposunda olan parça. tuşesini yediğim... "bu kıymadan bu köfte çıkabilmiş" diyorum son olarak.(burun kıvırmayayım şimdi)

    suite modale: orijinali yan flütle çalınan bir klasik eser cover ı, ve elektrogitarla... adını bilemedim şimdi ama, parçanın genelinde japon folklöründen(ki ne kadar şaşırtıcı(!). japon oldu çıktı başımıza adam, iyice...) bir çalgının tınısı hakim. yine süper yavaş ve süper güzellikte bir tanesi daha kısaca...

    the gargoyle: davulları ve tremolo picking i ile karakteristik kazanmış, snare i ile adamı yerinde oturtmayan, "ha bitti ha bitecek" derken, paul gilbert'ın adeta "son bir 'lick', son bi'..." diyormuşcasına noktayı zor koyduğu parça. kalburüstü bence...

    i still have that other girl: yine bir cover olmasının yanında, bugüne dek dinlediğim enstrümental parçaların en iyilerinden biri olarak nitelendirebileceğim, tonuna kurban, isyanına hayran paul gilbert şaheseri. git gide zirveye tırmanan, duygu doruğunda birden aşağıya bırakan, afallatan, -kasarsan- bir ufak da açtırtabilen -tekrar ediyorum- bir şaheser. allah başımızdan eksik etmesin.

    bultaco saturno: saf rock riff leri içeren, bas gitarı sağlam, bunun yanında diğerlerinin nazarında iyi olarak nitelendirilemeyecek parça.(kötü demeye dilim varmadan, kıvranıyorum) her clinic te paul üstadımız, birden evde, dizinde ritim tutarken çıktığını söylemekte bunun için. kendisi -gitarı bırakıp- dizinde elleriyle ritim tutup solo attırabilen[(bkz: solo attırmak)] bir şahıs olmasından mütevellit şaşırmadan bir diğer parçaya geçiyoruz...

    paul vs godzilla: albümün i still have that other girl(ki o zaten ayrı bir klasman dahili) dışındaki en sağlam parçası. salt hız uğruna kasılmamış mükemmel shred ler, yine enfes ve kendine has bir ton, sade ve güzel akorlar, parçanın neredeyse tamamına hakim takip etmesi keyifli kanallar... bunların yanında, sadece 4:20 den sonra gelen akor solo ve kapanış için bile dinlenebilecek, ve ayrıca paul gilbert'ın godzilla'yla ne alıp veremediği konusunda herkese bir nebze daha gizem katmış parçadır. hayır adamın evinde de boy boy godzilla posterleri, ayrıca mail adresi(paulvsgodzilla@paulgilbert.com), kusura bakmasın, kendisini takip edenlerin aklında "godzilla mı s.kti seni evlat?" sorusuna mahal veriyor ki, zaten şahsının da insan olup olmadığı konusunda tartışmalar belli bir zamandır süregelirken tehlikeli... her neyse...

    velhasıl diyebilirim ki; paul gilbert gibi, bana kalırsa 'en iyi gitarist' kavramının içini -birçok anlamda- en çok doldurabilen, kendi fikrim dışında, alanında dünyanın en iyi 3-5 kişisiden biri olarak bahsi geçen birinin dahi gerek teknik gerek müzikal açıdan(music theory) hala ve zamanla geliştiğini gösterebilen bir albüm.
hesabın var mı? giriş yap