• (bkz: süfrajet)
  • adından da anlaşılacağı gibi direkt kadınların oy kullanma hakkı üzerine bir film; hiç kelime oyunu, edebi sanat falan yapılmamış. carey mulligan, meryl streep ve helena bonham carter var.
  • kadrosuna brendan gleeson, ben whishaw ve romola garai'i da katan senaryosu abi morgan'a ait, önümüzdeki yıl vizyonda göreceğimiz film. cast saygı duyulası ve bunda muhtemelen çoğu oyuncunun abi morgan ile daha önceden çalışmış olmasının da etkisi var şüphesiz. ortaya güçlü bir film çıkar mı bekleyeceğiz ama yine geçmişiyle günah çıkaran bir ingiltere izleyeceğimiz kesin.

    (bkz: emmeline pankhurst)*
  • basrolunde sinemanin devi sayilabilecek 3 kadin var. seattle'da yarin (11 eylul gunu) yonetmen ve bazi oyuncularin katilimi ile ongosterimi yapiliyor.

    (bkz: http://www.eventbrite.com/…email&utm_term=eventname)
  • sarah gavron'ın yönettiği dördüncü filmi suffrgette ile 1900'lerin başında kadınların oy hakkı ve eşitlik için mücadele etmelerini anlatıyor.

    tabii sistemi anlatan pek çok filmi izlerken türkiye'ye dönüp bakmamak da zor ve her ne kadar bazıları "atatürk sayesinde kadınlar avrupa'daki hemcinslerinden önce bu hakka sahip oldular" deyip gururlansalar da aslında 2016 türkiyesi'nde yaşayan kadınların 100 yıl öncesini anlatan suffragette'teki kadınlardan daha kötü durumda olduklarını söyleyebiliriz. evet, oy kullanıyorlar ama tıpkı filmde gösterildiği gibi seri tecavüze uğruyorlar ve devlet tecavüzcülerinin sırtını sıvazlayıp "tekrar yap, tekrar tecavüz et, ben senin arkandayım" diyor. daha çocukluktan (hatta bebeklere tecavüz haberlerinde de artış oldu akp döneminde) tecavüze uğruyorlar, sonra iş yerinde mobbinge maruz kalıyorlar vs. kısacası ister şehirli, ister köylü; ister işçi, ister beyaz yakalı olsun tr'de kadınlar sistemli tacize/tecavüze uğruyorlar-mobbinge maruz kalıyorlar. suffragette'i izlerken tr'yi hatırlamamak ve devletin kadın düşmanlığı üzerine düşünmemek zor. neden akp kadınların tecavüze uğramalarını, şiddet görmelerini, ölmelerini istiyor ve neden akp döneminde kadınlara yönelik haksızlıklar-suçlar arttı ve neden bu konuda bir şey yapılmıyor? bir düşünülmeli.

    filme dönersek. film o dönemde yaşayan kadınların yaşantısını her açıdan görselleştiriyor. taciz-tecavüzlere, hayvanlar gibi çalışmaya, oy - eşitlik için mücadelelere, devletin-polisin tutumuna... kısacası pek çok şeye yer veriliyor. morgan o dönemi maud (carey mulligan) üzerinden anlatıyor. benzeri pek çok filmde olduğu gibi mücadelenin dışında olan maud'un mücadelenin içerisine girişine ve bu mücadele yüzünden ödediği bedellere değiniliyor. mücadeleyi başlatan pankhurst (meryl streep) ise filmde en fazla beş dakika görünüyor.

    filmin mücadeleyi işlemesi, kadınların hakları konusunda izleyiciyi düşüncelere sevk etmesi, mahalle baskısını es geçmemesi, çalışma şartları ve taciz/tecavüzlere de değinmesi olumlu taraflarından. ama tabii mükemmel bir film değil. sorunları da var. mesela maud'un ödediği bedelleri gözden kaçırıyor, bedellere fazla yer vermiyor, bunlar olmamış gibi davranıyor. bu durum hem karaktere, hem de filme bir hayli zarar veriyor. maud hapse giriyor, maud sokakta dayak yiyor, maud çocuğunun başka aileye verildiğini öğreniyor. peki sonra? çocuğunun gidişini görünce kocasına vuruyor haklı olarak ama sonraki sahnelerde yönetmen-senarist ikilisi bunun (çocuğunu kaybetmenin) etkilerini es geçip mücadeleye döndürüyorlar vizörü/kadrajı. dolayısıyla sürekli mücadeleye odaklanılması, yaşananların karakterlerdeki etkilerinin kısa süre işlenip sonra es geçilmesi doğru olmamış. bu durum karakterlere zarar veriyor, bilhassa maud'a. öte yandan hayali bir karakter olan maud'un başına film boyunca onlarca şeyin gelmesi de bir süre sonra biraz abartıldığını düşündürtüyor -her ne kadar günümüzde daha beterlerini yaşayanların olduğunu bilsem de-. ayrıca belirtmeden geçemeyeceğim. maud'un mücadeleye çabucak sokulması da yanlış bir karar olmuş. işte bu yüzden hem maud, hem diğer karakterler yüzeysel kalmış. pek çok tarihi karakteri tanıyamıyoruz ne yazık ki. hatta anne-marie duff'ın oynadığı karakterin mücadeleden çıktıktan sonra bir daha gösterilmemesi, maud'un kocasına da çocuğu evlatlık verildikten sonra değinilmemesi, gleeson'ın oynadığı polisin de yüzeysellikten nasibini alıp neredeyse "iyi bir polis"e dönüştürülmesi, maud'un çocuğuna da değinilmemesi filme ve karakterlere zarar veriyor. biraz fazla hesapçı bir film olmuş.

    özetle, olumlu tarafları da olumsuz tarafları da olan, sürükleyici, ortalama bir film. ileride kategorileştirilmeden hatırlanması biraz zor. kadınların hakları için mücadelelerini anlatan filmler denildiğinde akla gelecektir ama kategorisiz olarak anılması biraz zor. oyunculuklara gelirsem... carey mulligan döktürmüş. oscar adaylığını hak ediyor. ama kötü bir kampanya yüzünden aday olamadı. ingilizlerin bile desteğini alamamıştı. streep 3-4 dk göründüğünden ondan söz etmek zor. helena'yı çılgın karakterlerden uzak bir karakterde izlemek güzeldi ama rolü derinleştirilememiş. ben'in de rolü yüzeysel kalmış. brendan gleeson ise her zamanki gibi iyi oynamış.

    edit: şu eleştiriyi beğendim. eleştirmen haklı. tık tık
  • neden feminist olmalıyız? sorusunun en güzel cevabı olan film.
    belli şahane sahneleri, uçurup giden bir sürükleyiciliği yok. ama kadınların o dönemde tabi günümüzde de nasıl zorluklar yaşadıklarını çok güzel anlatmış.
    kadınlar hakkında atıp tutan hayvanların (amannnnn pardon erkeklerin) izlemelerine gerek yok. pek umurlarında olacağını sanmıyorum. ama bir kadın olarak o değerli saatlerinizi ayırın ve izleyin.
  • konu ve oyunculuk açısından güzel işleniş açısından biraz zayıf film. (bkz: kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi)
  • az önce bitirdim. carry mulligan'ın karakteri haricindeki karakterler çok derinleşememiş gibi geldi. ama mücadeleyi anlatması açısından önemli. izlenmeli. bir de meryl streep'in ben feminist değil humanistim açıklaması üzdü. canı sağolsun.
hesabın var mı? giriş yap