• bir yasam olarak turkceye cevrilen guy de maupassant romani.. nasil ki maupassant romanda olayi one cikarmakla unludur, bu romanda guy'in olayi one cikardigini one cikarmakla unludur.. öle.

    bu romanda yazarimiz, manastirda egitim goren jeanne'in zengin babasinin evine ne hayallerle ne umutlarla dondugunu, evliligine giden sureci ve evlilik sonrasi yasamini anlatir.. bu anlatim esnasinda kor olmayan gozler, idrak sahibi okuyucular, soylularin oyle disaridan goruldugu gibi mutlu olmadiklarini hatta kimi zaman, muntazaman, zaman zaman siradan koylulerin onlardan daha mutlu olabildiklerini goreceklerdir.. gorulen bu mutluluk resmedilmis midir bilemeyecegim ama alexandre astruc tarafindan filmi cekilmistir.. hem mutluluk nedir ki ''icgudulerin kolesi olan insan ancak sığ ve gelip gecici olan hazlara erişir, boyle hazlarin hemen arkasindan da aci ve tiksinti gelir... oysa iradesiyle bedenine egemen olan birey gercekten degerli olan seye yonelip acik ve secik bilgisine ulasir.. mutluluga da sahip olur'' demis ya descartes peki bundan ne anlamamiz gerek..

    ben bu cumleyi ilk okudugumda, sanirim cinsel hazlar icin kullanmis diye dusundum ..yani cinsel hazlar icin bu cumle anlamli.. ama genel anlamda bakarsakta zaten mutluluk gecici bir duygudur..

    mutluluk isteklerin gerceklesmesi ile gelen bir duygudur diye dusunuyorum.. mutlu olmak icinde once bir istek bir ihtiyac belirlersin heralde.. ve bunu gerceklestirdigin olcude mutlu olursun.. mesela en belirgin, siddeti en fazla olan mutluluk askla gelen mutluluk olmali,.. zaten bence askta kesinlikle kalpten gelen birsey degil akilla ve ihtiyaclarla alakali.. dusunsenize milyarlarca karsi cins var ve sen ancak asik olabilecegin sartlarda/konumda/pozisyonda/vs vs 100-150 kisi ile tanisirsin yasaminda ve bunlardan birine asik olursun.. milyarlarca kisi varken bu 100-150 kisiden birine asik olmak, hayatinin askini bu 100 150 kisinin icinden cikmasi ne derece mantikli.. yani asktan gelen mutlulukta ihtiyaclarinin isteklerinin karsilanmis olmasiyla geliyor..

    iste bu yuzden gecicidir diye dusunuyorum.. istekler gerceklesince mutlu olursun ama sonrasinda ya, bunu kaybetmenin tedirginligini duyarsin yada baska bir arzuya, istege boyun egersin.. her ikisi de mevcut mutlulugu goturur..

    belki kendimizi yeterince tanimadigimizdan mutlu olamiyoruzdur..belki aciyi, mutsuzlugu kendimizi daha iyi tanimaya goturecek bir surec olarak gordugumuzden daha cok uzatiyoruz..

    yoksa dusundugumuzde mutlu oluyoruz da hissettigimizde mi mutsuz? belkide duygularin kokusu vardir ve bu koku belirliyordur herseyi.. neyse konu basligimiza geri donelim donebilirsek, bu kitap yazarininda delirmesine neden olmus, yazdiktan sonra sinir krizleri gecirmeye baslamis bircok defa intihar girisiminde bulunmus ve sonunda bir yari deli olarak gocup gimistir..

    kitabimiz oda yayinlarindan nesrin altinova cevirisiyle yayinlanmistir..
  • melankoli deposu bir kadının mutlu olmak için her fırsatı değerlendirişini görmek hüzünlendirmiyor, umutlandırmıyor, güldürüyor, olmaz bu kadar dedirtiyor bu romanda; bir teyze var ki varlığı yokluğu belli değil, maupassant'ın bizlere oynadığı bir oyunun nesnesi oluyor. sanki kendisine haber verilmeden zaman yolculuğuna çıkarılmış da neler olup bittiğinin farkında değilmiş gibi "ne yapıp ediyor bu kandırıkçılar" diye deli deli soruyor, boş boş bakıyor, can sıkıntısını yenmek için durmadan bir şeyler yapıp edenlerin gözünde alay konusu oluyor. geçmiş gelecekle düpedüz oyun oynuyor.

    kırtıpil bir hüzünlü orospular romanı bu, kanıtlardan biri: "insan bazen yanılgılara, ölen bir kimseye olduğu kadar hüzünle ağlar."

    "yaşam ne sanıldığı kadar güzel, ne korkulduğu kadar kötüdür."
hesabın var mı? giriş yap