• öğretmen olmadıklarındandır.
  • bu durumun ülkemizde yaygın olmasının sebebi maalesef devlet politikasıyla sadece öğretmen olarak çalıştırılmalarıdır. pek çok ülkede bir akademisyenin haftada bir kaç saat dersi var ve geri kalan zamanını araştırmalara, projelere. yayınlara ayırıyor. bizdeyse durum akademisyen haftada 40 saat derse giriyor. o yüzden evet sadece öğretmenlik yapıyor olmak canlarını sıkıyor olmalı. durum böyle olmasaydı alınmazlardı. bi de şu var tabi o kadar öğretmen olarak görülüyorlarki akademisyenlerin de öğretmenler gibi yaz tatili yaptığını sanıyor çoğunluk. halbuki ders vermek ekstraya gitmek gibi. zaten birkaç üniversite ve birkaç bölüm haricinde lisans eğitimimiz de lisenin biraz gelişmiş hali gibi. o yüzden akademisyenin öğretmen olarak görülmesi de şaşırtmıyor.
  • mesele, öğretmenliğin kötü-akademisyenliğin iyi olmasından kaynaklanmıyor. nevi farklı. farkını bilerek söylese amenna ama ikisinin de aynı iş zannedilmesi acı.

    bu fark olmasa, çırağa marangozluk öğreten adama da usta değil öğretmen demek lazım. aynı sektör şartı mı var? o hâlde hemşirenin işi de hasta, cerrahın işi de hasta. neden ikisine de hekim denmiyor sizce? işte bu fark tam da böyle bir şey. bu sorunun cevabını bulduğunuzda, başlıktaki tespitin de cevabını öğrenmiş olacaksınız.

    herhangi bir bölümden lisans düzeyinde mezun olup pedagoji eğitimi alıyorsun. ilköğretim ve lise düzeyinde ders verme yetkinliğine sahipsin ve unvanın "öğretmen" oluyor. gerçi devlete atanamayanlara da öğretmen demiyorlar ya artık, o başka bir saçmalık.

    bu eğitimin üzerine minimum sürelerden hesaplarsak 2 yıl master, 4 yıl doktora yapıyorsun. ve artık üniversite düzeyinde ders verme, metodoloji bilerek bilimsel araştırma yapma, en önemlisi yeni bilimsel içerikler üretme kabiliyetine sahip oluyorsun. bunun adı da akademisyenlik. ve emin olun hiç de öyle üniversite okumaya benzemiyor bu iş.

    şimdi bu ikisi aynı şey mi?

    yani iki meslek arasında gerek muhteva gerekse pratikte dağlar kadar fark var. her ikisinin de işi yalnızca "öğretmek" değil. en büyük yanılgı burada başlıyor. biz lisede, onlar üniversitede ders veriyor gibisinden basit bir düzeye indirgeniyor olay. tam tersine akademisyenlerin ilk görevi bilimsel içerik üretmek. araştırmak, sorgulamak, keşfetmek ve en son bunları aktarmak yani öğretmek.

    ayrıca akademisyenlik, spesifik bir alanda uzmanlık gerektiriyor. örneğin; türk dili ve edebiyatı mezunu bir öğretmenin bu anabilim dalının geneline hâkim olması gerekir. bu hakimiyet bilimsel veri üretecek düzeyde değil, yalnızca belirli bir zümreye aktaracak-öğretecek düzeydedir. yüksek lisans yaptığında, bu alanın içindeki özel bir bilim dalına da hâkim olur ve bu konuda içerik üretme kabiliyetine erişir. türk dili ve edebiyatı: eski türk edebiyatı gibi. yani çember daralır. doktora ise başlı başına bilimsel bir yeterlilik düzeyidir ki bana göre on üniversite diploması eder. bu sürecin sonunda kişi; evrensel değerlere uygun araştırma yapmayı, içerik üretip hakemli dergilerde yayımlamayı, özgün çalışmalar ortaya koymayı ve bunları akademik mecralarda aktarmayı öğrenir. bir bilim dalının belirli bir kısmına tam anlamıyla hakimiyet kurar. ki biz bunu; "yeryüzündeki hiç kimse, o işi senden daha iyi bilemeyecek düzeye ulaşmak" olarak tanımlıyoruz. türk dili ve edebiyatı: eski türk edebiyatı: ıv. yüzyıl türk edebiyatında manzum eserler gibi.

    işte böyle azizim. bilmeyen insanlar da en azından öğrenmiş oldular aradaki farkı. umarım, meselenin de yalnızca klasmanlar arası öğretme farkı olmadığını idrak etmişlerdir. bu yüzdendir ki nadir sayıda olan doktoralı öğretmenlere farklı bir saygı duyuyorum. ne kadar izah etsek de yaşamadan anlaşılması güç olan işler bunlar. yap-gör tekniğinde işliyor maalesef bazı mesleklerin itibarı. imkanların kısıtlı olduğu dönemlerde akademiye kapak atmış ve araştırma-geliştirme işini bırakmış dinozor hocalara bakılarak itibar biçiliyor akademisyenliğe. işin daha vahim kısmı, bu konudaki en büyük darbeyi de -sözde- eğitimli kişiler vuruyor. akademisyenliğin öğretmenlikle aynı şey olduğunu düşünen insanlara özellikle bir tavsiyem var:

    yüksek lisans ve doktora şöyle dursun, branşınızda kendinizi yetkin gördüğünüz herhangi bir konuda makale yazın. (tabi önce bir fikriniz ve tesbitinizin olması gerekiyor. sonra kaynak taraması nasıl yapılır, bilimsel makale nasıl yazılır, nasıl yayımlanır öğrenmek gerekiyor.) sscı indeksinde taranan hakemli dergilerden birine gönderin. ve deyin ki "ben x branştan mezun oldum ve şu işi yapıyorum." cevap gelir mi bilmem ama gelirse, size dönüt olarak verilecek cevaplar/düzeltmeler emin olun "ben bu bölümü bitirdim mi yahu" tarzında bir tepki vermenize sebep olabilir. işte akademisyenlik böyle bir üst ligdir. işin içinde olmadan kıyaslama yapmak, gol kaçıran topçulara televizyon başından verilen tepkilerden farksızdır.

    sgn : bu tartışmanın sadece türkiye'de olduğunu zanneden zevat için feyzalabilecekleri muazzam bir kaynak : academic and professional ıdentities in higher education
  • bir doktor uzmanlaşabilmek için akademik kariyer yapar doçent olur devam ederse profesör olur. üniversite hastanelerinde görev yaparsa eğitim de verir, bilimsel araştırmalar da yapar akademisyen olur. tecrübelerini öğrencilerle paylaşır bu onu öğretmen yapmaz o yine doktordur.

    bir mimar uzmanlaşabilmek için akademik kariyer yapar yüksek lisansı bitirirse yüksek mimar olur. doktorayı bitirirse dr. mimar olur üniversite kadrosuna girerse akademisyen mimar olur. bu onu öğretmen yapmaz.

    bir reklamcı yüksek lisans yaparsa uzmanlaşır. doktora yaparsa daha da uzmanlaşır akademik kariyerle devam edip üniversite kadrosuna girerse akademisyen reklamcı olur. öğretmen olmaz.

    öğretmen olmak için özel bir branşta ve eğitim fakültesinde lisans tamamlanır. formasyon alınır. yüksek lisans yaparsa mesleğinde uzmanlaşır devlet okullarında çalışıyorsa kadro derecesi ilerler. doktora yapıp üniversite de çalışmaya başlarsa ve bilime katkıda bulunursa akademisyen olur.
    akademisyen akademisyendir ve her akademisyenin bir mesleği vardır. öğretmenden farkı da budur.
  • kızılması bence yersizdir.

    fark konusuna gelecek olursak. öğretmen var olan müfredatı takip eder, hoca ise kendi müfredatını engin deneyimiyle oluşturur. öğretmenin öğretmenidir yani.

    bir alanda doktora sahibi olmak basit bir şey değildir. beğenmediğiniz hocaların alanda çok ciddi birikime sahip olduklarını unutmamanızı öneririm. tabii ki de iyi bir birikime sahip olmanın iyi bir eğitimci olmayla eşdeğer olmadığını hepimiz biliyoruz, o da ayrı bir başlığın konusu zaten.
  • dunyada akademisyenlerin ilk ve bir cok zaman tek gorevi bilim yapmaktir. egitmenlik yapmak degil. turkiye'de maalesef her akademisyen az ya da cok ders vermek zorunda kaliyor, ama bu ikincil gorevleri. akademisyenler tum dunyada ve turkiyede once biliminsanlaridir. meslekleri biliminsanligidir, eski tabirle bilimadamligi. ogretmenlik degil.
    ogretmenlik asla kotu bir sey degil, ama akademisyenlerin anlatmaktan biktigi bir konu bu. ayrica belki ogretmenle ayni kefeye konulmak bilim adina aldiklari egitimden tutun da, yaptiklari arastirmalari yok saymak anlamina geldiginden sinirleniyor olabilirler.
  • lisans, yüksek, doktora derken tonla öğrenci, onca veli aynı ortama düştüm bir tane ne öğrenciden ne de ailesinden öğretmenim duymadım. alayı hocam der hep.
    yazar arkadaş nasıl dandik bir yerden bildiriyorsa oradaki bin akademisyen cebinden çıkaran bir öğretmene selam etsin. götü yiyorsa doktorasını alsın da cebinden çıkarsın.
  • eksiciler bile anlamamis bizim ne iş yaptığımızı, millet nasıl anlasın.

    ben sana bunun daha ilerisini söyleyeyim. her yaz gelince sorarlar:
    x: e sen okula gidiyor musun?
    -: evet gidiyorum.
    x: e ne yapıyorsunuz boş boş ?
    -: valla nasıl desem bilmem yazın asıl işimizi yapıyor, ders çalışıyor, makale calismasi falan yapıyoruz. ders vb. olmadığı için daha iyi oluyor.
    x: hmm.
  • bir akademisyen olarak geçen 24 kasım'da 2 farklı üniversitede 3 farklı bölümde ders anlatmıştım ve buna rağmen bir kişi bile öğretmenler günümü kutlamamıştı. bütün gün öğretmenlikle geçtikten sonra bir tütün kolonyası bekliyor insan.

    başlıktaki iddianin aksine işin öğretme boyutunun bilim yapma kadar önemli ve eğlenceli olduğunu düşünenlerdenim. çoğu yerde ikisi de yapilamıyor, o ayrı.
  • bende sinirleniyorum demeyin..
hesabın var mı? giriş yap