• discovery channel, history channel, nat geo izleyin. başka hiç bir şeye bakmayın. 1.5 aydır böyle yapıyorum abartmıyorum artık daha dinç uyanıyorum, pek fazla bir şeyi sıkıntı yapmıyorum. işe gidiyorum, işten geliyorum evde hanmla çocukla ilgileniyorum peşinden bir rehinciler, ilizyonistler falan falan, hoop uyuyorum zaten. ne şam'ın şekeri ne arabın yüzü.
  • kafayı sürekli meşgul tutmak. insanlar, filmler, kitaplar, spor, müzik vs ne bulursan. hiçbir şeye takılıp kalmamak.

    aklını, kuyunun dibine inmeye çalışırken yakaladığın her an bulunduğun yeri terk etmek. bu mutlaka evden, şehirden ayrılmak demek değil. salondan mutfağa gitsen de olur.

    aynı anda farklı şeyleri birlikte yapmak. müzik dinleyerek, dans ederek ortalığı toplamak, telefonla konuşurken yemek yapmak, kitap okurken kedinin başını okşamak gibi basit şeyler.

    farklı konularda yazılmış birkaç kitabı, tek kitapmış gibi okumak. yirmi sayfa birinden, yirmi sayfa birinden...

    tek arkadaş grubuyla takılmamak.

    kendini kötü hissettiren insanlarla araya mesafe koymak.

    bakımlı olmak. bu, insanın özgüvenini artıran bir şey.

    yeni insanlarla tanışmaya açık olmak. okuldan ya da işyerinden birisiyle, bir yerlere gidip birkaç saat muhabbet etmek, hatta dolmuşta, kuaförde, spor salonunda, markette karşılaştığın birisiyle beş dakika da olsa bir şeyler konuşmak. çünkü her insan bir dünyadır. fark etmezsin ama sana mutlaka bir şeyler katar.

    insanlara iltifat etmek ve iltifatları kabul etmek. sevgilin varsa da yoksa da.

    ailenden kim kalmışsa, belki anne, belki baba, ya da kardeş, onlar yoksa bir teyze ya da babaanne, ağaç kovuğundan çıkmış gibi bıraktıysa seni hayat, ailenmiş gibi gördüğün bir arkadaş, her kimse işte, ona sahip çıkmak.

    en yakın arkadaşını yargılamamak. bence dostluk, ''ama sende de hata var aslında'' demek değildir. onun canını sıkan, üzen, kavga ettiği insana, onunla beraber küfretmektir. haksız olan dostun da olsa. fark etmez. birine tam destek olmak böyle bir şeydir çünkü. ve emin ol geri dönüşü aynı şekilde olacak.

    gerçek hayatta ne işime yarayacak, diyeceğin en az birkaç konuyla ilgilenmek.

    ne işle ilgilendiğin fark etmez, bilimsel çalışmaları, teorileri, buluşları takip etmek. çünkü hayat bilimdir. bu özü kaçırırsan çok geçmiş olsun.

    mizah dergileriyle bağını asla koparmamak. buraya somurtmaya mı geldik?

    belirli aralıklarla hiç tarzın olmayan şeyler izlemek, dinlemek, giymek, hiç tarzın olmayan yerlere gitmek.

    hayvanlarla ilgilenmek. ister dokunarak, ister belgeselini izleyerek, ister haklarında kitap okuyarak. ama bir şekilde hayatında olsunlar.

    bir gün gidecek olmasan bile, en az birkaç ülke hakkında araştırma yapmak, orada yaşadığını hayal etmek.

    hayal etmek demişken, bol bol hayal kurmak. mantık temeline oturmasalar da olur. yıllar yıllar önce bilim ve teknik'te okumuştum sanırım, bir çalışma yapmışlar. sonuçta ortaya atmışlar ki beyin hayal kurarkenki mutlulukla, o hayali gerçekleştirince gelen mutluluk arasında ayrım yapmıyormuş.

    spor yapmak. hareket kurtuluştur.

    oyun oynamak. yedi numara'nın bir bölümünde, dizinin ciddi ablası armağan, ''benim eğlenmeye ayıracak vaktim yok. çocuk değilim'' gibi bir şeyler söylüyordu. arkadaşı da armağan'ın eline tüfeği verip, balonları vurmasını istiyordu. armağan isabet ettiremeyince, ''gördün mü, eğlenmek o kadar da kolay bir şey değil, öğrenmek lazım'' diyordu. tam kelimeler bu olmasa da. her neyse işte. bilgisayar oyunu ya da gerçek hayatta, fark etmez. oyun oynamak deli işi, çocuk işi değildir. boş beleş insan işi hiç değildir.

    dil öğrenmek. en azından öğrenmeye çalışmak.

    gezmek. bilmediğin yerlerde yürümek için şehir, ülke değiştirmek gerekmiyor. binlerce sokak var.

    dışardayken, dışarda olmak. gözünün yağını yiyeyim bak allahın adını da vereyim istersen, ne olursun, yalvarırım ki şu lanet telefonunu cebinde tut. akıp giden hayata bak, insanlara bak, hayvanlara bak, hatta git inşaata bak ama o salak ekrana bakıp durma. bir çocukla göz göze gel, kedinin yatışını izle, düşen insana yardım et, komik bir şey görürsen gül, bırak deli desinler ne bileyim. ordaki her şey senin görmen için var. sana özel tasarlandı. saygısızlık etme.
  • yavaş yavaş, çok düşük dozlarda aldığın radyasyon nasıl bedende birikip zamanla fonksiyonları bozuyorsa, zihnen ufak ufak maruz kaldığın şeyler de birike birike ruh halinin rengini değiştiriyor. dikkat etmezsen bu sana karşı işler ancak bu zaafı tanıdığında onu zihninin iyiliği için de kullanabilirsin. akıl sağlığını korumaya tek başına yeter mi bilmem, orada çok fazla parametre etken. ancak kendimde gördüğüm, orta-uzun vadede iç huzurunu arttırmaya çok ciddi katkısı var. temel şeyler aslında...

    kural 1: “neye baktığına dikkat et”

    görmek, çevreyle temel etkileşim yollarımızdan biri. hep iyi hissettiren şeylere bakamayız tabii, hem bu yapay teletabilik de saçma. ancak güzel şeylere bakmanın etkisini kavrayınca kafadan bi %30-40 arttırabiliyorsun. kazaya, kavgaya, dövüşe, şiddete, bok gibi oyunculuklu filme, asık suratlı insanlara, dağınık eve, yığılmış kokuşmuş bulaşığa, derbeder halde kendi ayna aksine, leş gibi binalara, zevksiz evlere, sanayi sitesi yollarına, bağırıp çağıran nursuz bi adama... veya telkâri bir bilekliğe, sevdiğin insanın saçına, ötedeki bi çimenliğe, kedinin kuyruğuna, bi escher tablosuna, ağacın kabuğuna, bi kaplan köpek balığının fotoğrafına, charlize theron’a:))) neye baktığına dikkat et. gün içinde neye ne kadar baktığına dikkat et. leş, tiksinç, ürkütücü, estetik, yorucu, ferahlatıcı, üzücü, canlandırıcı... zamanla hepsi aklına siniyor minik minik. neye baktığının farkında ol.

    kural 2: neyi duyduğuna dikkat et. berbat haberler, yavşak gülüşler, azarlayan insanlar, kötü müzik, iş makinası, cızırtı/uğultu... kulağından ameliyat oldun ve bazı sesleri duyarsan kulağın kanayacak, doktor çok dikkat et dedi misal. neyi duyduğuna kulak kesilirsin ya o zaman? tıpkı onun gibi. neyi duyduğunun bilincinde ol. ne duyduğuna önem ver!

    kural 3: ne okuduğuna dikkat et. görmek ve duymak gibi bu da, ama onlardan farklı olarak lönk diye başka birinin zihninin içini de yığabiliyor senin zihninin ortasına. filtren burada hayvan gibi hassas olmalı. hatta filtreden önce 60 cm kalınlıkta beton duvar, sonra çelik duvar, sonra 10,000 volt elektrikli çit falan koy. onları geçebilen filtreye gelsin.

    kural 4: ne yediğine dikkat et. sağlıklı beslenme zart zurt değil dediğim. sağlıklı da beslen de... ne yediğine dikkat et asıl. bak, bil, tadını al. sana güzel gelmesine önem ver. yediğinden keyif al, kamyona kum doldurur gibi yeme onu.

    kural 5: neye dokunduğuna dikkat et. en önemlisi bu aslında. dış dünyayla en saf, modifiye olmamış, pür iletişim portumuz bu. sana iyi gelen şeylere bol bol dokun. plastik telefona-klavyeye değdiği kadar nefes alan bi canlıya, sevdiğin bi heykele, eski ahşap bi masaya, ne bileyim yumuşak bi kumaşa da değiyor mu elin gün içinde, bi bak. neye dokunduğuna önem ver.

    ezcümle... baktığın, seyrettiğin, duyduğun, tattığın, kokladığın, okuduğun, dokunduğun ve bunların etkisiyle düşünüp hissettiğin her şey kendi öznel gerçekliğini, beyninin içinde yüzdüğü havuzu ufak ufak boyuyor. çok ufak ufak bak, ama sürekli olarak... taşı delen suyun gücü değil damlaların sürekliliğidir demiş ovidius, o hesap. küçümseme o küçük şeyleri. zihnine neyin girmesine izin vereceğine karar ver.

    son olarak tabii bir de “onlar” var. cehennem 7 katsa -en dibi kendi aklın kesinlikle de- diğer 6 katı da çember çember başkaları işte. kimlerle etkileşim kurduğuna dikkat et. her insan benzer değildir muhakkak, konuşup tanışıp yeni insanlarla vakit geçirdikçe rahatlayan, şarj olan da var. ama bencileyin biraz “yabani” olmakla yaftalananlar için söyleyeyim hiç değilse, -buraya oğuz aral bıyığı gelecek- insan huzurunu en çok gereksiz sosyalleşmelerden kaçınmasına borçlu bence:)
  • haberlerden kesinlikle uzak durun.
  • televizyon izlemeyin.
  • ne zaman vazgeçeceğini bilmek mesela…

    hani ecnebiler diyor ya let it go tam da öyle.

    hep “sakın vazgeçme” düşüncesi pompalanıyor hayatımıza. gayret etmenin, çabalamanın, “elinden gelenin en iyisini” yapmanın erdem olduğu öğretiliyor.

    “asla pes etme”

    çok afedersiniz de skerler!

    everest’in zirvesine giden parkurlar bu sözlerin gazına gelenlerin cesetleriyle dolu!

    escalation of commitment” diye bir şey var bildiniz mi? herhangi bir şey için sarf ettiğiniz kaynağa (para, zaman, sevgi, vs.) kıyamadığınız için giderek daha fazla, daha fazla yatırım yapma hali.

    hani otobüs bekliyorsunuz, gelmiyor.
    10 dakika beklediniz mesela.
    gitsem de az ilerden dolmuşa mı binsem?
    yemiyor tabii… o kadar beklemişsiniz, ya gelirse?
    neyse biraz daha bekleyelim…
    oldu 20 dakika...
    gelmeyecek mi acaba bu otobüs yaa, güzergahı falan mı değişti?
    e 20 dakikadır da bekliyoruz, boşa mı gitsin koskoca 20 dakika?

    gitsin abicim. olmuyorsa olmuyordur, zorlamanın alemi yok. o 20 dakika boşa gitmesin diye bi 20 dakika daha mı verelim? hadi verdik diyelim, bunun ayarı nedir nereden bileceğiz? ne kadar ileri gideceğiz yani, 20 dakikamız boşa gitmesin diye 2 saat falan mı bekleyeceğiz?

    siz ablanızı dinleyin, vazgeçişte ferahlık vardır.

    işin tek bir püf noktası var yalnız: dönüp arkaya bakmayacaksınız. yoksa o vazgeçiş değil olsa olsa yersiz ve sonuçsuz bir artizlik girişimi olur.

    kasanı allah sevmez.*

    ha bir de şu var: (bkz: ìstediğin gibi yaptım artık kalbim yok)
  • türkiye'den kaçın.

    en kötü suriye'ye gidip suriye vatandaşlığı alıp mülteci olarak geri gelin
  • buraya cogu kisi gibi geyik muhabbeti yazıp gecmeyecegim, cunku bu konuda her gun onlarca yardim talebi mesaji aliyorum. bu entry'i kopyalayip atacagim.
    1- oncelikle derhal haber izlemeyi ve ulke gundemini takip etmeyi birakin. cok cok onemli bisi olursa mutlaka haberiniz olur merak etmeyin. bunun sebebi ise hayatin asla haberlerde gosterildigi kadar kotu olmamasidir. haberlerde reyting kaygisi ile insanin hayatta kalma icgudusune hitap ederler. siz kaygilandikca sizi daha cok baglarlar ekrana. hayatinizdan gundem ve haber takibini cikardiginizda ve de kendi gundeminize sahip oldugunuzda yasam kalitenizin en az %50 arttigini goruceksiniz.
    2- kendinize bir ugras, ilgi alani, bir hobi edinin. danisanlarimin neredeyse tamaminda gordugum bir problem bu. insanlarin meraki kalmamis.. 20 yasindaki bile yas yetmis is bitmis modunda geziyor. yeni bir dil, enstruman ya da beceri ogrenmeye calisin. hepinizin aklinda gecmisten kalma bir sey vardir; hep keman calmak istemisimdir ama olmadi, hep latince ogrenmek istemisimdir ama bi turlu firsat bulamadim gibi. o gun bugun olsun. ilk adimi atin.
    3- mutlaka haftada en az 2-3 saat terletecek fiziksel aktivitede bulunun. bedeninizi kullanin. kullanilmayan bedenin hantalligi insanin zihnine ve ruh haline de yansir. spor ve iyi ayarlanmis bir beslenme duzeninin ruh halinize ve oz sayginiza yapacagi katki yadsinacak gibi degildir.
    4- bir akil hocaniz, mentorunuz olsun. ilerlemek istediginiz yoldan gecmis bilgisine kulturune zekasına güvendiğiniz ve istediginizde oturup sohbet edebileceginiz biri. uzerine calistigimiz ve hayatmizin buyuk kismini alan meselelere cok yakından bakmaya baslariz ve o meseleye korlesiriz. bir mentor gerektiginde uzaktan bakmanizi saglar.
    5- arkadaslariniz olsun. arada cikip sohbet edin, birbirinizn hayatinda neler oluyor dinleyin. siz anlatin onlar dinlesin; onlar anlatsin siz dinleyin. kendi hayatinizdan arada uzaklasin.. hayatiniza cok fazla insan almaniza gerek yok ama arada yeni insanlar tanimaya da emek harcayin. enerjinizin degistigini goruceksiniz..

    simdilil burada kesiyorum. bu alani vaktim oldukca zenginlestirecegim.

    edit 1:

    6- bilincli farkindalik egzersizleri yapin. her gun kendinize belirlediginiz bir aralikta en az 5-10 dk kadar zihninizi bosaltip simdiye donun ve burada olun. giysilerinizin teninize degdigini hissedin. odanin kokusunu alin ve disardan gelen sesleri duyun. ama onlara isimler vermeyin. etiketleyip tanimlamaya calismayin. bu sadece sizi andan saptirir. bu egzersizin duzenli yapildiginda insana ne kadar iyi geldigine inanamayacaksiniz.

    7- yataga bir saat erken gidin ve kitap okuyun. bu yatmadan once zihininizi bosaltip guzel bir uyku uyumaniza yardimci olur. ayrica mutlaka kitap okuma aliskanliginiz olmali zaten.. kendinize kendi hayatinizin disina cikma firsati verin. bir bedenin sinirlari bellidir. cok dardir bu sinirlar. ama kitap okuyarak bedeninizin sinirlarini asabilirsiniz.

    8- sorunlarla mucadele etmek icin elinizden geleni yaptiysaniz o noktadan sonra direnmemeyi bilmek gerekir. harry potter'da bi sarmasik sahnesi vardi. kahramanlar bu sarmasiklara dolaninca ne kadar direnirseler sarmasiklar bunlari o kadar boguyordu ve sonunda o sarmasiklardan kurtulmanin yolunun direnc gostermemek oldugunu farkediyorlardi. heh iste bazi sorunlar ayni o sarmasiklar gibidir ve kurtulmanin tek yolu direnc gostermemektir. bunu basarmak ilk bir iki seferde zordur ama snra kolaylasir..

    edit 2: ha bir de; bazen cok da sey yapmamak gerek.

    edit 3: anksiyete ile ilgili de suradan ufak birkac sey bulabilirsiniz..

    (bkz: #122771841)
  • üç maymunu oynayın, hükümeti destekleyin, günde 3 sabah 3 öğlen 3 de akşam olmak üzere "hüloğğ" çekin.. miss.
  • memleket meselelerine takmamak, kucuk olsa da sevgi ve huzur dolu bir ortam yaratmak, sevdigin isi yapmak, para konularina cok takmamak, insanlarla kendini karsilastirmamak, baskasinin isine hic mi hic karismamak, futbol fanatigi olmamak, hirslardan arinmak, kotu insanlardan uzak durmak.
hesabın var mı? giriş yap