• tüm spor takımlarının hayatını ders olarak okutması gereken bir oyuncudan bahsetmek istiyorum.

    önce nba g league den bahsetmek lazım. bu bir ikinci lig değil, paf takıma daha yakın. sezon 6 ay sürüyor. 6 aylık maaş 19500 veya 26000 dolar olarak 2 farklı seçenekte veriliyor. bu 6 aylık toplam maaş yanlış anlaşılmasın. dolayısıyla oldukça kısıtlı bir ücret. bu ligin oluşturulma amacı nba' de oynama seviyesinde olmayan gençleri birbirine kırdırıp sahaya ve ortama alıştırmak, alışanlar zaten nba' den kontrat alıyor, ya da basketbolu bırakıyor.

    andre ingram 32 yaşında, 10 yıl önce american university' nin fizik bölümü' nü bitirmiş. okuduğu 4 yıl boyunca da kendi mütevazı üniversite takımının sayı lideriymiş ama draft edilememiş ve utah flash e giderek o zaman adı d-league olan g-league'e adım atmış. 10 yıldır nba g-league de oynuyor. tam 384 maça çıkmış 10 yılda. o ligde en çok maç oynayan 2.adam, en skorer 5.adam tarihteki. aynı ligde tüm zamanların %48 oran ve 713 isabetle en çok üç sayı atan oyuncusu. çok başarılı mı tartışılır zira uzun süre geçirmesinin ona getirebileceği istatistikler bunlar. çünkü dediğim gibi bu bir geçiş ligi, insanlar çok vakit geçirmiyor, ama hikayenin çekiciliği burada gizli.

    andre ingram' ın saçlarına ak düşmüş durumda. kaç sene daha oynayabileceği belli değil. evli ve iki çocuğu var. 10 yıldır karısına önümüzdeki sene kontrat alacağım diyor. 10 yıl. her sene "bu sene o sene olabilir" diyor ve antremana çıkıyor. geçen ay southbay lakers antremanının çıkışında magic johnson ve menajer rob pelinka' yı kapıda görene kadar.

    sporcu psikolojisi zayıf ve pohpohlanmaya muhtaçtır, özellikle zor bir dönemden geçiliyorsa. nba yıldızlarının hepsi antreman yaptırmanın yanında görevi kendini iyi hissettirmek ve motive etmek olan adamlara her sene milyonlarca dolar harcar. ama yıllık 20 bin dolar kazanıyorsanız, çocuklarınızın size sarılmasından öte bir motivasyon beklemeniz amerika standartlarında pek mümkün değil. o bahsedilen "inner strength" sizin arayıp bulmanız gereken biryerlerde.

    andre ingram nba' de ne kadar kalıcı olabilir bilmiyorum ama bu peri masalının bir mvp ödülüyle sonuçlanacağını beklemek tabii ki fazla olur. birçoğunuz bu yazının fazla romantizm içeren unutulacak bir basketbolcu güzellemesi olacağını düşünüyordur muhtemelen. belki de öyle.

    ama ben size peri masalı anlatacağım değil, hayatı ders olarak okutulması gereken bir basketbolcudan bahsedeceğim dedim. kendini adama, vazgeçmeme, karşılık beklemeden çalışma adına verdiği ilham pek çok nba yıldızının hayatından çok daha kıymetlidir bence.

    ha bu arada, ilk nba maçında en büyük 2 şampiyonluk adayından biri olan houston rockets' a karşı 29 dakika sahada kaldı, 4/5 üç sayı 2/3 iki sayı 3/3 serbest atış 3 ribaund 1 asist 3 blok 1 top çalma ve sadece 1 top kaybı yaparak 19 sayı attı.

    bugün bitse bile bir peri masalından bahsetmiyor muyuz?
  • 32 yaşında nba’de ilk maçına halı sahada eksik adam varken çağrılan dayı misali çıkarak batı lideri houston rockets’a 19 sayı atmış ve gönülleri fethetmiştir.
  • türk gibi düşüneyim biraz : koy bench'e , ver 1 milyon dolar, parası formadan çıkar.

    çocuklarına yıllık 20000 dolar ile bakmaya çalışmış, hoca olmuş derse girmiş, adam seviyor basketbolu işte.

    verin lan 1 milyon dolar orospu çocukları, sanki top mu oynuyor lakers.

    hep amele kaynıyor.
  • nba'in sadece iyi oyunculardan kurulu bir lig olmadığını yüzümüze tokat gibi vuran basketbolcu.

    evet basketbolcular lige katılırken veya bir takim tarafindan seçilirken belli testlere tabi tutuluyor ve oyuncunun kosu mesafesi, ziplama yuksekligi vs gibi istatistiklerine cokca onem veriliyor. özellikle ilk draft edilirken bu değerlere abartı derecede onem verildiğini görüyoruz. çünkü bu ozellikler potansiyel olarak görülüyor vegeri kalan onemli seylerin oyuncu yillandikca kapanacagi düşünülüyor. fakat bu nedenle draft edilen onlarca oyuncunun bu acigi tamamlayamadigi ve çöp kategorisine gecis yaptigini da siklikla goruyoruz.

    andre ingram gibi oyuncular ise bu tercih yonteminin kurbani sinifindalar. yani oyun aski olan ve bunun getirdiği calisma azmi ve ritmi olan oyuncular basta onemli fiziki potansiyel gozukmedigi icin cogu zaman ya draft edilemiyorlar ya da edilir edilmez g league'e postalaniyorlar. g league ise ne kadar iyi olursan ol ihtiyac olmadikca bakilmayan son tercih konumunda bir lig.

    dahası bu tarz oyuncular olurda bir sekilde nba'de sans bulsa bile, devamli topun agzinda oluyorlar ve ilk dususlerinde tekmeyi yiyorlar. bir gunah keçisi arandiginda ilk bu tarz oyuncuların eksikleri goze batiyor. nba ile avrupa basketbolunun mantalite farki da burada ortaya cikiyor. nba kendince yildizlar olusturuyor ve onlara ne olursa olsun ölümüne firsatlar veriyor; istedigin kadar sut at, butun oyunu kendince oyna ve diger takim arkadaslarin sadece yardim etsin mantigi var. avrupada gercek performansa gore kollanmazsiniz. kotuyseniz kadroda zamanla yerinizi kaybeder ve gercekten isteyene yerinizi devredersiniz.

    mesela bir nate robinson vardi. herkes smac sampiyonluklari ile hatirlar ama ben chicago'daki muhtesem gunlerinden hatirliyorum .derrick rose sakatlaninca mecburen ilk bese yerlesmisti ve sadece o zaman gercekten oyunun bir parcasi olarak gorulup deger gorebilmisti , gercekten elinden geleni de yapmisti. fakat boyundan dolayi farkli bir gozle bakildigi icin d rosedoner donmez su bu bahaneyle kicina teneke baglanip yollandi. iste o nate robinson yillarca birdaha firsat bulamadi veya garbage time'larda gereksiz sureler alip sonunda ligin disinda buldu kendini. ben hala sosyal medyadan takip ederim ve inanin halen yaptigi antrenmanlari cogu superstar yapmiyor. ama nba icin bunlar yeterli degil tabi ki.

    peki sonuc ne?

    sonuc; birbirine karbon kopya gibi benzeyen oyuncular, tatsiz maclar, zorlama kahramanlık senaryoları ve yapay oldugunu artik iliklerinize kadar hissettiginiz bir lig.

    andre ingram lakers'in playoff disinda kaldigi su gunlerde dikkat dagitmak icin kullanilip atilacak bir figur nba icin sadece..
  • 2007'de undrafted olarak giriş yaptığı, o zamanın d-league'i şimdilerin g-league'inde tam 10 sezon boyunca sektirmeden top oynayan, bu süre zarfında zalım nba takımları tarafından bir 10 günlük kontrat dahi önerilmeyen, yıllar içinde saçlarına aklar düşerek 32 yaşına kadar gelen basketbolcu. muhtemelen sgk'dan da emekliliği gelmiştir.

    ve işte bu arkadaş yılların azmi ile dağları, duvarları delerek los angeles lakers'dan bir kontrat kaptı. lakers'ın kalan iki maçında sahada olacak.

    g-league tarihinin en çok üç sayı isabeti bulan oyuncusuymuş. şut tarzına bakılırsa lonzo ball ile de iyi anlaşabilir.*
  • bugun emekli olsa 7 sulalesine yetecek bir kahramanlik oykusune sahip olmus basketci. gelecek sezon muhtemelen bir nba takimi yedek olarak kadrosuna katar. en olmadi avrupa'ya falan gidebilir.
  • andre ingram üzerinden çok güzel analiz yapmış bir suser ve ardından tek derdi bazı sevdiği nba oyuncularıyla bazı takımlara entry girmek olan bir dallama. euroleague ile g-league karşılaştırmış üstüme iyilik sağlık. en yakın zamanda beyin nakli yaptırmanı dilerim.
    neyse konuya dönersek, umarım la lakers'ın yaptığı bu tarz şeyleri başka takımlarda örnek alır ve en azından andre ingram gibi oyunculara gereken değerin verilir. artık nba'in bu pazarlama çılgınlığından kurtulması gerektiğini düşünüyorum.
  • staples center'a kobe'den beri en içten ve en anlamlı mvp tezahüratını yaptıran 32 yaşındaki kral.

    https://www.youtube.com/watch?v=28mt-ymohz8
  • amerikalılar bayılır böyle hikâyelere.

    ilgi çekmeye yönelik bir imza olduğu her hâlinden belli, tabii ki bu durum bu mevzunun güzelliğini arka plana atamaz. lakers, 10 sezondur d-league'de oynayan ingram'ı hedefsiz iki maçta kadroya yerleştirerek bir bakıma onurlandırdı. kevin harlan anlatırken çoştu, reggie miller "bu adamı neden kimse daha önce almadı?" dedi. yani amerikalılara birkaç saatliğine konuşacak bir şeyler verildi ve peri masalının kahramanı ingram'a da ömür boyu anlatabileceği bir hikâye kazandırıldı.

    öte yandan d-league, g-league olmadan önce yani büyük bir sponsora sahip olmadan önce oyuncular sezonluk maksimum 50 bin dolar gibi küçük rakamlar kazanıyorlardı. o yüzden herkes avrupa'ya düşüyordu. ingram'ın 10 sezon boyunca orada kalması, vazgeçmemesi harika bir olay.
  • basketbol istisnalar olsa da ( brian scalabrine vb.) hemen her zaman yıldızları etrafında döner.biz izleyiciler sahada her zaman tanrıları görmek isteriz.kazananlar gibi olmayı istemek, kazananları görmek daha zevkli gelir.ancak bir de çabalayanlar vardır.bizim sadece kenarda havlu salladığını, garbage timelarda oyuna girdiğini, kocaman yalı kazıkları olduğunu düşündüğümüz adamlar bunlar.biz ilk bakışta fark etmesek de onların savaşı da en az sahadakiler kadar büyüktür aslında.o tip oyuncular her bir antrenmanda, her maçta, içinde basketbolun olduğu her anda o nba denen manyak ortama ait olduklarını kanıtlamak zorundalar.dahası bunu kendilerine de hissettirmek zorundalar.düşük fizikalite, düşük yetenek,düşük basketbol iq'su sebep ne olursa olsun o benchte var olabilmek için bir sebepleri olmalıdır.bu adamların büyük çoğunluğu da antrenmanlara hava getiren, milleti ateşleyen,her topa atlayan adamlar olduğu için tutulurlar takımda.brian scalabrine'nin lakaplarından biri paspastır mesela , her topa atlar çünkü antrenmanlarda*.ingram tam olarak öyle biri değil.bileği düzgün, soğukkanlı ancak fiziksel yetenekleri zayıf bir oyuncu görüntüsünde.hiçbir etkileyici yanı olmayan sıradan bir adam.bu yaratılan dramayı da güzelleştiren bu oldu zaten, kendisininki tam bir azim hikayesi hatta azmin de fazlası resmen inat.basketboldan biraz anlayan bir insan olarak bu adamın hikayesinin böyle sürmeyeceğini görebiliyorum, muhtemelen başka kontrat alamayacak.ama yine basketbola aşık olan bir insan olarak belirtmek isterim ki dün geceki maçta ağzımıza çaldığı bir parmak bal belki de bu koca sezonda izlediğim en güzel şeydi.basketbola kattığı romantizm için minnettarım.
hesabın var mı? giriş yap