• (bkz: nereye kadar)
  • bazen aşkın sizi kovalamasına neden olur.
    dikkatini çekmişsinizdir bir kere...
  • genellikle önceki aşklarından çok çekmişlerin yaptığı eylem. artık bir yenisine daha mecali kalmamıştır insanın, aşka tövbe eder, tövbesine rağmen aşk yine gelir bunu yakalarsa köşe bucak kaçar ondan. zaten aşkın cinsliğidir, döner durur aşktan kaçan insanı bulur.

    oysa "kaçılır mı aşktan? yaşanır mı aşksız?" derler. orası artık insanın kaçma kabiliyetine ve iradesine kalmış bir olay. kaçanı da var kaçamayıp kendini aşkın kucağında bulanı da. karşısına çıkanla alakalı olabileceği gibi tamamen alakasız olarak kendisinin kalbiyle, mantığıyla da alakalı olabilir. aşk olayı bu kadar karışıkken kaçmasının da basit olması beklenemez galiba.

    her yönüyle aşka açık olan insan da gider gider bu aşktan kaçan insanı bulur. bu durumda işin en zor kısmı aşka açık olana kalır. hem adamı yakalayacaksın, aşka inandıracaksın, aşık edeceksin, sevdireceksin kendini br br br.
  • her defasında yeniden başlamayı bilmeyen, yeteneksiz insan işidir.
    bilmediği bir şey var: aşk çok yaman bir ebe. oyunun sonunda çay içmek namümkünken; kaçınılmaz son şöyle bir şey: sobeeee!
  • kişinin kendi gölgesinden kaçmaya çalışmasıdır. sadece kaçtığını zannedip zaman kaybına sebep olur.
  • hayal kırıklıklarından bunalmış insan eylemidir. bal gibi de kaçılır.

    uzun süre birini sevmiş, ancak hayal kırıklığına ugramışsındır. o an tövbe edersin aşık olmaya. ve o saatten aşık olma ihtimalin olan herkesle ilişkini belirli bir mesafede tutarsın. yaklaşmak isteyen onlarca insan olur, ancak hiçbirine kalbini açmazsın.

    derken bir gün biri gelir. başta o da diğerleri gibidir. ama aşk en zayıf anını kollar. bir virüs gibi bedenine yayılır. karşı koyabilirsin aslında o ana kadar. fakat onun seçilmiş kişi olduğunu sanarsın. onun içindeki çevheri çıkarmaya ugraşırken kendini kaptırırsın. o an aşkın o kadar da kötü birşey olmadığına inanmaya başlarsın.

    derken o da seni bir piç gibi ortada koyup gider. tıpkı diğerleri gibi. okyanusa bırakılmış bir mülteci gibi çırpınıp durursun. gün gelir boğulduğun okyanus gözyaşların olur, gün gelir içki şişelerindeki meyler.

    o an yıllar önce aldığın karar aklına gelir. "boşuna o zaman böyle düşünmemişim" dersin. bir şeyleri yaşayarak tecrübe ettiğin aklına gelir. ve tekrar o karara dönersin. sonsuza dek kalbinin kapılarını kapatırsın.
  • yapabilenin yanına çırak olmak istediğim fiildir. ancak o şekilde bir odun olmayı başarabilirim.
    bir dakika ya, odunun da sonu ateşte yanmak değil mi paşazadem? gerek kalmadı o zaman, ben oturayım oturduğum yerde. her yol kül olmaya çıkıyor madem. duman olmaz sadece aşkla yanarken, sen duman olursun.
  • saklambaçtır;

    "hiç ebe olmadığın oyunda sürekli saklanmaktır olsa olsa, giderek ustalaştığın. arkasına saklandıkların azaldıkça, kendi etrafına tuğlalarını öre öre duvarcı ustası olur çıkarsın. bir gün birine çarpana dek... çarparsın, çarpılacaksındır nasılsa; iş ki çok geç kalma...
    asıl ebe olma sırası sana geldiğinde oturup düşünürsün...
    hele ki oynadığın senin kadar saklanma ustasıysa...
    daha çook düşünürsün..."
  • rüzgarlı bir günde denize girmekten kaçınmak. deniz çok ılık olabilir böyle günlerde... ya da dalgalarla mücadele edemez boğulur gidersin...
  • bazen asktan kacmak susu verilerek, yalan dolanlari gizlemek amacli yapilan bir aklanma eylemi olarak da kendini gosterir.
    bunu yapana biz kisaca "hassiktir ordan" diyor ve ekliyoruz: "yemezler".
hesabın var mı? giriş yap