• depresif bir şehir. 15 gün oğlumdan uzak olmanın yarattığı hüzünden mi bilemiyorum ama insanın üstüne üstüne basan şehir.
    caddeleri tertemiz ve bakımlı gözükse de girdiğin ara sokakta gerçek yüzünü görmek mümkün. kaldığım otelin bir yüzü saraya dönük ışıklar içinde, arka tarafı yıkık dökük evlerle dolu.
    sahil şeridi güzel, parklar güzel ama işte olmamış bir şeyler var. tam kendini kaptırıyorsun hava güzel, deniz güzel, garip bir kelime çalınıyor kulağına gene dönüyorsun gerçekliğe.
    ilk gelişlerde eğlenceli gelen azerice artık eğlenceli gelmediği gibi anlamakta da zorlanıyorsun, iletişim kurmak zor oluyor.
    insanları alışık olduklarının dışında bir şeye ikna etmek garip bir şekilde zor. menüdeki soslu makarnalardan değil de sossuz sade ve yağsız bir makarna için 5 dakika tartıştım.
    tapşırmak diye bir şey var burda. birinin sana bir şey yapmanı emretmesi gibi bir anlama geliyor. insanlar tapşırılmaya o kadar alışmış ki en saçma şeye bile tapşırıldığı sürece itiraz etmeleri mümkün değil. ben bizim ülkeyi otoriteden çekinir sanırdım biz buranın yanında bir asiler cennetiyiz.
    iş güvenliği yabancı şirketle çalışılmıyorsa içler acısı. kaderde varsa ben napayım diyen eleman gördüm.
    yemekler ağır. et içinde et, her yer et kokuyor. doğal seyrinde et yemeyi bırakabileceğiniz bir şehir.
    tabii her şey o kadar kötü değil. insanları sıcak. ekmekleri güzel, taze kişnişli salatalar harika, sokakta gördüğün 5 kişiden biri mutlaka bir enstrüman çalıyor hem de iyi çalıyor, müzikten anlıyor. mesela sahne kuran ekipteki adam sahnedeki piyanonun başında otururken birden şöyle bir çalası geliyor, ağzın açık kalıyorsun.
    birkaç da ufak bilgi vereyim. taksi kullanacak olursanız badımcan dedikleri london taksileri kullanın diğerleri pahalı ve mutlaka taksimetre açmalarını isteyin.
    akşam çıkacaksanız finnegans'a uğrayın, meyhane tipi bir yer isterseniz erişte'ye gidin.
    hörmetler
  • bakü, bakı dan evrilmiş aslında ''rüzgar'' demek olan kelimedir. bulunduğum dönemde paranın bu coğrafya insanları üzerindeki etkisini beğenmemiştim.
  • 5 ay yaşadığım çok güzel bulduğum ama bir daha asla yaşamak istemeyeceğim şehir. tamamen şahsi düşüncelerimdir:

    +şehirde temel ihtiyaçlar türkiye'ye göre çok daha ucuz. elektrik, su, doğalgaz, aidat bize göre ucuz mesela. kırmızı etin kilosu 25 tl (dana yada inek eti) kuzu eti 30 tl civarında geziyor. toplu taşıma ise sudan ucuz, 50 kuruş. çok uzak mesafelerde 75 kuruşa çıkıyor (otobüsler için) ama yol gerçekten çok uzak (40-50 km). sigara ve alkol (özellikle votka) da bize göre çok daha ucuz. 2,5 liraya bira bulmak mümkün (yerli marka bira)
    +lpg 1 tl, mazot 1,5 tl, benzin 2tl civarında. araçların hepsi büyük motor ve yeni araçlar. araba fiyatları ve vergileri bize göre daha ucuz.
    +şehirin her tarafında, her bir ilçesinde hatta mahallesinde birbirinden güzel parklar, bahçeler, yeşillik alanlar, çocuk alanları var. avrupadaki güzel dediğimiz o şehirlerde bile birbirinden bu kadar farklı ve güzel yapıda, orjinal parklar yok.
    +insanlar birbirine bize göre çok daha saygılı. özellikle kadınlar için hayat burada çok daha kolay ve kadınlara saygı çok yüksek. otobüslerde ve metroda ayakta kadın görmek çok zor. burada kadın cinayetleri yok, kadına şiddet ise bence yok denecek kadar azdır. ben hiç haber izlemedim yada okumadım ama şunu biliyorum, eğer bir erkeğin eşini dövdüğü bilinirse çevredeki kadın erkek komşu hemen herkes o insanla ilişiğini kesiyor, direk dışlıyor. kısacası adam yerine koymuyorlar. ve azeri erkekler kendi kadınlarını bizim erkeklerimiz gibi boklamıyorlar.
    +mimari yapı büyüleyici. eski ve yeni yanyana ama sırıtmıyor. 80-100 yıllık binaların yanında yeni ve modern binalar gayet şık duruyor. bu ülkede mimari yapıya verilen değer ve önem çok çok üst seviyede. adamlar her gördükleri yere avm yada bok gibi kare yapılı bina dikmemişler. her bir yapının görünüşüne, dizaynına, güzelliğine özen gösteriliyor. bu şehirdeki binalara bakıp gezmekten asla sıkılmam, asla...
    + tarihlerine, tarihi bina ve kişilerine sahip çıkıyorlar. her yerde azerbaycan türklerinin heykelleri, meydanları yada eserleri var. merkezde ise binalarda bundan yıllar önce yaşamış tarihi kişilerin kaldığı evler duvarlarına heykelleri yapılarak ölümsüzleştirilmiş. bu memleketin gelişmesinde ilerlemesinde katkısı olan kişiler hiç unutulmamış.
    +yollar ve yeşillikler çok daha temiz. burada çiçek koparmak, yeşilliklere uzanmak,basmak yada zarar vermek yasak. yasak derken sürekli güvenlik kameraları ve devriyelerle denetleniyor. isterseniz çiçek kopartıp çimlere zarar verin ama hem küçük düşürülmeye hem de para cezasına hazır olun derim.
    +yemekler ve mutfakları bizimkine yakın. sadece daha yağlı ve daha etli. bir süre sonra adapte oluyorsunuz. yok ben olamam derseniz de rahat olun çoğu yerde çeşit çeşit türk mutfakları var.
    +burada ırkçılık ayrımcılık oranı oldukça az (ben şahit olmadım). can güvenliği ise hat safhada. kimse kimseden korkmadan gezip tozabiliyor. sokaklarda insanlar rahat ve mutlu. cinayet yada kadın cinayetleri, hırsızlık haberleri neredeyse hiç yok (ayda 1 kere zor görürsünüz). ölüm haberleri genelde trafik kazalarından kaynaklanıyor. kimse kimsenin dinine bakmıyor, sormuyor, kimse kafayı siyasetle, politikayla bozmamış. herkes kendi derdinde kısacası. bu da toplumda genel bir mutluluk yaratıyor. bu huzuru bence hiç bir ülkede bulamazsınız.

    -saydığım şeylerin dışında oldukça pahalı bir ülke, para birimleri dolar ile neredeyse birebir. bu da hayatın her alanında pahalılık demek. özellikle kiralar bana pahalı geldi. bir de bazı emlakçılar bekara ev vermiyor. adamlar türklerde bıkmış, göt kadar eve (30-35 metrekare) 1000tl'den çok fiyat çekiyor yeri gelince. bekar olunca onu bile vermiyorlar.
    -iş yok. eğer türk firmasıyla geldiyseniz sadece o şirkette o işi yapabilirsiniz. hiç bir rakip firma sizi almaz. burada inşaat sektöründe başka hiç bir sektörde iş bulamazsınız. asla çalıştığınız işten çıkamazsınız, memnun değilim ayrılayım diyorsanız türkiyeye bilet alın. çünkü oradaki iş hayatınız sona erdi. azeriler size asla iş vermeyecekler. kendi insanları işsizken size asla o paraya iş vermezler, çünkü ne çalışma izni ve evraklarınız var ne oturma izniniz; bunları da hiç bir azeri iş veren karşılamaz. para bayılıp evrakları alsanız bile iş bulamazsınız.1 odalı evlere 200$ kira ödeyip 400$ maaşla bok yaşarsınız. fabrika yok, üretim yok, sanayi yok,inşaattan ve binalardan başka iş yok. unutun. türkiyedeki türk firmalardan başka burada iş bulmanız ancak burada akrabaya sahip olmakla mümkün.
    -insanlar kendi dillerinden çok rusça konuşuyorlar. bana çok saçma ve komik geliyor. yani sen türkiyedesin ama kendi insanlarınla ve çocuklarınla türkçe yerine gidip ne bileyim kürtçe yada arapça konuşuyorsun gibi. burada rusça bilmemek eksiklik, adam yerine konulmuyorsunuz. iş bulamamanızın sebeplerinden biri de bu, tüm azeriler hem azerice hem de akıcı dilde rusça biliyor. ruslar tarafından yıllarca sömürülmüş, eziyet görmüş, katliamlarını anıtlaştırmış bir toplum ruslardan gizliden gizliye nefret ederken rusçayı ana dilleri gibi öğrenmekten de geri kalmıyorlar. kimse ülkenin gelişeceğine inanmadığından çocuklarına rusça öğretiyor ki en kötü ihtimalle rusyada yaşarlar düşüncesi var. bilmiyorum ama ben saint petersburg'da bu kadar rusça konuşan insan hatırlamıyorum.
    -insanların egoları çok yüksek. görgüsüzlük örneklerini çok gördüm, bunda biz türklerin de payı bence çok fazla. mesela kadınlarda kürk giyme hastalığı var. bildiğin bahar, 23-25 derece havada kürk giyen kadınlar var?! herkes herkese ben senden daha iyi daha lüx yaşıyorum demeye çalışıyor sanki. şehrin merkezi ışıklar, süslemeler,2 kat asfalt yollar, lüx arabalar içinde yüzerken merkezin dışında delik teşik yollar, karanlık ve ışıksız sokaklar, eski rus arabaları ve fakirlik söz konusu. şehirde yaşayanlar bildiğin lüx içinde iken dışındakiler bildiğin yokluk içinde. bir de bütün ışıklar azerbaycanın bayrak renginde olmalı, ayrı renk olamaz.
    -rüşvet ve yolsuzluk gırla. suç yoka yakın dedim ama bu sadece ufak, adi suçlar için. burada birilerine para yedirmeden ancak marketten ekmek alabilirsiniz. bildiğimiz türkiyenin 90lardaki hali gibi. rüşvetsiz iş yürüyor ama yürümese daha iyi. yolsuzluk ve rüşvet o kadar ileri derecede ki insanlar para almazlarsa bilerek ve kasten evrakları ya yanlış işliyorlar yada yanlış evrağı işleme veriyorlar. mümkün ise üst taraflarda , özellikle devletle hiç işiniz olmasın. uçanı kaçanı affetmiyorlar.
    -anlamsız bir rus hayranlığı var. mesela erkeklerde abazanlık hat safhada. bakire kızla evleneyim ama kalan tüm kızları sikeyim mantığı burada da çok var. saygısızlık yapmıyorlar ama yanında ben olduğum halde eşime mal mal bakan çok erkek yakaladım. sonrasında gözlerini kaçırıyorlar. burada da erkeklerin çoğu aldatıyor hatta bu artık alışılmış bir şey. 40 yaşında kadın açık açık hatta övünerek evli bir erkekle ilişkisi olduğunu ve erkeğin ona maddi olarak çok yardım ettiğini anlatabiliyor. dost hayatı burada ayrı bir isimle ayrı bir modda yaşanıyor. konuşmasalar da herkes neyin ne olduğunu biliyor.
    -toplu taşıma çok ucuz ama rezalet.otobüste ve metroda her zaman istif durumunda seyahat ediyorsunuz. metrobüsteki gibi ayaklarınız yere değmeden inip binebiliyorsunuz gün geliyor. devlet bu konuda çok yetersiz ve vurdum duymaz. otobüslerin hepsi eski (2015 bakü yaz olimpiyatları için gelenleri saymıyorum) ve külüstür. hepsi dolmuş hattı gibi kişilerin elinde. kart yada akbil yok; dolmuş gibi ve istif gayet normal. durak diye bir şey yok( dolmuş gibi demiş miydim?). ve otobüs şoförleri genelde trafik kurallarını en çok ihlal edenler. sigara içenler, telefonla konuşanlar, hız yapanlar, çok çok normal. devlet durak dikip güzergah belirlemekten aciz. herşey belirli bir grubun tekelinde, devlet lüx içinde yaşadığından ya bilmiyor yada biliyor da umursamıyor. allahtan ruslar zamanında metronun alt yapısını oluşturmuşlar da o istif de olsa düzenli ve dakik bir sisteme sahip. metronun en güzel yanı her bir durağın kendine has bir müziği ve istasyon tasarımı var, özellikle nizami metrosunun içi çok çok güzel.
    -azerbaycan türkleri bence insani ve manevi açıdan bizden iyiler ama kesinlikle iş konusunda bizden çok gerideler. elleri bizim gibi yatkın değil, çalışkan değiller. götleri ağır iş yemiyor, zorluk görünce hemen sızlanmalar şikayetler problemler başlıyor. insanlar rahat ve standart işlerde çalışmaya alışmışlar. rüşvet ve yolsuzluk yüksek olduğundan burada parası olan herkes üniversiteden mühendislik yada denklik belgesi alabiliyor. elinde 2 diploması olan mühendis işsizler var, hem de 500$a iş arayan insanlar. sorsan herkes uzman ama memlekette vasıflı işçi yok. türk iş verenlerin en büyük derdi. aldıkları usta yada formenler düz, vasıfsız işçilerden bile kötüler. sanki daha önce hiç çalışmamış gibiler. herkesin tuzu kuru olduğundan kimse türkler gibi ölesiye çalışma derdinde değil. peki bu durumda türkler neden iş bulamıyor? azerbaycan hükümeti kendi şirket sahiplerinin ve insanlarının ne bok olduğunu bildiğinden türk çalışan sayısına yasal sınır getirmişler. çalışan kişi sayısında sınır olduğu gibi çalışanlar en az orta yada üst düzey yönetici olmalı. hükümeti haksız da değil, türk firmalar neredeyse tekellerine almış durumdalar tüm inşaat sektörünü.
    -son olarak türk olduğunuzu anladıklarında her yerde olmasa da bazı yerlerde fiyatlar artacaktır. azerbaycandaki mentaliteye göre bir türk baküye gelmişse ya turisttir ya da burada çalışan biridir her iki durumda da zengindir ve tüyleri kaz gibi soyulmaldır. dikkatli olun ve pazarlıksız alış veriş yapmayın.

    bu kadar uzun bir yazıyı okuyan olur mu bilmem ama kısaca şunu söyleyebilirim: buraya gezmek için 1 haftalığına gelirim, 2. hafta beni tutana aşk olsun.
  • 20 yıl aradan sonra "işgüzarlık" için bu akşam gideceğim şehir.
    o zamanlar köhne bakı derdik, güzel bir şehirdi, şimdi kendi gözlerimle nasıl göreceğim, meraklardayım.
    ama sahilin neft kokusunu özlemişim.
  • orospu gibi havası olan şehir. bir gün önce sıcağın dibine vururken, akşam kafasına esip gece ve ertesi gün fırtınalar estiren şehir. kaç saat oldu hala şiddetli rüzgar esiyor arkadaş.
  • bana kendimi 90larda hissettirmiş şehirdir. bunun dışında azerbeycan halkı da türk halkı gibi çok değişkendir. çok yardımsever, misafirperverleri olduğu kadar dolandırıcı ve çakalı da hayli fazladır. özellikle rüşvet burada çok normal karşılanır hatta vermezseniz işinizi halledemeyebilirsiniz çoğu kez.

    marketlerinde çoğu türk ürünü bulunmasına rağmen fiyat/performans olarak rus ürünleri daha başarılı, denemekte fayda var. targoviye giderken küçük bir dükkanda milkshake(2 manat) ve ponçik(tanesi 10 qepik) satılır, görürseniz mutlaka deneyin.
  • hayatımın en mükemmel 4 senesinin geçtiği, yaklaşık 6 aydır uzak kaldığım şehir. herkesin hayatında önemli şehirler vardir insanı olgunlaştıran karakterinin oluşmasında büyük payı olan.benim için de bu şehir bakü'den başkası değildir. ilk geldiğimde lanet etmiştim sonra da dünyanın en değerli ve en güzel şehrine dönüştün benim için. bunu nasıl başardın bilmiyorum ama iyi ki de yaptın. targovi'ye inip karı kız kesmeyi özledim. sokaktaki insanların tatlı sert birbirleriyle dalaşmasını özledim. o soğukta üşümeyen, mini eteğinin altına giydiği ince ten çorapla soğuğa meydan okuyan içten yanmalı kızları özledim. sahile arkadaşlarla gidip bira içmeyi özledim. canım sıkıldığında gidip endamını izlediğim şehitler xıyabanlığını özledim.uzun lafın kısası seni özledim külekler şeheri.bir sonraki buluşmamızı heyecanla bekliyorum.
  • 21 ocak'ta bakü'ye gitmem gerekiyor. gence'ye gidip oradan otobüsle mi gitsem daha uygun yoksa direkt bakü'ye mi? izmir'deyim, oradan mı direkt uçsam herhangi birine yoksa istanbul'a gidip oradan mı gitsem ikisinden birine. bilen yeşillendirirse mükemmel olur. sağolun şimdiden arkadaşlar.

    edit: perşembe sabahı bakü'ye gidiyorum direkt. hayırlısı bakalım.
  • başka bir ülkeye gitmeden önce blogları, yorumları, yazıları sonuna kadar sömürüp o ülkeye adım atmadan ezberleyerek giden biri olarak bu sefer öğrendiğim şeyleri ufak ufak not alıp başkalarına da faydam dokunmasını sağlamak istedim. o yüzden biraz uzun olabilir yazı.

    evet sevgili arkadaşım bakü nasıl bir şehir, istanbul ile asla kıyaslanamayacak kadar küçük, görülecek yerleri az, tarihi kültürü ve mutfağı sınırlı, yani beklentiyi çok yüksek tutmadan gidilmesi gereken bir şehir. bunu neden belirtiyorum, benim aklımda bakü denilince çok daha gelişmiş bir yer gelmişti biraz hayal kırıklığı oldu, siz beklentiyi düşük tutun da daha keyif alın. dubai havası verilmek istenmiş ama tabi bir flame towers ile olmaz o iş, beyaz taşların tek bir avrupa havasında ama avrupa olmayada çok uzun yol var. neyse baslayayım aldıgım notlara;

    cumartesi devlet daireleri çalışıyor, yeni başlanmış buna, bankada çalışmak oldukça prestijli, biz de çocugum mühendis olsun doktor olsun vesaire denir ya onlarda iktisat okusun maliye okusun gibi bir durum var ki bu bana garip geldi, sanırım bankacılar iyi kazanıyor diye. tabi ki bütün dünyada olduğu gibi burada da torpil gerekiyor o işe girmek için.

    otobandaki şeritler en sol 120 orta 100 sağ 90 vesaire gibi 3 farklı hız seviyesinde, çok fazla korna basılıyor denmiş ama benim kadar çalanı görmedim o yüzden ya bunu yazanlar istanbuldan gitmemiş ya da korna mevzusunu biraz azaltmam lazım.

    binalardaki tek malzeme tek renk olayı şık duruyor, dediğim gibi avrupa havası katmış, ışıklandırma eskiden çok gösterişli imiş hatta normal evlerde bile yapılıyormuş bu aydınlatma o yüzden akşamları çok görkemli oluyormuş ama mişli geçmiş zaman kullanıyorum çünkü bu aralar kriz var diye aydınlatma da büyük oranda kapatılmış. o yüzden göremedim bu olayı, 3. sınıf dünya ülkesi olunca böyle oluyor işte, şekil şükül için aydınlatma bilmem ne bir şey yapıyorsun ama altı boş, krize mi girdin hop bitti, bir gün sonranı göremiyorsun, bize de tanıdık haller. onlarda bir de petrol faktörü var, petrol almayı kesiyorlar mı al sana kriz, bu arada petrolü en çok italya'ya veriyorlarmış, bizde onlardan değil de ırak ve irandan alıyormuşuz dip not olarak.

    yine şehir ile ilgili bir detay, mevsimlik çiçek koskoca başkentte yok, zaten bir kaç meydanları var orada da çiçek yok, bitkiler genelde ithal top şimşirler, mazılar vesaire ama gel gelelim renk yok, yeşil pitos içine yine yeşil ardıç olmaz canlarım, estetik noksan tek güzel peyzaj göremedim. sadece bir kaç yerde, four seasons’un önünde vesaire çiçek gördüm onun dışındaki yerde de asker gibi yan yana dikilmişti zaten. yine türkiye bu konuda bazen gereksiz harcama yapıyor gibi gelse de böyle bir ülkeye gidince anlaşılıyor bizdeki belediye çalışmalarının kendi içinde ne kadar yol aldığı.

    mağazaların önündeki polyester saksıların tek tip olması ise çok şık bir görüntü, sanırım onu da onların belediyesi yapmış.

    azerbaycan’ı ya da diğer ortadoğu ülkelerini görünce gibi türkiye’nin önemini daha iyi idrak ediyor insan. bizdeki her anlamdaki zenginlik hiç kimsede yok (ama tabi maddi zenginlik dersek o da bizde yok *). mesela adamların evine yemeğe gidiyorsun, kaç aileye gidersen git hepsi aynı yemeği koyuyor önüne, dolma, azeri pilavi yanına ekşili soganlı et,levengi soslu tavuk ya da balık (bence levengi sos’ta süper cevizli soganlı harika) mimoza (tavuklu bir salata bence efsane) tavuklu biberli bir salata, rus salatası, aklınıza gelebilecek her çeşit turşu (ceviz turşusu bile gördüm) sonra geliyoruz tatlıya şekerbura, mürebbe (reçel çayın yanına), bir tabak çikolata lindt vesaire farklı markalardan (marketlerinde tek tek alınıyor hepsinden böyle bir adet edinmişler) kuruyemiş yani resimini çektim her ev aynı çay faslında.

    bizimle karşılaştırırsak; bizde biri dolma yapar öteki su böreği diğeri mantı ya da ülkenin hangi kısmındaysa ona göre yemekler, tatlı desen baklavanın tek cinsi yoktur mesela, yani aynı yemekleri bulma ihtimalin düşüktür farklı evlerde.

    bu arada çaylarındaki kekik düşünüldüğü gibi rahatsız edici durmuyor, genelde demlenmiş çay, demlenmiş kekik ve su katılıyor. çay olayları da bizden farklı bizim sık çay içmiyorlar, mesela kahvaltıya birine gittin çay bitti baya sonra soruyorlar çay ister misin diye, bizdeki gibi boşaldı hemen doldur yok, onlarda çok içiyor ama iç bekle iç şeklinde. yanındaki mürebbelerden en güzeli bence karpuz mürebbesi.

    yemekleri börekleri tuzluları tabağa elleriyle koymalarından hiç hoşlanmadım ama zaten bu konu benim için türkiye’de de sıkıntı o yüzden devam ettim uyuz olmaya.

    feihua diye bir meyveleri var, bizde yetişmiyor, onlarda çok yeniyormuş, reçelleri içecekleri bol bol mevcut, şu anda mevsimi değil diye yiyemedim değişik mayhoş bir şey, reçelini aldım gerçeği daha güzeldir herhalde, mevsimiyse yiyin diye yazıyorum.

    yemek konusunu geçmeden firuza diye bir restoran var oradan şeki pitisi yenilebilir, piti evde yapılan bir yemek değil, bir tabakta et suyu veriyorlar ötekinde koyun eti eziyorlar ama et oldukça yağlı, yağlı et sevmezseniz benim gibi yiyemezseniz, bir diğer tavsiyemde 'mayak 13' adında bir art cafe-restoran var bayıldım oraya, çok renkli bir yer cunda tarzı cafeler gibi kesin gidin. içeri şehirin o civarda.

    bir şey var mı diye soruyorsunuz; ' baki’dee?? sorışmak lazım' diyorlar ya hem sempatik geliyor hem de gülesi geliyor insanın. aslında dilimiz yüzde 90 aynı, yani çok rahat yaşar bir türk orada o yüzden daha fazla türk turist tercih etmeli, tabi o dil ne kadar anlaşılsa da opera’da yapırsen epirsen denmesine gülmemek elde değil.

    ad günlerinde (dogum gunu) baya giyinip süslenip profesyonel foto çektirme adetleri var çok sevimli bence. bibi hala, hala teyze, mama anne demek.

    'beyaz azeri'ler tayyip sevmiyor dini siyasete alet ediyor diyerek, arapları sevmiyorlar, pek dindar değiller, kendileri de şi’ler ama alakaları yok, şiilerin çok depresif ve sürekli acı çekmesinden şikayetçiler. şehir merkezindeki üç beş cami de kapalı ya da içeride 2-3 kişi var. maddi gelir düştükçe bütün dünyada olduğu gibi dindarlıkta artıyor tayyip sevgiside. din dersek türkiye’deki inanç tabii yok, genel olarak her kesimde inançlı insanları olan bir ülkeyiz biz. ruslar ezip geçmiş analarını ağlatmış adamların, tarihi eserlerini almış, örf adetlerini almış,kendi dilini kendi peynirini adetlerini bırakıp çıkmışlar.
    ruslardan da nefret ediyorlar ermenilerden de, karabağ’da hala çatışma var.

    türklere karşı hem minnettarlar zamanına ermenileri azerbaycana sokmadıkları için hem de türklerin desteğini zamanında alamamanın uyuz olmuşlugu var, var da turkıye de sankı her gun asker ölmüyor, oradan daha buyuk gorunuyoruz da kendımıze hayrımız yok onun farkında degıller.

    cok fazla uzatmadan bitirmek istiyorum, gezılecek sehır merkezındekı yerlerde cok numara yok yanı kız kalesı mesela hiç gidilmese de olur, sadece bir şey komik geldi eski bir film vardı oradan bir video vardı kale ile ilgili, kadın rolündeki adamı görünce şaşırdık o zaman kadın oynaması yasakmış, o yüzden erkekler kadın rolünde oynuyormuş, düşündüm de toplumun cinsel kimliğini bozar bu devam etse, düşünsene erkeksin kadın rolündeki kişiden hoşlanıyorsun izlerken ama aslında o da erkek, enteresan bir durum. şirvanşahlar sarayında da pek bir nane yok, girmeseniz gayet olur da napıcaksınız boş vaktiniz olcak girin bari, ucuz zaten 4 tl civarı giriş bir de tercüman için 4 er tl verip birinin gezdirmesini isteyebiliyorsunuz, azerilerle pek konusamazsanız en azından o bahane ile konusturmus olursunuz. atesgah diye bir yer varmıs zerdüş ve yezidilerin önem verdiği bir yer, yezidileri çok sevdiğimden gitmek istedim ama nasip olmadı gidebilme şansınız varsa gidin şehre uzakmış ama gidilir.

    başka sehre gidelim dedik ama güzel şehirler şehre 5-6 saat uzakta, şehirler arası yollar çok bozukmuş, kayak için şahdağ var ama o da çok iyi değilmiş diye duydum, tren çok gelişmemiş, ülke içine uçak yok pek. bakü'den çıkamadık yani, baku içinde kalcaksanız 2 gün dolu dolu yeter ya da uçakla başka ülkeye geçin öyle bir şans varsa.

    bakü’deki en can sıkıcı mevzu bitmek tükenmek bilmeyen, sağdan soldan insanı hırpalayan o rezil rüzgarı. kesinlikle çok kalın kaz tüyü mont ve mümkünse mutlaka bere ve atkı ve eldiven lazım. yazın bile rüzgar varmış bence çok büyük bir problem, bu mevsimde mesela sokaklar bomboş, insan yarım saat yürüse yoruluyor, bakü’lü olsam evden çıkmazdım.

    en son olarak insanları fedakar, misafirperver, sevgi dolu, kıymet bilen ve gösteren harika insanlar. kültür olarak bize çok yakınlar, büyükşehir insanı gibi de değiller misafir ağırlamada, tek kelime ile harikalar.

    yani dostlarım gidin, kesinlikle bir kere olsun görün, dibimizde böyle yakın bir kültür var avrupaya bayılacağınız para azeri kardeşlerimize gitsin emin olun seveceksiniz, yeter ki kalın giyinin, haydi gidenlere şimdiden iyi yolculuklar.
hesabın var mı? giriş yap