• içinde the purloined letter'a da gönderme bulunan godard filmidir. kahramanlarımız louvre'ı dolaşmayı 9 dakika 37 saniyede tamamlayıp, amerikalı bir adamda olan rekoru egale etmişlerdir. the dreamers'da tekrar kırılana kadar ellerinde tutmuşlardır bu rekoru. ayrıca filmin en ilgi çekici sahnelerinden biri de, bir dakikalık sessizliktir. gerçekte 36 saniye sürmüş olsa da, zekice düşünülmüş ufacık bir ayrıntıyla bu süre izleyiciye çok daha uzunmuş gibi hissettirilebilmiştir.
  • "1 dakikalik sessizlik uzun sürebilir. ancak sessizligin gercek dakikasi sonsuza dek sürendir."

    kafka'nin (pardon franz! utanmasam sirf tipleri benziyor diye kalicak öyle) bu lafiyla bile gönlümde nice tahtlar kurmus olan bu godard saheserinde buna benzer 1 yigin zekice söz/diyalog bulunur ki bu tarantinonun godarddan ne derece esinlendiginin sanirim acik göstergesidir (pulp fictiondaki uncomfortable silence diyalogunu örnek verelim). bununla birlikte ayni filmdeki 2li dans sahnesi bu filmdeki 3lü dans sahnesinin adeta 90lar versiyonudur. 60lar parisinin o siyah beyaz görüntülerine ait 1cok kare 1 henri cartier bresson fotorafi güzelligindedir kanimca, hatta ve hatta anton corbijn ve onun gibi yeni dönemin diger basarili yönetmenleri-görsel sanatcilari sanat hayatlarinda en cok bu isimlerden esinlenmis gibi gözükmektedirler.

    filmin anlasilan 1kac ufak hatasi -ki hakikaten hata mi yoksa kasitli mi bilemedim- var ki, bu hatalar filmin sahip oldugu "hafif ciddiyetsiz" havaya kanimca oldukca güzel gitmistir, sanki ustamdan 1 nevi "imzam olsun"dur (38. dakikada güzeller güzeli anna karinanin kameraya anlik bakisi, oynadigi karakter olan odile'in arthur efendiye uyguladigi ask testi esnasinda arthur'un tuttugu kürenin icindeki sivinin, baglandigi borudan diger taraftaki küreye dogru yavasca gecmesine ragmen olayi dikkatli gözlerle izleyen franz'in "hicbir sey olmuyor" demesi ve akabinde odile'in hayal kirikligi icinde bu cift-ask-küresini (o ne lan?) geri cekmesi - hey neler sacmaliyorum ben- uyanik franz!) ha küre demisken: 1 kizin ceketinin cebinde 1 cift ask küresi (bkz: anladin sen onu) tasiyarak dolastigi günleri hayal edebilmemi sagladi ayriyetten bu film. ve bununla birlikte kizin icinde tutamadigi -nasil tutacagini belki de hic bilmedigi- o safligi, safligin gecmis zamanini.
  • film kendini soluk aldırmadan, göz kırptırmadan izlettiriveriyor.* ve bittiği an itibari ile de bugüne dek seyrettiğiniz tüm tarantino filmleri bir anda çözülüp, değersizleşiveriyorlar. sanki uzayda serbest kalıp gidiyorlar. eminim o reservuar köpekleri'nin japon orjinalini seyretsemdi de bu hissim güçlenecekti ve diğer tüm tarantino filmlerinin köklerini.* ama işte tarantino denen abuk adam bunun için var anlıyoruz. biz az ilgililerin, bir şeyi önüne sunulmadan bulamayanların uzaklardaki güzel tatları az da olsa alabilmemiz için. her hafta italya'ya gidip pizza yiyemiyeceğimiz için dolapta sürekli dondurulmuş pizza bulundurmamız gibi yani. hatta tarantino bir ürün olsa şöyle bir sloganı olabilir; "tarantino, mesafeleri ve masrafları kısaltır".
  • arthur, odile ve franz'ın louvre müzesinde koştuğu, dans ettikleri ve gerçek sessizliğe dair olan sahneler, franz'ın "dünya bir rüya ya da rüya bir dünya olsaydı..." repliği filmi muhteşem kılan öğelerden bazıları. kanımca godard'ın en iyi filmidır.
  • jean luc godard' ın aşk üçgenli eseri.

    --- spoiler ---

    filmin belki de en akılda kalan bölümü;

    bahsedilen aşk üçgeni, louvre müzesini 9 dakika 43 saniyede koşarak gezer. 1960 lı yıllarda bu eylem belki mümkündü, fakat 2010 larda bırakın koşarak bilmem kaç küsür dakikada gezmeyi, kalabalıktan birine çarpmadan yürümek bile çok zordur. e tabii turist olarak gitmişseniz kaybolmanız da cabası.

    --- spoiler ---
  • anna karina tüm güzelliğiyle arz-ı endam eder. müthiştir...
  • sadece nouvelle vague ın dance with me şarkısının klibi de olan dans sahnesi ve bir dakikalık sessizlik sahneleriyle değil, franz ve arthur'un gangstercilik oyunlarıyla ve the dreamers'ta egalize edilmeye çalışılan louvre koşusuyla da muntazamlaşan filmdir. anna karina nın paris metrosundaki şarkı söylediği sahneyi de unutmamak lazım.

    bir başka enteresan şey de şu derecikte karşıya geçmeye yarayan iki tarafa bağlı kayık, çok basit ama görünce beni mutlu etti durduk yerde.

    ve anna karina, sadece onun masumane ama tehlikeli güzelliği için izlenebilesi filmdir.
  • filmin orjinal ismi ingilizce çevirisi ile "apart from the group". bir çok anlama gelebileceği gibi; üç karakterin aşk, arayış ve bulunduğu yere ait olamama problemlerinin onları grubun dışında bıraktığını sembolize ediyor olabilir. sembolik düzlemde bu nedenle bir araya gelirler ve band of outsiders olurlar. işlenmek üzere olan suçun üç ana karakter için de "gitmek"ten daha öte bir anlamı yok. odile aşık olup sevdiği kişiyle nereye olursa oraya gitmek istiyor (belki güney amerika'ya), franz jack london'ın (ve shakespeare'in) ülkesi ingiltere'ye. arthur için durum biraz daha karışık, o da bulunduğu yerde rahatsız ama ne yönde gitmek istediği, beklentileri ve amacı açık değil. izlemesi biraz yorucu film fakat değiyor. anna karina hakikaten çok güzel bir kadın.
  • jean luc godard izleyicinin -en azından benim- arthur'dan nefret etmesi için her şeyi yapmış. hanım kızımıza kötü davranması, ona hediye aldığında hediyenin ambalajını umursamazca sokağa fırlatması, elini yıkamak için açtığı musluğu dakikalarca boşa akıtması...
hesabın var mı? giriş yap