hesabın var mı? giriş yap

  • evet efendim, bugünkü "evrim vardır" konferansımızda da yarasalar ve radarlar arasındaki benzerliklerden bahsediyoruz.

    yarasaların büyük bölümünün neredeyse tamamen kör olduğunu herkes bilir. aslına bakarsanız tamamen görerek avlanabilen yarasa türleri de vardır, ancak bu canlıların çoğu gündüzleri mağara tavanlarında ters biçimde asılıp dedikodu yaparak vakit geçirmekten keyif alırken, geceleri avlanmayı seçerler.

    şimdi sevgili yarasamız insan kulağının algılayamayacağı kadar yüksek frekansta şakırtılar çıkarıyor. tıpkı bizim geniş bir alanı görmemiz gibi, çevreden gelen yankıları dinleyerek ortamın görüntüsünü oluştururken, bir yandan da yine bizim gözlerimizle bir yere konsantre olmamız gibi, kulaklarını konsantre olduğu bölgeye çevirerek o kısmın daha ayrıntılı bir resmini çıkarıyor. farklı olarak bizim gibi sürekli bir görüş almıyorlar. bunun yerine her çığlık için beyinlerinde bir görüntü oluşturuyorlar. diskoya gittiyseniz stroboskop denilen hızla yanıp sönen ışıkları görmüşsünüzdür. yarasalar da beyinlerinde bu şekilde kesik kesik ilerleyen bir dünya imgesi oluştururlar. ne var ki normal gezinti sırasında saniyede on civarı şakırtı çıkaran yarasa avına yaklaşırken git gide daha yüksek frekansla atımlar oluşturmaya başlar. hatta bazı yarasalar avına çok az bir mesafe kala saniyede iki yüz kadar ses atımı oluşturabilir ki, saniyede iki yüz kez yanan bir stroboskop ışığı altında bizim gördüğümüz gibi kesintisiz bir dünya görüntüsü oluşturuyor olmaları muhtemeldir. hatta saniyede iki yüz atım oluşturan bir yarasaya sorsanız saniyede yirmi beş kare görüntü alan insan gözünün kesik kesik görüntü aldığını iddia edip kendi kulaklarıyla övünmeye kalkabilirdi. neyse ki yarasalar alçak gönüllü canlılar olacak ki bizim yaptığımız gibi görüşlerinin kusursuz olduğunu ancak başka yaratıkların kesik kesik görüntü aldığını, iddia etmiyorlar.

    şimdi saniyede iki yüz atım oluşturabilen yarasa normal uçuş sırasında neden sadece on atım ile yetiniyor? iki yüz atım oluşturmanın zorluğundan, fazla enerji harcanması gerektiğinden falan bahsetmeyeceğim. onun yerine olaya bir matematikçi gibi yaklaşıp, ses dalgalarının birbirine karışması gibi bir problemden bahsedeceğim. ses dediğimiz dalga havada saniyede 340 metre civarı bir hızla ilerliyor. bu durumda saniyede 200 atım yapan bir canlı için çıkan ilk ses dalgası, yarasadan henüz 1.7 metre uzaklaşmışken ikinci bir ses dalgasının yola çıktığını söylemek mümkün. ancak burada bir gerçeği hatırlatmakta fayda var, yarasalar yansımalarla görüntü oluşturduğu için 1/200 saniye sonra gelen yansıma 1.7 metreyi değil, bu değerin yarısı olan 85cm'yi ifade eder (ses 85cm gidip geldiğinde 1.7 metre yol almış olur). başka bir deyişle saniyede 200 atım yaratan bir yarasa duyduğu bir yankı parçasının 10cm uzaklıktan mı, yoksa 10+85=95cm uzaklıktan mı geldiğini anlamakta zorlanacaktır. bu yüzden yankıların sıklaştırılması yarasanın kafasını karıştıracaktır. bu soruna karşı oluşturulabilecek muhtemel bir mühendislik çözümü yankıların çok daha kısık sesle oluşturulmasını sağlamak olurdu, ne var ki bu durumda da görüş menzilimiz ciddi biçimde kısalırdı.

    sonuç olarak bir böceği avlamak için on santim mesafesi kalan bir yarasa görüş menzilinin kısalmasını fazla umursamayacaktır, ancak sağa sola çarpmadan uçup bir yandan da geniş bir alanda av arayan bir yarasa daha az sayıda yüksek sesli atımla çok daha geniş bir alanı tarayabilir.

    şimdi geniş bir alana yüksek ses atımı yapmak demişken dalgalarda ters kare kuralı dediğimiz şeyden bahsetmek faydalı olacak. bir ses dalgası (ya da bir ışık dalgası) yayıldığı hedeften uzaklaşırken bu uzaklığın karesiyle orantılı biçimde zayıflar. yani, ses dalgası iki kat uzağa gittiğinde dört kat zayıflayacaktır. yansımanın duyulması işi söz konusu olduğunda bu iş iyice ölümcü bir hal alıyor, zira geri yansıyan ses de aynı kurala tabi olduğundan bir hedeften gelen yansıma bu hedefin uzaklığının dördüncü kuvvetiyle ters orantılı çıkıyor. daha basit bir deyişle hedef 2 kat uzaklaştığında yansıma 16 kat azalırken, hedef 5 kat uzaklaştığında 625 kat zayıflıyor. bu durum da yarasanın uzak mesafelerdeki yansımaları duyabilmesi için çok güçlü sesler çıkarmasını zorunlu kılıyor.

    aynı durumun radarlar için de geçerli olduğunu söylemek mümkün olabilir. diğer görüntüleme sistemlerinden farklı olarak radarlar tıpkı yarasalar gibi aktif çalışırlar. nasıl bir yarasa çevresinin görüntüsünü oluşturmak için ses çıkarıp yansımaları takip ediyorsa, radarlar da görüntüleme sağlayabilmek için kendi yaydığı kızıl ötesi ışığın yansımasını yakalamaya çalışır ve

    hedef uzaklığı = gelen yansıma süresi * ışık hızı / 2

    denklemiyle hedefin uzaklığını kolayca bulurlar. ne var ki dördüncü dereceden kuvvet kuralı burada da söz konusu olduğu için gök yüzüne yüzlerce watt güç basan bir radar bilmem kaç kilometre uzaktaki uçaktan ancak bir kaç mikro watt seviyesinde bir yansıma alabilir. çok üzücü.

    şimdi tam bu noktada sensörlerle ilgili çok kritik bir mühendislik sorunuyla karşılaşıyoruz. mesele sadece ışıkla radarla falan ilgili değil, tüm sensörler için geçerli: bir şeyleri hassas biçimde ölçen bir sensör her neyi ölçüyorsa o şeyden çok fazlasına maruz bırakılırsa, genelde bozulur. örneğin 0.001 gr hassasiyetle ölçüm yapan kuyumcu terazisinin üzerine 5kg lik bir ağırlık koyarsanız o tartıdan bir daha verim alamazsınız. çok az miktarda ışığı ölçmeye duyarlı bir gece görüş gözlüğünü ışık koruması olmadan güneşe çıkarırsanız, aleti bir kaç saniye içinde bozarsınız. aslında gece görüş gözlüklerine kadar inmeye gerek yok, normal ortam ışığına ayarlı insan gözüyle bile bir süre güneşe bakarsanız gözünüze kalıcı hasar verebilirsiniz. aynı şekilde az miktarda sesi algılayabilen bir insan kulağı patlama gibi yüksek bir sese maruz kaldığında bir süre çınlar, hatta patlama çok yakında gerçekleştiyse sağır olabilir.

    yukarıda bahsettiğim problem radarlarla yapılan ilk denemelerde çok hızlı biçimde boy göstermiştir. bir kaç mikro wattlık radyo dalgasını algılayan alıcı ile gökyüzüne yüzlerce watt veren verici; aynı anten seti üstüne konulup çalıştırıldığı anda alıcılar satüre olmakta ve bir kaç saniye içinde bozulmaktadır. radar ikinci dünya savaşı sırasında üç ayrı ülke tarafından paralel biçimde geliştirilmiş, her üç ülkenin mühendisleri de daha ilk denemelerinde bu sorunla karşılaşıp ellerindeki sensörleri yakmışlardır. mühendislik tarihini incelediğinizde böyle durumlarda farklı ekollerden gelen mühendislerin sorunu farklı şekillerde çözdüğü bir çok durumla karşılaşırsınız. ancak ilginçtir, radar söz konusu olduğunda her üç ekolden gelen mühendis grupları sorunu aynı şekilde çözmüş, radyo dalgalarının atımının başlamasından hemen önce alıcının elektriğini kesmiş ve bozulmasını engellemişlerdir. yapılan işlem radar verici antenin güç uygulanıp gök yüzüne yüksek şiddette radyo dalgası yaymasından hemen önce radar alıcısının elektriği kesilmesinden ibarettir. radar verici bir kaç mikro/nano saniye içinde radar atımını tamamlar, oluşan radyo dalgası ışık hızıyla radardan uzaklaşırken alıcıya tekrar elektrik verilir ve böylece radar vericinin, alıcıyı yakmasının önüne geçilmiş olur.

    yukarıda bahsettiğim problemin yarasalarda da ortaya çıktığını söylemek mümkün olabilir. nasıl ki konuşurken kulaklarınız tıkasanız bile kendi sesinizi duyuyorsanız yarasalar da benzer biçimde kendi seslerini duyuyor olmalılar. ancak bir yarasanın oldukça güçlü çığlıklar attığını ve kulaklarının çok küçük yankıları bile algılayacak kadar hassas olduğunu düşündüğümüzde kendi çığlıklarının kendi kulaklarını çınlatmasını, hatta uzun dönem içinde işlev göremez hale getirmesini bekleriz. yani bir nevi "içerideki ses düzeyi kalıcı duyma kaybına sebep olabilir" olayı. ne var ki bu canlılar da tıpkı radarlar gibi çığlık atmadan hemen önce kulaklarını sağırlaştırarak bu sorunu çözmüşlerdir.

    yarasaların kulaklarında tıpkı bizimki gibi çekiç örs ve üzengi denilen üç adet kemik vardır, fakat insanlardan farklı olarak bu üç kemik bir birine kaslarla bağlıdır. işte tam çığlık anında hayvanın kulağındaki kemikleri bağlayan kaslar kasılır ve yarasanın kulak zarıyla sesi algılayan kısımı arasındaki bağlantıyı koparır. başka bir deyişle tıpkı radarların atımdan hemen önce alıcısını kapatması gibi yarasalar da çığlıktan hemen önce kendilerini sağır eder ve kulaklarını kendi çıkardıkları sesten korurlar. demek oluyor ki ingiliz, alman ve amerikan mühendislerine paralel olarak yarasalar da aynı sorunları yaşamış ve benzer yöntemlerle çözmüşler.

    işin felsefesine gelecek olursak şunu söyleyebiliriz: radar gibi bir mühendislik eserinin nasıl bir tasarlayıcısı varsa elbette yarasa gibi bir hayvanın da tasarlayıcısı vardır. doğa evrimin laboratuvardır ve evrim, bilinen en iyi mühendistir. evrim deneme yanılma yoluyla karşısına çıkan bir çok problemi çok başarılı biçimde çözebilmiştir. böyle bir şey "tesadüfen"*oluşamayacağına göre demek ki evrim vardır.

    yazının son kısımın değiştirip nurcu forumlarda kullanmaya kalkmayın çok pis döverim.

  • bim'in depo olarak kullanacağı arazinin antik kent çıkması olayıdır.

    bim deposu mu dünya mirası mı derseniz, bim deposu derim. bim deposu önemli.bir bim deposundan daha önemli bir şey varsa o da iki bim deposudur.

    en nihayetinde bu antik çanak çömlek kent zırvaları yüzünden asrın projesi marmarayın bitiş tarihi de uzamıştı. başbakanım çok yaşa. hülogg!

  • ulan bildiğin ortalık karıştı, biz(fenerbahçe) tamamen olayların dışındayız... bi burukluk var içimde, resmen bizsiz kaos yaşıyor insanlar. alışık değiliz olm biz, dışardan olayları izlemeye.

  • rezil lob city devrinin kapandığı chris paul takasından 2 sezon sonra batı'nın en büyük şampiyonluk adayı olmayı başaran takım. biraz da bu sürece bakalım.

    2011'deki chris paul takasıyla başlayan lob city devri asla beklenenleri veremedi. bu tayfanın sac ayakları olan chris paul ve blake griffin'in sakatlık müptelası olması ve özellikle griffin'in bir türlü beklenen düzeye ulaşamaması bu yapılanmayı hep topal bıraktı. 6 sene boyunca playoff gördülerse de bu süre zarfında konferans finali dahi göremeden elendiler. ve 14 haziran 2017'de jerry west'i yönetime getirdiler. jerry west ise 2011'de yarattığı golden state warriors yapılanmasından sonra yeni bir vizyon ortaya koymaya hazırdı.

    28 haziran 2017: takımın bir türlü istenilen eşiği atlayamamasından rahatsız olan süperyıldız chris paul'u montrezl harrell, lou williams, sam dekker, kyle wiltjer, patrick beverley, darrun hilliard, deandre liggins ve 2018 1.tur hakkı karşılığında houston rockets'a yolladılar.

    6 temmuz 2017: houston rockets'tan aldıkları 1.tur hakkını jamal crawford ve diamond stone'la beraber atlanta hawks'a yollayıp üçlü takas sonucu denver'dan sign and trade ile bir türlü beklenilen eşiği atlayamayan danilo gallinari'yi kadrolarına kattılar.

    29 ocak 2018: los angeles clippers'ı bugün olduğu yere getiren gün. yazın 5 yıllık maksimum kontrat verdikleri ancak habire sakatlanıp eski fırtına gibi haline dönme sinyallerini vermeyen blake griffin'i, willie reed ve brice johnson'la beraber detroit pistons'a yolladılar. karşılığında ise boban marjanovic, tobias harris, avery bradley, 2018 1.tur hakkı ve 2019 2.tur hakkı aldılar.

    7 şubat 2018: lou williams ile 3 yıl 24 milyon dolarlık bir uzatma imzaladılar. son sezonu olan 2020-2021 sezonu 1.5 milyon dolar garantiliydi, yani clippers 2020'de 1.5 milyon dolar verdikten sonra lou williams'ı serbest bırakma hakkına sahipti.

    2017-2018 sezonu sonunda 42-40'lık derecelerine rağmen batı 10.su oldular ve playoffa kalamadılar.

    21 haziran 2018: playoffa kalamadıkları bir sezonun ardından detroit'ten gelen 12.sıra hakkı ile miles bridges'ı, kendi haklarıyla ise 13.sıradan jerome robinson'ı seçtiler ve ekim 2017'de sakatlanmadan önce draft sıralamalarından 1.sıradan seçilmesine kesin gözüyle bakılan michael porter jr'ı 2 defa atladılar. aynı gece miles bridges'ı 2 2.tur hakkı ile beraber charlotte hornets'e takasladılar ve 11.sıradan seçilen shai gilgeous alexander'ı aldılar. bu draftten sonraki sezon olan 2018-2019 sezonunda shai gilgeous alexander en iyi 2.çaylak beşi'ne seçilirken michael porter jr forma giyemedi.

    29 haziran 2018: yönetimden maksimum kontrat isteyen deandre jordan opsiyonunu kullanmayarak serbest kaldı. böylece lob city döneminden kimse kalmadı. kendisine kontrat verilmemesinin ne kadar doğru bir karar olduğunu deandre jordan'ı deli gibi isteyen, hatta 2015'te uğruna savaşa giren dallas mavericks'in sadece 7 ay sonra kristaps porzingis takası için şutlaması ispatlayacaktı.

    6 şubat 2019: blake griffin takası ile aldıkları ve all-star düzeyinde oynayan tobias harris'i boban marjanovic ve mike scott ile beraber philadelphia 76'ers'a yolladılar. karşılığında ise landry shamet, wilson chandler, mike muscala, 2020 1.tur hakkı, 2021 1.tur hakkı (miami heat'in) ve detroit pistons'ın 2021 ve 2023 2.tur haklarını aldılar.

    7 şubat 2019: gene blake griffin takasında aldıkları avery bradley'i jamychal green ve garrett temple karşılığında memphis grizzlies'e yolladılar. bu hamle ile 2019 yazına hazırlandıklarını iyice gösterdiler.

    7 şubat 2019: los angeles lakers'ı müthiş bir şekilde kerizleyerek philadelphia'dan gelen mike muscala'yı yollayıp karşılığında ivica zubac'ı ve michael beasley'i aldılar.

    2018-2019 sezonu sonunda tobias harris'in de takasla gönderilmesiyle gene playoff dışı kalması beklenen takım beklenmedik bir biçimde sezonu 48-34'lük derece ile bitirdi ve 8.sıradan playoffa kaldı. daha da ilginci ise ilk turdan eşleştikleri ve kendilerini süpürmesi beklenen golden state warriors'a karşı 2 galibiyet almayı başardılar.

    30 haziran 2019: geçirdikleri acayip sezonun ardından patrick beverley ile 3 yıl 40 milyon dolarlık bir kontrat yaparak takımda tuttular.

    2 temmuz 2019: gösterdiği müthiş performanstan dolayı lou williams'ın kontratını tamamen garantili hale getirdiler. 2020-2021 sezonunda da lou williams'ın clippers'la sözleşmesinin devam edeceği kesinleşti.

    ve dün 5 temmuz 2019: kawhi leonard'ı serbest piyasadan 4 yıl 142 milyon dolarlık bir kontratla kadroya kattılar, üzerine shai gilgeous alexander, danilo gallinari, 2022 1.tur hakkı, 2023 1.tur hakkı (korumalı), 2024 1.tur hakkı, 2026 1.tur hakkı, 2021 1.tur hakkı (miami heat'in) ve 2023 ve 2025 1.tur değişme hakkı vererek oklahoma city'den paul george'u kadroya kattılar.

    son olarak bugün 6 temmuz 2019: kelepire kaptıkları ivica zubac'ı 4 yıl 28 milyon dolarlık bir uzatma ile kadroda tuttular. beverley ve williams'tan sonra bir güven verici hamle daha yapmış oldular.

    sadece 2 sezon boyunca doğru planlamayla, doğru takaslarla ve oyunculara verilen sadakat ve gösterlien değerle bir nba takımının nereden nereye gelebileceğini yansıttı los angeles clippers. kimsenin yüzüne bakmadığı montrezl harrell bugün ligin en iyi 6.adamlarından biri, lou williams artık all-star kadar saygı görüyor, patrick beverley gibi düz bir gard artık her takımın isteyeceği çok önemli bir parça. lakers'ın 5 kuruş değer vermediği ivica zubac aslanlar gibi bir pivot oldu, philadelphia'nın 8. veya 9.oyuncusu olacak olan landry shamet gene önemli bir parça oldu. bu iskeletin üzerine 2 tane de süperyıldız ekleyerek en baba takımlardan biri oldular an itibariyle.

    ne diyeyim, şapka çıkarmak lazım.

    edit: shai gilgeous alexander takasını düzelttim, tersten yazmışım. @juvares'e teşekkürler.

  • günün birinde kaptan bravo’nun gemisi açık denizlerde yol alırken, gözcü direğin tepesinden seslenmiş: ‘uzakta bir korsan gemisi göründüüüüü!’

    bunun üzerine tüm mürettebat dehşet içinde sağa sola koşuşturmaya başlamış. kaptan bravo sakin bir sesle yardımcısına seslenmiş: “bana kırmızı gömleğimi getirin!”

    yardımcı derhal kaptanın kırmızı gömleğini getirmiş… bravo gömleği giyerken adamlarını savaş düzenine sokmuş ve korsanları yenmiş...

    daha sonra, gözcü bu kez bir değil, iki korsan gemisini tespit etmiş...

    kaptan bravo bu kez de kırmızı gömleğini istemiş ve yine korsanları duman etmiş.

    o akşam, bütün mürettebat güvertede oturmuş, o günkü zaferi konuşurken, adamlardan biri kaptana sormuş:
    ‘kaptanım, çok merak ettik, niye hep savaştan önce kırmızı gömleğinizi istiyorsunuz?’

    bravo cevaplamış:
    “eğer saldırı sırasında yaralanırsam kırmızı gömlek akan kanımı belli etmez, böylelikle siz de korkusuzca düşmanlarımıza direnmeyi sürdürürsünüz.”
    ortalığı bir sessizlik kaplamış... adamların yürekleri kaptanlarının cesaretine duydukları hayranlıkla güm bede güm atıyormuş...

    şafak sökerken gözcü bu kez bir değil, iki değil, tam on korsan gemisinin yaklaşmakta olduğunu tespit etmiş. mürettebat kutsayıcı bir sessizlikle kaptanlarına bakarak, onun o artık alışılagelen kırmızı gömlek talebinde bulunmasını beklemeye başlamışlar.

    kaptan bravo çelik gibi gözleriyle gemisine yaklaşan korsan filosuna bakmış, sonra korkusuzca adamlarına dönmüş ve sakin bir sesle bağırmış:
    bana kahverengi pantolonumu getirin!

    mustafa denizli şimdilik kırmızı gömleğini istiyor ama bence kahverengi pantolonu isteme zamanı geldi.

  • hemen herkesin bilgisayarla ilk tanıştığında yaptığı, şimdi çoğu komik gelen mallıklardır.

    sene 1985-86 falan, babamın aldığı commodore 64 sayesinde hayatımda ilk kez bir bilgisayarı kanlı canlı görmüştüm.

    babam bilgisayarı televizyona bağladı, açtı. bilgisayar açılır açılmaz oyunlar başlayacak sandığım için elimde joystick ile bekliyorum.

    meşhur mavi açılış ekranı geldiğinde hayal kırıklığı yaşamıştım. babam da -anlamamıştı herhalde ki- bırakıp gitmişti.

    oyunun kasetle yüklenen birşey olduğunu da bilmiyorum daha. ready yazısı bana bakıyor ben ona bakıyorum, ne yapacağımı da bilemiyorum.

    bir komut verilip bilgisayar anlasın diye bir tuşa basıldığını ve o tuşun return olduğunu da öğrenmişim bir yerlerden, çocuk aklıyla "oyun oyna" yazıp return'e basmıştım ve hayatımın ilk syntax error'ünü almıştım.

    hala hatırladıkça gülerim.

  • mantıklı bir laf. zira insan kitap okumamanın eksikliğini hissetmez, çevresindekilere hissettirir. zaten "kitap okumuyorum, eksikliğini hissetmiyorum" açıklamasında bile bu eksiklik ayan beyan ortada.