hesabın var mı? giriş yap

  • haydut gezegenler yörüngesinde dolanabilecegi bir yıldızı olmadığından, uzayda başı boş süzülüp yüzerek kendi başlarına evrende seyahat ederler.

    yörüngesinden kopan göçebe dünyamızda, öncelikle her şey soğumaya başlayacak. ihtiyatlı bir tahminle bile birkaç yıl içinde gezegen yüzeyinin artık sıvı suyu destekleyemeyeceği bir kartopu dünya senaryosu ile karşı karşıyayız.

    sahip olduğumuz enerji kaynaklarının mihenk taşı nihayetinde güneş radyasyonuna dayanır. zamanla bunu tamamen kaybedeceğiz. iyi haber ise gezegenimizin çekirdeğinin radyoaktif bozunma tarafından desteklenmesidir. bu milyarlarca yıl pişirmeye devam edeceği anlamına geliyor.

    okyanuslar yüzeyden aşağıya doğru donacak ve dondukça daha derindeki katmanları yalıtacaklar. okyanusların katı halde donması yüzbinlerce yıl alabilir, bu da okyanusların daha derin kısımlarında, özellikle aktif volkanizmanın sıcak tutduğu bazı bölgelerde yaşamın hala binlerce yıl boyunca tutunmayı başarabileceği anlamına gelir.
    birkaç hafta içinde tropik bölgelerde buzun oluşmaya başladığını göreceksiniz.

    donmuş bir dünyanın, donmuş bir marsa göre büyük bir ek sorunu vardır. atmosfer ki bu bir yıl içinde donmaya başlayacak. bu olduğunda üzerinde uzay giysisi olan bir insan dahi buharlaşacaktır. kuzeni nitrojen ile birlikte etrafınızda -298 fahrenheit buharlı oksijene sahip olacaksınız ki bu uzay boşluğundan iletkendir. dünyadaki hiçbir uzay giysisi bununla başa çıkmak için tasarlanmamıştır.

    bizim için temel sorun ise; dünyanın bir haydut gezegene dönüşmesi değil yeterince zamanımızın olmaması. teoride bu senaryoya hazırlanmamız için yeterli zamanımız olsaydı.

    bu durumda mevcut jeotermal enerji kaynaklarına ulaşım iyi bir başlangıç noktası olacaktır.
    yere indiğimiz her kilometrede sıcaklık yaklaşık 25c artar. yüzey sıcaklıkları -200°c'ye düştüğünde bile (plüton'u geride bıraktığımızda) gezegenimizin kalbinden gelen ısıyı doğrudan fisyon reaktörleri aracılığıyla veya dolaylı olarak jeotermal enerji kaynakları aracılığıyla kullanabiliriz.
    gezegenin çekirdeğinden gelen bu ısı, nihayetinde türlerin kurtuluşunu sağlayabilir.

    ilk olarak, kabuğa tünel açmak yeraltı yerleşimleri oluşturacak kadar büyük kazı alanları yapmak ve sualtı habitatları oluşturabilmek için hangi kapasiteye sahip olduğumuzu belirleriz. dünyanın dört bir yanındaki hükümetler kaynaklarını bir araya getirip, dünya çapında eş zamanlı olarak;

    -jeotermal güç kaynakları çevresinde yeraltı habitatlarının inşası.
    -kompakt hidroponik üretim için ultra besin açısından zengin alg ve mayaların yetiştirilmesi.
    -mobil nükleer enerjili araçların geliştirilmesi.
    -ultra soğuğa dayanıklı robotik geliştirmeler ve robotik teknolojinin başarılı ve eksiksiz uygulanması.
    -yeraltı derinliklerindeki sahalara ekip ve robotik madencilik ekipmanlarının taşınması.
    -uzun süre kullanılamayacak olan nadir toprak elementleri ve eser metallerin madenciliğinin yapılması.
    -havayı içeride tutmak için gereken sızdırmazlık teknolojisinin geliştirilmesi.
    -fosforun geri kazanılması adına teknolojik gelişim.
    -minimum malzeme ile üretilebilen son derece yalıtkan, hava geçirmez kumaş yalıtkanının geliştirilmesi.
    -taşınabilir, nükleer ısı kaynaklarının inşası gibi uzayıp giden bir listeyi bitirmeyi amaçları edinir.

    aday bir bölge seçip kazmaya başlıyoruz;
    geçici “kamplar” daha sığ derinliklerde kazılırken, gelecekteki hareketler için kazma ilerlemektedir. bu arada, gelecekteki kolonilerin her biri hayatta kalmak için ihtiyaç duyacakları kaynakları hazırlarlar. derin yeraltında, zorluklardan bazıları oksijen ve temiz su olacak; ancak suni güneş ışığı ve uygun hazırlık ile ekinleri yeraltında bile yetiştirmek mümkün olabilir. muhtemelen et yemeye veda etmek zorunda kalacağız, çünkü yiyecek için hayvan yetiştirmek kaynakların verimli bir şekilde kullanılmasına fena halde ters.

    yaşam alanlarına giriş için bir seçim sisteminin uygulanması gerekecektir.
    bir noktada kimin aşağı inip hayatta kalacağına dair bir çeşit seçim süreci başlayacak. çoğumuz donarak ölmek üzere yüzeyde kalacağız. ama bir kez yapıldığında, seçilen gruplar dünya'nın derinliklerine inebilir ve yeni bir yeraltı varoluşuna başlayabilirler.

    başarılı olur mu? söylemesi zor. yeterince derine inmeleri gerekiyor ve bu da kendi içinde tehlikeler sunuyor. koloniler, onları çökerten sismik aktivite ile yok edilebilir. bu tür yakın çevrelerde, bir hastalık salgını tüm grup için ölümcül olabilir. yiyecek temini veya su temini ile ilgili sorunlar bir grubu mahvedebilir. herhangi bir yeraltı kolonisinin başarısız olmasının birçok yolu vardır ve bunlardan bazılarının olacağı neredeyse kesindir.

    ancak yeterince şans, azim ve sıkı çalışma ile bazıları bunu başarabilir ve nesiller boyunca bu yeni yaşam tarzına uyum sağlayabilir. belki de donmuş araziyi keşfederek, diğer yeraltı kolonilerini ziyaret etmek için buzun üzerinden geçerek yüzeye geziler gönderebilecekleri noktaya kadar gelişebilirlerdi. belki gezegeni terk etmek için gemiler inşa etmenin yollarını bulur ve tabiri caizse yaşam virüsünü başka bir gezegene taşıyabilir.

  • nedense türbanlı sümeyyelerin ve sevgililerinin en çok takıldıkları istanbul semtleri.

    haftasonları bol miktarda görebilirsiniz bu arkadaşlardan, hülasa gidip bağcılar'da, ümraniye'de takılmazlar da bu cehape zihniyetinin sınırlarında özgürce hareket ederler.

  • sadece temizliğe değil; 10-15 dk.'lık işler dışında eve uzun soluklu iş yapmak için gelen herkese (usta, servis vs.) yemek saatlerine denk gelen işlerde yemek verilir. kimse sultan sofrası kurun demiyor, ama bir dürüm ısmarlamak da çok zor bir şey değil bence.

  • kotu kaleci oldugunu soyleyenler var. ben kendimi mal zannederdim amina koyim. benden mallari da varmis. rahatladim neyse...

  • kimsenin bir başkasından öğrenmediği, genetik kodumuzda bulunan içgüdüsel bir davranış..

  • programda aralıksız 20 dakika fenerbahçe'yi konuştuktan sonra "artık galatasaray'dan fenerbahçe'ye geçelim" demiştir. 2 senedir aklı gitti aklı.

  • bundan sekiz on yıl kadar önce, yanlış hatırlamıyorsam beyaz şova konuk olmuştu. telefonla bağlananlar, stüdyodakiler inanılmaz bir sevgi ve saygı göstermişti ustaya. sanki onu ne kadar sevdiklerinin farkına varmışlardı bir anda. almanya'dan arayanlar, amerika'dan arayanlar, telefonda ağlayanlar. gecikmiş bir borç ödemesi gibiydi. gece boyunca türküler söyledi bir yandan. telefona her bağlanan, "usta, şöyle bir türkü vardı, o da senindi değil mi?" deyip türküyü istiyordu. her seferinde de daha bir mahçup oluyordu usta. sanki herkesin sevdiği o türküleri yazmış olmak ayıpmış gibi, eziliyor, kısık sesle yanıt veriyordu. arada stüdyodakiler de benzer cümleler kuruyordu. "şu da mı senindi? onu da bi söylesen?" falan. sonra telefona biri daha bağlandı. dedi ki "usta yaa, falanca diye bi türkü vardı, o da mı senindi?" usta'nın cevabı şöyle oldu: "başka sahap çıhan yohsa benim diyelim."

    hani "sahap çıkan" olsa ses etmeyecek. böyle de mülkiyetten, dünya malından, egodan, kibirden muaf bir adam. güzel adam.

  • a: arkadaş
    h:hemşire

    arkadaş uyanır ve;

    a: vuuuuooooaaaaaaa... kafam acaip güzellllll...vuuuuuooooaaaa... eve alalım bundan yaaaaaa.. pardooon satılıyo mu bunlar? eve de alalım oluuum..

    h: hehe satılıyo evet hehe.

    a: üstüm giyili. kim giydirdi benii??! kim giydirdi kiiim?? çok teşekkür ederim size. kızlar giydirmişler beni.. kim giydirdi? tavuk şiş yicem ben.

    h: neden tavuk şiş?

    a: çünkü en ucuzu. vazgeçtim lahmacun yicem.

  • hakimin hakkaniyet anlayışı bugünün türkiye koşulları ile ne kadar da uyumlu. henüz keşfedilememiş olmalı, yoksa bu potansiyelle hızla yükselmesi lazımdı!

    "beni mesai saatlerinde uyarın" sözünü saygısızlık olarak algılamış hanımefendi. kendisi başkalarının tatil hakkına saygı göstermeyi bile düşünemiyor oysa. makam sahibi olunca zannediyorlar ki herkes karşılarında köpeklenmek zorunda...

    adalet komisyonu da hakime hanıma dönüp: "görev yeri dışında kimsenin amiri falan değilsiniz, memurun mesai saati haricindeki bu cevabı da disiplin hükümleri kapsamında değerlendirilemez." demek yerine gariban memuru sürgün etmeyi uygun görmüş. zalimler koalisyonu resmen!

    not: dikkat çekmek istiyorum ki katibin uyarıldığı konu "gerekçeli karar yazarken" yaptığı usul eksikliği. peki mahkeme kararının gerekçesini yazmak kimin işi? tabi ki hakimin... yani aslında hakimin bizzat yapması gereken ancak yapmadığı bir iş yüzünden katibin başına iş açılıyor.

    meraklılar için edit: katip değilim. memur bile değilim. katip tanıdığım da yok.