hesabın var mı? giriş yap

  • be$ikta$'ta oynadıgı dönem bjk store'nin terbiyesiz satı$ elemanlarından biri televizyona cıkıp magazinel bir programda kimin forması en cok satılıyo, en cok kim ilgi görüyo $eklinde soruları cevaplarken muhabirin talihsiz ''peki hic sorulmayan bir oyuncu forması var mı'' sorusuna gevrek gevrek gülüp ali eren cevabını vermi$ti.
    evet bıyıkları yeni yeni terleyen ali cansun, sakal cıkmadıgı icin top sivilce bırakan ozan gibi isimlerin formalarını 3-5 akrabaları alırken ali eren forması o sezon hic satılmamı$tı.

  • insan zaman zaman varoluşsal bunaltılar yaşayabilen bi' varlık. varoluşsal bunaltılar yaşıyor, o hâlde var.

    entelektüel insan darlandığı zaman kaygısal devinimlerin izdüşümsel yansıması başlığına 85 paragraf entry girer, "rastlantısal varoluşu bilincim kabul etmiyor" deyip konu üzerine makale falan okur, gider kendine yeni fularlar alır. peki ben ne yaparım? buzdolabını açıp aval aval bakarım, yarım limona üzülürüm, böyle varoluşsal bunaltılar yaşamama şaşırır, nihilisttim* lan ben niye varolmanın bunalımını yaşıyorum ki, yoksa kendimi tanımıyor muyum diye daha da bunalıma girerim, halıda yatarım, tavanı izlerim. izlerdim daha doğrusu.

    bekârlık sultanlıktır, yalnız yaşamak imparatorluktur temalı yaşamıma annem bayram ziyaretine geldi. içim daraldıkça evin içinde dolaşıyorum. "evin içinde niye manyak gibi dolaşıyorsun?" diyor. halıda falan oturuyorum, "yavrum mis gibi koltuk var kalksana yerden." diyor. en sonunda dışarı çıkıp hava almaya karar verdim. hava dışarıdan bedavaya alınabilen katma değerli bi'şey. ezkaza dışarıdan bi'şey lazım mı diyecek oldum ve evden elime tutuşturulan ince bi' dostoyevski romanı uzunluğundaki alışveriş listesiyle çıktım. yazarı annem. yakında tüm kitapçılarda rafları süsleyecek. neyse. benim varoluşsal bunaltılarım sonucu eve yeşil sebze girdi yıllar sonra. benim varoluşsal bunaltım en azından bi' işe yarıyor.

    şu sahte paraları anlamak için kullanılan mor ışığı üzerime tutsalar üzerimde 55 puntoyla "benim ne işim var bu hayatta" yazar vaziyette sokaklarda boş boş dolaşmak istiyordum. evin bayram kalabalığından uzaklaşır biraz da sokakların kalabalığına üzülürüm diye umuyordum. sonra da kendimi "aman en azından sokaktaki insanlar çevirip kaç para kazanıyorsun, ne zaman evleneceksin, ev almıyor musun ev al kendine bi' tane" diye insanı darlamıyorlar diye avutmayı düşünüyordum. ama cebimde sokaktaki varlığımın izin kâğıdı olan alışveriş listesi vardı, direkt markete gittim.

    markette ürünü tüketip ambalajı kasadan geçirmek isteyen bi' adamın sebep olduğu ufak çaplı krizin ortasına düştüm. adam hansel ve gretel'deki gibi yürüdüğü yollara kırıntılar bıraka bıraka gezmiş tüm marketi. yolunu kaybetmekten korktuysa demek. bi' de alamancı bi' aile vardı. türkçe bildiği hâlde konuşmayan bi' kadın yüzünden kasada sıra oldu. kasiyerin gözlerinde magmayı gördüm. bayram günü bu beyinsizlerle uğraşan market personeline bakınca hayattaki varlığımı sorgulayışım biraz olsun azaldı. sonrasında kasiyerin 25,90 lütfen lafına kafasını gömdüğü telefondan kaldırıp cevap vermesi 15 dakika süren bi' ergen yüzünden insanlığa olan inancım tazelendi. gelecek kuşaklar da en az bizim kadar mal oluyor, çok fazla kuşak çatışması yaşamayacağız diye sevindim.

    eve dönerken aldığım orduluk erzaklarla dolu poşetler parmaklarımdaki kan dolaşımını kesti, kangren olma tehlikesiyle hızlı hızlı yürürken varoluşumun sancısı tamamen geçti. teşekkürler anne. iyi ki varsın.

  • fb tv de röportajına denk geldim;

    -hobilerin nelerdir?
    h.ali: dans etmek!
    -ne tarz müzik seversin?
    h.ali: dans müziği!
    -ne tarz filmler izlersin?
    h.ali: dans filmleri!

    bir de böyle her seferinde gözünü büyülterek dans diyor.

    denz denz denz!

  • ilişkiler konusunda kadınların düştüğü büyük bir yanılsama var. gerçeği bu kadar yalın kimseden duyamazsınız. duyargalarınızı açın ve dinleyin;

    evet ilişkilerin başlangıcında seçimi kadın yapar, ama uzun kaliteli bir ilişkiye karar verecek olan erkektir. şu sözlükte bile kadın profiliyle yazacağınız az bişi davetkar bir giri ile bin sırtlan erkekten mesaj alımınız garantidir, ama bu onların hepsinin kaliteli bir motivasyon içinde olduğunu göstermez.

    ilişki öncesi bu asimetrik arz-talep dengesizliğinin yanılsama özgüveni sizi sarhoş ediyor. tercihinizi yapıyorsunuz. sonra sıra erkeğe geliyor. bu sefer ilişkinin devamı ve kalitesi konusunda arz-talep eğrisi erkeğin lehinde bir noktada aynı asimetriklikle dengeye ulaşıyor. nasıl ki siz ilişkinin başında bin erkekten birini tercih ediyorsanız, erkekler de uzun ve kaliteli bir ilişki için bin kadından birini tercih ediyor. siz de olan bitene anlam veremiyorsunuz.

  • mis gibi çıkma teklifi vardı bir zamanlar. efendi gibi gelir sorarlardı, benimle çıkar mısın diye. kabul edersen sevgiliydin, etmezsen herkes yoluna bakardı. çıkma teklifi kalktı mertlik bozuldu. şimdi yeni biriyle tanışmak var. hoşlanıyor mu belli değil, seviyor mu alakası yok. sevgili desen hiç değil. flört falan diyorlar onu da anlamıyorum mesela ben. bitince anlıyorum haa bu flörtmüş diye. devir çok değişti ya. nesi vardı çıkma teklifinin ya abv.

  • sözlükte karşılaştığım en anlamlı veritabanlarından birisi.
    tamam diğerleri çok saçma sapan ama bu da çok aydınlatıcı olmuş.
    (örnek olmasını umuyorum.)

    daha önce görev aldığım bir hastanede bir hekim arkadaşıma konu hakkında fikrini sormuştum ve bana 25-30 yıl sonra bu operasyonların ne kadar doğru ya da yanlış bir karar olduğunu anlayabileceğiz demişti.

  • bu soru detaylı bir cevap yazmak için harcanan zamana değecek türden.

    öncelikle evet bu yapabilir ama bedava öğle yemeği alabileceğinizi aklınızdan bile geçirmeyin.
    - bu videoda
    2:41'den sonra uzay mekiği roketinin yatay olarak kıvrılma eğriliğini görebilirsiniz.
    güvenli bir yüksekliğe ulaştıktan sonra roketler yatay ve doğuya doğru kıvrılırlar.
    neden doğu? çünkü dünyanın dönüş hızı (ekvatorda 1000 mph civarında) roketin hızının bir parçasıdır. atmosferin en kalın kısmından olabildiğince çabuk geçmeleri, sonra kavis çizip hız kazanmaya başlamaları gerekir.ekvatorda hızın daha fazla olması, abd'nin ana roket fırlatma tesisinin florida'da olmasının sebebidir.
    uzaya yatay geçiş için uçaklardan beklentinizin bundan daha büyük olması lazim.

    bu bir sr-71 casus uçağı.
    90.000 feet'e ve saatte 4300 km sınırlarında uçabilir. bu yaratık bile uzaya yatay uçuşu başarmak için gereken minimum irtifanın sadece 1/6'sı ve minimum yörünge hızının sadece 1/7'sine ulaşabilir.

    şu anki teknolojinin sınırlarında bulunan uçaklarımız, yeterli havanın olduğu nispeten düşük irtifalarda çalışır ve hava soluyan motorları ile sadece oksijenin bol olduğu alt atmosferde takılırlar. maalesef uzaya yatay olarak uçamazlar. dünya'nın yüzeyi boyunca hareket ederken her zaman merkeze doğru "aşağı" çekilmeye mahkumdurlar.
    kalkıştan sonra onları sağlıklı bir irtifada tutmak için kontrolleri kırpılır kavis yaparlar bu da mil başına algılanamaz bir 8 inç "alçalması" anlamına gelir.

    arabanızı sürdüğünüzü ve önünüzde 1 derece sola dönüş olduğunu hayal edin. eminim çoğu insan bunu fark etmeyecektir. şimdi, bu dönüşü 60 millik bir mesafeye yayın. dönüşün gerçekten var olduğunu tespit etmek için enstrümanları kullanmak zorundasınız. orada keskin bir dönüş göremediği için yolun düz olduğunda ısrar eden bir hayli düz dünyacı arkadaşlar var…

    biz dünyalılar için "sabit bir yükseklikte uçmak" demek, `dünya'nın ağırlık merkezine sabit bir mesafede dönmek anlamına geliyor. `
    atlantik'i geçerseniz sadece dünya'nın kavisini izleyerek bir eğri çizgi çizmiş olacaksınız. uzaya çıkmak ise irtifa kazanmayı gerektirir. (öklid'e selam)

    entrilere bir göz atınca uzaya çıkmak ile yörüngeye girmek işini aynı şey sanan çoğunluğu fark edebilirsiniz. bu konuda kafalar bir hayli karışmış gibi. uzaya çıkmak kolay, yörüngeye girmek ise zor iştir.

    yörüngeye girmek, adana düğünlerinde sonradan halaya girmeye benzer. çok daha fazla enerji gerektirir. çünkü bu sadece uzay sınırımıza sıfır hızda ulaşmak değil, bu sınırı yörünge hızının ötesinde (yaklaşık 17.000 mil/saat) geçmek anlamına gelir. bu yüzden bugüne kadar sadece roketlerle uzaya çıktık.

    ikinci dünya savaşında tüm modern füzelerin atası olarak anılan alman v2 roketi uzaya uçabilirdi. fakat bu doğrudan gökyüzüne doğru dikey bir uçuştu ve londra'yı bombalamaya çalışırken kullanışlı değildi.
    sonrasında birkaç defada olsa alman, amerikalı ve sovyet bilim insanları tarafından atmosferimizi incelemek için uzayın tadına bakmışlığı vardır.

    bir uzay uçağının yörüngeye ulaşması için ses hızının 10 ila 20 katları arasındaki herhangi bir hıza ulaşabilme gücüne sahip olması gerekiyor. bu hızlarda üretilecek ısıyla nasıl başa çıkacağımızı bile henüz bilmezken, oksijenin solumaya dahi yetmediği ortamda hava soluyan motorları bu hızlara çıkarma görevini bence bir sonraki neslin alışveriş listesine ekleyelim.

  • aci cekerler. etraflarindaki kotulukleri, kotu kalpli insanlari, acimasiz insanlari gordukce bitmez tukenmez bir sekilde aci cekerler. etrafindaki haksizliklardan etkilenmeyen, baskasinin acisini goremeyen insanin ruhu guzel olmaz cunku.