hesabın var mı? giriş yap

  • bir şarkıcının başarısı nasıl ki sahne arkasındakilere bağlıysa, çalışan kadınların özellikle çalışan annelerin hayattaki duruşu da yine sahne arkasındakilere bağlıdır. kimler midir onlar? ilk sırada kadının kocası gelir. sizi destekleyen, eksiğinizi görmeyip üzerini kapatan bir eşiniz varsa tebrikler 1-0 önde olan azınlıktansınız. baba olacağını duyduğunda sevinçten bir büyük açtıran, dokuz ay boyunca karnınızı okşayan, doğum yaptığınızda baklava dağıtan adamın, bebeğin kolik sancılarıyla birlikte uykusuzluktan şikayet etmesi ve "yok mu bu sıpanın kapatma düğmesi?" diye sorması arasındaki süre yaklaşık 40 gündür. bu süreç, diş ateşi, yürüme egzersizleri, "çocuğum iki dakka dur yaa" dönemi, iki yaş sendromu, üç yaş inadı ile devam ederken bir bakarsınız ki adam arazi olmuştur. fiziksel olarak yanınızda, yatağınızdadır evet ama aklı fikri kuş olup uçmuştur. bu sırada kadına ne olur peki? kadın kadınlığını unutur ve çoğu zaman geri gelmemek üzere kaybeder. çocuğu yaparken gösterilen heves yerini arkasını dönüp horlaya horlaya uyumaya bırakır.

    sahne arkasının ikinci aktörü ise anne/kayınvalidedir. torununa bakan, bakamıyorsa bile başında duran bir anne, çalışan kadının en büyük destekçisidir. çalışan kadının elinde oje, saçında fön varsa annesi sayesindedir. anneniz/kayınvalideniz çocuğunuza bakıyorsa susmanın ne demek olduğunu en çok bu zaman diliminde öğrenirsiniz. çünkü ne kadar yanlış yaparsa yapsın alttan almak ve sunulan bu nimete nankörlük etmemek durumundasınızdır. peki anneniz çocuğunuza bakmıyorsa ya da bakamıyorsa? elinizden hiçbir şey gelmez. ne annenizi bakıcılık yapmadığı için suçlayabilirsiniz ne de dünyaya henüz gelmiş o masum yavruyu karnınıza hatta bir yumurta hücresi olduğu günlere geri gönderebilirsiniz. yapılacak tek şey "elin kadınlarıyla" uğraşmaktır. bakıcı bulamazsınız. bakıcı bulursunuz parayı beğenmez. parayı beğenenini bulursunuz sonra bir bakarsınız ki tuvaletten çıkarken ellerini yıkamıyor. temizini bulursunuz zamanında gelmez. zamanında gel dersiniz "beğenmiyorsan başkasını bul" der. her allahın günü evinizi ve yavrunuzu bir yabancının sevk ve idaresine bırakıp yollara düşersiniz. bu sürecin sonucu, insanlara olan saygıyı ve sevgiyi kaybetmektir. bakıcı kadınlarla o kadar yüz göz olursunuz ki bundan sonraki hayatınızda ne zaman bir insandan hizmet almaya kalksanız direk çirkefe bağlarsınız. kazığı çok, tecrübesi bol olan bir dönemdir.

    sahne önünde çalışan kadını destekleyen üçüncü kişiler ise her türlü destek personelidir. bu personelin müdiresi ise eve gelen (gelebiliyorsa) gündelikçi kadındır. allah onların hepsinden razı olsun. temiz çamaşır, ütülü gömlek bulabiliyorsa çalışan kadınlar, yine bir çalışan kadın sayesindedir. bu konfora sahip olabiliyorsanız şükredin. zira günde 12 saat çalışıp haftasonlarını temizlik ve yemek yaparak geçiren kadınlar çoğunluktadır. paraları vardır ama bütçeleri yoktur. çünkü ödenmesi gereken kredi taksitleri, yapılması gereken market alışverişleri ve her ay kocasının maaşı ile birlikte zar zor birleşen yakaları vardır. ikinci gruba giriyorsanız, öz saygınızı yitirmeniz işten bile değildir. tabiri caizse eşekler gibi çalışıp elinde avucunda hiçbir şey kalmadan yaşamanın başka bir sonucu olamaz zaten.

    sahne arkasının en haylaz çocuğu ise patronunuz / amiriniz / müdürünüz / şefinizdir. çalışan annenin bu konudaki şansı ise fifty/fifty 'dir. eğer patronunuz çocuk büyütmüş, uykusuz kalmış ve eşine değer veren birisi ise tebrikler. dört ayağınızın üstüne düştünüz. eşinden nefret eden, erkek üstünlüğüne inanan, empati yeteneğinden yoksun bir mobbing kralının eline düştüyseniz vay halinize. çocuğunuzun ateşini ancak ve ancak watsaptan takip eder kreşin ilk gününde o küçücük melek arkanızdan ağlarken geri dönüp ona sarılamaz ve insanlıktan çıkarsınız. çalışan kadın bu dönemde profesyonelliğini kaybeder. işini sadece para kaynağı olarak görür ve her gün daha fazla nefret eder. iyi bir mesleğe sahip olmanın bedeli bir çocuğun gözyaşları olmamalıdır.

    tüm kadınların, kadınlıklarını yitirmeden, insanlara ve kendine olan sevgisini, saygısını kaybetmeden, profesyonel bir erkek gibi çalışıp anne olabildiği günleri görmek dileğiyle...

    not: iş bu entry bir 8 mart entrysiydi. bir çalışan anne tarafından yazıldığı için ancak bu gece postalanabildi.

  • uc berkeley tarafindan bir araştırma ile de kanitlandigini gördüğüm onermedir .

    bunun nedenlerine bakacak olursak;

    1) ateistler dogru olduguna inandıkları bir şeyi yapmak için kendilerini dogmalarda sınırlamazlar, onların bir şeyi yapmak için aradıkları tek kıstas akıl ve vcdanlaridir. sorgulama alışkanlığı olan bir insan nerede ne yapması gerektiğini daha iyi bilir.

    2) ümmetci bir yaklaşım benimsemedikleri için her kesimden insana yardım edebilirler. bugun dindar türkiye her yıl ramazan ayında yardım yapmak için özenle fakir bir müslüman ülke seçip, aynı ya da daha fazla oranda ihtiyacı olabilen haiti gibi ülkeleri önemsemezken, ateistler doğal felaketler yasayan musluman pakistan'a da katolik haiti'ye de yardım etmektedirler.

    3) bilimsel gelişmeler yapıp insanlığın daha da ileriye gitmesini sağlayanlar çoğunlukla ateisttirler. bunu yaparken etik olmak dışında bir sebepleri yoktur. -burada bilimadamından kastım, bir grup, cemaat desteğiyle dünyada ilk 5000'e girmeyen bir üniversiteden kadro almışlar değil,zaten onların bilime bir katkıları olmuyor, her şey kuran'da yazılı-

    4) bugun uluslararası alanda, bütçesine oranla en fazla yardımı yapan ülkeler olan iskandinav ülkeleri yogun oranda ateisttirler.

    5) ateistlerin yaptıkları katkılar cennet/huri gibi beklentiler olmadan yapıldığı için etik olarak daha fazla degerlidirler.

  • her duvarını ayrı renge boyamak. bildim bileli bizim ev krem renginde. bi türlü değiştirmeye ikna edemedim bizimkileri.
    ulan bi evim olsun kaç tane duvar varsa o kadar ayrı renk kullanıcam. ayrıca salondaki bir duvar kesinlikle elma şekeri kırmızısı olacak. bir tane duvarı ise boya kutusunun dibinde kalan boyaları duvara seperek boyayacam. hem fütürist hem sürrealist olacak o duvar. elimi boyaya daldırıp avup içimı duvara basarak imzamı da atacam.

    yeter lan krem de krem. bok gibi renk işte

    edit: çatı katına da jakuzi koymazsam adam değilim

  • soru gereksiz ama tavırlar daha da gereksiz. ben böyle bir şey duymadım söylemindeki tavır hal ve hareketleri tipik egolu akademisyen tripleri... sen duymadıysan kesin yoktur. sunucu da çok güzel geriye çevirdi süreci...

  • rüyamda galatasaray formalı sırtı bana doğru dönük bir futbolcu gördüm

    -zlatan diye bağırdım

    - ben necati dedi.

  • sözleri çok anlamlıdır:

    sfkdsjdlkjsaşfjsoıgasdajal alone again
    qdrquyrwauısghdadsaasf everyday
    zcxajkdsajksbhzx being a friend
    asfkjdfgkljsfalgj awaayyy...

    daft punk'ın en iyi parçalarından biridir.

  • saygı değmeyen vatandaş okur belki
    troll olduğunuz belli de gençler yalan ile beslenmesin diye yazalım

    * kuva-yi milliye ortak bir tepki olarak bir çok yerde başladı. organize hale getirildi, ordu kuruldu.
    * başta kalan tek düzenli ordu doğu anadolu'da kazım karabekir'indi. doğu'da milis güçten ziyade daha çok düzenli ordu hakimiyeti vardır. ermenileri bertaraf etmiş, batıdaki mücadelenin kafa olarak rahat yürütülmesini sağlamıştır.
    * güneydoğu'daki kuva-yi milliye'ye ekipman ve teknik destek yardımını ugandalılar yapmadı. ayrıca orada subaylar da vardı. bölgedeki kuva-yi milliye güçlendirildi ve organize edildi.
    * ege,marmara, karadeniz ve doğudaki rum ve ermenilere her türlü desteği veren batı ittifakıdır. karşında yalın bacak, tek başına, kendi imkanları ile mi yer aldı bunlar?
    * vali ile yönettiğini söylediğin yeri kurtuluş savaşından 100 yıl önce osmanlı kaybetti. ege işgali de osmanlı'nın kaybıdır. hesabını onlara sorarsın.
    *işgal edilen yerlerdeki paylaşıma göre de kaç düvel ile mücadele edildiğine bakarsın.
    * karşılıksız yardım almamak için açken bile rusya'ya buğday gönderip öyle silah alıp, zar zor düşman ile başabaş bir orduyu kurabilmek bir başarı iken, herkes işgal edilen yerleri kabullenip, elde ordu kalsın diye uzun vadeli direnişi savunurken ( öyle olsa yunan'dan ve diğerlerinden toprağı nah alırdın), ben bu ordu ile zafer alırım demek mucize gibi. çünkü o dönemki savaş şartlarına göre savunmayı kırman için düşmandan fazla olman lazım (1e 3 oranında olması lazım). ama sen anca başabaş bir ordu kurabilmişsin.
    * 200 yıldır savaş kaybeden, savunmada kalmayı öğrenen toplumu,orduyu bir de bu kadar güçlü bir ittifaka karşı savaşmaya ikna etmiş ve orduyu da hücum edecek zihniyete kavuşturmuşsun. 6 ay boyunca yerinden bile oynamaz denilen ihsaniye savunma hattını 1-2 günde yerle yeksan etmişsin.
    daha sayamayacağın bir milyon tane zorluk ve yokluk şartında zafer almışsın. girdiği topraktan çıkmayan, dönemin süper gücü ingiliz'i istanbul'dan atmışsın.sonrasında masada olabilecek en iyi sonucu almışsın.
    ama 100 yıl sonra baaaazı at organları çıkıp sana sallayabiliyor işte.
    batı uşağı, yunan hayranı feslinin izinden gitmeyin. bilgisizce de sallamayın.