hesabın var mı? giriş yap

  • teklif yapan herifin medeniyetsizliği, mandalığı, yarattığı tehlike falan her şey bir kenara. nasıl bir kadın evlilik teklifini e5'te almak isteyebilir ya? bir kadının ne derece kıro, ya da ne derece aşık olması lazımdır ki e5'te evlilik teklifi almak hoşuna gitsin?

  • ilk ve sonda hatırladığım, bir düğmeye basılmış gibi, kendi kendime, yememeye ant içmem ve aynı andı bozmam. şimdi, buradan bakınca, düğme benzetmesinin çok yerinde olduğunu düşünüyorum, çünkü, bu hastalığın temelinde yatan tam da bu; denetim saplantısı. bedenimin, hayatımın denetimini başka kimse değil, ben elimde tutuyorum (tutmalıyım) düşüncesi.
    genç bir kızı (hiç erkek hasta duymadım, belki benim cahilliğimdendir) bu saplantıya iten, ebeveynlerinin ondan beklentilerinin yüksekliği olduğu kadar, ona karşı tutundukları tavırlar arasındaki uçurumdur da. birisi gardiyan gibi başından ayrılmazken, diğerinin her yaptığına "bırakınız geçsinler" demesi, yüzeysel bir sempati duymasıdır; ben şahsen, iki cami arasında beynamaz kaldığımı düşünüyorum, sanırım denetime saplanıp kalmamın nedeni, onların "denetim"e ilişkin bu tutarsız tavırlarıydı.
    daha tehlikeli birşeyden söz etmek istiyorum, şişmanlığın damgalanması, hastalık gibi görülmesi, sağlıklı beslenme faşizmi falan, beni hem kışkırttı, hem de gizledi hastalığım boyunca. "manken gibi kız" diye övüldüm, hiç kimse garipsemedi günde 3,5 saat spor yapmamı, çiğ pirinç ve pamuk yememi (sakın denemeyin!), akşam yemeklerine katılmamamı. orda burada bayılmam kolayca yorgunluğa, sıcağa, heyecana yoruldu. gençtim, dinçtim ya. yediğime dikkat ediyordum, cips ve kolayla beslenen diğer obur kızlardan değildim, onların iyi yetişmiş kızıydım ben, "ne yaptığımı biliyor"dum.
    ve biri tıp tahsilli olmak üzere iki üniversite mezununun çocuğu ben, artık bedenimde östrojen salgılanmasını uyarmaya yetecek yağ kalmayıp da adetim kesilinceye dek, hiç farkedilmeden, hiç garipsenmeden, hiç uyarılmadan, herkesin gözü önünde, kendime yaklaşık bir yıl eziyet ettim.
    beni durduran da bu oldu zaten. birşeyler değiştirmeyi başarmıştım. bedenimin doğal işleyişine bile, müdahale etmiştim. sofraya oturunca kendine hakim olamayan iradesizlerden değildim, kaderi, hayatı kendi ellerinde olan, bambaşka bir insandım ben; şimdi bile içimi titreten o iktidar hissini unutmam imkansız. bunu, işler çığrından çıkıncaya dek, saman altından su yürüterek gerçekleştirmem de, ayrı bir haz vermişti, hatırlıyorum. ailemin şaşkınlığı, inkarları hele...bir nev'i intikamdı, faturasını kendime kestiğim.
    "iştahsızlığım" değil, "yememe iradem", dış dünyaya karşı beni koruyan, farklı kılan bir giysiydi. en temel güdülerimden birine hakim olabilmişsem, başıma her ne gelirse, onun da icabına bakabileceğime güveniyordum.
    herhalde; çünkü bunlar o zamanki bulanık zihnimdekiler değil, sonra yaptığım çıkarımlar. o zamanlar sadece saatlerce soyunup boy aynasının önünde, kendime baktığımı ve iç organlarımın beni şişman gösterdiğini düşündüğümü hatırlıyorum, bağırsaklarımın hepsinin bana lazım olup olmadığını düşündüğümü hatırladıkça gülesim geliyor.
    şimdi yağ oranı normalin üst sınırlarında bir kız olarak, iştah denetimi saplantımdan kurtulduğumu söylersem yalan olur. bir kere şekilcinin önde gideni olarak öleceğim, (başta kendim olmak üzere) insanları kilosuna bakarak yargılamayacağım gün hiç gelmeyebilir. yemek, sanırım, benim için asla, yalnızca beslenmekten ibaret olamayacak. yağa dokununca tiksinmeyebilir miyim acaba? sonra, kilo almamın normal ve de istenir olacağı gebelik gibi bir durum, başıma gelirse, nasıl başedeceğim konusunda hiçbir fikrim yok. şimdi yağlı olmaktan memnun muyum, kendimi normal hissediyor muyum? hayır, bu sefer de yağlarımın beni delirmekten ve kendime eziyet etmekten alıkoyduğunu zannediyorum, yeniden yediklerimi denetlemek zorunda kalırsam, sağlıklı bir yaklaşımla altından kalkabileceğimden emin değilim, bir kez tabağımdakini yarım bıraksam, bir sonraki öğünü atlayacağım, bir kilo versem, gerisi çorap söküğü gibi gelecek ve altı ay sonra kendimi yeniden kontrol manyaklığına savrulmuş bulacağım sanki. yeniden denetimi elime geçirirsem, bedenim için bu kez daha adil bir efendi olabileceğime inanmam zor.

  • yav he he. ne güzel de tespit yapıyorsunuz. muhalifler mi antep'de, urfa'da, konya'da suriyeli dövüyor? senin kalelerin bunlar. artistlik yapıp, algı operasyonu kasmayın. git seçmenine sor bakalım, ne düşünüyor bu suriyeli işgalciler için?

  • gereksiz romantizm içeren olay.

    durumu olmayan öğrenciler böyle insanlar değil. kendi geçmiş tecrübelerimle durumu olmayan öğrencinin ne yapacağını söyleyeyim. durumu olmayan öğrenci dışardan yemek söyleyip iki tane fazla gelsin diye not yazmaz. durumu olmayan öğrenci hayatı zor koşullarda yaşayan ve kendini buna adapte etmiş insandır. yumurta kırar, makarna yapar, ekmek peynir yer.

    hesap editi: paraları olmadığını iddia eden bi grup öğrenci tanesi 5 liradan 13 lahmacun söylüyor. üstüne 2 tane bedavadan almak için şirinlik kasıyorlar. olay bu.

  • suyu başından aşağı döken, ekmeği kıçına sokmaya çalışan, ağzını burnunu tutturamayan hitit halkı yüzünden kral 3. bigudi'nin her köşe başına astırdığı uyarı panosu.

  • en sevdiğim ve ince ayrıntılarını yakaladığım, aslında sır olarak sakladığım tarifimi, burada sizlerle paylaşmaya karar verdim.

    öncelikle malzemeleri sıralayayım:
    -2 yumurta
    -4 yemek kaşığı toz şeker
    -1 paket vanilya
    -1 paket kabartma tozu
    -1 su bardağı süt
    -2 su bardağı un
    -1 çimdik tuz
    -çeyrek su bardağı pişirirken kullanmak için ayçiçek yağı

    süsleme malzemeleri zevkinize göre değişmekle birlikte ben zaman zaman kendi kullandığım ürünleri sıralayayım:
    çilek, muz, kivi, ananas, beyaz ve bitter çikolata, tercih ettiğiniz bir kakaolu fındık kreması.(bazen aldığım kare çikolataları benmari usulü eritip süslüyorum)

    ayrıca evde varsa waffle makinesi yoksa tost makinesi de olur.

    soran arkadaşlara waffle makinesi olarak şunu almıştım pandemide, memnun kaldım;

    görsel

    şimdi en önemli ayrıntı olan yapım aşamasına geçmek istiyorum, buyurunuz lütfen.

    -yumurtanın ak ve sarısını ayırın.
    -akı ile vanilya, sarısı ile de 4 kaşık şekeri mikserin hızlı ayarı ile güzelce çırpın. böyle kar gibi köpürene kadar.
    -yukardaki karışımı birbirine kavuşturup, un, süt, bir çimdik tuz ve kabartma tozunu da ekleyip bu defa mikserin düşük hız ayarı ile çırpıp hamuru akışkan kıvama getirin.

    bakınız waffle hamurunu ölçülü dağıtma konusunda çok işime yarayan; hamur portonlayıcı adı altında üretilmiş bir ürün var. a101'de filan satılıyor.

    görseli şu:

    görsel

    yapacağınız pankek ve muffin kekleri kaplara eklerken, aynı boyutta kekler çıkarabilmek için çok yardımcınız olacak.

    işte şimdi hamurumuz hazır. ayçiçek yağı ile yağladığımız makinemize bir miktar alıp pişirmeye başlayabiliriz. en eğlenceli kısmı olan, soğuduktan sonra malzemelerle süslemenin zamanı geldi. burada çocuklarınızdan destek alabilirsiniz. böylelikle hayal dünyaları gelişecektir.

    geçtiğimiz hafta çocuklara yaptım bakın ekte paylaşıyorum.

    görsel
    görsel

    yapacak arkadaşlara şimdiden afiyet, bal, şeker olsun.

    edit: resim

  • öyle bi hiç için; artık hayatının son demlerini eşiyle keyfe keder yaşayıp giderken karavanına atlayıp, 1.sınıf habitat uğruna 2.görünümlü 3.dünya ülkesine tatile gidip, ne idüğü belirsiz insanlar cumhuriyetinin bir canisi tarafından öldürül, katledil.. karavanın havalandırma camından bıçakla atlayıp gelen bir hayvan! siz hala konuşadurun efendiler yok karadenizliymiş, yok kürtmüş, onun bunun memleketlisiymiş falan diye hayır ne alakası var insan değilmiş, ama bizden biriymiş, bir türkiyeliymiş.. hala ayrıştırın, hatta italyanda zaten lombardialıymış, bunlar afedersin kuzeyli zaten falan deyin oldu olacak. secere, kütük merakından insanlığını unutmak ne acı. ah gelmeseydin böyle aptallık memleketine keşke hiç giorgo..