• başrollerinde ewan mcgregor, christopher plummer ve mélanie laurent'in oynadığı, 2010 yapımı mike mills filmi.
    toronto film festivalindeki gösterimden sonra, 3 haziran 2011'de abd'de gösterime girecek. trailer için:

    http://www.imdb.com/video/imdb/vi1778620953/
  • ewan mcgregor'ın yine yapacağını yaptığı filmdir. her zaman tatlı filmler çekmeyi başarmıştır. izlediğim en güzel trailera sahip filmdir.
  • başrollerini gördükten sonra ikiletmeden soluğu sinema salonunda aldırtan keyifli film. yeri geliyor güldürüyor, yeri geliyor hüzünlendiriyor yeri geliyor yüzünüzde ebleh bir gülümseyiş bırakıyor. şeker gibi bir film.
  • film ekimi 2011 kapsamında gösterilen izlenesi filmlerden biri.

    --- spoiler ---
    hayatı boyunca erkeklerden hoşlanan hal *, yaşadığı dönem itibarıyla akıl hastası olarak görülmekte ve toplumdan dışlanmaktadır. georgia * hal'a aşık olur ve durumunu bilerek ona yardımcı olacağını söyler, 1955'te evlenirler ve bir çocukları olur ki bu oliver'dır. ancak müze müdürü olan baba eve olabildiğince az gelen biridir, otoriteyle ve toplumun kurduğu saçmasapan kurallarla derdi olan georgia'nın ise en yakın arkadaşı hiç yanından ayırmadığı oliver'dır. sonra bugüne geliriz georgia kanser olup ölür ardından 75 yaşındaki baba gay olduğunu itiraf eder ve artık kimliğini saklamadan yaşayacağını söyler hatta erkek arkadaş aramak için gazetelere ilan verir. bir süre sonra genç sevgilisi andy ile birlikte yaşamaya başlarlar ama kısa süre sonra ona da kanser teşhisi konur ve ölür. babasının ölümünden sonra içine kapanık karakterimiz oliver partide tanıştığı anna ile çıkmaya başlar. anna, 1 ay sonra şehri terkedecek bir aktristir, onun da babasıyla sorunları vardır. oliverın bir geçmişe bir bugüne gidip gelen hikayesinden anlaşılır ki geçmişte annesinin ve babasının mutsuzluğunu izleyerek büyümüş oliver, onların kendisi yüzünden birarada yaşamak zorunda kaldıklarını ve hayatlarını mahvetmelerine yol açtığını düşünmüştür. bu yüzden sevdiği insanları olabildiğince çabuk terkeder ki ona mahkum kalıp özgürlüklerini kaybetmesinler, bunu hayatında alışkanlık haline getirmiştir ta ki kendisi gibi biriyle karşılaşıncaya kadar.
    bir de oliver'ın 150 kelimeye kadar ingilizce anlayabilen köpeği arthur var ki, o da film boyunca oliver'ın yanından hiç ayrılmıyor. oliver ve arthur'un ayrılmaz birlikteliği ve yanlızlıklarını paylaşmaları da oliver ve annesinin durumunun kopyası gibiydi. *

    --- spoiler ---
  • bıktıran ağırlığı ve ne anlatacağına karar verememiş senaryosuyla insanın aklını karıştıran film.

    sözlükte bu kadar az yer bulmasına şaşmamak gerek. bence bu filme başlayan her 10 kişiden 7si bir noktada pes edip izlemeyi bırakıyordur!
  • izleyince çok sevdiğim, henüz insanlar tarafından keşfedilmemiş film. bahsettiği tarihleri fotoğraflarla anlatma tarzına bayıldım.
  • izlemeye başlamadan önce, çerezlik şöyle bir bakıp geçmelik olduğunu düşündürten türden bir film. tabi bu işin önyargı kısmı.

    ders çalışırken insanın başına gelir ya, çok aşina olduğu tarzda bir soru çıkar karşısına ama kendisini verip bir türlü çözemez ne istenildiğini anlayamaz. bu film başlamadan evvelki önyargılarımdan olsa gerek, uzun bir süre bu duygularla baktım ekrana. anlatış biçimini benimseyip hikayeye girdikten sonra ansızın evin içine dalan araba farı gibi aydınlattı. ewan mcgregor'un başarılı oyunculuğunun yanında, anlatılış tarzının orijinalliği de kişiyi içine hapseder cinsten. açıkçası uzun zamandır böyle bir film izlememiştim. replikler, minik resimler ve bilhassa melanie laurent'in mimikleri.

    filmlerden kesin bir sonuç çıkmasını bekleyen, açıkça bir şeyler anlatması gerektiğini savunan ve en ufak detayların bile önem değil ağırlık yarattığını düşünen kişilerce izlenilmesi halinde hayalkırıklığı yaratacaktır. yok eğer hayal kurmak, gerçeklik ve rüya arasında gidip gelmek niyetindeyseniz bir nebze olsun iyi gelebilir. bunun yanında hoş bir oyunculuk performansına da tanık olabilirsiniz.
  • izlemekten keyif almadığımı düşündüğüm,

    izlemekten keyif aldığımı da düşenmediğim,

    ara ara tekrarlanan sahneler, oldukça başarılı çekilmiş gay community sahneleri, iyi oyunculuğa rağmen bir şekilde insana sahici gelmeyen, buğulu, durağan, akamayan film ... beki baştan sonra depresifi olmasına rağmen depresif durmamaya çalışmasından kaynaklanıyor.

    sahicilik tarafının en tuhaf tarafı ise bu öykünün çok ciddi sahicilik içermesi. yönetmen mike mills'ın babası, annesinin ölümünden sonra, dolaptan çıkarak eşcinselliğini açıklamıştır. yani aslında oldukça otobiyografik öğeler içermektedir film ...

    en güzel sahnesi ise filmin, eşcinsel babanın anneyi öptüğü ve annenin geri öpmeye asla fırsatının olmadığı, adam yanından geçerken hep bir şeyin eksik kaldığını hissettiren sahneler oldu. çocuklar evde hep bir şeylerin tamamlanmamış olduğunu, eksikliğini hep hissederler ve aslında bu sahnenin gerçekliği belki bunu çok hisseden bir çocuğun yetişkin hali tarafından çekilmiş olması ....

    bu filmi ferzan (özpetek) çekseydi ve müziklerini de andrea guerra besteleseydi. iki eksik ilişki nasıl paralel olarak çekilir, anlatılırdı içimizi yara yara görseydik mi acaba ?
hesabın var mı? giriş yap