• lucille ball gerçekten çok tatlı, fiziksel komediye çok yakışan bir kadınmış. bu bakımdan nicole kidman gibi rijit bir soğuk nevale role pek gitmemiş, tam olduramamış. yer yer aaron sorkin senaryolarının olmazsa olmazı abartı mizansenler, pek çok şeyin o haftaya yığılmış gibi yapılması.. suspension of disbeliefe ket vurup filmin gerçekçiliğini biraz azalttı. fakat genel itibariyle zevkle izlediğim bir film oldu ve sorkin'in nihayetinde filmi güzel bağladığını düşünüyorum.

    --- spoiler ---

    lucy'nin aldatıldığını kesin olarak öğrendikten sonra alternatif açılışlar arasından 8 farklı erkeğin ismini söylediği versiyonu tercih etmesi yaşadığı ani ve dramatik paradigma değişimini çok güzel verdi. baştan beri kocasına son derece aşık ve çok bağlı bir kadın olarak başka erkeklerin isimlerini saydığı açılışa karşı savaş vermiş ve kocasının mutlu yuvasına gelip "i'm home" dediği açılışı savunmuştu. fakat o noktada artık onun da o yuvaya karşı bir aidiyeti kalmadı ve birliktelikleri ortaklığa dönüştü.

    --- spoiler ---

    8/10
  • yorum eksikliğine bakılırsa şimdilik underrated kalan bence gayet iyi bir film olmuş. iş hayatındaki, özellikle de birlikte çalışan çiftlerden her yaştan kadın ve erkeğin kendisinden çok şey bulabileceği bir filmdi.

    --- spoiler ---

    casting tartışmalarını bence muhtemelen başrolde jennifer lawrence'ı görmeme sebebimiz "takvim uyuşmazlığı"ydı diyerek geçiyorum. kidman o kadar estetik ve makyajla olabildiğince iyi kurtarmış rolü, diğerleri zaten mükemmel.

    eski yapımcısının stüdyosundaki 35-39 yaş muhabbetini ve yemek sahnesini mükemmelştirme çabasını -ki iş ilanlarından görülebileceği üzere halen geçerli bir lanet kriterdir medya başta olmak üzere çoğu sektörde- 40 yaşında aynı sektörden bir kadın olarak buruk bir gülümsemeyle izledim. lucille ve adını bildiğimiz-bilmediğimiz birçok kahraman bize her sektörde yol açtı ve açtıkları yolu çok da ileriye götüremedik. metalaştırılma, salaklaştırılma tartışmaları arasında açıkçası suçu erkekler ya da başka etkenlerden çok biz kadınlara atıyorum. bugün bile hak ettiklerimizi yani eşit iş, konum ve maaşları almak isterken bize lütfedilenden memnun kalıyoruz, geçen yılın ödülleri (ve muhtemelen bu yılkiler) de bunu kanıtlayacak. bu film ödül aldığında yine bir kadın hikâyesini anlatan erkekler ödül alacak, can sıkıcı gerçekler bunlar.

    filmin sonunun ilk sahneden işlenip sonraları unutturalarak sonda suratımıza tokat gibi çarpılması sanırım filmde en sevdiğim kısım. çok kadınca bi tepki ya da ben fazla içselleştirdim lucy'i hem mesleki hem cinsiyet açısından ama evet o derece hayati br an civarında olmasa da yoğun bir anda çok benzer bir tepki verip ilişki bitirmişliğim var :)

    kırmızı mürekkebi olduğundan bile emin olmadığımız bir gazetede çıkan 10 punto kırmızı manşetli haber diyaloğu rating açlığı için güzel bir detaydı, bugün eminiz ki sırf o manşeti atmak için kırmızı pigment keşfedilebilir.

    son olarak "desi, senin neandertal kültürel kodlarına sçayım gerzek herif, insan böyle aşıkken neyin macerasını arar? sana sözleşme baştan açık ve net sunuldu 'yuva istiyorum' diye. orası hariç her yerde olmak, bunu da doğana bağlamak neyin nesidir, atmasaydın imzayı o zaman?" şeklinde günlük gıybet kotamı da dolduruyorum.

    muhteşem görüntü yönetimi ve kostüme diyecek tek lafım yok. j.k. simmons her rolüyle tüm ödüllere hak ettiğinden o konuda da bir yorum yapamıyorum.

    manitu hepimizi "don't fuck with him/her" diyen yapımcıyla çalıştırsın, amin. sanırım en büyük hayalim bu, kalanını ben hallederim :) izleyiniz, izlettiriniz.
    --- spoiler ---

    cila olarak nine perfect strangers izlenebilir.

    edit: genel anlamda bakınca gerçekten sıkıcı olabilecek bir hikayenin, aslında asla bitmeyen hollywood golden age'inde kendisine hak ettiği yeri bulmaya çalışan bir kadının tv mecrasında bir çığır açması sırasında yaşanan sancıların kısıtlı bir döneminin hikâyesi.
  • bu yıl izlediğim en iyi filmlerden biridir, diyebileceğim filmdir. evet, yılın henüz sekizinci günündeyiz lakin geçen yılı da dahil edebilirim buna.
    lucille ball ve onun tv şovlarını, özellikle ı love lucy'i wandavision ile tanımıştım. daha yeni tanışığım yani. 1950'lerin abd'sinde epey popüler olan bir tv sitcom'uymuş. yapımın baya bir etkisi olmuş ki abd toplumunda, günümüze kadar sağlam gelmiş gibi gözüküyor. zira filmin imdb puanının düşüklüğü ve olumsuz eleştrilmesini buna bağlıyorum. belki ben de bir fanı olsayım, ben de gömerdim, kim bilir? lakin film lucille ball ve desi arnaz arasındaki aşkı, ilişkiyi, oynadıkları ve üst seviyelere çıkartıkları sitcomları çerçevesinde, hatta içinde oldukça iyi anlatarak, keyifli bir romantik-drama çıkarmış ortaya. özellikle çok eleştirilmesinin baş sebebi olan nicole kidman çok iyi oynamış, doldurmuş rolü. rol de karakter de şahane yazılmış elbet. ayrıca oyuncu, mekan ve sanat yönetimi de oldukça iyi olmuş filmdir.
    tavsiye edilir.
  • senaristi aaron sorkin'in, aynı zamanda yönetmenliğini yaptığı üçüncü uzun metrajlı filmi.
    oscarlı yıldızlara(nicole kidman, javier bardem, jk simmon)ilaveten nina arianda ile etkileyici performanslar içeren 2021 yapımı film, amazon prime'da seyredilebilir.
    --- spoiler ---

    1950'li yıllarda amerika'da yaklaşık haftada 60 milyon kişinin izlediği 'i love lucy' adlı hit sitcom'da,
    bir hafta içerisinde iki başrol oyuncusu evli çiftin, özel ve iş hayatlarında yaşananlar.
    gerçek 'lucille ball' sahneleri ve dizinin orjinaline dönüşlerle harmanlanan çekimler, anlamlı diyaloglarla seyretmeye değer yapım.
    yazar toplantıları, senaryo okumaları, ses sahneleri, fikir çatışmaları, yapımcı baskıları yanında dizilerin arka planı ve mükemmeliyetçilik arayışı da yansıtılıyor.

    javier bardem, küba devriminden hemen önce amerika'ya göçen bir ailenin oğlu. şarkılarıyla, danslarıyla renkli ve sadakatsiz koca, karısının dertleriyle başa çıkan karizmatik 'desi arnay' rolü ile her zamanki gibi göz dolduruyor.

    akılda kalan güçlü replikler:

    'my ambition is to live in a home, not a home, not an institution. a home, with a family and dinner time.(hep yuva özlemi içinde lucy)

    'the less you talk, the more things you hear.'
    (wlliam frawley)
  • javier bardem'in başarılı oyunculuğu haber değeri taşımıyor bile, adamın standartı o. bu rol de onun kalibresinde biri için çekirdek. nicole kidman'ı sevemedim gitti ve bu rol de fiziken de ruhen de pek ona göre değilmişti gibi. yardımcı oyunculara bayıldım. j. k. simmons oscar'a aday ama şansı az bence.

    i love lucy, married with children dahil olmak üzere amerikan aile komedilerinin temeli. onun yaratılış sürecini izlemek amerikalılar için nostaljik bir keyiftir.

    peki film dünyanın kalanına ne veriyor? dönemin siyasi atmosferini hissediyoruz, kasabalı ve kimsesiz bir kızın azmini ve yıldız oluşunu izliyoruz, bir aile dramına tanık oluyoruz falan ama derinlik yok. hele desi arnaz gölgede kalmış ki gerçekte de öyle. adam hep arka plandaymış. alkolizmde ve sadakatsizlikte bu ego yarasının izleri var; filmi izleyince rahat batması ve nankörlük gibi görünüyor.

    bu adam "lucille'in şarkıcı kocası"ndan çok daha fazlası. adam küba'da bir belediye başkanının oğlu olarak dünyaya geliyor, devrimden sonra annesiyle birlikte evsiz olarak amerika'ya sığınıyor ve sıfırdan müzik kariyeri yapıyor. amerikan ordusunda savaşıyor, üç madalyası var. i love lucy tutunca, bu çift kendi stüdyosunu kuruyor ve bu stüdyonun tüm işlerini arnaz yönetiyor. academy ödüllü sinematograf karl freund'la çalışmak, üç kameralı sit-com gibi televizyon tarihinde çığır açan işlere imza atıyor. hatta bu uğurda oyuncu olarak aldıkları ücretleri düşük tutuyor. ama kübalı bir göçmen olduğu için hep ayrımcılığa uğruyor. filmde bunu lucy başrolün kocasına verilmesini istediğinde, stüdyonun verdiği cevapta görüyoruz. adam, yeni oyunculara ve senaristlere kariyer fırsatı sunuyor. misal meşhur alacakaranlık kuşağı böyle ortaya çıkıyor. film, arnaz'ın hayatını konu edinmediği için bunlar kadraj dışı kalmış. belki daha fazla değinilebilirdi.

    bu arada amazon prime'da da bu çiftin hayatını konu alan bir belgesel gösterimde.
  • filmi yeni izleyebildim. film boyunca nicole kidman'ın suratına ne olmuş öyle demekten kendimi alamadığım için filme çok odaklanamamış olabilirim.

    --- spoiler ---

    filmin bazı yerleri çok sıkıcıydı. bazı yerlerde olay örgüsünü kaçırmışım. filmde aile olmak, birey olmak konuları güzelce işlenmiş. senaryo okuma sahneleri çok hoşuma gitti. ancak;

    kalbim kırıldı.

    bir sahnede baş karakterimiz olan hanımefendiye hayali yani ona hayatı yaşamaya değer kılan umudu sorulur. hanımefendi de cevap olarak der ki "yuva". "bir yuva istiyorum. ne bir ev ne de bir kurum. aile ve yemek vaktinin olduğu bir yer."

    bu cevaptan sonra esas oğlanımız ile tutkulu bir şekilde sevişirler. hanım kızımız yuvasını bulduğunu düşünür. hatta nişanlısını arayıp der ki "sen beni sevmiyorsun ben de seni." kadınlar evet biraz şeylerdir, garanticidirler.

    ***ağır spoiler***
    esas oğlanımız ise bu yuvayı hanım kızımıza sunduktan sonra onu aldatır. erkeklerin kodlamasını kim yapmışsa onların zihinlerine yuva kavramı bir türlü oturamıyor. bir kadını sevmiyor olabilirsiniz ya da o kadını seviyorsunuzdur ama o kadının hayallerini paylaşacak kadar sevmiyor olabilirsiniz lütfen o kadına -mış gibi yapmayın. erkeklerin hataya düştükleri nokta tam olarak da burası. karşılarındaki kadını biraz seviyorlarsa bir erkek olarak o kadının hayalini gerçekleştirmek zorundalarmış gibi düşünüyorlar ama olmuyor, üzerlerine o hayal oturmuyor. o hayali onlar da istememiş ki otursun. sonuç büyük bir hüsran.
    --- spoiler ---
  • kidman'ın gözleri nasıl o hale gelmiş olabilir
  • amazon prime video da yayınlanan bu dizi sayesinde tam 70 yıl öncesinin ikonik dizisi ı love lucyyi keşfettim. thanks darling:)
  • nicole kidman'ın tipi gerçekten felaket ama çok iyi oyunculuk çıkarıyor. altı kişiyle çekilen bu film bende daha çok, iyi bir tiyatro oyunu izlenimi yarattı. hatta seneler önce seyrettiğim, catherine deneuve ve gérard depardieu'lü le dernier metro'yu hatırlattı.
  • bu yılın en underrated filmlerinden biri. misler gibi de olmuş bir film. özellikle oyunculuklar şahane. nicole kidman'a ikinci en iyi kadın oyuncu oscar'ı kazandırabilir film. izlemelere doyamadım nicole kidman'ı. döktürüyor tek kelimeyle. oscar'da sadece oyuncu dallarında aday olması da biraz haksızlık. bence oldukça sönük bir yılda en iyi film kategorisinde de kendine yer bulabilirdi.
hesabın var mı? giriş yap