• (ks.)* bir ekşi sözlük yazarı*
  • -ecinniler, suç ve ceza ve karamazov spoilerları olabilir-

    bu kitabın içinde öyle bir karakter vardır ki sanmıyorum daha iyisi yazılabilsin. eğer sıkı bir dostoyevski okuyucusuysanız siz de takdir edersiniz ki dostoyevski'yi dostoyevski yapan şeylerden biri yarattığı güçlü karakterlerdir. benim bu yazıda hakkında bir şeyler karalamak istediğim karakterse zatı muhterem stavrogin'dir. bu abiyle ilgili birtakım kararlar verip emin olabilmiş adama ben çok saygı duyarım zira ben kendisiyle ilgili hiçbir şey anlamadım. en büyük ilgi de bilinmezliğedir zaten. dostoyevski de benim gibi olsa gerek yalnızca bir cümleyle ona ulaşamayacağımızı anlatmıştır. evet, o inansa inandığına inanmıyor, inanmasa inanmadığına inanmıyor. peki, bu adamın derdi neydi. sanırım o da bilmiyordu. intiharın bilinmezlikten, amaçsızlıktan doğduğuna inanırım. birine yüklenebilecek en acımasız lanetin de hayatı boyunca ne yapacağını bilememesi olduğu konusunda kararlıyım. bir de bu kimse çok şeyler yapabilecek bir kimseyse bu lanet insanı yer bitirir. bu adamın sonu intihardı, yolunu farklı şekilde çizseydi de bu hayatın sonu bu olacaktı. inkarı bile beceremediğini yazar stavrogin, ne yaptığını bilmediğini itiraf eder biraz da o son mektubunda. hayatı boyunca söylediği en doğru laftı belki de 'hiçbir şeyden nefret edemedim'. bir şeyden nefret edebiliyor olmak için sevgiden de yoğun şeyler hissetmeli insan, o hiçbir şeyden nefret edemez evet çünkü inkarı seçmiştir ve stavrogin hissizdir. inandığını, inanmadığını akla gelebilecek her şeyi inkar eder. kolaydır, mücadele gerektirmez, zira hiçbir şeyin anlamı yoktur.

    dostoyevski'nin karakterleri kendisidir. dostoyevski'yle ilgili kafa yorduğum bir mevzu var ki daha önceden de yazılmış çizilmiş şeyler: pedofili. bu konu suç ve ceza'da svidrigaylov'la, ecinniler'de ise stavrogin'le karşımıza çıkıyor. ivan karamazov'unsa çocuklar konusundaki hassasiyetini okuyanlar bilir. ivan'ın nihilizminin temelinde çocukların yattığına inanırım. her neyse, dostoyevski'yle ilgili üç ihtimal var: ya mağdur, ya bir şeyi isteyip kendine engel oldu (svidrigaylov), ya da birine zarar verip ömrü boyunca onun pişmanlığını içinde taşıdı (stavrogin) bunu asla bilemeyeceğiz. ki stavrogin'in pişmanlığı kesin bir pişmanlık değil. ancak son ve en iyi kitabı karamazov'da bu konuyla ilgili de fikrini ivan'la açıklamıştır. ya günah çıkartmıştır, ya da sonunda uğruna mücadele gerektirecek tek şeyin çocuklar olduğunun farkına varmıştır.

    stavrogin kötü müdür, yoksa sadece insan mıdır bilemeyiz artık. ancak emin olunan tek bir şey vardır ki bu kitapta kötülüğün portresi kısmı tek bir kişiye ayrılmıştır o da pyotr stepanoviç'tir. kendisi eşi benzeri bulunmaz bir zehirdir. dostoyevski'nin bütün zehiri bu adamdadır. bu yazıyı yazarken fark ettim ki dostoyevski bir tanrıymış ve ben de ona inanıyorum. yazı bitti, soran olursa amerika'ya gitti dersiniz. esen kalın.
  • dostoyevski'nin muazzam, çağ aşan, kalbe saplanan, aklı bulandıran romanı.
    kendi savunduğu tezlerin, karşı tezlerini savunan karakterleri daha sağlam, daha agresif çiziyor dostoyevski.
    tanrısı olmayanın milleti de yoktur, derken rus milletinin nasıl bir kavramsal bütünlük içinde var olabileceğini izah ediyor.
    romandaki edebiyat kutlamasını dostoyevski kendi davet edildiği puşkin anmasından etkilenerek kurduğunu düşünüyorum.
    moskova'daki puşkin anmasında, turganyev ile gerçek bir çekişme yaşar dostoyevski.
    karmazinov, karakteri üzerinden turganyev'i hicvetmesi boşa değil.
    pyotr stepanoviç, şeytanı, stavrogin ise trajik insanı temsil ediyor.
    ruha nişan alan sağlam bir roman.
  • emil cioran'ın hayatını çevreleyen bir cümleye sahip roman.

    " inandığı zaman inandığına inanmıyor. inanmadığı zaman da inanmadığına."

    videolu kanıt
  • dostoyevski'nin en dostoyevski romanı olmayan romanı. en azından romanın dörtte üçlük kısmı için söylenebilir bu. yayımcının stravrogin'in itiraflarının olduğu bölümü basmaması sebep olarak gösterilibilir buna elbette.

    romanda dostoyevski'nin anarşizm soslu sosyalizm eleştirisi oldukça yoğun ancak kaçınılmaz sonun yani rus devriminin kapıda olduğu da çok net anlaşılıyor. bu açıdan ayrı bir önemi de var romanın.

    --- spoiler ---

    romanda çok fazla ana karakter var. bunlardan şüphesiz en önemlileri peçorin vari bir anti kahraman stravrogin ve saf kötü diyebileceğimiz ve pyotr trofimovic. bazı karakterlerse birbirleriyle oldukça simetrik gibi; örneğin şatov-mavriliy ve liza-maria.

    romanın en sürükleyici noktası, şatov ve kirillov'un ölümlerini anlatan süreç. ayrıca kirillov'un felsefi konuşmaları oldukça keyifliydi, ki kendisi, turgenyev'in bazarov'unu oldukça andırmaktadır. özellikle stravrogin için söylediği :"o, inandığı zaman inandığına inanmıyor, inanmadığı zaman inanmadığına inanmıyor." sözü hem çok etkileyici hem de günümüzde çağdaş insanı en iyi anlatan sözlerden biri.

    dostoyevski'nin romanları genelde acı tatlı sonla biter fakat ecinniler dehşetli bir karamsarlıkla bitiyor. bu yönden de dosyoyevski'nin diğer romanlarından ayrılıyor.
    --- spoiler ---
  • ecinniler, şiddet ve yıkım planları yapan ve aralarından birini öldüren rus teröristlerinin hikâyesidir. radikal eleştirmenlerce, gerici bir roman olarak nitelenmişti. öte yandan kitabın, fikirlerinin etkisiyle girdikleri yolun sonunda bir batağa saplanan insanları incelediği de söylenmiştir. betimlenen manzaralara bakınız:

    “bütün ışıklar, ışıltılar, yansımalar ve başka her şey, yağan ince, toz gibi yağmur örtüsü altında külrengi, şekilsiz bir kitleye dönüşerek yitip gitmişti. çoktan şafak sökmüştü ama sanki gün ağarmamış, sabah olmamış gibiydi.” [lebyadkin’in öldürülmesinden sonraki sabah.]

    “büyük stavrogin koruluğunun en ucunda, iç karartıcı bir yerdi buluşma yerleri... o sert, soğuk güz akşamında çok daha iç karartıcıydı muhtemelen. el değmemiş koruluk tam buradan başlıyordu; karanlıkta asırlık çamlar iç karartıcı, kara gölgeler halinde seçiliyordu. karanlık öylesine yoğundu ki iki adım öteden birbirini görmek olanaksızdı...”

    “kim bilir ne zaman ve kim bilir neden, kaba, yontulmamış taşlarla tuhaf bir mağara yapılmıştı buraya. mağaranın içindeki masa ve sıralar çoktan çürüyüp dökülmüşlerdi. sağda, iki yüz adım kadar ötede koruluğun üçüncü havuzu sonlanıyordu. bu üç havuz evin bulunduğu yerden başlayarak bir verst boyunca, parkın sonuna dek birbiri ardınca uzanıyordu.” [şatov'un öldürülmesinden önce.]

    “dünden beri yağan yağmur dinmişti ama her yer ıslak ve nemli, hava rüzgarlıydı. küçük parçalar halindeki boz bulutlar, soğuk gökyüzünde alçaktan ama hızla süzülüyordu. şiddetle sallanan ağaçların tepeleri uğuldarken köklerinden de gıcırtıyı andırır sesler yükseliyordu. insana hüzün veren bir gündü.”

    daha önce dostoyevski'nin karakterlerini bir piyes yazarı gibi ele aldığını belirtmiştim. şu ya da bu karakteri tanıtırken, her zaman onun görünüşüyle ilgili kısa bir tarif verir, daha sonra da bu hususa hemen hiç değinmez. dolayısıyla dostoyevski’nin diyaloglarında genel olarak, diğer yazarların kullandığı ara katmanlar -bir harekete, bir bakışa yahut arka plana dair bir değinme- yoktur. insan dostoyevski'nin karakterlerini fiziksel olarak göremediği, bu karakterlerin yazarın düşünce akışının içine daldırılmış dikkate değer, etkileyici kuklalar olduğu hissine kapılır.

    dostoyevski'nin gözde temasını oluşturan, insan vakarının içine düştüğü kötü haller, dram kadar farsla da müttefiktir. bu farsa teslim olan, fakat aynı zamanda gerçek bir espri anlayışından yoksun bulunan dostoyevski, bazen boş bir lafazanlığa, kaba saçmalıklara gömülmeye tehlikeli şekilde yaklaşır. (iradesi güçlü, isterik yaşlı kadınla güçsüz yaşlı adam arasındaki ilişki, yani ecinniler'in ilk yüz sayfasını işgal eden hikâye gerçeklikten uzaklaşıp sıkıcılaşır.) trajediyle karışık kaba güldürülü entrika, besbelli yabancı kaynaklıdır; ikinci derecede fransız tarzı bir şey vardır dostoyevski'nin konularında. ancak bu, karakterleri ortaya çıktığında bazen iyi yazılmış sahnelerin bulunmadığı anlamına gelmez. ecinniler'de ivan turgenyev hakkında enfes bir istihza vardır: popüler kitaplar yazan karmanizov şöyle tanımlanır:

    “hayli kırmızı suratlı ihtiyar bir adam; silindir şapkasının altından bukle bukle sarkıp temiz, küçük, pembe kulaklarının etrafında toplanan kır saçlar. ince siyah kurdeleye bağlı, kaplumbağa kabuğundan uzun saplı bir gözlük; hepsi çok düzgün görünen kol düğmeleri, yüksek tabakadan kimselerin taktığı türden bir yüzük, düğmeler. nazik ama hayli cırlak bir ses... sırf kendini göstermek için yazar; ingiltere kıyılarındaki bir buharlı geminin enkazını betimlediği yazısında olduğu gibi.”
    “siz bana bakın en iyisi; kollarında ölmüş çocuğunu taşıyan boğulmuş kadını izlemeye tahammül edemeyişimi vs. görün.”

    taş çok sinsice atılmıştır; çünkü turgenyev'in de bir gemide çıkan yangın hakkında otobiyografik bir betimlemesi mevcuttur- bu betimleme gençlik dönemine ait, düşmanlarının her zaman yinelemekten zevk aldığı kötü bir hadiseyle bağlantılıdır.

    “bir sürprizler günü oldu o pazar; pek çok eski düğümün çözüldüğü, pek çok da yeni düğümün atıldığı, aynı zamanda sert ve umulmadık açıklamalarla yeni bilinmezliklerin günü oldu. o sabah... varvara petrovna'nın evine yapacağı ziyarette dostuma eşlik etmek zorundaydım. öğleden sonra saat üçteyse lizaveta nikolayevna'ya gitmek zorundaydım: ona hem bir bilgi (ne bilgisi ben de bilmiyordum) vermek hem de kendisine yardım (hangi konuda, ne yardımıysa artık) etmek zorundaydım. ne var ki olaylar hiç kimsenin öngörmediği bir biçimde gelişti ve gün, akıl almaz rastlantıların günü oldu bir bakıma.”

    varvara petrovna'nın evinde yazar, konuyu doruk noktasına ulaştırmaya çalışan bir piyes yazarının hususi hazzı içinde, ikisi yurtdışından gelmek üzere, ecinniler'in tüm karakterlerini birbirini ardına yığar. inanılmaz bir saçmalıktır bu; inanılmaz fakat söz konusu kasvetli ve çılgın farsı aydınlatıcı deha ışıltıları içeren büyük, gümbürtülü bir saçmalıktır.

    bu insanlar odada toplandıktan sonra, birbirlerinin itibarını ayaklar altına alarak, müthiş ağız dalaşlarına girerler (çevirmenler rusçadaki "skandal" teriminin fransızca kökeninden ötürü yanılıp, bunu "skandallar" şeklinde çevirmekte ısrar ediyorlar); anlatım keskin bir dönüşle başka tarafa yönelirken, ağız dalaşları da sönüp gider.

    dostoyevski'nin tüm romanlarında olduğu gibi, bitimsiz tekrarlar içinde üst üste hücum eden sözler, kenardan köşeden mırıldanmalar, bir söz taşkını söz konusudur; bunlar, mesela mihail yuryeviç lermontov'un saydam ve çok güzel şekilde dengelenmiş nesrini okumuş kişileri şaşkına çevirir. bildiğimiz üzere dostoyevski büyük bir hakikat arayıcısı, ruh hastalıkları konusunda bir dahidir; ama onun lev nikolayeviç tolstoy, aleksandr sergeyeviç puşkin , anton pavloviç çehov gibi büyük bir yazar olmadığını da biliyoruz. tekrar edeyim, yarattığı dünya gerçek dışı olduğu için değildir bu -yazarların dünyaları her zaman gerçekdışıdır- en irrasyonel başyapıt bile (başyapıt olmak için) uyması gereken ahenk ve iktisat hissinden yoksun şekilde, alelacele yaratıldığı içindir. aslında dostoyevski bir bakıma, derme çatma yöntemlerini uygularken çok rasyoneldir ve olguları sadece manevi olgulardan ve karakterleri de sadece insanlarla benzeşme içindeki fikirlerden ibaret olmakla beraber, bunların gelişimi ve aralarındaki etkileşim, 18. yüzyıl sonu ve 19. yüzyıl başındaki yavan, basmakalıp romanların mekanik yöntemleri tarafından harekete geçirilmektedir.

    dostoyevski'nin bir romancıdan ziyade piyes yazarı olduğu gerçeğini bir kez daha vurgulamak isterim. romanlarında üst üste sahneler, diyaloglar, insanların bir araya getirildiği sahneler betimlenir - türün gereği olan zorunlu sahneler, beklenmedik bir ziyaretçi, trajik olayların ortasında gerçekleşen rahatlatıcı gülünçlükler gibi tüm tiyatro hileleri mevcuttur. dostoyevski’nin eserleri, roman olarak ele alındıklarında başarısızdır; piyes olarak ele alındıklanndaysa fazla uzun, dağınıktırlar ve dengeleri bozuktur.

    dostoyevski karakterlerini, onların ilişkilerini veya içinde bulundukları durumu betimlerken pek mizaha yer vermez; ama bazen belli sahnelerde, bir tür iğneleyici mizah sergilediği olur.

    kaynak: rus edebiyatı dersleri/vladimir nabokov
  • kitap hakkındaki yorumları öğrenmek için sağa sola baktığımda karşıma defalarca orhan pamuk'un yapmış olduğu "yazılmış en iyi siyasi roman" tespiti çıktı. iletişim yayınları baskısının arka kapağında da yer alıyor bu tespit. pek çok kişi de buna katılmış, hatta bunun tartışmaya kapalı olduğunu yazanlar bile gördüm.
    ortalama bir okur ve vasat bir edebiyat işçisi olarak başıma bir şey gelmeyecekse bu tespite zerre kadar katılmıyorum. sovyetlerin kurulmasından önceki yüz yıl boyunca da komünist hareketin bunca yaygın olduğu, sayısız terör eylemlerine karıştığı, çara sayısız suikast düzenlenip en sonunda öldürüldüğü bir atmosferi taşradaki histerik, karikatürize bir ilişkiler ağı ile sembolize etmek siyasi roman kavramını sulandırmaktır olsa olsa. şimdiye kadarki okuma deneyimlerim bana dostoyevski'nin herhangi bir konuda en iyi romanı yazabilecek bir yazar olmadığını söylüyor. dostoyevski için konu, tiyatro sahnesinin dekoru kadar önemlidir ancak. basitçe bir mizansen kurup karakterlerini belli favori meseleleri üzerine konuşturmak ister bir an önce. karakterin bir asilzade, general, dilenci ya da hayat kadını olması pek önemli değildir, karakter ne yapıp eder ve meseleyi tanrının varlığına, hayatın anlamına, insanın ikiyüzlülüğüne, hristiyan öğretileri haklılığına getirir. hikaye st. petersburg'da bir üniversite öğrencisinin, bir köydeki zengin bir ailenin, ya da bir kasabadaki sözde devrimci bir şaklabanlar takımının üzerine kurulabilir, bu dostoyevski için ikinci derecede önemlidir. sözgelimi kafanızda dostoyevski'nin bir kitabındaki bir karakteri alıp başka bir kitaba dahil etmeye çalışın, hiç sırıtmadığını göreceksiniz. alyoşa'yı suç ve ceza'da sonya'nın küçük kardeşi olarak ya da raskolnikov'u ecinniler'deki devrimci grubun bir üyesi olarak kurulu mizansenin içine neredeyse hiçbir problem yaşamadan ekleyebilirsiniz. dostoyevski kendi üslubundaki bu özelliği fark etseydi belki balzac'ın insanlık komedyası'nda yaptığı gibi aynı karakterleri farklı kitaplarına ucundan kenarından ekleyip bir "dostoyevski karakter evreni" bile kurabilirdi.
    dostoyevski'nin tematik bir kitap yazmış olabileceğine zaten pek ihtimal vermiyordum ama "yazılmış en iyi siyasi roman"ın siyasi anlamda suya sabuna hiç dokunmaması ilginç değil mi? anarşist bir topluluğun toplantısında bile hiçbir siyasi söylemde bulunulmamasını romanı "siyasi roman" olarak değerlendirenler nasıl yorumlamaktadır acaba? romanın kötü bir roman olduğunu filan söylüyor değilim, sadece siyasi bir roman olmadığını söylüyorum. çünkü bu romana "yazılmış en iyi siyasi roman" dersek bulgakov'un usta ile margarita'sını, pasternak'ın doktor jivago'sunu, soljenitsin'in ivan denisoviç'in bir günü' nü ve diğer "gerçek" siyasi romanları bir kalemde ezip geçmiş olacağız. bu insanlar bu romanları yazmanın bedelini sürgünlerle, fakirlikle, hatta canlarıyla ödediler. bir payeyi onu hak etmeyen birisine verdiğinizde gerçekten hak edenleri de mağdur ediyorsunuz demektir.
    öte yandan dostoyevski eserlerini herhangi bir janra dahil etmek bence onunla ilgili yapılabilecek en büyük hatalardan birisi. dostoyevski herhangi bir janrda yazabilecek bir yazar değil, olsa olsa herhangi bir janrı kendisine siper edinip gene bildiğini okuyacak, tamamıyla kendine özgü bir yazar. bu kitabın tahlil ve gözlemler itibariyle okuduğum en iyi dostoyevski metinlerinden birisi olduğunu kabul etmekle birlikte "dostoyevski felsefesinin" kuşatıcılığının suç ve ceza'ya göre daha zayıf ve dağınık kaldığını düşünüyorum. fakat günün sonunda, tanpınar'dan mülhem bir şekilde diyecek olursak, ben dostoyevski'yi eleştirmek için değil anlamak için okuyorum. okumayı uyku getiren değil de uyku kaçıran bir aktivite olarak gören herkese bu kitabı tavsiye ederim.
  • dostoyevski'nin en iyi romanı olmasının sebebi - burada yeraltından notları ayrı tutmak istiyorum aslında - dostoyevski'nin bu romanında belki de hiç olmadığı kadar cesur olması. henüz kırk yaşındayken, yazarlığının en zirve zamanlarında yazıyor bu romanı. karamazov kardeşleri yazarken ne kadar hristiyan bakış açısıyla yaklaşıyorsa olaylara, bu kitabında da tam bir nihilist gibi yaklaşıyor. dostoyevski'yi farklı kılan da hayatı boyunca her konuda iki taban tabana zıt kutup arasında gidip gelmesi değil mi zaten. kitap içerik olarak da tam bir nihilizm el kitabı. madem ki her şey hiçe gidiyor, öyleyse eylemlerimizin ne olduğunun zerre kadar önemi yok anlayışı hakim ve bu kitabı fazlasıyla karanlık, ürkütücü kılıyor. babalar ve oğulların yumuşak anlatımına karşılık, dostoyevski, zerre kadar hoşlanmadığı turgenyev'e nazire yaparcasına ancak böylesi sert bir kitap yazabilirdi ve elinden geleni de ardına koymamış olduğu görülüyor. idamdan son anda kurtuluşunun ertesinde çara yaltaklanmak adına yazılmış olması sebebiyle yer yer ısmarlama bölümler var ancak gerek barındırdığı karakterler - şatov, stavrogin, kirilov - gerekse de yaşam ve ölüm üzerine söyledikleriyle dahi dostoyevski külliyatının en önemli parçası.

    --- spoiler ---

    stavrogin'in küçük kıza tecavüzünün turgeney'e açıktan açığa bir gönderme olduğu da iddia ediliyor. kanlı bıçaklı oldukları bir dönemde turgenyev'in dostoyevski'nin evine çat kapı geldiği, yakasına yapışıp gözlerinin içine bakarak "az önce küçük bir köylü kızına zorla sahip oldum. buna ne diyeceksin?" dediği söyleniyor.
    --- spoiler ---
  • biraz önce bitirdiğim hayretler verici güzellikte bir dostoyevski romanı daha.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---

    son derece alçak insanların bile bazı anlarda onurlu davranabileceğini mi söylemeye çalışmış ya da bunu mu ummuş dostoyevski kaleme alırken bilemiyorum. ama roman boyunca insanı çokça irrite eden karakterlerin bile(sıkça “alçaklar” denilmişti bunlara)son kertede onura yakın hareketleri vardı. bazı gerçeklerin ortaya çıkması konusunda mesela. ölüme giderken ardından kendisi hakkında “alçak” dedirtecek ama yapmadığı şeyleri mektuba yazan kirillov’un ölünce aklanmasına ben memnun oldum mesela. bunlar da o dediğim “alçaklar” ın, içlerindeki vicdani tarafın olanları hazmedememesi ve itiraf etmeleri sayesinde gerçekleşiyor.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap