• akşam gelecek misafir için gündüzden yapılıp dolaba konan pasta gibidir. dolabın etrafında köpek balığı misali turlar turlar, hatta dolabı açar bakar, bakar gider salona kıçının üzerine oturursun.

    ne demek bu şimdi? şu demek; görüşürsün, görüşürüsün, görüşürsün. bu görüşme süre zarfı içinde çakozlarsın ki bi haltlar var. adam/kadın boş değil. burda istediğin ivmeyi aldıysan "keep in touch" dediğimiz hadise başlar. planlar yapılır, oraya gidelim, buraya gidelim, şurada şu varmış yiyelim, burada bu varmış alalım... hah işte bu nokta mühim bir noktadır. bu noktada açılırsanız adam ya da kadın "eeöö ama biz argadaşdık yeaağ" çekebilir. zaten o enerjiyi aldıysanız hiç bulaşmayın diyeceğim de biliyorum gönül ferman dinlemiyor.

    ola ki her şey tıkırında ilerliyor, attığınız zarflar size içi dolu mektupla dönüyor, göt olma riskiniz minimuma iniyor, bokunu çıkarmadan açılın. ilişki başı dediğin şey sündürmeye gelmez. demedi demeyin.

    pastayı misafire ayırmış olabilirsin ama şöyle karşılıklı bir dilim yiyemeyeceğinizi kim söyledi? hayattan zevk alın, iki lokma cesur olun, ertelemeyin. budur.
  • başlamasındır. bunca zaman zaten başlamamışsa taraflardan birinin başlatmaya niyeti yok demektir. siz saf saf ümit ederken karşı taraf zaman geçireyim, hayatımdaki boşluğu doldurayım, daha iyi bir eğlence bulursam siktiri çekerim diye düşünmektedir.
  • bitmez tükenmez mesajlaşma arefesindedir hala.
  • dördüncü yılın sonunda birazcık umutsuzluğa kapılmanıza neden olabiliyor.
  • kadehimdeki rakıyı yudumladım. hayat kadar acıydı, ah namussuz . yüzümde titrek bir buruşma peydah oldu; mamafih alkolün etkisiyle buruş buruş olmuş aklımın yanında bu bir hiçti. elmacık kemiklerimin bulunduğu yerler tatlı tatlı uyuşmuştu, sarhoşluğun en güzel yanı bu idi şüphesiz, gülünce yüzünüz daha bir kontrolsüz gülüyor, ağlarsanız yüzünüz daha bir hızlı düşüyordu. yanaklarınız biraz kendinizi kaybettiğinizde, bir hayalde olabilecek en sıcak buselerle sarılıveriyordu.

    başımı önüme eğip sigaradan çektiğim nefesi alkolle ısladığım dudaklarımın arasından piyufff diye özgürlüğüne saldım. kucağımda udum vardı, parmaklarımı perdelerin üzerinde oynattım ve mızrabıyle bir kaç teli okşadım. istediğim tınıyı duyamıyordum, lanet olsun! açıkçası ud çalmayı da bilmiyordum zaten, laf olsun diye eşşek yüküyle para basıp almıştım udu. "lan acaba çalabilir miyim?" diyerekten böyle gam yüküyle ağırlaşmış anlarda uda sarılır, nadide türk sanat müziği eserlerinde insanı içmeden kendinden geçirecek denli hüzünlü, kişiyi daha bir kedere sevk eden o peşrevlerden, taksimlerden çalabilmeyi hayal eder idim. tabi ki de bir sik çalamadığım için her seferinde udu nazikçe yerine kaldırır sonra da dönemin gençliği arasında pek popüler olan zeki müren mp3lerini açar onları dinlerdim.

    rakıdan da zeki mürenden de haz etmezdim gerçi ama bu başka bir hikayenin konusu. ya da yok lan, söyleyeyim, zeki müren dinleyerek rakı içme karizması yapmaya çalışıyordum işte, sağda solda muhabbet arasına sıkıştırdığınızda felaket karizma oluyordunuz bu sayede.

    her neyse, udumu gene yerine koyup "gitgidebilirsen.mp3" dosyasına çift tıklayacakken bir ilişkimin olmadığı gerçeği ile yüzleştim. bir kız vardı halbuki, kolay kolay açılamam, huyum kurusun, kurudu da. ah bir açılsam ilişki ilişki diye dillere pelesenk olan mefhumun içine balıklama atlayacaktım. ancak açılamıyor, açılamadıkça da kendimi rakıya ve uda veriyordum. inanın, şu sevmediğim rakı boğazımdan bir dere misali aktıkça akıyor, ben de coştukça coşuyordum.

    coştukça coşuyordum desem de inanmayın siz, ben aslında fevkalade mutsuz birisiydim, gözler ancak benim pek sevinçli hallerimi görebiliyor, insanlar beni daimi olarak çevreye neşe saçan birisi olduğumu sanıyorlardı. bir kaç kadeh rakıdan sonra elim telefonuma gidiyor, alakalı alakasız rastgele kişileri arıyor ve onlarla havadan sudan konuşuyor, yaptığım espri ve şakalaşmalarla "ömürsün vallahi" cümlesini defalarca işitiyordum. gün boyu çevreme yaşama enerjisi saçıyor ve "mutlu insan kimdir?" sorusuna parmakla gösterilecek yegane karşılık olmayı tartışmasız bir şekilde hak ediyordum.

    lakin bu garabet oyunuma rağmen kan ağlayan içimi kandıramıyordum, içim her geçen gün daha çok kan ağlıyordu. bugün de hüngür hüngür kan ağlıyordu. "rakı midemi sikti lan gene" dememe kalmadan ekşi bir safra boğazımdan yükseldi. lavaboya güçlükle yetiştim ve istifra ederek bir nebze olsun rahatladım. yani ilişkisi olmayan birisi ne kadar rahat olabilirse o kadar rahatladım.

    daimi olarak ilişkiyi başlatmaya karar veriyor, ancak bunu uygulayamıyor ve her gece yatağıma daha bir ilişkisiz giriyordum adeta. bir türlü başlamıyordu, tetiği paslanmış bir tabanca edasiyle tutanın elinde patlayacaktı ve allah kahretsin ki benim ellerimdeydi. açıkçası her şey benim elimdeydi, ilişkiyi ben başlatacaktım ama başlamıyordu. uyandığım zaman başlamış olsa ne de güzel olurdu halbuki, benim de bir ilişkim var diyebilirdim böylelikle.

    bir kız var demiştim değil mi. çok seviyordum onu, ama bir şeyler hep eksik gibiydi. bir türlü açılamıyordum ona, bazen elim eline değiyordu, içim öyle bir ürperiyordu ki. ancak o bana kızmışçasına bakarak elini hemen çekiyordu. birlikte, hem de başbaşa sinemaya gidiyorduk, ona bakmaktan filmi izleyemiyor, "şu kız bundan önce bilmemne filminde de oynamıştı değil mi" tarzı soruları duyduğumda mal gibi kalıyordum. ama sorun şu ki o mal gibi kalmıyordu, sinema eleştirmeni ciddiyeti ile filmi takip ediyor, film bitince de kalkıp gidiyordu. ben de üzülerek onu takip ediyordum, takip etmezsem sinema salonunda tek başıma kalacağımı ve onun arkasına bakıp beni kontrol etmeyeceğini biliyordum.

    hele bir kezinde akşam vedalaşırken onu yanağından öpmüştüm. yanağı yanağa değdirme değil yani, şap diye öptüm. o ise öyle kötü baktı ki bana, sanki iğrenç bir sapıkmışım gibi, onu iğfal etmek istiyormuşum gibi baktı. eve dönüş yolu hiçbir zaman o geceki kadar ıssız gelmemişti bana.

    anlıyordum, bu kız olmayacaktı. gerçeğin yumruğu şiddetle indiği midemden dakikalar sonra kalktığında, yine de onsuz yapamayacağımı anladım. bir ilişkim olmayacaktı ama bundan sonra o benim kankamdı. arada onu arayacaktım, onunla da havadan sudan konuşacaktık. sonra ciddileşecektim, tüm açıklığı ile içimdeki buruklukları ona anlatabilecektim. beni dinleyecekti, eşşek değildi ya dinlerdi herhalde yani. belki o da bana anlatırdı, hayatı paylaşırdı benimle. bu lafı çok seviyordum, "hayatı paylaşmak", kim icat etti ise bu lafı ona saygım sonsuzdu, o da kankamdı benim, bir derdi tasası olduğunda beni arayabilirdi.

    kızı aramaya karar verdim. madem kankamdı, bu dertli anımda benim yanımda olmalıydı. telefonu çıkardım ve rehberden kankamı buldum. insanın kız kankası olması pek ilginç ve pek güzel bir olaydı. iyi ki böyle bir karar almıştım diyerek kendimi kutladım. arama tuşuna bastım.

    sesi sanki gecenin bu saatinde aramamdan hoşlanmayan bir insanmışçasına soğuk geldi ise de biraz havadan sudan muhabbet ettik. o sormadan bugün yaptıklarımı anlattım ona bugün yaptıklarım bitince ondan önceki gün yaptıklarıma geçtim. böyle böyle derken onunla en son beraber izlediğimiz film için "ne güzel filmdi değil mi" falan dediysem de "hıı, evet evet.." cevabını aldım. neyse, bir ilişkim yoktu ve bu derdimi onunla paylaşacaktım artık.

    "biliyor musun, kafam çok bozuk" dedim. ses gelmedi, ben de yarım dakika kadar bekleyip devam ettim. "bir ilişkimin olmaması çok koyuyor bana". gözümden bir damla yaş burnumun ucuna kadar kayarak ilerledi ve orada öylece titreyerek durdu. beni avutmasını bekledim.

    "ne diyosun sen yaaaa?!" dedi. gözyaşlarımı zaptetmeye çalışarak bir nefes aldım ve "beni ancak sen anlarsın, çok mutsuzum, bir ilişkim yok!" diye feryat ettim. "bizim ilişkimiz yok mu salak!" diye bağırınca şaşkınlıktan az daha büyük dilimi yutacaktım. ağzım açık bir şekilde bir süre istemsizce durduktan sonra "nasıl yani??" diyiverdim.

    "dalga mı geçiyorsun" gibi bir kaç cümle ettikten sonra "biz sevgiliyiz gerizekalı, bizim ilişkimiz var" dedi. yüzüme kan hücum ediyor, kulaklarımdaki bir uğultu yavaş yavaş tüm sesleri mağlup ediyordu. "ilişki denen şey bu mu yani?" diye sordum, şaşırmıştım, ilişkisi olduğunu öğrenen herkes şaşırır. o ise sesini bir perde tizleştirerek "daha ne olsun??" diye kızgınca söylendi. demek bir ilişkim vardı, ilişki denen şey buydu, biz sevgiliydik...

    "sikeyim ilişkiyi o zaman" diyerek telefonu kapattım. "gitgidebilirsen.mp3" dosyasını açtım ve bir ilişkisi olmadığı halde bu şarkıyı dinleyip hüzünlenen nice insan gibi şarkıya eşlik ettim. "...beni böööylee bıraak giit, git gidebiliiiirseeen..." giden miden yoktu ama olsun, zeki müren kankamdı benim, çok kral adamdı.

    uduma sarılıp sızmışım.
  • ukte olarak kalır, başlayamaz bazen, başkasıyla çıktığını da izlersin şaşırma. sanki lanetlenmiş gibi her şeyin çok güzel olabileceğini hissetsen de bir şey yapamazsın.

    ''bir odadayız milena. birbirine bakan iki kapının arkasındayız ama. biri açacak olsa diğeri hemen ürküp kapıyor kapıyı. halbuki bu iki kişi ürkeklik olarak bu kadar benzemeseler biri diğerine hiç aldırış etmese açsa kapıyı, çıksa dışarı odayı düzenlese. ama hayır o da en az diğeri kadar ürküyor ve saklanıyor kapısının ardına ve o güzelim oda bomboş kalıyor ortada.'' franz kafka
  • hiç başlamayacaktır. üstüne bu kadar kafa yormanın lüzumu yok yani.
    geç o yanlış zaman, yanlış mekan zırvalarını... yanlış olan insan aslında.
  • "kararsız mısın;
    korkuyor musun;
    istemiyor musun?"

    diye sordum; sen de, hepsine birden, "evet" dedin.

    bunlar çok farklı şeyler oysa ki:-

    'kararsızlık' kişinin ötekine yönelik;
    'korkmak', kendisine yönelik;
    'isteksizlik' de ilişkiye yönelik

    yetersiz kalmasıdır.

    bunlar varsa, ilişki de hep biraz kaykık kalır.

    ilişki, tam olmak için, kişilerde tam bir kararlılık, tam bir güvenlilik, tam bir isteklilik gerektirir-

    karşılıklı;

    birlikte..." **

    bir türlü başlayamayan ilişki kararsızlık, korku ve isteksizliği içinde barındırır. karşılıklı kararlılık, isteklilik ve güven olmadıkça zorlaşır, birlikte olamadıkça da hiç başlayamaz.
  • aslında birbirinden hoşlanan iki kişinin doğru zaman ve doğru mekan sorunsalı yaşamaları, kısaca ortak bir dogru'da buluşamamaları sonucu arapsaçına dönen ilişki modelidir.şimdi biz neyiz?
    çıkıyor muyuz, çıkmıyor muyuz?...
    "o muyuz, bu muyuz?" derken zaman geçer hiçbir şey olamadan aşk yüzünden arapsacına dönülür.

    bazen de aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen, şahısların karşılaşması halinde, ilk sürüncemeyi hiç aratmayacak olaylar vuku bulabilir. ama "episode 2"nun hiç alemi yoktur.birincisi yeterince koymuştur. :(
  • karşı tarafa ilgin vardır, onun da bazı hareketlerinden sana ilgisini farkedersin ama işin ucunda rezil olmak olduğundan beklersin beklersiiinnnn. bazen hiç bi şey olmaz, bazense aradan uzun süre geçse de karşı taraf harekete geçer şaşırırsın. demek doğru hissetmişim dersin. öyle bi şey işte.
hesabın var mı? giriş yap