• "uygarlık dünyası bir kaç bin yıldır sürüyor. ama insanoğlunun yaptığı şeyler ne kadar dayanıyor? makineler, eşyalar, giysiler...yirmi, otuz yıl geçmeden dağılıyor.

    peki biz neyi koruyabildik? yanıt çok kolay: biz düşünceyi koruduk. madeni işlemeyi, ilaç formüllerini, döktüğün zaman sertleşen çimentoyu...

    kitapları yak, zanaat sırlarını yok et ve insanların aklında tuttuklarını unutmaları için yirmi, otuz yıl bekle. insanlık bir kez daha taş devrinden başlayan yolun başına gelmiş olur ve değil torunun, kendi oğlun bile senin gençliğinde yarattığın şeyi toprak altından çıkartıp, ona tanrının bir mucizesiymiş gibi tapınmaya başlar."
  • bir baykuşun hikayesi. efendim bizim baykuş efendi -ben diyeyim baykuş siz deyin azrail- bir ilim insanının tepesinde bekleyip yaşamın sonlu olduğunu ve çalışması gerektiğini anımsatır. adamımız ölümle -diğer bir deyişle yaşamın sınırlı oluşuyla- yüzleşince yapıp ettikleri anlam kazanır ve ölümsüzlüğe yaklaşır. olay rusya'da geçiyor gözükse de, aslında her gün olup biten şeylerdir anlatılan... kitap, tkp/sip taifesine "bugün partin için ne yaptın" (bkz: bugün allah için ne yaptın) demek için okutulsa da, aslında "günü yakala" (bkz: carpe diem) mesajı verir ki herkes ders almalı.
  • vladimir dudinstev'in memlekette 74'deki yanki versiyonu dahil 3 baski yapmis minik kitabi. stalin'in politikalarinin ifsa edildigi siralarda, kruschev'in siyasi anlamdaki fikir degisiminin alegorisidir genel anlamda..
  • tkp'lilerin okuduğu ve her yeni partiliye ya da adaya okutturduğu, çok basit ve gereksiz kitap. aslında ilk okuduğumda değişik gelmişti... hoşuma gitmişti bile diyebilirim ama sonradan partililerle geçirdiğim üç aydan sonra, içimin dışımın baykuş olması sebebiyle nefret ettim.
    bütün tkp'lilerin ya defterinde, ya anahtarlığında ya da odasının duvarında baykuş resmi olmasının sebebidir bu kitap.
  • bir vladimir dudintsev öyküsü.

    dili ve üslubu açısından bakıldığında gayet basit ve hatta biraz zayıf olsa da verilmek isteneni direkt veren, zorlama betimlemelerden ve süslemelerden uzak kısa bir öykü olduğu için tercih edilesi. (bu yönü ile okuma alışkanlığını yeni yeni kazanmaya çalışanlara önerilebilir hatta)

    yine de dilin, üslubun ve kurgunun zayıflığı ya da yüksekliği okurun birikimi, daha öncesinde ne kadar çok ve nitelikli eser okuduğu ile alakalıdır. o nedenle yorumlarım gayet şahsi ve birikimime göre.

    vakti le tkpüyelerinin bu kitabı olmazsa olmazları haline getirdiği, her yerlerine baykuş bezedikleri gerçeği açıkcası bana biraz absürd geldi. eminim bu nedenle öyküden soğuyan çok insan vardır. geçmiş entrylerden birinde de bu ifadeye yer veren bir yazara rastlamıştım hatta. edebi eserlerin, vermeye çalıştığı mesajlarla, hikayesiyle, hatta bazen dili ile ideolojileri beslediği su götürmez bir gerçek. eser sahibi ya bunu bile isteye yapıyordur ya da okuyana göre mana değişim geçirir, o ayrı. bu eserde yazarın belli bir kesime ya da ideolojiye hitap etmediğini düşünüyorum. bu yüzden bu tip metinlerin belli bir ideolojiye (hangisi olursa olsun. tkp bir örnek. desteklediğim bir ideoloji olsa dahi) indirgenmesi ve öyle anılması hoşlandığım bir durum değil. eseri ve ulaşabileceği kitleyi sınırlıyor sanki. oysa yazar sadece zamanın değeri üzerinde durmuş. bunu da muazzam örneklerle fantastik bir hale sokup kurgulayarak bize sunmuş. okur, bu eseri eserin herhangi bir ideoloji ile alakasından bağımsızca ve habersizce okursa çıkaracağı manalar çok daha derin olacaktır bence.

    öyküden beni vuran bir diyalog ile entrye son noktayı koyayım;

    -dokuz yüz yıl diyorsunuz. biliyor musunuz ki zaman durabilir ya da hızla akabilir? hiç birini beklediğiniz oldu mu?
    -evet zaman çok yavaş geçebilir.
    -zaman durabilir! iki bin yıl taş altında kalmış lotus tohumlarını bulan, sonra onları ekip çiçek açtıran bilginlerin öyküsünü duymuşsunuzdur. o tohumlar için, taşın altında kaldıkları sürece zaman durmuştu. söylüyorum size, zaman bazen geçmek istemez, bazen de ileri doğru fırlar.
  • rafta duran kum saatini alip bas asagi cevirdi ve onune, masasinin ustune koyuverdi.
    “akiyor” diye soylendi kuma bakarak, “ve bakin ne oluyor: bizim yasamimizdaki mutlu anlar bu kum tanelerinin en kucugune benziyor. gozle gorulemeyecek derecede kucuk bir tanecik. bir an icinde ortaya cikiyor ve hemen yitip gidiyor.
  • ınsan ne için yaşar ve yaşamalı sorusuna verilecek yanittir bu kitap. ınsanca bir yaşam için zamanı doğru kullanmaktan, stratejik olarak hak ve emek için mücadele etmek, çalışmaktan başka bir seçenek yok.kapitalizm yoksa yok eder hepimizi
hesabın var mı? giriş yap