• pyrrhonculuk akımının kurucusu olan pyrrhon genellikle şüpheciliğin babası sayılır. abderalı anaksarkhos'un öğrencisi olan pyrrhon elis'de öğretmenlik yaptı. bir önermenin lehinde ve aleyhinde aynı geçerlilikte görüşler belirtilebileceği inancıyla hakikati aramanın boş bir çaba olduğunu öne sürdü. büyük iskender'in hindistan seferine katıldı ve orada fakirlerin koşutlara kayıtsız kalmaktan kaynaklanan bir mutluluk duyduklarını gözlemledi.

    insanların duyu algılarının güvenilirliği konusunda yargıda bulunmasının (yani epokhe'yi uygulamasını) ve görünen biçimiyle gerçekliğe uygun olarak yaşamasını savundu. pyrrhon ne varlığı araştırdı, ne "bu iyidir bu kötüdür" diyerek bir seçim yaptı, ne de bir hüküm verdi. ne bir şey bekledi, ne bir şey ümit etti, ne de bir şeye inandı. septik filozoflarda görülen bu tutumlar tam anlamıyla dogmatik özellikler olarak nitelendirilebilir.

    pyrrhonculuk atina'da orta ve yeni akademia'da etkili oldu. ayrıca m.s. iii. yüzyıl'da yunan şüpheciliğini sistemleştiren sekstos empeirikos'un yapıtlarının yeniden yayınlanmasıyla 17. yüzyıl avrupa'sında felsefi düşünceyi önemli ölçüde etkiledi. ayrıca, pyrrhon'un görüşlerine öğrencisi olan phleiuslu timon'un şiirlerinde de rastlanır.
    (bkz: pyrrhonism)
  • sofistlere- savunulan şüpheciliğin katkısıyla - sistemli ve deneye bağlı olan düşünce akımı ilk çağ septisizmi'nin öğrencisi timon'la ilk temsilcisi....
    (bkz: timon)
    (bkz: septisizm)
  • hakkinda anlatilan bir oykuye gore gencliginde bir aksam yuruyusu sirasinda hocasini bir cukura sikismis halde gorur. hoca kendi kendine kurtulamayacak bir vaziyettedir. pyrrhon bir sure hocasini seyrettikten sonra yasli adami disari cekmenin bir yarari olacagini dusunmek icin yeterli neden olmadigina karar verip yoluna devam eder. onun kadar kuskucu olmayan cevredeki insanlar hocayi kurtarir ve pyrrhon'u acimasizlikla suclarlar. lakin hocasi kendi ogretisine sadik kalan ogrencisini bu tutarliligindan oturu kutlar.
  • dallama. felsefe dersinde çok çektik bunlardan. yokfenomenmiş yokseptistmiş yok idealistmiş. banane kardeşim. mutluluğun resmini yapabilirlermi.
  • kafani sunu mu seceyim bunu mu seceyim, bu iyi mi yoksa kotu mu gibi dertlerden uzak tut, hayati onune geldigi gibi yasa, gordugun seylerin ve olaylarin ne menem birsey olduklarina dair fazla kafani kurcalama, kendini bir eylemi yapmak icin karar vermeye zorlama gibi argumanlarla insani kus tuyu hafifligine ulastirabilecek yasam tarzini bizzat yasamis ve bu yasantisini farkedenler tarafindan ekol haline getirilmis deli adam.
    kendisi hakkinda bir hemserisini cukurdan kurtarmamasi hikayesi anlatilsa da daha da garibi yolda yururken ayaklarinin onune o cukur gelse kendisinin muhtemelen yonunu degistirmeyerek gore gore icine dusecek olmasidir.
    zannimca oyle bildigimiz sekli ile ustalik (ogretmen anlaminda) yaptigi falan olmamistir. timon bu hocamizin (bak iki dakikada hoca demeye basladim adama) yanina muntazaman ugramis ve hayat tarzini ekollestirmistir. yoksa okul kuracagim, supheciligi ogretecegim diye bir gayreti oldugu sanilmamaktadir. yine de supheciligin babasidir. ayni zamanda isim babamdir.
  • felsefesinin temelleri öğrencisi sekstus empricus'un kaleme aldığı "pironizmin ana hatları" isimli eserde dikkatlice ortaya konulur.
  • diogenes laertios'un aktardığına göre, teori hayatıyla pratik hayatı uyumlu olan ender filozoflardanmış. hoş bir mizaca sahip olduğu ve çok sevildiği anlatılır. şöyle ki, pyrrhon öldüğünde bulunduğu mahalleye büstü yapılmış ve yine pyrrhon sayesinde tüm filozoflar vergiden muaf tutulmuş.

    çabuk sinirlenen biri olmasına rağmen tavrını hiç bozmazmış. henüz konuşmasını tamamlamadan çevresindekiler çekip gitse de, konuşmasını kendi kendine tamamlarmış. fakat bir gün öğrencilerinin sorularına dayanamayıp denize atladığı ve karşı kıyıya kadar yüzdüğü söylenir.

    köpeklere, arabalara, yoldaki çukurlara aldırmadan yürür, duyularının kendini yanıltmasına izin vermezmiş. buna rağmen 90 yaşına kadar yaşadığı söylenir, fakat ömrü boyunca sevenleri hep peşinde dolaşıp pyrrhon'u tehlikelerden korumuş.

    (bkz: diogenes laertios)
    (bkz: ünlü filozofların yaşamları ve öğretileri)

    pyrrhon'un yaşamı genel olarak, ideal bir kuşkucu hayatıdır. kuşkucular, asıl olarak yargılardan kaçınmayı kendilerine ilke edinirler. sonuçta insan oldukları için, bir şekilde davranmaları gerekir. onlar da geleneğin, alışkanlıklarının getirdiği şekilde yaşarlar. alışkanlıklardan dışarı çıkmak bu noktada kuşkucu tavra tezat oluşturur. alışkanlıklardan vazgeçmek "şu anki hayat yanlıştır, düzgün değildir, yeni bir yaşam tarzı belirleyerek bu yanlışlığı düzeltmeliyim manasına gelir".

    kuşkucu acıktığında yemek yemesi gerektiğini, susadığında su içeceğini kuşkusuz* bilmektedir. fakat bunun doğruluğu üzerine yargıda bulunamamaktadır.
  • platon ve aristoteles'ten farklı olarak, en aşırı şüpheciler herhangi bir konuda belli bir düşünceyi savunmaktan kaçındılar. antik yunanistan'da yaşamış pyrrhon (m.ö. 365-270), tüm zamanların en ünlü ve belki de en uç şüphecisidir. sokrates'in, tek bildiğinin, hiçbir şey bilmediği olduğunda ısrar etmesi de şüpheci bir bakış açısıydı. pyrrhon bunu çok daha da ileriye taşıdı; belki de biraz fazla ileriye. pyrrhon'un hayatıyla ilgili anlatılanlara inanılacak olursa, hiçbir şeye kesin gözüyle bakmamayı kariyere dönüştürdüğünü görürüz. sokrates gibi o da hiçbir şey yazmadı. dolayısıyla onunla ilgili bilinenler her şeyi ölümünden birkaç yüzyıl sonra başkalarının yazdıklarından. onlardan biri de diogenes laertios'tur. pyrrhon'un meşhur olduğunu, yaşadığı yer olan elis'te yüksek rahip konumuna getirildiğini ve onun onuruna filozofların vergi ödemek zorunda olmadığını söyler. filozofların vergi ödememesi gayet iyi bir fikir olsa da, bunun doğru olup olmadığını bilmeminyolu yoktur. yine de bilebildiğimiz kadarıyla, pyrrhon şüpheciliğini oldukça olağanüstü şekillerde yaşadı. pyrrhon hayata şöyle yaklaşırdı. duyularımıza tamamen güvenemeyiz çünkü bazen bizi aldatırlar. örneğin karanlıkta gördüğünüz bir şey hakkında kolayca yanılabilirsiniz. tilki gibi görünen şey sadece bir kedi olabilir. birinin size seslendiğini düşündüğünüz zaman yalnızca ağaçlar arasında esen rüzgârı işitmiş olabilirsiniz. duyularımız bizi oldukça sık aldattığı için onlara asla güven olmayacağına karar verir pyrrhon. duyularının ona doğru bilgi verme olasılığını hepten göz ardı etmez ama meseleye karşı açık görüşlü tavrından da ödün vermez. dolayısıyla pek çok kişi sarp bir uçurumun kıyısındayken yürümeye devam etmeyi aptallık sayarken, pyrrhon bunu yapmaz. duyuları onu aldatabileceği için onlara güvenmez. ayaklarının uçurumun kenarında kıvrıldığını ya da öne doğru devrildiğini hissetse bile aşağıdaki kayalara düşeceğine ikna olmaz. kayalara düşmenin sağlığına zarar vereceği bile onun için açık değildir. her nasılsa pyrrhon, bu bütünüyle kayıtsızlık felsefesini sonuna kadar yaşamayı başardı, tüm olağan ve doğal insani duygularla davranış kalıplarını yendi. en azından efsane böyle diyor. onunla ilgili bu hikâyelerin bazıları, felsefesiyle dalga geçmek isteyenlerin uydurduğu masallar muhtemelen. fakat hepsinin uydurma olduğu da söylenemez. mesela gemiyle yolculuk yaptığı sırada, gelmiş geçmiş en korkunç fırtınalardan birinin ortasında kaldığında serinkanlılığı hiç bozmamasıyla ünlüdür. sert rüzgâr geminin yelkenlerini parçalar, dev dalgalar tekneyi döver. etrafındaki herkes korkuya kapılır ama pyrrhon bunların hiçbirinden etkilenmez. görünüşler sıklıkla aldatıcı olduğundan, fırtınadan gelebilecek herhangi bir zarardan da kesin olarak emin olamayacaktır. en tecrübeli denizciler bile paniğe kapıldığında, o sükûnetini korumuştur. bu şartlar altında bile kayıtsız kalmanın mümkün olduğunu kanıtlamıştır. bu hikâye muhtemelen gerçektir. pyrrhon gençliğinde hindistan'a gitmişti. muhtemelen sıradışı yaşamının ilham kaynağı da burası oldu. hindistan, kendilerini aşırı, neredeyse inanılmaz boyutlarda fiziksel zorluklara tabi tutabilen ruhani hocalar ve guruların muazzam bir geleneğine sahipti: içsel dinginliğe ulaşmak için diri diri gömülme, bedenin hassas bölgelerine ağırlıklar asma ve haftalarca yemek yemeden yaşama. pyrrhon'un felsefeye yaklaşımı bir mistiğinkine yakındı. bunu başarmak için kullandığı teknikler ne olursa olsun, dediklerini uyguluyordu. sakin ruh hali, etrafındakileri derinden etkiliyordu. ona göre, herhangi bir şey karşısında galeyana gelmemesinin nedeni, mutlak anlamda her şeyin bir yargı meselesi olmasıydı. hakikati keşfetmenin bir yolu yoksa, endişeye de mahal yoktur
    nesnelerin gerçek yapısı nedir?
    nesneler karşısında duruşumuz ne olmalıdır?
    nesneler karşısında doğru bir duruştan ne kazanırız?
    cevapları basit ve isabetliydi. ilk cevap, dünyanın neye benzediğini kesinlikle bilemeyiz — o, anlayışımızın ötesinde bir şeydir. hiç kimse gerçekliğin nihai doğasını bilemez. bu bilgiyi elde etmek insanlar için mümkün değildir. bu yüzden bu soruyu unutalım gitsin. bu görüş, platon'un formlar teorisine ve filozofların bunların bilgisini soyut düşünce yoluyla elde edebilecekleri ihtimaline tamamen çekişme içindedir. ikincisi ilk cevabın sonucu olarak, kendimizi hiçbir görüşe teslim etmemeliyiz. hiçbir şeyi kesin olarak bilemeyeceğimizden, tüm yargılarımızı askıya almalı ve hayatlarımızı yargıdan kaçınarak yaşamalıyız. sahip olduğunuz her arzu, bir şeyin diğerinden daha iyi olduğuna inandığınızı gösterir. istediğinizi elde edemediğinizde mutsuz olursunuz. ne var ki, bir şeyin diğerinden daha iyi olduğunu bilemezsiniz. dolayısıyla mutlu olmak için, kendimizi arzularımızdan kurtarmamız ve işlerin nasıl sonuçlanacağıyla ilgilenmememiz gerekir. doğru yaşamanın yolu budur. hiçbir şeyin önemli olmadığının farkına varın. böylece hiçbir şey, ruh halinizi yani iç huzurunuzu bozmayacaktır. üçüncüsü bu öğretiyi takip ederseniz, hayatınız şöyle olacaktır: başta, herhangi bir şey hakkında muhtemelen ne diyeceğinizi bilemeyeceğiniz için, sessiz kalırsınız. sonunda da bütün endişelerinizden arınırsınız. bu da bir insanın hayattan bekleyebileceği en iyi şeydir. tüm bunlar neredeyse dinsel bir deneyim gibidir. teoride böyle bir şeydi. bu teori pyrrhon özelinde işe yaramıştır anlaşılan, ancak insanlığın çoğu için aynı sonuçları vereceğini kabul etmek güçtür. pek azımız onun önerdiği türde bir kayıtsızlık haline ulaşabilir. herkes en kötü hatalarından onu kurtaracak bir arkadaş grubuna sahip olacak kadar şanslı değildir. aslında herkes pyrrhon'un tavsiyesini takip etseydi, pyrrhoncu şüphecileri kendilerinden koruyacak kimse kalmazdı ve koca felsefe ekolü çok geçmeden uçurumun kenarından tepetaklak düşerek, hareket halindeki araçların önüne atlayarak ya da vahşi köpekler tarafından parçalanarak yok olup giderdi. pyrrhon'un yaklaşımının temel zayıflığı, "hiçbir şeyi bilemeyiz"le başlayıp "tehlikeli bir şey karşısındaki içgüdülerinizi ve hislerinizi yok saymalısınız" sonucuna ulaşmasıdır. ne var ki birçok olası tehlikeden içgüdülerimiz sayesinde kurtuluruz. bütünüyle güvenilir olmayabilirler, ama sırf bu nedenle içgüdülerimizi öylece yok sayamayız. hatta pyrrhon bile bir köpek ısırdığında oradan uzaklaşacaktır: ne kadar istese de otomatik tepkilerini tam anlamıyla ortadan kaldıramazdı. dolayısıyla pyrrhoncu şüpheciliği denemek ve sonuna kadar yaşamak aykırılık görünür. bu şekilde yaşamanın pyrrhon'un düşündüğü gibi bir iç huzuru sağladığı da kesin değildir. pyrrhon'un şüpheciliğiyle ilgili şüpheye düşmek mümkündür. huzurun, onun girdiği türden tehlikelerle gerçekten elde edilip edilemeyeceğini sorgulamak isteyebilirsiniz. bu öğreti pyrrhon için işe yaradı diye sizin de işinize yarayacağı kesin mi? vahşi bir köpeğin sizi ısıracağından yüzde yüz emin olamayabilirsiniz, ama yüzde doksan dokuzluk bir ihtimal varsa işi şansa bırakmamak akıllıca olur. felsefe tarihindeki tüm şüpheciler pyrrhon kadar uç noktada değildi. her zaman her şey kuşku altındaymış gibi yaşamak yerine, varsayımları sorgulayan ve inandığımız şeylere dair kanıtlara yakından bakan muazzam bir ılımlı şüphecilik geleneği de vardır. bu çeşit bir şüpheci sorgulama, felsefenin özünde yatar. aslında bu anlamda tüm büyük filozoflar şüphecidir. bu dogmatikliğin karşıtıdır. dogmatik olan biri gerçeği bildiğinden çok emindir. filozoflar dogmaya meydan okurlar. insanların yaptıkları şeye neden inandıklarını, sonuçlarını desteklemek için ellerinde ne gibi kanıtlar olduğunu sorarlar. sokrates ve aristoteles'in yaptıkları buydu, günümüz filozofları da aynı şeyi yapar. ama bunu sadece huzursuz etmek adına yapmazlar. ılımlı felsefi şüpheciliğin amacı gerçeğe yaklaşmak, en azından ne kadar az bildiğimizi ya da bilebildiğimizi göstermektir. bu tür bir şüpheci olduğunuz için uçurumun kenarından düşme tehlikesine girmeniz gerekmez. ancak farklı sorular sormaya hazırlıklı olmanız ve insanların vereceği cevaplar hakkında eleştirel düşünmeniz gerekir. pyrrhon tüm endişelerden özgür olmayı tavsiye etse de çoğumuz bunu başaramayız. ortak kaygılarımızdan biri de öleceğimiz gerçeğidir. bir başka yunan filozofu epikuros bu konuyu nasıl kabullenebileceğimizle ilgili bazı zekice önerilerde bulunmuştur.
  • ona göre gerçek bilinemez
hesabın var mı? giriş yap