• tarihin en underrated dizilerindendir. izleyin izlettirin.
  • bu kadar kaliteli bir dizi olup da bu kadar boktan biten başka bir dizi var mı?
    var evet yine hbo yapımı game of thrones'ta saçma sapan bir bitiş yaptı.
    ne var ki bu dizi diğer dizilerden çok çok farklı oldu benim için çünkü ilk defa bu kadar dini alegorilere sahip bir dizi izledim.
    öncelikle şunu söyleyim dizi hakkında, dikkatli bir şekilde izlerseniz ilk sezon özellikle çok fazla dini mesaj veriyor ve şunu da belirteyim her ne kadar hbo, yapımlarını yarı yolda izleyicilerini gözü yaşlı bıraksada bu işi başarıyor. yaptığı trailerlar bile göz dolduruyor daha ne diyeyim.
    dizi bence üç bölüme ayrılıyor. justin ve saz arkadaşları, ben hawkins, ucubeler birliği.
    ilk on bölüm boyunca ben hawkins'e sinir olmakla beraber diziyi izlemekten az daha vazgeçecektim ki neyse sık dişini rüknettina belki adam olur dedim ve 10.bölüm de ben hawkins ergenismus tavırlarından sıyrıldı evet ben güçlüyüm dedi ve kaçan pozisyonundan kovalayan rolüne geçiş yaptı.
    dizi de libby'nin babası olan gavatımtrak puşt dışında herkesi sevdim. çoğu kişi ben hawkins'in üzerindeki yükü yeri geldi hafifletti yeri geldi tamamen aldı.
    fakat dizi öyle bir bitiyor ki ufak bir bok parçası gibi kalıyorsunuz , eee noldu bitti mi nasıl ya eee şuna ne oldu buna ne bitti öbürüne what the fuck falan hissi zerk oluyor.
    izleyin diyemem bu yüzden. ama izlemezseniz bir başyapıtın hayatınıza dokunma olasılığı sıfırlanır.
    şunu da şöyle bırakayımmir stanke le'den ağıt
  • yukarılarda bir yerde, tek haftaiçi aktivitesi işten geldikten sonra çekirdek çitleyip, çay içerken survivor izlemek olan bir gerizekalı, bu diziye "aşırı şişirildi" şeklinde entry yazmış. vay efendim hbo'nun yapımı olduğu için abartıyormuşuz. haliyle sormak lazım; aynı mantıkla nfl ligini de yüceltmemiz lazım değil mi? zira hbo ilk o rüzgarla yükseldi.

    gelelim aynı suser dostumun yorumlarına:

    sy: entry'de geçen suser'ın yorumu
    s: safsatanın cevabı

    sy: "1. dizi aşırı ağır içerliyor. bu ağırlık amc dizilerindeki kült yapım ağırlığı değil boşş bir ağırlık. uykusuz adamı dahi uyutacak bir ağırlık."

    s: dizi ağır içerlemiş. laf etmişler bell ki, üzülmüş. gramerini sikeyim senin. neyse, "boşş" ağırlık neye boş, sormak lazım. dizinin anlatısı pop corn işlemiyor diye üzülüyorsan, yallah avengers'a.

    sy: "2. hep lost'a laf çakılırken "sürekli içi boş gizem yaratma"'nın bokunu çıkarmış."

    s: lost gibi seni 6 sezon bekletmiyor, ilk sezonun sonunda derdini anlatıyor. daha ne istiyorsun anlamadım. ilk bölümden her şeyi anlatsın mı? gerçi onun adı "dizi" değil, "özet" oluyor.

    sy: "3. karakter development nanesi zerre ilgi çekici değil, üstüne koca sezonlar bu filler karakterlerin developmentına ayrılmış. wtf men? adam gibi hikayeni işlesene."

    s: neresinden tutsam elimde kalan bir önerme. türkçe'de biz "karakter gelişimi" diyoruz, ecnebiler "character development" diyorlar. ama aynı cümle içinde kullanmıyoruz, zira saçma çünkü. gayet yerinde, annesinin ölümü, haliyle bunun alt metni ile başlıyoruz ve hızlıca konuya dahil oluyoruz. "wtf men" nedir bu arada? "wtf" kalıbını anladım ama "men" nedir yahu? çoğul anlamda kullanılan bu kelimenin ingilizce yazmaya çalıştığın ifadede her hangi bir karşılığı yok. "gramerini sikeyim" demiş miydim?

    sy: "4. hikaye anlatımı zaten rezil bir hikaye anlatımı, bildiğin random olay örgüsü yığınağına çıkıyor, aslında ana mevzusu basit ama entel artistliğiyle gereksiz karmaşıklaştırlmaya kasılmış ama basitliği örtemiyor."

    s: "yığınağına" ve "karmaşıklaştırlmaya". gülmeyeyim diyorum ama neyse. neye göre? bir referans ver bakalım.

    sf: "5. oyunculuk vasat, adam gibi götürecek oyuncu yok. kötü hikaye anlatımı, çöp karakterler ve aşırı ağır ilerleyişle birleşince iyice bayıklaşıyor."

    s: dizinin 2014 yılında emmy'de casting adayı olan kişi hakkında söylüyor bunu.

    sf: "6. ronald d. moore hem uygulayıcı yapımcı hem de senarist dizide. ve bu korkunç ötesi bir durum. bu eleman tarihin en overrated dizilerinde adı geçmiş - dinle kafayı bozmuş bir mormon teologudur... carnivale'deki dini alegorilerin hepsinin bullshit fest. olması moore'un katkılarıyladır eminim bundan. "

    s: moore orta seviye bir yapımcı. dizinin yazımı ya da yapımıyla alakalı çok bir söz. sahibi değil. creator titrine bakmak daha mantıklı olacaktır.

    yukarıda tırnak içerisinde belirttiğim satırları yazan arkadaşa, klavye kullanmayı ihsan eden rabbim keşke aynı oranda akıl da verseydi de böylesine utanç verici satırları kaleme almasaydı.

    ilgili sy entry
    screenshot
    bahsi geçen guru suser'ımız da bu: (bkz: don drapper)
  • hani gömülü bir hazinenin üstünden geçerseniz de, farkına varmazsınız altınızda define olduğundan, iste carnivale'de böyle hissettim ben. belki de bir sekilde karşımıza çıktı ama varlığının hazinesine bigane kaldik.

    16-17 sene önce dünyanın, özellikle günümüzde daha da bir anlam kazanan, mistik ve masalsı hikayesindeki derinliğini zannediyorum idrak edemediği için reytinge kurban verilen, dönem atmosferinin yansıtıldığı sinematografisindeki sepya tonları beni cezbeden, muhteşem bir dizi.

    --- spoiler ---

    2.sezon 1.bölümde hikâyenin ortasında, bir anda sufizmdeki 'mana alemi'ne benzer bir atmosfere bizi çeken, şeytan ve 'kurtarıcı' figürlerinin karşı karşı geldiği etkileyici bir sahneyi bırakıyorum şuraya

    --- spoiler ---

    edit: link güncellendi
  • '' hepimiz, her birimiz içimizde kendi kurtuluşumuzun ve lanetlenişimizin tohumlarını taşırız. ''
  • hayatımın dizisi. izlediğim en harika şeylerden biri bu dizi. hikaye tamamlanmadan bitmiş olmasına edilen veryansınlarıysa ziyadesiyle hak etmekte.
    felsefesi, hikayesi, kurgusu, müzikleri, kostümleri, renkleri, oyunculukları, sanatı, yönetmenliği, görüntüleri,... her şeyiyle muazzam.

    dünya denen bu yeryüzü gezegeni, üzerinde barındırdığı canlıların kederine mahkum bir oluştur. canlı olmak utancı ve de savaşı barındıran koca bir yazgının evlatlarıyla doğar, büyür, ölür ve yeniden doğar. again, again, again.

    dizinin girizgahı, carnivale temaşasının organizatörü samson efendinin şu tiradıyla başlar; “başlangıçtan önce tanrı, cennet ve cehennem arasındaki büyük savaşın nihayetinde dünyayı yarattı. onun hükmünü ise insan denilen yetenekli ve hilekar maymunlara verdi. her kuşağa bir ışık yaratığı ve bir tane de karanlık yaratığı düştü. iyi ve kötü arasındaki bu muazzam savaşta, ordular geceler boyu çarpıştı. o zamanlar sihir vardı, asalet ve inanılmaz derecede bir zulüm. işte böyle sürdü ve insan mucizeyi akıl ile takas eyledi.“ ve insan mucizeyi akıl ile takas eyledi. dizinin beni daha başından vurma müsebbibidir bu cümle. her canlı kendi neslini bir ileri taşımak yarışının gailesi içinde çürür ona biçilen ömrün haznesinde. akıl ile bilme zehrine bulanan bu beşeri mahlukatın tabiattan alacağı tek ders çürümeyi öğrenmektir. insan onurunu yitirdiği ve tüketerek tükenmenin, paranın ve erdemsizliğin kölesi oldu beri yitirdi iradesini. mucizeleri hurafe olarak niteleyen kör gözleri kendini uyuttuğu gibi tabiatüstü ruhları da küstürdü.

    iyi-kötü, ölüm-yaşam, karanlık-aydınlık, gerçeklik-hayal, melek-şeytan, gibi birbirine içkin zıtlıkların mücadelesini 1930'ların amerika'sında görüyoruz carnivale'da.

    “şeytan da düşmüş bir melek değil midir zaten?” “derdini anlatabilmek için tüm mucizelerin ölmesi mi gerekirdi?”
    her bir karakterin birbiriyle olan ilişkisi bağlamında çözdüğümüz koca hikaye değindikleri açısından çok kıymetli. iyinin ve kötünün felsefesinin bu kadar güzel işlendiği başka bir yapıtla karşılaşamayacağımı bilmekse çok üzücü. içimde koca bir boşluk oldu. hem bu kadar geç keşfettiğime yandım hem de keşke hiçbir bölümü bilmemiş olarak yeniden başlayabilsem diyor içim.

    tüm enrtyleri okuduğum tek ekşi başlığı sanırım carnivale. genel olarak herkes hikayeyi ve karakterler üzerinden hadiseyi anlatmış. ben olaylar üzerinden yazmayacağım zira ne yazsam kendi varlığının yanında eksik gedik kalacak. bu çok katmanlı hikayede söylediklerini aşmış bir anlatımı var dizinin. herkesin boğazında dolanan tozların sebebi de bu. düşündürdüğü kadar hissettiriyor da kudretli biçimde kendini.

    kainatın deviniminde ve tanrının hikmetinde diyalektiğin ve mefhumların hükmü yok. fakat insanın dünyasında var ve bu dünya patladığında duyulacak utancın, karışılacak harcın içinde, dahil olunacak sarmalın ve başlayacak yeni hikayenin yolunda koyu bir izi var.

    “tüm bu insanlar uyurlar, evde, işte. biz onları uyandırırız.” der sofie, ben hawkins ile kurduğu ilk diyalogda. adeta uyuyan ruhları da uyandırırlar sonrasında ve iyi ile kötünün mücadelesinde kabiliyetlerinin henüz farkında olmayan temsilcileriyle yaparlar bunu. kabiliyetleri üzerine düşünecek kudreti olmayan tüm bu insanlar ise uyuyor çünkü köle gibi çalışıyorlar. tek zevkleri ve tek eğlenceleri bu carnivale yahut televizyon yahut radyo. kendisi için çalışıyor olmak fikri üzerine bırak düşünmeyi bu dünyayı köle gibi bir başkasına hizmet etmek adına çalışmak yükümlülüğü ile donatılmış insan olmak ezikliğini yekten kabul ettikleri için uyuyorlar.

    iyileştirici güce sahip hawkins bu gücü ancak bir canı diriltirken bir başka canı alarak yahut bir canı iyi ederken bir başka cana zarar vererek kullanabilir. salt iyi ve salt kötünün olmadığını, tüm bunların duyularını dinleyebilen, içinin hassas terazisini okuyabilen ruhlarda misal hawkins'de ve misal rahip justin'in allah'ını kaybedişi esnasında ruhunda bulduğu şeytan gücünü kullanırken felsefesi olan kötülüğünün içinde görürüz.

    avatar nesli, tanrının ve şeytanın elçileri, düşmüş melekler, isa ve evil, soydan gelen genin nesiller boyu birbirine olan her bir temasının bıraktığı izler, hiçbir şeyin tesadüf olmaması, insanın hikmeti unutarak mucizelerini nasıl acı acı yitirdiğinin şenlikli, kederli, kargaşa ve temaşa dolu muazzam öyküsüdür carnivale evreninin zemini. ezoterizm, mistisizm eşliğinde sürdürüyor hikayesini.

    dinin allah ile yakınlığından değil siyasi politikaların kirli oyunlarından ibaret bir pespayelik olduğunun üzeri çiğnene çiğnene geçildiği bir yanı da var tabi. kitlenin dinamikleri, göçmenlerin ve fakirlerin muhtaçlığının manipüle edilişi, müridlerinin çarmıha gerdiği melekler ve müridlerinin göğe çıkardığı şeytanlar, insanın zaafları ve hastalıklı hassalarının onu delirtişi...

    zamanının üzerinde bir iş olmuş. gelmiş geçmiş en iyi dizi diyebilirim hatta. koku gibi bir film izleyemeyeceğim bir daha, carnivale gibi bir dizi izleyemeyeceğim bir daha.
  • dizi dünyasında büyük bir paradoks var. çok kaliteli diziler erkenden biterken, saçma sapan diziler minimum 8 sezon görüyor. kimi dizilerin erken final yaparak efsaneye dönüştükleri oluyor doğru (bkz: breaking bad) ancak hikayesini tamamlayamadan giden diziler de var. şimdi konuşacağımız carnivale da bu türden bir dizi. aslında bu yapım toplam 3 parça 6 sezon olarak tasarlanmış. hikaye anlatımı olarak da hbo’nun tarzına çok uygun ancak o dönemde kanal, game of thrones gibi dizilerle para basmadığı için bütçeyi ve düşük izlenme oranlarını sebep göstererek seriyi yayından kaldırmış. ancak diziyi tekrar izlemeye başladığımda bu sebep bana yeterli gelmedi. çünkü eksik kalan hikayesine rağmen carnivale benim şu ana kadar gördüğüm en kaliteli yapımlardan biri. yine de diziyi kaliteli yapan bu detaylar, aynı zamanda yayınlandığı dönemde düşük izlenme oranına sahip olmasına da neden olmuş. yani burada da ikinci bir paradoks var. şimdi dizinin yayından kaldırılma nedenlerine, dolayısıyla diziyi kaliteli yapan noktalara bir bakalım.

    --- spoiler ---

    1) çok yoğun göndermeler ve dolu bir lore; şimdilerde biz karmaşık yapıdaki her diziyi internet üzerinden tartışıyoruz. reddit’de yazılan teorileri falan okuyoruz. bu alışkanlık birçoğumuz için lost ile başladı diyebiliriz. ancak lost, gizem konusunda daha açıklayıcı davranıyordu. mesela o dizide ortaya bir konu atıldıysa bunu iyi kötü bir yere bağlayıp bir sonraki gizeme geçiyorlardı. carnivale ise böyle değil. dizinin yaratıcısı daniel knauf’un belli bir planı var doğru. hatta dizinin yayından kaldırılmasından sonra the pitch document adlı bu planı da yayınladı. ancak bu planda yer alan kısımlar dizide izleyicinin gözüne sokulmuyordu. yani detayları kendiniz yakalayabiliyorsanız yakalıyorsunuz. gözden kaçırdığınız bir nokta varsa o kısım geçmiş oluyor artık.

    tahmin edebileceğiniz üzere bu kapalı anlatım ortalama izleyicinin, televizyon alışkanlıklarına pek uymuyor. ancak bu durum dizinin ne anlattığına gerçekten önem veren insanlar için güzel. yani pitch document hariç diziyi anlamlandırmak tamamen size kalmış durumda. bu da hayli keyifli bir durum bence.

    2) ağır tempo; süper güçlerin anlatıldığı ortalama bir dizide macerayı reddetme diye bir kavram vardır. bu anlatım mekaniğine göre güçlerini keşfeden ana karakterimiz, yok yahu olur mu öyle şey diyerek bir süre günlük hayatına devam etmeye çalışır. daha sonra (film ise takribi 15. dakika, diziyse ilk bölümün sonu ya da ikinci bölümün ortaları falan) başına bir şey gelir ve güçlerini kullanmaya başlar. ilk sezon boyunca güçlerini nasıl kullanacağını çözmeye çalışan karakterimiz sezon finalinde de büyük kötüyle ilk defa yüzleşir.

    standart yazım bu şekilde ancak, carnivale her anında standarttan fersah fersah uzak bir yapım. bu nedenle ben’in güçlerini kullanmaya başlaması da hayli uzun sürüyor. bu durum ilk başlarda ana karakterin mızmızlanması gibi görünüyordu bana. sonra diziyi izlerken bir an gandalf’ın şu sözleri aklıma geldi “yaşayan pek çok kişi ölümü hak eder. ölülerden bazıları da yaşamı. yaşamı onlara verebilir misin? ölüm hakkında karar vermekte aceleci olma. en bilgeler bile her sonucu bilemez.” ana karakterimiz de ölüm ve yaşam üzerinde söz sahibi olmak istemiyordu. çünkü aydınlık tarafın avatar’ının bu gücünün bir takas mantığı var. ancak aynı durum karanlık taraf için geçerli değil. zaten brother justin, hikayenin kendi kısmında onu birebir yönlendiren insanlar olmamasına rağmen arkasından mahşerin dört atlısı kovalıyormuş gibi hızlı hareket ediyor. bu nedenle hikayenin temposu bir şekilde dengeleniyor diyebiliriz.

    3) sert öykü anlatımı; her hikayede bir nefes alma anı bulunur. mesela harry, okulda ifritle karşılaştıktan sonra derslerine devam eder ve günlerinin bir kısmını gryffindor kulesinin güvenli ortamında geçirir. ya da standart bir fantastik edebiyat hikayesinde maceracı ekip kamp kurar, konsept ikinci dünya savaşı ise askerler halkın boş bıraktığı şehirde bir şarap mahzeni falan bulur. bunun nedeni izleyicinin ya da okuyucunun stresten can vermesine engel olmaktır.

    carnivale’in ise gerçekten böyle dertleri yok. izleyici olarak nefes alacağınız iki anda bile mutlaka arka planda devam eden riskli bir olay oluyor ve dizi bunu unutmanıza asla izin vermiyor. ya da o kadar büyük travmalar yaratılıyor ki bunun etkisini üç bölüm üzerinizden atamıyorsunuz. mesela dora mae’nin başına gelenler zaten ağırken, babylon’da sonsuza kadar tıkılı kalması, parasız kalan insanların düştüğü durumlar, yıkılan hayaller ve genel umutsuzluk havası izleyiciye bir an bile nefes aldırmıyor. ancak ben zaten sert dizileri severim, kimse bana gül bahçesi vadetmesin diyorsanız aradığınız şey tam olarak burada.

    4) tekinsiz tipler; her ana karaktere, aşık olacağı bir karakter yazılmasının aslında pratik bir sebebi var. o da yine üçüncü maddede bahsettiğimiz gibi okuyucuya nefes alacak an bırakılması. mesela süpermen yenilse de diyalog kurabileceği louis’in kendisini beklediğini biliyor. ya da peter parker, mary jane ile konuşabiliyor. mary jane, süper kahraman olmadığı için de konuştukları günlük meseleler peter’ın normale dönmesini sağlıyor.

    carnivale ise yine bu ihtimali elimizden alıyor. çünkü bu dizide sırtınızı yaslayabileceğiniz pek insan yok. bu çoğunlukla karakterlerin kendi tercihi değil, hayat onları bir yerlere sürüklemiş ancak bu durum ana karakterin çok yalnız kalmasına neden oluyor. mesela dizi en başta ana karakter ile sofie arasında bir ilişkiye işaret ediyordu. burada yeni gelen farklı insan, sofie’nin sürekli gördüğü iyi niyetli ancak sofie için bir şekilde çekici olmayan jonesy’nin yerini alacaktı. ancak sofie’nin hayatı baştan aşağı travmadan ibaret. bu nedenle ana karakterimiz ben, bir ara kendi ayakları üzerinde duran, hem çekici hem zeki hem de karizmatik ruthie ile yakınlaşsa da bu ilişki management tarafından suistimal edildiği için oradan da ben için sağlıklı bir şeyler çıkmıyor.

    sadece ilişkiler için de geçerli değil bu durum. dizinin hiçbir anında kimseye güvenemiyorsunuz çünkü herkesin illaki sakladığı bir şeyleri var ve gidişatı kendilerine doğru çevirmeye çalışıyorlar. eğer iki karakter arasında bir yakınlaşma ya da dostluk görürseniz buradan kesin kötü bir şey çıkacağını anlıyorsunuz bir süre sonra.

    5) tekinsiz ortam: korkutucu olan şeyi korku ögesi olarak kullanmak bir seçenek. bomboş bir mezarlık kullanabilirsiniz anlatacağınız hikayede ancak bu 486 bin kere yapıldığı için izleyiciye gerekli duyguyu ne kadar aktarırsınız orası tartışmalı. bu nedenle tekinsiz ortam kurulmak istendiğinde artık düzgün bir şeyi alıp izleyiciye “burada bir şeyler yanlış” hissi vermek daha iyi bir etki yaratıyor. mesela mezar göstermek yerine boş bir çocuk parkı ve salıncağın zincirinden gelen gıcırtıyı eklemek daha ürkütücü oluyor.

    carnivale da bu etkiyi dizinin tüm atmosferine yayıyor. zaten adı üstünde burası gezici bir sirk ancak her şey çok eski, her şey gıcırdıyor ve yanlış bir adım attığınızda kendinizi dolandırıcıların, yankesicilerin, iki üç dolar için gırtlağınızı kesecek adamların arasında buluyorsunuz.

    bu durum hikaye refah seviyesi yüksek insanların olduğu yerlere geldiğinde de değişmiyor. örneğin brother justin’in yaşadığı yerler gayet derli toplu hatta steril. ancak karizmanın yeryüzündeki temsilcisi olan kötü karakterimiz bu ortamın sterilliği içinde gerek yaptıklarıyla gerek konuştuğu şeylerle izleyiciyi tedirgin etmeyi başarıyor. bu konuya başka bir örneği de ana karakterimiz maske yapımcısının evine gittiğinde görüyoruz. buradaki yaşlı adam dizideki tek iyi niyetli insan gibi görünüyor aslında ama içinde tam bir seri katil yatıyor. bu nedenle yüzüne tam oturmayan o maske ile yaptıklarını görünce uyumadan önce kapıyı iki defa kontrol ediyorsunuz.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak dizi biraz da kendi başarısının kurbanı olmuş diyebiliriz. çünkü bahsettiğimiz bu beş madde aynı zamanda ortalama izleyicinin carnivale’dan uzak durmasının da sebebi. ancak elimizde doğru düzgün bir dizi kalmadı. şöyle peşine düşecek aklımı kurcalayacak, bölümleri arka arkaya yutma isteği uyandıracak bir yapım arıyorum diyorsanız carnivale tam size göre. yine de “abandon all hope ye who enter here” diyerek uyarımı yapayım. gerçi ikinci sezonun finaliyle hikayeyi bir yere kadar toparlıyorlar. her şey havada kalmıyor ama ilk iki sezonunda bu kadar yükselen ve hikayesinin taslağı önceden hazırlanmış bir yapım dört sezon daha devam etse iş nerelere varırdı düşünmek insanın moralini biraz bozuyor. yine de olsun, bu kadarı da yapılmayabilirdi diyerek kendimizi avutabiliriz sanırım. iki sezonluk için de olsa jonesy, samson, lodz, ben hawkins, brother justin, ruthie, libby, stumpy, lucius belyakov gibi karakterleri tanımak da iyidir. o nedenle dizinin hayata geçmesine bir şekilde vesile olmuş herkese teşekkür edip "let's shake some dust" diyerek yolumuza bakmak en iyisi.
  • yapımcıların ekiple toplantı yaparken "tarih yazacağız ve buradaki herkes bu tarihin bir parçası olacak "demesine rağmen yayından kaldırılmış dizi.

    yayından kaldırıldıktan sonra düzenlenen imza kampanyasında hatırı sayılır rakamlara ulaşılmasına rağmen devam etmeyen dizidir aynı zamanda.

    bölüm başı maliyetler eli yüzü düzgün bir uzun metraj dramaya denk idi. hatta şöyle söyleyeyim bu dizi bir anlamda milattır gözümde. eğlence sektöründe direkt zamanın ruhuna uygun anketlere formülize, ruhsuz, kendini seyirciye indirgerken, seyirciyi de kendini bilmez, kolay kontrol edilebilir tüketiciye dönüştürmek adına kitaptaki en eski çakallıkları uygulamakta beis görmeyen tüccar j. j. abrams gibi kurumsallaşmaların evvelindeki son samimi martyr olarak. bu esasında göründüğünden daha karmaşık, dallı budaklı bir mesele ama dönemlere ve yapımların ticari niteliklerine biraz bakınca az çok uyanabiliyorsunuz.
  • yukarıda iptal edilmesinin nedeni olarak gösterilen herşey yanlış.

    1) çok yoğun göndermeler ve dolu bir lore; evet o kadar dolu ki kablo'da değil standart tv'de yayınlanan lost'un tek bir bölümündeki detay seviyesi bile sikerek çoğaltıyor tüm yirmi iki carnivale bölümündeki " çok dolu lore"u... kimse anlamıyormuş da çok derinmiş te geçin abi bu işleri

    2) ağır tempo; neredeyse bütün hbo dizileri ağır tempoludur veya popüler amc dizileri de böyledir. carnivale'deki sorun ağır tempo değil yapımın boring fest olmasıdır. burada bir deha aramak boşuna, yok sizi bunaltmaya çalışıyormuş lan zaten güzel atmosferiyle o bunalımı veriyor sonuna kadar. ama bariz hız sorunlarını, kötü ve fillerlerle dolu kurguyu ve yapımdaki ritim bozukluklarını da hoş gösteremezsiniz be amk.

    3) sert öykü anlatımı; valla ben herhangi bir sertlik göremedim. mesela the wire sert bir diziydi, twin peaks'te de (özellikle o filmde) az olsa sert sekanslar vardı vs. ama carnivale'de sıfır sertlik var, olanlar da abartıldığı kadar etkilemiyor.

    4) tekinsiz tipler; swh, direkt geçiyorum bak bunu.

    5) tekinsiz ortam; ortam şa-ha-ne. yani beni diziyi sonuna kadar izlemeye zorlayan zaten o güzelim ortam. birçok kişi de böyle tekinsiz ortamları sever. yani niye eksi hanesine yazılsın, izleyici sayısını azaltsın ki bu. tam tersine izleyen herkes en başta ortam dikkat çekici diye diziye sardı. yalansa yalan deyin.

    çok çok uzatmaya gerek yok. zaten dizi dehası don drapper'i anlayamıyorsunuz. yani o kadar anlayamıyorsunuz ki bir gün içinde hem beni marvel fanı olmakla hem de dc fanı olmakla suçlayan mesajlar geliyor.* carnivale gibi diziler(battlestar galactica vs. uzar gider) hayatında dizi izlememiş tiplerin nostaljiyle şişirdiği boş işlerdir. tamam iyi yanları yok mu var ama öyle bir abartıyorlar ki höh amk dedirtiyor. mesela yukarıdaki alıntıladığım yazar çok bilmiş bilmiş konuşuyor ama carnivale'i karşılaştırıp onlara bakarak yücelttiği şeyler süper kahraman veya fantazi serilerindeki klişeler, düz hikaye anlatım tarzları. ama işte zaten haliyle bir kablo kanalına(veya şimdiki netflix harici streaming servislere) dizi yazacaksanız belli bir komplekslik devreye giriyor. yani benzeri hikaye klişelerinden kurtuluyor bu yapımlar.

    gelgelelim carnivale'i iptal ettiren şey kompleksliği ve izleyici sayısının azlığı değildir. yine bir hbo dizisi olan treme carnivale'den çok çok daha komplex bir narratif tercih eder ve izleyici sayısı da yerlerde gezer. carnivale'in iptal olma nedeni sik gibi olmasıdır. sik gibi olmasının nedeni yapımcıları yüzünden de değil sadece, hbo yapıma ağır müdahalelerde bulunmuş... dizinin yapımcısı freaks(1932) benzeri korku dizisi yapmak istemiş, hbo'da sikerim korkuyu ben prestij drama(ki o dönem ardı ardına prestij drama çıkarıyordu hbo) istiyorum demiş. dizinin özellikle ikinci sezonda birçok yeri reshoot'tır arkadaşlar. birçok karakteri de kesilmiş... yani devam etse dizi yapımcıları-kanal yöneticileri arasındaki uyuşmazlık daha da beterleşecekti.

    dizinin bariz hız sorunları hbo'nun prestij drama ısrarından kaynaklanmakta. şu an yayınlansaydı sorunsuz ve müdahalesiz yayınlanacaktı çünkü hbo'nun böyle bir drama ısrarı yok artık, (gerçi o zamanda bu ne sikim sıkıcı iş deyip kestirip atacaktınız da neyse)... yani hbo olan işte memnun değildi, dizi ilk sezona kıyasla trend olmaya başlamasına rağmen sikerim yapacağınız işi deyip siktir edildi. çünkü olan iş gerçekten objektif olarak hadi kötü demeyelim atmosfer ve david lynch cücesi hatrına ama vasat, aşırı kasıntı, boring fest bir işti. hbo'nun hedeflediği prestij dramalara da benzemiyordu.

    özetle pseudo-entelektüellerin, dizilerden anlıyormuş gibi yapıp da bir sik anlamayanların aynı yapımcının iş tuttuğu battlestar galactica/@don drapper enkazı gibi şişirdiği dizinin iptal hikayesi budur... öyle çok derin, anlamadılar yeahhlık hiçbir olayı yoktur... ve bu söylediklerim = fact. bu tür dizilerde don drapper harici herkese kulağınızı tıkamak zorundasınız çünkü bunlar eski kafalı dizi izleyicilerinin kültist bir modla bakın "taptığı" yapımlardır, breaking bad gibi gerçekten gelmiş geçmiş en iyi dizilerle aynı klasmanda değil bu diziler. kültist izleyicilerinin zorbalıkla çok iyiler klasmanına soktukları diziler bunlar. bu yüzden geçiniz.
  • bana göre oldukça etkileyici introya sahip hbo dizisi. ki kendisi şöyle bir şey

    yayından kaldırılma sebeplerinden biri de o dönem çekimine başlayacak olan rome için kaynak yaratmak olduğunu okumuştum.
hesabın var mı? giriş yap