• seçim kazanamayacaklarını artık kabul etmişler.
    -"reis son anda şapkadan tavşan çıkarır"
    umudu bile kalmamış...
  • adamlara tl borç vermişsin gibi düşün. adam dolarla kazanır, borcu yakın zamanda kuş olur.

    kısacası nitelikli dolandırıcılık.
  • babamın ufak bir şirketi vardı, vergisini ve çalışanlarının sigortaları düzenli ödeyip kimsenin hakkına girmezdi. bir zaman sonra işleri bozuldu ticaret sonuçta neyse baya vergi ve çalışan sigorta borcu birikti. onları toparlayım derken yorgun düştü yüreği ve çok erken kaybettik güzel yürekli babamı. sevgili devletimiz 1 dul 3 yetim kız çocuğundan 1 gün bile ertelemeden aldı bütün borcu, hepsini ödedik bitti şükür herşeyin üstesinden geldik. söyleceklerim bu kadar...
  • aynı zamanda memleketin gelmiş geçmiş en çok kamu ihalesi almış olan ve en çok kazanan müteahhitleridir kendileri.

    biz elektrik faturasını 1 ay ödemesek, bu adı geçen kişilerin elektrik dağıtım firmaları gelir elektriğimizi keser.

    halen idrak edemeyenler için; siyasal islam işte böyle birşey. senden alır zengine verir.
  • kayıtsızlığın yanında fark edilmeden nefes darlığı yaratan, 5 yıl görev süresi bulunan (1 yıldan az kaldı) iktidarın 20 yıllık işlem yapma durumu.
  • mezarlarını siktiklerim. allah belanızı versin, ölünüzü dirinizi her gün birinizi sikimmm
  • bir aposto bülteni olan spektrumda bu konuyla ilgili muhteşem analizler içeren birkaç makale yayımlandı bu hafta. şuraya bırakıyorum amme hizmeti olarak.

    —————————————-

    geçtiğimiz günlerde resmî gazete’de yayımlanan bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile, cumhurbaşkanlığı strateji ve bütçe başkanlığına bağlı olarak “devlet yardımları genel müdürlüğü” kurulması kararlaştırıldı. söz konusu kararname ile sosyal yardım yapma yetkisine sahip tüm kamu kurumları, yapılacak yardımın içeriklerini cumhurbaşkanlığı'na sunacak ve onay alındıktan sonra uygulamaya geçirebilecek.

    cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde tüm karar alma mekanizmalarının tek bir makama bağlanması bir süredir alışılagelmiş bir durum ancak sosyal yardımların bu şekilde tekelleştirilmesi ve kontrol altına alınması ak parti hükümeti açısından çok önemli bir seçim stratejisi anlamına geliyor.

    spektrum dosya'nın bu sayısında, ak parti hükümetinin sosyal yardımlarla kendisine bağımlı bir seçmen kitlesi yarattığı, bu stratejinin 20 yıllık ak parti iktidarının ve gün geçtikçe artan otoriter politikalarının temel dayanaklarından birini oluşturduğu ve aynı zamanda sosyal yardımlar üzerinden hükümet ve sermaye sahipleri arasında bir rant rejimi kurulduğu tezlerini ele alacağız.

    20 yıllık iktidar ve otoriterliğin öyküsü: neoliberal popülizm
    neoliberal politikaların uygulayıcısı ak parti, bu politikalardan en çok zarar görenlerin oylarını popülizmle alıyor.
    abdullah esin

    2001 ekonomik krizinin ardından yapılan genel seçimlerde %34 oy oranıyla tek başına iktidara gelen ak parti, krizden çıkış için ımf ile yapılan stand-by anlaşmasının yegâne uygulayıcısı oldu. ımf tarafından şart koşulan yapısal reformları genel anlamda devlet sübvansiyonlarının azaltılması, kamu iktisadi teşebbüslerinin (kit) özelleştirilmesi, ekonominin denetleyici ve düzenleyici kurumlarının güçlendirilmesi ve işçi maaşlarının baskılanması olarak özetleyebiliriz.

    bu politikalar her ne kadar vatandaşların refah seviyesini kısmi olarak düşürecek olsa da ekonomik krizden çıkış reçetesi olarak dönemin şartlarında uygulanması gereken reformlar olarak görülüyordu. sendikal faaliyetlerin baskılandığı, ücretli emeğin sistematik olarak güvencesizleştirildiği ve çalışan kesimin gelir seviyelerinin düşürüldüğü bir dönemde ak parti nasıl oldu da istikrarlı bir şekilde oy oranlarını artırabildi? bu soru, siyaset bilimi literatüründe sıkça tartışılan ve çeşitli açılardan cevaplandırılan bir konu. bu konuya verilen en tatmin edici cevaplardan biri ise “neoliberal popülizm”.

    neoliberal popülizm iki sacayağından oluşuyor. sistemin bir ayağında; neoliberal politikalar ile sendikal faaliyetler baskılanıyor, alt ve orta sınıfların alım güçleri sistematik bir şekilde düşürülüyor, özelleştirmeler yoluyla devletin ekonomideki rolü azaltılarak alt ve orta sınıflar özel piyasa dinamiklerinin insafına terk ediliyor.

    sistemin diğer sacayağı olan popülizm ise hükümete sosyal yardımlar ve direkt olmayan sübvansiyonlar ile vatandaşlarına belirli bir seviyede refah sağlaması imkânı sunuyor. tüik verilerine göre, 2020 yılında sosyal harcamaların (pandemi döneminde yapılan sosyal yardımların etkisi de hesaba katılarak) 600 milyar liraya ulaştığı görülüyor.

    neoliberal politikalardan olumsuz etkilenen sınıflar popülist politikalar ile kısa vadeli olarak memnun edilebiliyor. yani popülizm, iktidara karşı sosyal direnci azaltarak neoliberal politikaların uygulanmasını kolaylaştırıyor. neoliberal popülizm, ak parti hükümetine hem kendisine yakın sermaye sahiplerine rant yaratabileceği bir mekanizma hem de sosyal yardımlar yoluyla kendisine bağımlı bir seçmen kitlesi yaratabilme şansı verdi.

    2018 yılında konda tarafından yapılan bir araştırmada, ak parti’nin en çok oy aldığı kesimler %37 ile ev kadınları, %27 ile esnaf, %14 emekliler, çiftçiler ve işçilerden oluşuyor. veriler üzerinden incelendiğinde de neoliberal politikalardan ekonomik olarak en çok zarar gören toplumsal kesimlerin aynı zamanda ak parti’nin en güçlü seçmen grubunu oluşturduğunu görebiliyoruz.

    bir bağımlılık ve rant mekanizması: hükümet – sermaye – alt sınıflar
    sosyal yardımlar artarken sendikaların baskılanması küçük ve orta ölçekli işletmeleri de hükümete bağımlı hale getiriyor.
    abdullah esin

    ak parti hükümetinin, seçmenler nezdindeki en büyük başarılarından biri sosyal yardımların artırılması ve özellikle kayıt dışı ekonomide istihdam edilen kesimlerin de sosyal güvenlik sistemine entegre edilmesidir. yapılan nakdi yardımların yanı sıra alt-gelir grubundaki vatandaşlara verilen “yeşil kartın” kapsamının genişletilmesi, belediyeler ve vakıflar üzerinden yapılan maddi ve temel ihtiyaç yardımlarının artırılması ve toki üzerinden vatandaşların konut sahibi olabilme imkanının artırılması ak parti dönemindeki temel sosyal yardım mekanizmaları olarak sıralanabilir.

    madalyonun diğer yüzüne bakıldığında ise sosyal yardım mekanizmalarının arkasında yaratılan bir rant sistemi ve hayatını idame edebilmek için hükümet yardımlarına bağımlı hale getirilmiş milyonlarca insan olduğunu görüyoruz. neoliberal popülizm olarak tanımlanan bu sistem, bir yandan iktidara yakın sermaye gruplarını partizan kaynak dağıtımı yoluyla zenginleştirirken diğer yandan da ücretli çalışanları güvencesiz bir hale getirerek artan siyasi baskının maliyetini azaltıyor.

    aşağıdaki grafikte, 2002-2017 yılları arasında yapılan sosyal yardım miktarının istikrarlı bir şekilde arttığını görebiliyoruz.

    aynı dönemde, işçi sendikalarının siyasi ve toplumsal güçleri yapılan kanuni düzenlemelerle azaltılarak hem işçi sınıfının gücü kırıldı hem de işgücü piyasası güvencesiz ve esnek bir hale getirildi. bu politikadan en çok faydalanan kesim ise daha ucuz ve sigortasız işgücünü kayıtlı veya kayıt dışı olarak istihdam eden küçük ve orta ölçekli işletmeler oldu.

    örnek vermek gerekirse, ak parti döneminde yapılan yasal düzenlemeler ile güvencesiz çalışan taşeron işçi sayısı 2002’de 358 bin iken 2011 yılında 1,5 milyona ulaşmış. türkiye’de müsiad tarafından temsil edilen küçük ve orta ölçekli işletmeler iktidar için de hem bir oy deposu hem de partinin seçim çalışmaları için bir finansman kaynağı olarak kullanılıyor. işçi sendikalarının gücünün kırılması ise bu işletmelerde çalışan işçileri hem işverenine hem de sosyal yardımlar nedeniyle iktidara bağımlı hale getirerek hükümet-sermaye-alt sınıflar arasında üçlü bir bağımlılık mekanizması yaratıyor.

    iktidar-sermaye ilişkisi: partizan kaynak dağıtımı
    iktidar, kendisine yakın sermaye sahiplerine milyarlarca lira kaynak dağıtarak kurduğu düzenin devamlılığını sağlıyor.
    abdullah esin

    bu bölüme kadar, ak parti hükümeti ve seçmen kitlesi arasındaki bağımlılık ilişkisinin güvencesizlik ve sosyal yardımlar etrafında şekillendiğini verileri ışığında ele aldım. peki, hükümet ve sermaye arasındaki karşılıklı fayda ilişkisi hangi mekanizmalar üzerinden yaratılıyor?

    hükümet, başta kamu ihale yasası olmak üzere yaptığı yasal ve prosedürel düzenlemelerle kamu kaynaklarının sistematik olarak kendisine yakın sermaye gruplarına aktarıldığı bir partizan kaynak dağıtımı sistemi yarattı. kamu ihaleleri, inşaat ve maden çıkarma izinleri, ucuz kredi ve vergi affı gibi uygulamalarla kamu kaynakları belirli sermaye gruplarına aktarılıyor.

    esra çeviker gürakar ve tuba bircan tarafından yayımlanan bir makalede, 2002-2014 yılları arasında yaklaşık 500 milyar dolar değerinde kamu ihalesi dağıtıldığı belirtiliyor. 2004-2011 yılları arasında ise, dağıtılan kamu ihalelerinin %40’ının ak parti’ye yakın şirketlere verildiği, kalan %45’lik ihalenin ise bu şirketlere bağlı taşeron firmalara dağıtıldığı ifade ediliyor.

    öte yandan, 2002-2017 yılları arasında ak parti hükümeti tarafından yapılan 62 milyar dolarlık özelleştirmenin de büyük kısmı yine hükümete yakın sermaye sahiplerine verildi. bir diğer çarpıcı veri ise, 2004-2011 yılları arasında yapılan inşaat ihalelerinin %64’ünün – ki bu oran 100 milyon liraya tekabül ediyor – yine hükümete yakın şirketlere verildiğini gösteriyor. bu dönemde, inşaat sektörü üzerinden yaratılan rant mekanizmasına ek olarak temel kamu hizmetleri arasında yer alan ve neoliberal politikalar sonucunda özelleştirilen elektrik ve doğal gaz dağıtım ihaleleri de bir başka rant kaynağı olarak kullanıldı. ak parti döneminde yapılan 20 elektrik dağıtım ihalesinden 16’sı iktidara yakınlığıyla bilinen kolin, limak, çalık, kazancı ve cengiz holdinge dağıtıldı. ak parti döneminde yaratılan rant mekanizmasının en büyük kaynağını, kamuya ait arsaların toki tarafından özelleştirilerek ihale yoluyla yandaş inşaat şirketlerine aktarılması oluşturuyor. 2003-2022 yılları arasında 980 binden fazla konut üreten toki’nin, ihalelerinin %60’ı iktidara yakın şirketlere verildi.

    iktidar, kendisine yakın sermaye sahiplerine dağıtılan milyarlarca lira kaynak karşılığında bu şirketlerden nasıl bir fayda sağlıyor? berk esen ve şebnem gümüşçü tarafından yayımlanan makalede dört önemli noktaya dikkat çekiliyor:

    bunlar ak parti kampanyalarına verilen maddi destekler, iktidara yakın medyanın güçlendirilmesi, yine hükümete bağlı ve yakın vakıflara maddi destek verilmesi, alt sınıfların istihdam edilmesi ve yardım kampanyaları düzenlemesi. bu yolla, ak parti hükümeti hem otoriter politikaları için finansal destek ve medya gücü elde ederken hem de sosyal yardımları devam ettirerek seçmen kitlesini konsolide etmeyi başarabiliyor.

    rant mekanizması ve bağımlılık ilişkisine darbe: 2019 yerel seçimleri ve pandemi
    abdullah esin

    ak parti hükümetinin 20 yıllık kesintisiz iktidarı ve şiddeti her geçen gün artan otoriter rejiminin en temel iki dayanağı olan sosyal yardımlar ve belirli sermaye gruplarına kaynak dağıtımı, 2019 yerel seçimlerinde istanbul büyükşehir belediyesi (ibb) ve ankara büyükşehir belediyesi'nin (abb) chp’ye geçmesi ve pandemi döneminde çok yetersiz kalan devlet destekleri nedeniyle büyük darbe aldı.

    ibb’de ekrem imamoğlu ve abb’de mansur yavaş’ın göreve gelmesiyle birlikte hem belediye bütçeleri şeffaf bir şekilde yönetilerek ak parti döneminde yaratılan rant mekanizmasına son verildi hem de hükümetin sosyal yardımlar üzerindeki tekeli kırılabildi. her iki belediyenin de başta öğrenciler, alt gelir grubundakiler ve dezavantajlı gruplara karşı etkin sosyal yardım mekanizmaları oluşturmaları iktidar ve seçmenler arasındaki bağımlılık ilişkisini sistematik olarak azaltıyor.,

    bunun genel seçimler üzerinde yaratacağı etkinin farkında olan iktidar partisi ise çeşitli yasaklar ve düzenlemeler ile sosyal yardımlar üzerindeki tahakkümünü tekrar ayağa kaldırmaya çalışıyor. cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile cumhurbaşkanlığı strateji ve bütçe başkanlığına bağlı olarak “devlet yardımları genel müdürlüğü” kurulması kararı da bu durumun en somut örneklerinden biri.

    öte yandan, ekonomik krizin gün geçtikçe etkisini artırması vatandaşların alım gücünü düşürürken kamu maliyesinde yaşanan sıkıntılar da sosyal yardım bütçelerinin artırılmasına engel teşkil ediyor. özellikle pandemi döneminde, 2018 yılında başlayan ekonomik krizin etkisiyle kamu kaynaklarının azalması pandemiden olumsuz etkilenen vatandaşlara yönelik etkili bir destek mekanizmasının hayata geçirilmesine engel oldu. hükümet tarafından yapılan kamu destekleri ise ucuz krediler ve vergi muafiyetleri gibi uygulamalarla işverenlere aktarıldı. bu dönemde, milli gelirinin %2,5’i kadar maddi destek veren türkiye dünya sıralamasında en altlarda yer alıyor.

    gitmeden
    tolerans azaldıkça baskı artıyor

    yukarıda da bahsedildiği üzere hem istanbul büyükşehir belediyesi hem de ankara büyükşehir belediyesinin chp yönetimine geçmesiyle iktidarın sosyal yardımlar üzerindeki tekelinin kırılması, hem de etkisini her geçen gün artıran ekonomik krizin sosyal yardımlara ayrılan kamu bütçesini daraltması, 2023 seçimleri öncesinde ak parti’nin elindeki en büyük kozlardan birinin kaybedilmesi anlamına geliyor.

    alım gücü ve refah seviyesi her geçen gün düşen orta sınıfların ve açlık sınırının altında yaşayan alt sınıfların mevcut ekonomik koşullara gösterdiği tahammül de doğru orantılı olarak azalıyor. ak parti hükümeti, 20 yıldır kısıtlı bir refah seviyesi ve sosyal yardımlar yoluyla seçmenleri ile oluşturduğu bağımlılık ilişkisinin zayıflaması, vatandaşların ekonomik ve siyasi koşullara olan tahammülünün azalmasına karşı ise otoriter politikalarının ve yarattığı baskı rejiminin şiddetini sürekli olarak artırıyor.

    bu bağlamda, muhalefet tarafından bağımlılık ve partizan kaynak dağıtımı temelinde oluşturulan bu baskı rejimini bitirmek için uygulanacak en etkili politikaların vatandaşlara yeniden refah vaadinde bulunmak ve belediyeler üzerinden yapılan sosyal yardımları aksatmadan artırmak olduğunu söyleyebiliriz.
  • sadece cengiz ve kalyon değil, vergi borçları silinen, borçları irrasyonel bir şekilde ertelenen, normal süreçlerin dışında devlet ihaleleri alan, devlet malını yok pahasına satan, şahsi çıkarları için devleti kullanan herkesle hesaplaşılmalı ve benzer işlerin daha sonra yapılmasını tamamen engelleyecek caydırıcılıkta yaptırımlar uygulanmalıdır.
  • bende kurumlar vergisini bir ay geciktirince hemen banka hesaplarıma el atsalar.
  • valla babasının çiftliği gibi ülke yönetmek buna denir işte!
hesabın var mı? giriş yap