• 70'li yaşlarını devirdi chabrol, ele ayağa düştü, yeni dalga'nın kral isimlerinden biri de, perdeden emekli olmak üzere. şahsen, chabrol filmlerini, gözümü bile kırpmadan, hiç bir şeyle dikkatimi dağıtmadan ve müthiş bir dinginlikle izlerim, nedense böyle bir etki yaratır; genellikle filmlerin sonunda attan düşmüşe döner, 3-5 belki 19 dakika sersemlemiş olurum.

    tarzı hitchcock'u andırır, senaryoları sağlam, fikir zemini oturaklı ve otokriminal yapılarla çepesarpalıdır. zaten vaktinde alfred hitchcock üzerine bir araştırma yazmış, yaymıştır; "la femme infidele", "le bocher" gibi filmleri de "fransız hitchcock" diye namlandırılmasına gerekçedir. 1958 yapımı "yakışıklı serge" yeni dalga'nın ilk filmlerinden biri sayılır; yine yeni dalga'nın başyapıtlarından biri sayılan "les bonnes femmes"le kendini eleştirenler tarafından da kabul görmüştür. sadakatsizlik, annelik, ihanet, saplantılar, rol değişimleri, cinayet, aldatma; karısı stephane audran ve isabelle huppert filmlerinde yoğunluğu fazla olan temalardır. ayrıca "betty" karısını oyuncu olarak kullandığı son filmidir.

    türkiye chabrol'u geç tanıdı, filmleri sinemalara gelmedi ama gayretkâr, düşünceli tv kanalları özellikle cnbc-e ve sağolsunlar, nadiren bazı festivaller, chabrol filmlerini izlememiz için fırsat yarattılar; bunlar arasında türkiye'de en bilinenleri; trt-int'in de rol aldığı la ceremonie, "l'enfer" ve madame bovary filmleridir.

    yaşından dolayı, ondan artık çok fazla bir şey bekleyemeyeceğiz, polisiye türünün ustalarından chabrol'ü şuracıkta anıyor, günün birinde onun filmlerinin hepsini izlemis olmayı umut etmekte bilakis fayda görüyorum. çok seviyorum.
  • chabrol, hitchcockyen tarzın sadık bir temsilcisi olarak çektiği birçok filmde, temelde burjuva dünyasını resmetmeye çalışmış, marxist fikirlerin yaşamaya devam ettiğini (yani marx’ın halen haklı olduğunu savunmuştur. ona göre proletarya ile burjuvazi arasında uzlaşma söz konusu bile olamaz) vurgulamaya çalışmıştır. ikiyüzlü kibarlık, sadizm, cinsel sapmalar, maskeli varoluş, yüzeyin altındaki derinlik gibi birçok modern tema onun sıklıkla yeniden dönüp araştırdığı temalardır. hitchcock melodramatik rebecca’dan başlayarak, dışarıdan mutlu görünen üst sınıfların ardındaki dejenere ilişkileri, meşum insan ilişkilerini betimlemekten haz duyduğunu ima etmiştir. chabrol buna paralel birçok polisiye yapıtında sözünü ettiğim tutuma bağlı kalmış, burjuva sınıfından şaşırtıcı enstantaneler sunmuştur. filmleri bu açıdan sansasyonel bir nitelik taşırlar.

    chabrol’un yapıtları genellikle burjuvazinin ikiyüzlülüğü, debdebeli saltanatının yıkılabilirliği üzerine inşa edilmiştir. temelde hitchcockyen çizgide polisiyeler çeken ama kendisine özgü bir evren yaratan chabrol, dışarıdan mutlu, ulaşılmaz görünen refah içre fransız sosyetesine vizör tutar. kadim sınıflar birbirini öldürerek katharsis yaşarlar. chabrol her fırsatta devrim imalarında bulunur.

    onun, burjuvazi-proletarya çelişkisine ışık tuttuğu filmlerden les biches’de -manidar bir isim- why (jacqueline sassard) bir tesadüf eseri tanıştığı frédérique’le (stéphane audran) ilişkiye girerek proleter kimliğini değiş-tokuş etmek isteyecektir. ama nasıl? elbette frédérique’i öldürerek. sınıflar arasındaki çelişkilerin çözümünün mümkün olmadığı tezi derinlemesine aydınlanır. ceylan avken avcıya dönüşür, kendisini sömüreni (burjuvayı) vahşi pençesinde ölüme terk eder. yine filmde, mao zedung’un devrimin nezaketle yapılamayacağına dair o meşhur sözü de şuh kahkahalar arasında işitilir. anlatının söylemi ironiktir. ama why bireysel devrimini kan akıtarak gerçekleştirmek zorunda kalacaktır. yönetmen sloganizme yenik düşmeden politik-sınıfsal çizgiyi katetmeyi başarır.

    ama söylemek gerekli: onun izlenip de şaşkına düşülmeyecek filmi hemen hemen yok gibidir. la cérémonie’de, iki proleterin, jeanne (isabelle huppert) ile sophie’nin (sandrine bonnaire) lelievre ailesini av tüfekleriyle katlettiği bölüm, sinema tarihinin görüp göreceği en şok finallerden biridir.

    la fille coupée en deux adlı sondan bir önceki yapıtında, yani yarım asırlık sinema kariyerinin sonunda, henüz iki sınıf arasında hiçbir uzlaşma olmadığının altını kalın çizgilerle çeker. proleter gabrielle (ludivine sagnier), burjuva kibriyle örülmüş gaudens’lerin gösterişli malikânesinden kibarca kovulacaktır. burjuvazinin kibri zaferin şatafatlı bir gösterisi değil, ele geçiremediği kadın bedenini aforoz edişinin tipik bir örneğidir.

    söylemek gerekir: hitchcock'a göre oldukça yüzeysel kalan yapıtları chabrol'un kalitesinden bir şey eksiltmez. kendine has tarzıyla burjuvazinin foyasını açığa çıkaran maestro her zaman ilgiyle karşılanabilecek düzeyli filmler çekmiştir. umarım bu ülkede yürekli biri çıkıp da onun hakkında bir kitap yazar. yazmalı!

    ayrıca;
    (bkz: la fille coupée en deux /@hanging rock)
    (bkz: l'enfer /@hanging rock)
    (bkz: les biches /@hanging rock)
    (bkz: les innocents aux mains sales /@hanging rock)
    (bkz: nouvelle vague /@hanging rock)

    edit: bkz eklendi
  • 'aptallık zekadan çok daha büyüleyici. zekanın sınırı varken, aptallık sınırsızdır.' sözlerinin sahibi fransız sinema yönetmeni. kimilerince cok sıkıcı filmlere imza attığı düşünülse de, fransız burjuvazini çok ince ve yerinde eleştirdiği filmlerinin dünya sinemasında ayrı bir yeri vardır.
  • 80 yaşında hayatını kaybetmiş. başka açılardan çok farklı olsalar da hep aynı temalar etrafında dönüp durması ve her yıl bir film çekmesiyle woody allen'a benzetirdim kendisini. geçen gün merci pour le chocolat'yı tekrar izlemiş, hala film yapıp yapmadığını düşünmüştüm.
  • dün, 12 eylül 2010'da hayatını kaybetmiştir. böyle adamlar hayatlarını hiç kaybetmezler gibi geliyor bana... belki de öyledir.
  • yaşlı başlı fransız yonetmen.
    esrar - entrika içeren hikayelerden güzel üslubuyla etkileyici filmler çıkarmayı başaran takdir edilesi şahsiyet.
    "belirli son" takıntısı olmamasına, filmi askıda bırakıp bitirmesine hastayım.
  • devrilen fransiz cinarlarindan. bu yil yiten, eric rohmer ve bernard giraudeau'ya katilmis.

    en cok, yeni cikacak filmini heyecanla bekleme faslinin sona ermesi uzucu. allah rahmet eylesin.
  • fransız sinemasının gizli bir o kadar da tekinsiz kahramanıdır. kadın olmaklığın en derinlerinde yatan adalet duygusunu ve bu duygunun adaletsizlik karşısında ötekine bir hınç olarak dönüşünü ele alır. bu hınç ile kendi kimliğini yaratan kadın olmaklık aynı zamanda kendi kimliğinin de hınç dolayımı ile yok oluşunu ve sönümlenmesini ifade eder. öyle ki bu yok oluş veya sönümlenme kendisinden geriye kalan tortuların başka bir kadının bedeninde ve ruhunda yeniden varlığa gelmesinin tekinsiz dayanılmaslığını da bir açıklık olarak geriye bırakır. ruhsalın varoluşun tarihsel adaletsizliğine bulanması ancak bu adaletsizliğin öznelerine karşı yönlendirilmiş bir tepkisellikle çözüme kavuşur. ve fakat verilen tepki tam da adaletsizlik üreten tarihselliğin içine yatırıldığı için bu yatırımdan geriye adaletsizliğin bengi dönüşü kalır.
  • yemek sahnelerini nerdeyse yatak sahnelerine yakınlaştıran bir erotizasyonla çeken yönetmen
hesabın var mı? giriş yap