• spoiler içerir
    ben filmi çok beğendim. sadece firma ortaklarının sevgi, ölüm, zamanı kiralama süreci anlamsız geldi. ölümün ölmek üzere olan adamla ilişki kurması, zamanın zamanı tükendiğini düşünen kadınla iletişim kurması, sevginin kızına sevgisini gösteremeyen adamla ilişki kurması güzel bir detaydı. ama filmi ilginç kılmak için filmin başlangıçta dürüst davranmadığını düşünüyorum.
  • iyi oyuncularla orjinal fikirli bir film izledik, herkes hakkıyla, başarılı performanslarıyla basit ama etkili seyirlik olmuş, süre olarak net, anlatılmak istenen berrak, sade ve duru bir film, ufak sürprizleriyle de şaşırtmayı başarıyor...
  • öncelikle imdb puanına ve ekşi sözlük yorumlarına takılmadan film izlemenin güzel bir deneyim olduğunu bu filmle farkettim. çünkü film benim de hoşuma gitti.

    hele viktor frankl'un insanın anlam arayışı kitabını bitirdiğim güne denk gelmesi daha güzel oldu. frankl da kitabında nazi kamplarında yaşanan onca trajediye rağmen insanların sevgi sayesinde hayata tutunabildiğini, hayatın içindeki anlamın sevgiyle meydana geleceğine vurgu yapıyor. bu sevgi bir eş, bir çocuk, bir dava ya da bir eser olabilir. bu filmde ise sevginin farklı hayatın farklı evrelerinde var olabileceğini örneklendiriyor.

    ben de hayatımda, her ne kadar frankl kadar olmasa da benzer şartlar içerisinde bulunarak, hayatın anlamı arayışa girdim. bu zaman dilimi içerisinde imanımı sorgulama aşamalarına kadar yürüdüğümü hissediyorum.

    neticesinde hayatı biraz olduğuna bırakmak gerektiği konusunda teorik de olsa bir kanaate ulaştım. teorik diyorum, çünkü hala pratikte yaşadıklarıma uygulama konusunda çok eksiğim. yaşadıklarım sona erdi mi? hayır... hala toparlanması gereken bir hayatın içerisinde ne yaptığımı, yaptıklarımın doğruluğunu önceliğini arama çabam devam ediyor. ama şunu görüyorum ki sevginin, hele aile bağlarının meydana getirdiği sevgi, hayatın anlamının önemli bir kesitini oluşturuyor.

    mesela yarın anneler günü. kızımın da teşvikiyle eşim için samimi basit bir anneler günü kutlaması yapmak istiyorum. bir hafta sonrasında ise kızımın doğum günü. küçük kardeşinin doğum gününü, yaklaşık iki ay önce sürekli beraber olduğumuz eşimin babası vefat ettiği için kutlayamadık. iki yıl öncesinde de yine eşimin annesi aynı dönemde vefat edince kutlanmamıştı. şimdi bir hafta sonra her ikisinin doğum gününü sadece dört kişilik ailemle kutlamak istiyorum. çoğu insan için olması gereken olsa bile, benim için son dört yılda hayatın tüm zorluklarını az çok görmüş biri olarak, kendime bir mesaj vermek de olabilir bu.

    işte gizli güzellik benim için bu olabilir. hayat her şeye rağmen devam edebiliyor...

    filmden çok kendimden bahsettiğimi bitirince fark ettim...
  • müthiş oyuncuların oynadığı vasat bir film izlemek ister misin? (will smith, edward norton, kate winslet, keira knightley ve helen mirren). evet müthiş oyuncular demiştim. senaryo ve kurguda bazı sorunlar ve mantık problemleri olsa da "ölüm, zaman ve aşk" üzerine güzel aforizmalar içeren aslında ilginç olabilecekken biraz ıska geçen bir film. ortalıkta bu kadar yıldız varken film kendini izletiyor. fazladan bir 97 dakikan varsa izle.
  • end credits’deki soundtrack’inden başka izlenesi/dinlenesi hiçbir şeyi olmayan aşırı heyecansız filmdir.
  • yine will smith ve yine yıkık bir babanın öyküsü. bu adamı bunca yıldır sevemedim gitti ama bu gibi rollerde iyi iş çıkardığını kabul etmeliyim.

    "hayatın özü insandır" deniliyordu bir replikte; tam olarak böyle değildi anlamı ama çevirmeni tebrik etmiştim, cümleyi anlamlı bir şekilde dönüştürmüştü. ve "sevgi, zaman, ölüm; bu üç soyut kavram, dünyadaki her insanı birbirine bağlar..." diye devam ederek filmin mesajını özetliyordu.

    sevdiği birini kaybeden insanların, hayatlarını tekrar normale döndürme, kırılma noktasından önceki çizgi üzerinde nispeten tekrar inşa etme çabalarını sağlam olmayan ve çöküşü hafif bir fiskeye bağlı olan domino taşlarıyla ifade etmeleri etkileyiciydi.

    ve "aklımı onarmaya çalışıyorum..." repliği de o ruh hâlini çok çok iyi bir şekilde özetliyordu.

    belki her ikisi de bir türlü sevemediğim, doğal bulamadığım oyuncular olduğu için, keira knightley ve edward norton'ın replikleri pek etkileyici değildi, aralarındaki her şey çok yapaydı, hiç derinlikli bulamamıştım.

    ne çok abartılacak ne de buradaki kadar kötülenecek bir filmdi kısacası. "gidenlerin ardından" kalanlara hitap eden yönleri vardı.

    her şey bir yana, looking too closely hatrına "iyi" bir puan verilebilir.
  • filmde ki en büyük eksiklik anlatmak istediği şey her şerde bir hayır vardır veya her kötü olayda bir güzellik vardır.
    ama olmamış. kızını kaybeden ve travma yaşayan babanın iş ortakları tarafından kandırılması mı güzellik?
    hayata devam et demek istiyor ama asla anlatamıyor bunu. senaryo kötü olunca gerisi boş oluyor zaten.
  • filmde bazı şeyler eksik kalsa da genel olarak izlenebilir buldum. kadro cidden iyi ve süresi de yormuyor.

    --- spoiler ---
    filmde benim en dikkatimi çeken, artık belli yaşa gelmiş ve belli tecrübeler edinmiş insanların sanki gençlermişçesine arkadaşlarını geri kazanmak için yaptıkları plandı. biz bu tarz oyunlu durumları daha çok gençler arasında görürüz ama burada öyle değil. tiyatro oyuncuları aracılığıyla howard ile bağ kurabilme çabalarını çok hoş buldum. hani klasiktir ya eğer bir sorunu çözemiyorsanız duruma farklı açıdan yaklaşın derler. işte tam olarak bu. bir diğer nokta da kimi zaman bir yabancının temasının bir domino etkisi gibi her şeyi değiştirebileceği mesajı. with'in planı yapmasında amy'nin payı var ve onunla tanışması spontane gelişiyor. hastanede howard'ın eşi madeline ile konuşup onu etkileyen de bir yabancı. hastanedeki kadın brigitte değil, başka biri de olabilirdi, bunun bi önemi yok. filmde sadece bir tesadüf olarak verilmiş.
    sonuç olarak hayatı yaşanabilir kılan dostluk ve sevgidir. türlü zorlukları aşmanın kilididir yanımızda olan, tutunabildiğimiz dallar. film de bunu fazlasıyla gösteriyor.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap