• --- spoiler ---

    dabbe serisinin izlenebilir en eli yüzü düzgün filmi. bu konular üzerine yapılmış türk filmlerinden bıksam da bu filmde kameraların kullanımını ve mekanları çok beğendim. iki de bir çığlığı basıp, efekti koyup, kamera titretmece olayından hoşlanmadığım sahneler olsa da her şeyin başrol karakterlerimizin kameralarından izletilmesi hoşuma gitti.

    faruk hoca karakterini çok sevdim ki hacı hoca kısmına inanmışlığım yoktur beni. ama adam öyle içten ki hareketleri olsun, yüz ifadeleri, sesi vs çok iyi oturmuş filme. doktor hanım içinse aynısını söyleyemeyeceğim hatta çok çok kötü oynamış diyebilirim. zaten onun repliklerini de kötü yazmışlar. kadının sesiyle ve mimikleriyle o replikler birleşince her şey yapmacık olmuş. kadın her sahne de bir dakika o öyle olamaz bu böyle olamaz diye atlayıp insanın ruhunu daraltıyor. e hocayı niye taktın peşine mal demek istediğim sahneler oldu baya baya.

    internet vurgusu berbattı. hatta oha amma sıkmışsınız dedim baya da gülesim geldi o sahnede. dünyayı saran ağ, cinler ve interneti bağdaştırmak çok gereksiz bir yorumdu. zira filmde internetle alakalı bir şey de yoktu sadece böyle bir replik konup geçilmiş. çok gereksiz olmuş. insanın konsantrasyonunu ve filmin gerilimini bozuyor.

    üstte de yazan arkadaş olmuş çok öldürücü büyü denen şeyin adı tuvalet büyüsü mü olur ya. benimle beraber o sahnede kendini tutamayıp gülen birkaç insan daha oldu. böyle ufak şeyler çok bozuyor filmin atmosferini.

    tabii hep eleştirsem de eli yüzü düzgün bir film olduğunu düşünüyorum. konu itibariyle az çok ne olacağını tahmin etsek de anne kızın da bu olaya dahil olduğunu görmek güzeldi. beklenmedik bir hadiseydi. gene de her sahneye çığlık, gaipten sesler falan koymak da bayıyor bir yerden sonra. korkuyu biraz daha konu üzerinden yaşatmak lazım efektler üzerinden değil. bu yüzden daha türk sinemasının gelişmesi gereken çok nokta var.

    --- spoiler ---
  • hasan karacadağ'ı tebrik ettiren, "bu sefer olmuş" denilen filmdir. dabbe 2 faciası hasan karacadağ'ın titreyip kendine gelmesine vesile olmuş olacak ki bu sefer böyle güzel bir film yapmasına vesile olmuştur. sanki hafiften ada zombilerin düğünü filminden de esinlenme var gibi geldi, el kamerası tekniği ile yapılan çekimlerdeki geçişler, kına gecesi sahnesi bana onu hatırlattı.

    --- spoiler ---

    ebru karakterine acayip derecede uyuz olunabilir bu filmde, ulan dünya yanıyor, çevrendeki herşey anormal, halen inanmayıp olayı şizofrene, bilime bağlamaya çalıştın ya, iyi oldu, öyle kill bill gibi tabutun içine koyup sana dünyayı tersten gösterdiler, o yeter bana... hayır film zaten yeterince gerdi, bir de bu karının demet akalın şarkılarındaki sikimde değilsin tavrı gibi hareket edip bu alengirli olaylar karşısında artist artist davranması ayrı bir germiştir insanları. iyi oldu sana, hiç üzülmedim
    --- spoiler ---
  • adam senelerdir bütün acemiliğini bizim saf temiz korku fili beklentilerimiz üzerinde çıkardı, tam ümidi kestiğimiz anda ise ilk ümit vadeden filmini çekti.
    bildiğiniz üzere türk korku sineması gücünü cin, büyü gibi dini ögelerden alıyor. zira türk kültüründe zombi, boogey man gibi gelenekler yok. bunları yabancı filmlerde izlemekten keyif alsak da kendi sinemamıza uyarlanmaya kalktığında eğreti durduğunu görüyor ve sahiplenemiyoruz.
    diğer yandan sağolsun islam dininde derya deniz halinde korku materyali bulunmasına rağmen, bunları da yeterince sağlam şekilde işleyemiyoruz.
    bu anlamda şu ana kadar çekilmiş korku filmlerinden eli yüzü düzgün olduğunu düşündüğüm yalnızca musallat1-2 oldu. dabbeler baştan aşağı felaketti. ilk filmin konusunu bile hatırlamıyorum, zihnimde selena kadar bile yer etmemiş. ikinci filmi iki üç defa izlemeye çalıştım ama o kadar dandik o kadar dandikti ki hiç muvaffak olamadım. başka kaç tane olduğunu bile takip edemedim.
    bu filme ise gösterimde olan diğer korku filmleri ile arasında bir seçim yapmak için sözlük yorumu okumak suretiyle gittim. the conjuring için kilit kelime klişe, devil's pass içinse the blair witch ekolünden geldiği bilgisi, ilgimi çekmemelerine yetti.
    gerçi bu film de aynı akıma kapılmış ve bu nedenle yer yer inandırıcılıktan çok uzaklaşmış durumda. ama buna rağmen dişe dokunur yanları var. gönül isterdi ki bir ilk film olsun da heyecanlandırsın, ama yönetmenin mesleki gelişimini izlemiş olmak açısından da ilginç olabilir. bir beş sene evvel yapmış olsaydı şu filmi, daha çok değer görürdü sinemamızda.

    gelelim spoiler kısmına...

    film estetiğini blair witch'e dayamış, ama yer yer sabit kamera görüntülerini de işe karıştırmış. bunu bir mantığa yaslaaya çalışmışsa da bazı sahnelerde göze batabiliyor.
    hikaye genç bir doktor kızın bir hemşehrisinin kızı olan kübra'nın kına gecesinde nişanlısını öldürüp sonraki iki seneyi akıl hastanesinde geçirmesi üzerine, ona yardımcı olabilmek için köyüne doğru yola çıkmasıyla başlıyor.
    bu esnada yakın köylerden birinde yaşayan faruk hoca'yı da yanına katarak, dini çözümlerle bilimsel çözümleri kıyaslama yoluna gidiyor. esas amacı ise halkın inandığı bu hurafeleri çürüterek bilimsel yöntemlerle kübra'yı kurtarmak. bu nedenle yolculuğunun her anını kameraya alıyor. arabasında, gittikleri evde, hocanın cin çıkarma seansında sürekli kamera kullanıyor. biz de bu çekimleri izlemiş oluyoruz.
    fakat filmin destekleyemediği ilk hikayesi, bu doktorun bu hocayı nereden bulduğu, neden bu hocayı seçtiği gibi sorulara dayanıyor. hoca cin çıkarma seansına bu doktoru ne sebeple davet ediyor? daha önce doktor hocaya başvurmuş mu? adam gücünü mü ispatlama çalışıyor? bu ikisinin nasıl biraraya geldiği bir muamma.
    ikinci desteksizlik de işte bu her anı kameraya kaydetme meselesinde gerçekleşiyor. öyle anlar var ki, bir insanın kameranın derdine düşmesi imkansız, hadi doktor takıntılıbilimle kafayı bozmuş kamerasından en göt attıran anlarda bile vazgeçmiyor, ama hocaya ne oluyor? adam bir süre sonra kamerayı kızdan daha fazla sahipleniyor. bunlar hep inandırıcılık kaybı yaşatıyor.
    bu kayba oyuncuların berbatlığı da katk yapıyor tabii. doktor ebru rolündeki arkadaş sinir bozuculukta çığır açmakla beraber, tonlama, mimik, jestler itibariyle son derece yapay. kübra'nın ablası esra ise filmin sonlarında aniden psikopatlaştığı anda her şeyi mahvediyor. tabii oyuncunun değil yönetmenin hatası bu. film boyunca malın önde gideni olan kadın birden amerikan hapishane dizilerinde başpiskopatın yancısı manyağa evriliyor. oysa annesi refika çok daha inandırıcı biçimde çıldırıyor.
    bütün film boyunca neden kolu kırık olduğu anlaşılamayan kızın halası belli ki ters köşe için tuhaf triplerle ortada geziyor ama, kol neden kırık? sırf syirciyi kıllandırmak için altı dolu olmayan bir şeyi göze sokmanın anlamsız olduğunu düşünüyorum.
    filmdeki tek dişe dokunur oyuncu hoca rolündeki aktördü. hem arapça okurkenki hakimiyeti hem duruşu tavrı konuşması bakışı gibi özellikleriyle tam olarak rolünün hakkını veriyordu. ama cinci hoca olmak için biraz fazla kültürlüydü maşallah.
    zaten filmin en gereksiz en saçma sahnesi de bu hocayla doktor kız arasında internetin dabbetül arz olduğuna dair yapılan konuşmaydı. filmin zar zor oluşturduğu havayı çok aşağı çeken bir sahneydi bu. neyse ki kısa sürdü ve ardı gelmedi.
    filmin cin sahnelerindeki kameranın gereksiz titremeleri ve saçmasapan ses efektleri, neyse ki eski filmlerden kat kat iyi, fakat çok gelişmesi gerek. bu şekilde sıçratarak korkuttuğu yerler olsa da çoğu sahnede "aman bu ne yaa" diyor insan. kamerayı duvardan duvara çarpıp öküz böğürtüsü sesi vermekle olmaz bu işler.

    hasılı, dabbe filmlerinin en derli toplusu olarak gayet izlenebilir bir film çıkmış ortaya. sanırım hasan karacadağ yönetmenliğini olgunlaştırana dek birkaç aksak film daha izleyeceğiz. ama olay örgüsünü bu filmdeki gibi güçlü tutup doğru oyuncu seçimi ve yönetimiyle, daha yaratıcı ses ve görüntü efektleriyle yoluna devam ederse bir sonraki filmini merakla bekleyebiliriz.
  • bu sefer nihayetinde olmuş film. bana ve zorumla benimle filme gelen arkadaşıma dehşet dolu anlar yaşatmış, hatta bir ara çığlıklar atarak salondan çıkmayı düşündürmüş, 3 gece tv ve ışıklar açık yatmama sebep olmuştur.
  • mantık hatalarına takıntılı biri değilim fakat herkes kadar mantık arıyorum. kızın süperman gibi 3 metre havaya sıçramasından, hocanın tek gözlü bebek rüyasını kız söylemeden bilmesinden sonra bile doktor kızın bunlar saçma yeaa hoca sen sahtekarsın yeaa demesi pek mantıksız olmuş. bir de benim çözemediğim bir nokta var tuvaletten çıkan büyüler kübraya yapılmışsa refika teyze o büyüleri yapmış olamaz. e bu durumda o büyüleri yapan kişi kim? bu soruya ben cevap bulamadım ve kopukluk olarak nitelendirdim. son olarak tam olmamış olmasına rağmen filmi beğendim ve korktum. fatma halanın oyunculuğu özellikle harikaydı. iyi günler sözlük
  • islamik mitleri içerisinde barındırdığı için izlemeye korktuğum filmdir.
  • (bkz: dabbe 5)
  • sinemada izleyemedim ama bir an önce ne şekilde olursa izlemek istiyorum.bilen gören varsa yeşillendirsin.
  • gelmiş geçmiş en iyi türk korku filmi.

    --- spoiler ---

    yalnız alelacele tuvalete koşturan hoca sakatatları çıkartırken, lateks eldiveni o aciliyette nereden buldu hala çözebilmiş değilim.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap