• ilk olarak fanatik fenerbahceli dedem sayesinde tanistigim makina.

    beni cagirir, daktiloyu onume koyar, sonra salonun ortasinda gezinerek fenerbahce yonetimine uyarilar yazdirirdi. ardindan bu uyariyi bir zarfa koyar, beni postaneye yollayarak uyarisini yonetime iletirdi...

    simdi yine ayni daktilosu ile yonetime uyarilar yazmayi surduruyor. fakat artik postaneye gitmiyorum. faks cekiyor...

    fenerbahce'yi sevmeyisim dedem yuzunden sanirim. adam yillardir hasta. hatta son 5-6 senedir evden nadir disari cikabiliyor. tum hayati her hafta kutuphanesine bir yenisini ekledigi kitaplari ve fenerbahce. bi mutlu edemediler koca adami... yillardir her avrupa malubiyetinde, her kacan sampiyonlukta aglamakli gozlerle "seneye insallah be" der...

    sanirim tek tesellisi aziz yildirim'in bayramlarda dedeme kart atmasi. o kadar mutluluk da hakki degil mi?
  • mekanik bir yazı yazma makinesidir. bilgisayarlarımızda kullandığımız klavyelerin atası sayılabilir. hatta işi abartırsak bilgisayarın oluşumuna zemin hazırladığını bile söyleyebiliriz. daktilo, klavye ve şaryo denilen iki ana parçadan oluşur.klavye üzerindeki harf tuşları ve onların harekete geçirdiği harfler sabittir. şaryo ise, üzerine kağıt takılan ve her bir tuşa basıldığında bir birim yana kayan hareketli parçadır. siz yazdıkça şaryo birer birer yana kayar ve böylece bir satır yazı yazmış olursunuz. şaryo üzerindeki koldan tutup sağ tarafa çektiğinizde şaryo hem satır başına gelir hem de bir satır alta gelir. dolayısıyla alt alta yazmanıza imkân verir.
    harflerin kağıda çıkmasını sağlayan mürekkepli bir şerit vardır. bir taraftaki makaradan boşanır, diğer taraftaki makaraya sarılır. bunu da sağlayan bir düzenek vardır. her harfe bastığınızda bu makaralar bir harf miktarı döner. böylece her harf bastığınızda yeni bir yere basmış olursunuz.yazınız olabildiğince aynı mürekkepli olur. bu şeritlerin bazıları tek renk bazıları iki renk olur. (siyah vey kırmızı) kırmızı yazmak istediğinizde klavye üzerindeki ilgili tuşu aşağı çekersiniz, mürekkep bandını tutan ince plaka biraz yukarı kayar ve kırmızı kısmı harfin bastığı yere denk getirir. bu şekilde kırmızı yazarsınız
    bastığınız her harfin bulunduğu parçacığın üzerinde bir de büyük harf vardır. bilgisayar klavyesindeki shift tuşunun olduğu yerde daktiloda da bir büyükharf tuşu ve kilidi vardır. serçe parmağınızla ona basarsanız şaryo olduğu gibi yukarı kalkar ve harf bastığınızda büyük harfe denk gelir.kilit tuşunu kilitlerseniz bütün yazıları büyük yazar. tıpkı bilgisayarda olduğu gibi.
    bilgisayardaki şapkalı harf yazma, üst karakter koyma sistemleri de aynı şekilde çalışır. her satır bittiğinde bitişi bildiren bir de küçük zil vardır. dinlemesi zevklidir onparmak yazan birini daktiloda. icq'daki sesli yazma modu bu nostaljik düşünceyle yazılmıştır. ama uzun zaman dinlenirse kafa şeeder.
  • şu hayatta sahip olmak isteyip de olamadığım ve yeşil renkli bir tanesinin delicesine hayalini kurduğum yazı yazma aracı.

    ortaokuldayken kısa piyesler yazıyordum (şu an bunlara skeç deniyor sanırım). bu yazdıklarımı belirli gün ve haftalar etkinliklerinde oynamama önayak olan beni cesaretlendiren öğretmenlerim vardı. sonra gezi yazısı ve öykü yazmaya başladım bir öğretmenimin gözetmenliğinde.

    yazma tutkusu hiçbir şeye benzemez, insanı çıldırtır. kanserli bir hücre gibidir, yayılır en ücra köşelere kadar. söküp atmak imkansızdır içinize bir kere yerleştiyse. kafanızda sahneler belirmeye başlar mesela uyumaya çalışırken, kelimeler birbirini koşturur sokakta oynayan çocuklar gibi. binlerce harf, binlerce kelime, cümle...hepsi beyninize hücum eder; beni al! bunu da al! bizi birleştir! tek başımıza yeteri kadar şey ifade edemiyoruz, bizden bir öykü yarat, bir tiyatro eseri ya da...veyahut bir roman!

    benim defterlerimin arkaları, aniden aklıma gelmiş ve unutmayayım diye not almış olduğum, bakıldığında manasız görünen ama içinde bir öykünün ilk adımını barındıran anahtar cümlelerle doluydu. eve gittiğimde o cümlelerden yola çıkarak yazmaya koyuluyordum. kurşun kalemler ışık hızında tükeniyordu, kaç tane kalemtıraş attım köreldi diye. biten her kalem başlamak üzere olan yeni bir macera demekti. kafamda binlercesi kendiliğinden yazılan o öyküleri, temize çekip koştura koştura öğretmenime götürmek, nefes nefese bir halde bana bir şeyler söylemesini beklemek, yüreklendirilmek, bir şeyler üretebiliyor olduğuma, bir yeteneğe haiz olduğuma inanmak, inandırılmak istiyordum.

    bazen aklıma çok orijinal olduğunu düşündüğüm bir fikir gelirdi. derste istemsizce "hiii", "ahaa", "ufff" gibi tepkiler verirdim. herkes bana gülerdi. bense kafamda yazılan o her neyse işte parlayan gözlerimi yeşil tahtaya dikip orada oynatarak hayallere dalardım. o yeşil tahtada ne filmler oynattım, ne öyküler ne piyesler canlandırdım ah bilseniz...

    lisedeyken şansıma yine çok iyi edebiyat öğretmenlerine denk gelmiştim. ve yazın serüvenime onların sayesinde şiir de eklenmişti. lisedeyken bir süre ağırlığı okumaya vermem gerektiğini anlayıp yazmaya ara verdiğimi hatırlıyorum. hocalarımdan aldığım tavsiyelerle okuduğum kitaplar sayesinde ufkum genişlemiş, fikirlerim olgunlaşmıştı. yazar olmak istiyordum evet ama nasıl yazar olunur bilmiyordum. kendime bir yol çizmeye çalışıyordum. büyük bir serüvendi bu, edebiyata olan tutkum içimdeki ateşi olanca gücüyle harlıyordu.

    liseden sonra bir kitabevinde işe başladım. rüya gibiydi. neredeyse her gün bir kitap bitiriyordum. john fante'yle orda tanıştım, poe'yla, dostoyevski'yle, vüs'at bener'le de...her iş çıkışı elimde kitabımla otobüse binmek üzere durağa yürürken gözüm devasa bir kırtasiye mağazasının camekanında sergilenen "brother" marka elektrikli daktiloya takılırdı. aylar boyunca her gün eve dönerken en az on dakika cama yapışıp o daktiloyu izler ona dokunduğumu hayal ederdim. tuşlarını parmaklarımın ucunda hisseder, not aldığım cümleleri ağzımda sigaram, bir cam kenarından sokağa bakarken bu daktiloyla temize geçtiğimi hayal ederdim.

    bu hayalimi annem de babam da biliyordu fakat maddi imkanlar kısıtlıydı. aldığım maaşın üç katına denk geliyordu ve bir tane kalmıştı. belki bir daha hiç gelmeyecekti. kırtasiyede çalışan o abi ben her gördüğünde dışarı çıkıp onu bir başkasına satmayacağını içimi ferah tutmamı söylüyordu. ben de öyle yapıyordum. kafamda milyonlarca düşle otobüse koşuyordum. camdan yolu izlerken sırıtıyordum, benim olacağı o gün nasıl sırıtacaksam öyle sırıtıyordum. sevinme hakkımı önceden kullanıyordum anlayacağınız.

    çünkü annem dayanamamış ve babamı ikna etmişti. babam kenara koyduğu kötü gün paramızdan bana verecekti o daktiloyu alabilmem için. allahım ne geçmek bilmez zamandı. vadesi dolmadan çekilemeyen paralar vardı evet. ve benim en büyük hayalim bilmem kimin koyduğu bir kural yüzünden erteleniyordu sürekli.

    bir akşam eve geldiğimde herkesi çok üzgün bulduğumu hatırlıyorum. kötü gün paramız devletin o bankaya el koyması sebebiyle uçup gitmişti. daha doğrusu ne zaman ödeneceği belli olmayan bir para olmuştu. en işe yarayacağı zamanda avuçlarımızdan kayıp gitmişti. ne yapıp edip bir şekilde durumu kurtarabilmek için hafta sonları da garsonluk yapmaya başlamıştım. elimden gelenin en iyisini yapabilmek için kendimi paraladım. annemin gözyaşları dinsin istiyordum. parasızlığa bağlı sorunlar ardı ardına gelmeye başlamıştı. yorgunluktan tükenmiş bedenimi yatağa zor atıyordum, kitap okumayı, hayal kurmayı, yazmayı, kırtasiyenin önünde daktiloya bakıp iç çekmeyi bırakmıştım.

    sonunda devlet paraları ödeyeceğini duyurmuştu. sevinçten havalara uçuyorduk. parayı aldık ve borçlarımızı ödedik. artık içim rahattı, garsonluğu bıraktım, tekrar okumaya başladım. ve o akşam eve dönerken aylar sonra ilk defa kırtasiyenin önünde durdum. hala oradaydı...yüzümü önüme döküp beklemeden yürüdüm, kırtasiyeci abi arkamdan seslendi ama durmadım.

    bir hafta sonra bir akşam vakti annem beni çağırdı yanına. salona girdim, babamla annem öylece oturmuş beni bekliyorlardı. adımlarımı yavaşlatarak salonun ortasında durdum. babam yanına oturmamı istedi, oturur oturmaz da cebinden çıkardığı parayı avcuma koydu. "git yarın o daktiloyu al kendine" dedi.

    o anki şaşkınlığımı kelimelerle ifade edemem. sarıldım ikisine de. mutluluktan ölmek nasıl bir duyguymuş ilk kez o gün öğrendim. para avcumda uyuyakalmıştım o gece. sabah işe gitmek üzere uyandığımda içim içime sığmıyordu. saatler tükenmek bilmezken karnıma ağrılar giriyordu. bir an önce daktiloma kavuşmak istiyordum. nihayet mesai bittiğinde koşarak kırtasiyeye gittim. camekana bakmadım bile direkt içeri girdim. hemen o abiyi aradı gözlerim ama yoktu, kasada duran başka bir abiye gittim ve vitrindeki daktiloyu istediğimi söyledim.

    - hangi daktilo? dedi. anlattım.

    - ha o mu, e o satıldı be abicim, dedi.

    mutsuzluktan ölmek nasıl bir duyguymuş ilk kez o gün öğrendim. fırtınaya tutulmuş bir ağaç devrildi içimde. tek kelime edemeden dışarı çıktım ve yürüdüm. otobüs son duraklarında beklerken ağladım içli içli kimseye çaktırmadan. sonra parayı anneme iade ettim. o daktilo bana nasip olmadı, bari para bir işe yarasın istedim. başka yerlere de bakabilirdim belki bulurdum da ama onca parayı bir daktiloya vermek de içime sinmedi. her ne kadar üzüntüm tarifsiz olsa da annem deliler gibi ısrarcı olsa da parayı geri almadım. o para üniversitede okuyan ablamın bütçede açtığı bir deliği kapamak için kullanıldı.

    yıllar ilerledi, bilgisayarlar iyice yaygınlaştı. benim de bir bilgisayarım oldu. artık önümde bir klavye vardı ve yazı yazmak çok kolaydı. daha doğrusu görünürde böyleydi ama hiçbir bilgisayar bana daktiloyu unutturamadı. her ne kadar zaman içerisinde elektrikli daktilo yerine klasik bir daktiloyu daha çok sevmişsem de o benim ilk gözağrımdı. şimdi gözlerim internet sitelerinde çalışır vaziyette bir yeşil daktilo arıyor. yeterli parayı bulduğumda yeşil (başka renk de olur aslında) ve çalışan klasik bir daktilom olacak. bunu yazma aşkıyla yanıp tutuşan o çocuğa borçluyum ve borcumu ödeyeceğim. yazar olsam da olmasam da...
  • 10-15 yıl öncesine kadar işyerinde yazışmalarımızı yaptığımız aletti, bugün bizim oğlan "anne, hani klavye gibi olup, arasına kağıt takılan, yazdıkça kağıtta görünen şeyin adı neydi?" diye sorunca anladım ki hayatımızdan çıkmaya başlamış. zaten çocuk da dileklerini üzerine yazdıkça gerçekleştiren bir daktilo hayal etmiş ki, demek ki artık mistik bir işlevsellik kazanmış.
  • bana pek sert vurmuşlar bir yerlerim ağrıyor
    ya gün boyu bastıran bu uyku
    sevincin sesi çıkmıyor

    evlerin önü çeşme, sularım akmıyor
    bu çok tuzlu çöreği hangi kalpsiz yedirdi
    bağrım fena yanıyor.
    kimlerin elinde, herkes benden biliyor
    ne hoyrat kullanmışlar
    sevincin sesi çıkmıyor.

    1987/ (bkz: behçet necatigil)
  • ne kullandım bu aleti.
    lisede daktilografi diye bir ders vardı. sadece 10 parmak klavye ile kalmaz mekaniğine kadar öğrenirdiniz.

    her ne kadar ilk icadından bu güne epey evrim geçirmiş olsa da mekanik alet olduğu için sıklıkla bakıma ihtiyaç duyardı. en büyük sıkıntısı ise mekanik kısmı değil mürekkep şeridiydi. siz her bir tuşa bastığınızda bu şerit biraz hareket eder, üzerinde harf olan metal çubuk kağıdın hemen önünde yer alan bu şeride vurur harf öyle çıkardı ama sürekli şerit sarıldığından şerit çabuk biterdi. öğrenci adamda para olmadığı için biz şeridi tekrar başa sarar, başa sararken de dolma kalem mürekkebi ve resim fırçası ile şeridi tekrar kullanır hale getirirdik (bkz: kartuş doldurmak).

    ikinci sıkıntısı öğrenci hayvanlığından dolayıydı. şaryo (sağa sola hareket eden üzerinde kağıdın bulunduğu kısım) her sol başa geldiğinde, solda bulunan kulağın yardımıyla tekrar sağa kaydırılır bu sırada şaryo üzerindeki silindir kağıdı yukarı kaydırır böylece alt satıra geçilirdi. lakin öğrenci milleti hayvan olduğundan bu kulağa abanır, şaryonun ne kadar sağa gideceğini belirleyen pimi zamanla kırardı (pin li olmayanı da var demişlerdi ama ben hiç görmedim). böylece şaryonun kulağa bir daha abandığınızda şaryo masadan uçar gider, eğlenceli bir dayak faslı başlardı.

    gürültülü ama keyifli aletti. eğer 10 parmak kurallarına uygun yazacaksanız, büyük küçük harf değiştirme tuşuna (bkz: shift) serçe parmağınızla basmalısınız, öğrenciler tarafından yarım yamalak tamir edilmiş bir daktilonun tuşlarının tahmininizden de sert olabileceğini düşünün sonra da gözlerinden yaş gelen kızları düşünün. gerçi kızlar gibi biz herif grubu da zorlanıyorduk ama delikanlılığa bok sürdürmemek için sesimiz çıkmadı. zamanla alışıyorsun ama.

    yazarken hata yaparsanız boku yediniz. kaybettiğiniz zaman bir yana cidden keyifsiz iştir hatalı harfi silmek. daksil denen oje benzeri yanında bir de kağıt versiyonu vardı bunun. daksil nispeten daha hızlı çözüm olsa da bize pahalı geldiğinden kağıt versiyonunu kullanırdık. önce harfi yine vuruş yerine hizalarsın, mürekkep şeridini iptal edip yerine bir elinle bu kağıdı koyarsın, hatalı harfi basar siler, sonra mürekkep şeridi yerine getirir basman gereken harfi basarsın. burda da şaryoyu hizalamak falan ekstra zorluklardır. gerçi bu sıkıcı iş hatasız yazmaya daha teşvik ediyordu ama olsun sevimsiz bir iştir.

    bunun üstüne, kopya kağıdıyla metin çoğaltma, tab ayarları, kenar çizgileri eklemek gibi ekstra fantastik işler yapmaya çalıştığınızda sizi gerçekten zorlar ama bunca hantallığına ramen bir kere hakim olunca kullanması keyifli alet oluverir.

    hiç niyetim ve yeteneğim yok ama yarın öbür gün kitap yazmaya girişsem muhtemelen daktilo ile yazarım ya da yazmak isterim.
  • ilgisi olup da heveslerini biraz olsun almak isteyenler için virtual uygulaması bulunan. insanda çat çat çat sabahlara kadar yazma isteği uyandırıyor.
  • bulent ecevitin yillardir her turlu teknolojik gelismeyi hice sayarak kullanmaya devam ettigi ve gectigimiz gunlerde odtu muzesine hatira olarak bagisladigi cihaz.
  • bir adet 74 model olympia traveller deluxe modeline sahip olduğum yegane stresten arınma aracım.

    ankara'da bir dükkana sahibinden.com üzerinden ulaştım. banka havalesi yapmadan kargoya verdiler. yanında yedek şeritleri de vardı. 20 30 sayfaya yakın yazmışlığım oldu. bir kadar da eş dosta şiir yazıp hediye ettim. onlar da instagram, tumblr vs yerlere fotoğraflarını yüklediler, sağlık olsun.
  • çıktısı alınmış bir evrak üzerine -çoğu zaman bu evrakın resmi bir evrak olması sebebiyle- el yazısıyla yazılmak istenmediği hallerde ekleme yapmak için hala en iyi araçtır.
hesabın var mı? giriş yap