• buz gibi bir tykwer filmi.. run lola run temposu ve adrenalini ile ne kadar seyirciyi terletiyor ve kışkırtıyorsa, deadly maria da o kadar huzursuzlaştırıyor ve insanın damarlarına buz gibi bir yabancılaşma duygusu enjekte ediyor.. hislerinden arınmış bir şekilde kocasına hizmet eden, yatalak babasının altını değiştiren maria'nın (nina petri) aşağılanmalarla geçen ömründe tek tutkusu vardır, o da böcek koleksiyonudur.. sıradanlığın kabussal bir trajediye dönüştüğü hayatında maria her sabah, çaydanlığın ötmesi ve kocasına kahve yaparak güne başlar ve neredeyse hiç konuşmadan böcekleri ve yatalak babası ile bir gün geçirir..
    ve nihayetinde bir gün aşık olur, lakin maria'nın aşkı da kendi gibi bir tuhaftır sayın seyirciler, her yeri kitaplıkla örülü evinde yaşayan bir garip komşudur aşık olunan insan..

    hiç unutamadığım sahnelerden biri -tykwer'in çok sevdiği flashback'lerden biri bu- maria'nın düğün gününe geri dönmesi ve bir kurban gibi kötü kötü bakışlı kocasının kucağında otururken ağlaması ve kameranın hızlı bir zoom ile maria'nın yüzüne odaklanmasıdır..

    1993 yapımı, "die tödliche maria" orjinal isimli filmde, nina petri, josef bierbichler, peter franke ve katja studt oynuyor ve tykwer, sanki sinsice gülümseyerek "sizi nasıl da avcuma alırım, hissizleştiririm, huzursuz ederim ama yine de benden nefret etmek yerine, tutkunum olursunuz" diyor.. (bana dedi sanki başkalarını bilemem)
  • tom tykwer'in 1993 tarihli ilk filmi. istanbul film festivalinde "ölümcül maria" adıyla gösterilmişti. sinir bozucu kocasından bezmiş maria adlı kadının koleksiyoncu bir adamla tanışması ve ev kadınlığından psikopatlığa terfi edişini anlatır.
  • (bkz: deadly maria)
  • gerek senaryosu gerek kurgusu ve cekimleri ile harikulade bir film. kesinlikle gorulmeli derim. nina petri maria rolunde cok cok iyi...seyrettigim ilk tykwer filmi oldugu icin cok sasirdigimi ve cok etkilendigimi hatirliyorum. ama yonetmeni run lola run ile taniyanlar sakin fantastik ve eglenceli bir film beklemesinler...
  • nina petrinin rol aldığı ,tom tykwerin 1993 yapımı , günümüzde zor bulunan ama bulunduğunda seyre değer filmidir. filmin ilk yarısında bizden kırk metrekare almanya filmini izliyormuş gibi olursunuz. sade anlatımlı , sevgisiz ev kadını maria'da anadolu kadını esintileri tanıdık gelir.
    sevgisiz şiddet uygulayan felçli baba, babası zoruyla yapılan evlilik ve ev içinde hapsolmuş arzulardan uzak başkaları için adanmış bir yaşam olarak sunulur ilk karelerde önümüze maria'nın küçük dünyası.
    --- spoiler ---

    filmin daha ilk sahnesinde maria'nın duygusuz zorunlu birlikteliği ve mutsuzluğu karelenir. sorumluluklarını yerine getiren yaşamayan bir cisimdir. görmez ve görünmez gibi davranan arzusuz bir kadın profili ile çıkar karşımıza.

    maria daha doğarken annesinin ölümüne sebep olmuş, babası tarafından lanetlenmiş, okuldan alınmış sessiz bir kız çocuğudur. tek arkadaşı fomimo adını verdiği tahtadan kadın figürü bir biblodur. fomimo ile mektuplar yazarak konuşur ve hayatını paylaşır. sessizliğini paylaştığı bu nesne kendisiyle özdeşleşir, öyle ki onun aldığı her darbeyi hisseder. küçük hazinesini onun içinde gizler.
    ilerleyen sahnelerde felçli babanın da maria'nın sessiz ama gizli öfkesinin laneti sonucu felç kaldığını izleriz. tıpkı annesinin doğum sırasında ölmesi gibi pasif bir sebeple babasının rahatsızlığında sorumlu tutulur gene babası tarafından. ilk öpüşme deneyimine sinirlenmesi sonucu rahatsızlanmış olan baba bize çok tanıdıktır. muhafazakar baba eve geldiğinde gördüğü manzaradan hayli öfkelenmiş ve üzülmüş , buna da sebep maria olmuştur. böylece maria tüm ömrünce babanın azabını taşıyacak, teşekkür görmeden suçlu bir şekilde yatalak babasına bakacaktır. babayı böyle kabul edecek eş gene baba tarafından seçilir, kumar arkadaşlarından maria da gözü olan eş adayı eve çağırılır ve evlilik sözleşmesi onaylanır.

    bu arada maria'nın karşı pencere kıvamında bir kaçamağı vardır. bakışarak anlaştığı onunla ilgilenen bir komşu.

    filmin en etkili sahnesi fomimo'nun ete kemiğe büründüğü doğum sahnesidir.bir gece fomimo maria'nın içine girer ve oradan embriyo kesesiyle beraber doğarak çıkar maria'nın gözü önünde. bundan sonra sevgisizlik meyvesini verir ve soğuk kanlı bir cinayete dönüşür.

    maria'nın böceklerden oluşan koleksiyonu kendi nitelemesiyle sıradan böceklerden oluşur ve yıllarını almıştır. onları birer birer avlayarak toplamış, kutu içinde biriktirmiştir. günün birinde kocası da bu koleksiyonda yerini alır. ve ilginç olan şu ki buna ilk şahit olan komşu olacaktır. böcek koleksiyonunu gördükten hemen sonra.

    son sahne güzel hikayelenmiş. maria'nın ölmesini engelleyen ve onu kurtaran sevgi olacaktır.

    --- spoiler ---

    maria nın alman kadını pratikliği beni etkiledi. sonuçta onca renksiz ev içi işle yoğrulan yaşamına rağmen yazması, götü göbeği salmaması taktire şayan. sonuna mutlu son denilemez ama seyretmekten mutlu oldum. kesinlikle vakit kaybı değildi.

    avrupalı kadın imajından çok; geri kalmış ülkelerdeki kadın profiline uyması bakımından ilginç bir film. ve oldukça tanıdık. maria cani değil , kurban aslen. kendi facialarını kendileri hazırlayanlar onu sevgisiz bırakan bencil, sömürgen, suçlayıcı, otoriter erkil kimlikler. kadın sevgisizlikle sulandığında tehlikeli olur. evrensel gerçek budur.
  • tom tykwerin ilk uzun metraj filmi. bence hala en iyisi.
hesabın var mı? giriş yap