• şu anda kar yağışıyla beraber daha güzel ve kadim olan şehir
    edit:kulp ilçesinde okullar tatil edilmiş
    edit:merkez için valilikten açıklama bekleniyor!
  • (bu entry, aziz fidancı’nın ot dergisi ocak sayısında yazdığı "diyarbakır'da yaşamak" isimli köşesinden alıntıdır. hoşuma gitti, naklettim.)

    • başındaki tepsiye dizdiği halka tatlıları “şirelii tatlııı“ diye satmaya çalışan bir çocuk sesiyle uyanmaktır.

    • evden çıkarken annenizin “oğlım kimseye karışmayasın haa!“ tembihini duymaktır.

    • sur’da, bağlar’da köşebaşlarında kurulan seyyar tezgahlarda kahvaltı niyetine ciğer kebabı yemektir.

    • gökyüzünden bakıldığında kalkan balığını andıran 5,5 km uzunluğa, 12 metre yüksekliğe sahip surlarla çevrili bir kentte yaşamaktır.

    • kuşbaz kahvehanelerinde boğazda yalı sahibi edasıyla güvercinlerini küreng, zengo, atlas, miski diye görücüye çıkaran kuşbazları dinlemektir.

    • hasretinden prangalar eskittim, ben anadoluyum, adiloş bebeme diyen şair ahmet arif’ten; diyarbakır ortasında vurulmuş uzanırım, diyarbakırlıymış adı bahtiyar diyen ahmet kaya’dan bir şehri sevmeyi öğrenmektir.

    • ulu cami'nin karşısındaki sokakta 1918’den bu yana yer alan mecit ağa fırınından odun ateşinde pişirilen ekmeği alıp hacı halit lokantası'nda haşlamaya, güvece, meftüneye bandıra bandıra yemektir.

    • üç ülkeyi kat edip basra körfezi ne dökülen, üzerine nice şiirler yazılan, efsaneler anlatılan dicle nehri’ne ev sahipliği yapmaktır.

    • 15 yaşından 80 yaşına kadar tüm erkeklerin cebinde ya da belinde “dünya hali ne olur ne olmaz“ diye, “emanet“ dediği bir çakı taşıyıp çoğunlukla bunu seyyar bir el arabasından aldığı acuru soymak için kullanmasıdır.

    • adres olmak için rastgele girilen dükkanda kurulmuş esnaf sofrasına zoraki buyur edilip misafirperverliği hissetmektir.

    • saray kapı ve kastal'da kestane kokuları eşliğinde közde pişirilen menengiç kahvesini, nizam’ın çayevi'ndeyse üst üste kaçak çayları yudumlamaktır.

    • on gözlü köprüden geçen gelin adaylarına seyre dalarken kulak zarında hissettiğim davul zurna sesine omuzlarınla tempo tutmaktan kendini alamamaktır.

    • yoğurdu bakkaldan kiloyla alana bıyık altından gülüp yoğurt alınacaksa illa sitıl ile satın almaktır.

    • daracık sur köşelerinde gezerken taş konaklardan yükselen dengbejlerin aşk, savaş, eşkıyalık, isyan üzerine yaptıkları uzun havalara kulak misafiri olmaktır.

    • sevdiğine “davam“ diyen gençlerin sevdiği kadının sokağından geçerken ancak göz ucuyla balkonuna bakabilmesidir.

    • yüksek kahve önü ve ulu camii önü gibi kent meydanlarında dünya haline hasbihal eden ihtiyarların sezai karakoç’un “umutsuzluk yok/ gün gelir/ güller de açar/ bülbül de öter“ dizeleriyle azalan dişlerine aldırmadan gülümsemesidir.

    • şehir dışına çıkıldığında kadayıfın ana vatanından tatlı bekleyen dost ahbaba, elinde tel burma kadayıflarınla gitmektir.

    • diyarbakır’ın gözdesi dicle kıyısından serçelere bakarak mavi denizlerin semalarında uçan martılara düşünde sevgiyle selam göndermektir.

    • yani diyarbakır’da yaşamak deli kadronun dediği gibi “çokkk xoştırrr!“
  • yaklaşik 4 senedir yaşadığım şehir. buraya gelmeyip uzaklardan bağıran insancikalara sesleniyorum. bende ilk geldiğimde çok önyargılı geldim. ama 1 ay sonra türkiye'nin diğer şehirlerden pek bi farkı olmadığını anladım. halkı misafirliği çok sever. lokantada yemek yerken diğer şehirlerde ikram olarak satılan mezelerin salataların burada ücretsiz masalara konduğunu gördüm. mutlaka gelip görün gezin uzaktan bir iki haberle tanımayın bu güzel şehri.
  • (bkz: sesege)
  • suriyeliden geçilmeyen şehir.
  • hafızasının tutulduğu dijital sergi için;

    (bkz: diyarbakır hafızası)
  • büyüleyici bi şehirdi. neden bilmiyorum.
  • paris olarak da bilinen bir şehrimiz.
  • şahane memleket. ham olup piştiğim yerdir. şimdi lüks mekanlar artsa da kimliğini korumaktadır.

    ek: bakmayın kısa tuttuğuma neler neler yazılır hakkında da çok uzun olur.
  • doğup büyüdüğüm ve yaşadığım şehir...
hesabın var mı? giriş yap